18 Aralık 2020 Cuma

HAYAT AĞACININ SIRLARI - İsmail EMİL Anısına (*)

 03 Kasım, 2018 tarihinde Yurt Gezginleri ile Trilye’ de yapmış olduğumuz ZEYTİN TOPLAMA ŞENLİĞİ ile ilgili olarak aşağıda yazmış olduğum Gezi Raporunu 11 Aralık 2020 tarihinde kaybettiğimiz İsmail EMİL anısına yeniden yazma gereğini duyuyorum.

…/…

Lise yıllarıydı, doğrusu futbol fanatiği değildim, ama yurt içinde veya yurt dışında futbola emek verenleri takip eder, yakından tanımaya çalışırdım. Benim futbola   ilgisiz olduğumu düşünenler ağzımdan futbol emekçilerinin adını duydukça şaşırırlardı. Kimler miydi? Metin KURT, Küçük İsmail, Paul BREITNER, uzayıp giderdi.

1974-75 eğitim ve öğretim yılında Bursa’ da Işıklar Askeri Lisesi’nde okula başladığımda İSMAİL EMİL olarak bilinen, o yılların Küçük İsmail’inin Bursaspor forması altında estirdiği fırtına henüz dinmemişti.

Rasim KARALI, Sedat 3’lü, Küçük İsmailli efsane Bursaspor’ un maçlarına seyirci olarak gidemesek de Bursaspor tüm askeri lisenin gönlündeki takımdı.

…/…

Yıllar sonra, 20 Şubat 2002 tarihinde Milliyet Gazetesi’nde Güngör URAS Hocamızın İsmail EMİL ile ilgili yazmış olduğu yazısını okuduğumda, “işte bir futbol emekçisine saygı ifadesi” demiştim. 

Aradan geçen 16 yıl sonra yollarımız Yurt Gezginleri ile birlikte İsmail EMİL ile kesiştiğinde o artık bizim İsmail Abimiz, Trilyeli dostumuz Ayhan SALMAN’ ın kayın biraderiydi.

Onu işyerinde ziyaret ettiğimizde, tezgahının arkasında, hakkında çıkan ve çerçevelenmiş olarak duvara asılı gazete haberlerinin önünde bize zeytinciliğe nasıl başladığını anlatırken aslında İsmail Abi’nin sadece bir futbol emekçisi değil, aynı zamanda bir “zeytin emekçisi” olduğunu da anlıyorduk.

İsmail Abi anlatıyor:

“O sene, Beşiktaş ile yapmış olduğumuz maçta Zekeriya’ dan (bir başka efsane futbolcu Beşiktaşlı Zekeriya ALP) aldığım darbe ile diz kapağım parçalandıktan sonra o günkü tıbbi imkanlar düşünüldüğünde bir daha kendimi toparlayamadım ve çok sevdiğim futbola erken veda etmek zorunda kaldım. Ne yapayım ne iş tutayım, nasıl para kazanayım, derken zeytincilik yapmaya karar verdim. Trilyeliyiz, bizim burada herkesin zeytinliği vardır, ama kimse zeytin veya zeytinyağı ticareti yapmaz, hasadını birliğe veya tüccara verir. Babama zeytincilik yapacağımı, buradan para kazanmak istediğimi söyleyince, babam dahil bütün çevrem benimle alay edercesine “yahu İsmail Trilye ufacık bir yer ve herkesin zeytinliği var, sen o zeytini kime satacaksın” diye söylendiler.

Olsun, dedim babama,  “bana bir fıçı zeytin ver, ben onu satarım”.

Babam bana o sene bir fıçı zeytin verdi ve ben o bir fıçı zeytini ancak bir senede satabildim. Ama yılmadım, pes etmedim. Sonunda işte gördüğünüz bu işyeri ortaya çıktı.

…/…

İnsanlar bazen adlarını ve/veya soyadlarını savaşlardan veya savaş aletlerinden alıyorlar.

Kim bilebilir ki;

-Ahmet Arif oğlunun adını neden “Filinta” koydu?

-İğneada’ ya gidip Limanköy’ e uğramazsanız eksik kalır. Limanköy’ de Hülya MARTİN Hanım’ ı tanımazsanız daha da eksik kalır. Dedeleri Hülya Hanım’ın soyadındaki “martin’i” hangi duygularla almıştır?

-Karslı bir dostumuz Latif MAVZER’ in dedeleri mavzerin ne olduğunu çok iyi biliyor olmalıydı.

-Kendisine “tabanca” soyadı alan aile bu isim ile ilgili olarak nasıl bir heyecan durumundaydı acaba?

-YANLIZLIĞIN IŞIKLARI DENİZ FENERLERİ Yurt Gezimizde Amasra’ da kaldığımız otelin sahibinin soyadı neden “Günter” idi? 

-İsmail Abi’nin dedelerinin “Emil” soyadını almalarının hikayesini Güngör URAS Hocamız aşağıdaki yazıda anlatıyor.

…/…

İsmail Abi hiç yılmadı, hırsına hiç yenilmedi. Sessiz ve efendiydi hep. İş ve hayat anlayışı, futbol oynama anlayışı da öyleydi.

11 Aralık 2020, Cuma günü sabahı onu genç denecek yaşta, 69 yaşında kaybettik.

Zeytin ölümsüzlük ağacıdır, hayat ağacıdır.

Zeytine hayat veren, zeytinciliği kendince yapan İsmail EMİL Abimiz de ölümsüzdür, hayat veriyor.

Ruhu şad olsun.

Küçük İsmail (EMİL), 

Kaleci Rasim, alt sol baştan dördüncü sol açık Küçük İsmail-Efsane Bursaspor takımı

…/…

GEZİ RAPORU

Yurt Gezilerimizde ağaç, orman, botanik, anıt ağaç hiç eksik olmadı.

Gidip kucakladık ulu ağaçları, niyaz ettik onlara.

Yine bir ağacın yanına gitmeyi, ona sarılmayı, onun meyvelerini toplamayı düşledik ve düş-tük Trilye yollarına 03 Kasım, Cumartesi sabahın erken saatlerinde.

Geçen sene Eylül ayında Çorum-Oğuzlar-Ağaç Çamı Köyü’nde CEVİZ TOPLAMA ŞENLİĞİ yaptık.

Bu sefer farklı bir bölgede farklı bir şenlik, TRİLYE’ de ZEYTİN TOPLAMA ŞENLİĞİ yapalım, dedik.

TANRILARIN AĞAÇLARI

Zeytin “hayat ağacıdır.”

Cennetteki ağaçlardan incir “ gerçek ağacı”, zeytin ise “hayat ağacıdır.”

Mitolojide ise her tanrının ve tanrıçanın kendi kutsal ağacı vardır.

Büyük Tanrı Zeus’un kutsal ağacı “meşe” ağacıdır.

Denizler Tanrısı Poseidon’ un kutsal ağacı “diş budak” ağacıdır.

Bilgelik tanrıçası Athena’ nın kutsal ağacı ise “zeytin” ağacıdır.

İNSANLARA EN YARARLI ŞEY NEDİR

Bilinen bir mitolojik öyküdür, şenliğimizde de anlattık bu öyküyü.

Poseidon ile Athena, Zeus’ un “dünyada insanlar için en yararlı olan şey nedir” sorusuna, farklı cevaplar verirler.

Poseidon elindeki o ünlü üç çatallı (trident) mızrağı yere saplayarak “at,” der. 

Athena ise elindeki mızrağı yere saplayarak “zeytin ağacıdır,” der.

Poseidon at demekle fetihlerden, savaşlardan, at ile gelip kurulan şehirlerden ve uygarlıklardan söz etmek ister, Athena ise zeytin ağacı ile barıştan yana olduğunu anlatmak ister.

Halk Athena’yı seçer ve Helen başkenti Atina bilgelik tanrıçası Athena’nın adı ile anılır olur o günden beri.

…/…

Antik çağın ünlü bir sözü vardır: Zeytin bütün ağaçların ilkidir.

Öyle midir, bilinmez, ama zeytinin hayat ağacı olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz.

Orta Doğu’nun Akdeniz coğrafyasında hayat bulan ve ilk defa Anadolu topraklarında evcilleştirilen zeytin ağacı, odunu, meyvesi, yaprağı, posası, çekirdeği, sabunu kısacası her şeyi değerlendirilen bir ağaçtır. Bütün bunların hepsinin hayat için gerekli olduğu bilinir.

…/…

Zeytin derken akla hemen zeytinyağı gelir. Zeytinyağı aydınlatma, yemek, beslenme, tedavi, şifa akla gelen her şey için kullanılır.

Zeytin yaprağı barışı temsil eder.

Nuh Tufan’ı sonrasında gemiden ayrılan güvercin gagasında zeytin dalı ile geri geldiğinde, tufanın sona erdiğini anlar insanlar.

Olimpiyatlarda birinci gelsin veya gelmesin bütün sporcuların, bütün atletlerin başlarına zeytin dalından çelenkler takılır. Maksat galip gelmek değil, barış ve dostluk içinde yarışmaktır ve herkes başına çelengi hak eder.

PEHLİVANLARIN VE EFELERİN KORUYUCU ZIRHI: ZEYTİNYAĞI

Yüz yıllardır süre gelen Kırkpınar YağlıGüreşleri’nde pehlivanlar zeytinyağı ile yağlanırlar.

Oysa zeytinyağından daha kaygan yağlar da vardır. Güreş olimpik sporların içinde bilinen en eski spor dalıdır ve birçok eski Helen vazosunda, mermerinde betimlenmiştir.

Ama muhtemelen eski Helen’den belki de Traklardan Osmanlı’ya geçen Kırkpınar güreşlerinde pehlivanlar zeytinyağı ile yağlanır. Çünkü zeytin ağacının kutsallığı sadece ağacın kendisini değil, onun meyvesini ve yağını da kutsal kılar.

Zeytinyağının koruyucu, kötülüklerden ve hastalıklardan koruyucu, çıplak bedene sürünce bedeni adeta iksirli bir “zırh” gibi kaplayacağına ve dışarıdan zarar gelmeyeceğine inanılırdı.

Egeli efeler ve zeybekler de kuşaklarının içinde her zaman bir tutam pamuk ve tütün ve biraz zeytinyağı taşırlardı, yaralanmalarda dağ başlarında en kolay tedavi bu malzemelerle yapılır ve yara sarılırdı.

ÇİLEHANEDE KIRK ZEYTİN

Pagan inanışlarından tek tanrılı dinlere geçişle birlikte aktarılan “çile çekme” ritüellerinde 40 gün çilehaneye kapanan derviş kırk gün süresince sadece “zeytin” yerdi. Nefis için günde sadece bir adet zeytin yer derviş, daha fazla değil. Kırk zeytinin kırkı birden dervişin önüne konur. Derviş her gün bir tane zeytin yiyerek, son zeytini yediğinde kırk günün dolduğunu, çilenin bittiğini anlar.

Bunun için neden zeytin seçilmiştir acaba?

Antik Helen’ de bir şair şunu söyler: ”Her gün en az on adet zeytin tanesi yemeyen birisi, yaşadığını sanmasın.”

Zeytindeki besin değeri midir dervişi her gün ayakta tutan, yoksa henüz sırrını bilmediğimiz kutsallığı mı?

…/…

Her insanın, her canlının ve dahi cansız varlıkların ve nesnelerin hepsinin bir sırrı vardır.

Şu mermerin sırrı, bir heykele dönüşmesi midir sadece?

Şu kilin sırrı bir aşk mektubunu mu anlatır sadece tablet olduğunda?

Ya şu akarsu, nereye akar hiç durmadan ve yorulmadan? Nedir bunun sırrı?

Zeytin ağacının da, hayat ağacının da sırları olduğuna inanıyoruz ve zeytin ağacı bize acaba hangi sırlarını verecek, diye düşüyoruz Trilye’ deki zeytinliklerin yoluna.

Geçen sene 06-07 Mayıs tarihlerinde yapmış olduğumuz KARACABEY LONGOZU Yurt Gezimizde olduğu gibi, bize yine dostumuz Ayhan SALMAN mihmandarlık yapacak. Ayhan SALMAN dostumuz bize mihmandarlık yapmakla kalmayıp, zeytin toplayacağımız zeytinliği de bulacaktı.

03 Kasım, 2018

Cumartesi

Sabah erken saatlerde düşüyoruz yola, iki araç. Arabalı vapur ile geçiyoruz Eskihisar-Topçular arasını. Sabah erken saatlerde daha insanlar uykusundayken alınan Gürcü çörekleri çıkıyor ortaya, çayla yeniyor.

Yalova – Gemlik – Kurşunlu üzerinden varıyoruz Trilye’ ye.

İki dostumuz daha bekliyor bizi, Bursa’dan Naci Abimiz ve Songül Hocamız.

TRİLYE KAHVALTISI

Trilye’ de kahvaltı nasıl olur, bilemiyoruz, ama biz ne zaman Trilye’ ye gitsek, hep aynı lokantada yapıyoruz kahvaltıyı, işkembe, mercimek ve paça çorbaları ile.

Aynı lokanta, yine Ayhan SALMAN dostumuzdan referanslı ve lezzetli çorbaları ile bizi ağırlıyor.

Hava güzel ve cadde üzerine yan yana konulan masalara oturuyoruz, hepimizin yüzündeki aydınlık bakışlar hemen seziliyor.

Trilye sabahında caddeye sıralanan masalarda çorba içilir



DÜNDAR’ IN ZEYTİNLİĞİNDE DİŞ BUDAK AĞACI


Çorbalar içiliyor.

Yola düşmemiz gerekir.

Zeytini dalında toplanacak halde bekletmek olmaz. Birazdan güneş tepeye çıkacak, sıcakta zeytin toplamak zor olur.

Öğle yemeği için kumanya alalım mı, diye soruyorum dostumuz Ayhan SALMAN’ a, hayır, diyor. Öğle yemeği için size sürprizimiz olacak.

Tamam, diyorum.

İki araç peş peşe Trilye dışına, Eşkel yoluna düşüyor, zeytin toplayacağımız zeytinliğe geliyoruz.

Zeytinlikte bizi Ayhan SALMAN’ ın yeğeni, zeytinliğin sahibi Dündar karşılıyor kasalı küçük traktörü ile. Yürümek istemeyenler veya traktör kasasında seyahat etmek isteyenler Dündar’ın traktörünün kasasına biniyorlar. Diğerleri traktör yolunun izinden yürüyoruz Dündar’ın zeytinliğine.

Kimilerimiz zeytinliğe doğru yola koyulduk… 

Kimilerimiz traktör kasasına dolduk 

Dündar’ın zeytinliğine varıyoruz. Ayhan Dostumuz önce bize zeytinlerin nasıl toplanacağını anlatıyor. Dündar ise öncelikle ağaçların dibine yere düşen zeytinleri toplamamızı istiyor. Hep birlikte başlıyoruz ağaçların dibine düşen zeytinleri toplamaya. 

Dündar’ın zeytinliğine varıyoruz. Ayhan Dostumuz önce bize zeytinlerin nasıl toplanacağını anlatıyor. Dündar ise öncelikle ağaçların dibine yere düşen zeytinleri toplamamızı istiyor. Hep birlikte başlıyoruz ağaçların dibine düşen zeytinleri toplamaya.


Ayhan bir komutan gibi anlatıyor, Hasan da bir kurmay başkanı gibi tam yanında, haydi zeytine


Zeytin toplamaya başlamadan önce insanlık için en yararlı şeyin ne olduğunu anlatan Poseion ile Athena arasındaki yarışmadan söz ediyorum ve Poseidon’ un kutsal ağacı olan “diş budak” ağacından yapılma elimdeki bastonu toprağa saplıyorum.

Diş budak ağacından yapılma baston bugün zeytin toplama işi bitene kadar toprağa saplı olarak kalıyor.

Poseidon’un kutsal ağacı diş budak ağacından yapılma baston

Sonra zeytin için yapılan ilaçlamada zeytin üzerinde kalan kimyasallardan ellerimiz tahriş olmasın diye ellerimize geçiriyoruz lastik eldivenleri.

Herkesin elinde lastik eldivenler hazırız

ZEYTİN TOPLANIR – TÜRKÜSÜ SÖYLENİR

KAHVESİ DE YAPILIR

Zeytin toplama başlıyor.

Öyle keyifli ve gayretliyiz ki.

Oturduğumuz yerden de toplarız 

Daha şimdiden dolmuş kovalar

Mola veriyoruz. Türkümüz hazır. Ellerimize aldığımız kağıtlardan okuyoruz bu güzel Kilis türküsünü, içten ve keyifle.

Zeytin Yaprağı Yeşil

Zeytin yaprağı yeşil (aman bir yar elinden) 
Altında kahve pişir (yandım bir yar elinden) 
Beni sana vermezler (aman bir yar elinden)
Aklın başına devşir (oy nerelere gidem elinden

Aman bir yar elinden yar eli yar elinden
Koy beni sallanayım da aman da bir yar elinden 
Zülüfünün telinden ov nerelere gidem elinden 
Aman bir yar elinden yar eli yar elinden

Yar bahçeye girdin mi (aman bir yar elinden)
Sevdiğini gördün mü (yandım bir yar elinden)
Sevdiğini görünce (aman bir yar elinden) 
Saçlarını ördün mü (oy nerelere gidem elinden)

Aman bir yar elinden yar eli yar elinden
Koy beni sallanayım da aman da bir var elinden 
Zülüfünün telinden ov nerelere gidem elinden 
Aman bir yar elinden yar eli yar elinden

Bir daha okuyoruz, bir daha bu güzel Kilis türküsünü



Sonra kahveler yapılıyor. Türkü de nasıl anlatılıyorsa, biz de öyle yapıyoruz, bir zeytin ağacının altında.

Zeytin yaprağı yeşil / altında kahve pişir

Kahve pişer de fala bakılmaz mı, kahve fincanı, fincan altı olmasa ne gam?


Kahveler içiliyor, fallar bakılıyor, tekrar başlıyoruz zeytin toplamaya.


Hangi zeytin tanesi ne sırlar taşıyor, kim bilebilir ki? Yeşilin sırrı ne siyahın ne?


Öğlen yemek vakti geliyor. Ne yiyeceğimizi hala bilmiyoruz. Ayhan Dostumuzun sürpriz diye sözünü ettiğini bekliyoruz merakla.

Önce traktör kasası boşaltılıyor. Sonra traktör ile gelen sofra bezleri traktör kasasına güzelce seriliyor. Ayhan Dostumuzun yeğeni, zeytinliğin sahibi Dündar güleç yüzü ile çıkınından çıkardıklarını sofraya koyuyor. Sofraya konulan her şey iyi çalışmamızdan dolayı bize ödül oluyor adeta.

İki çeşit yeşil, üç çeşit siyah zeytin konuyor sofraya Dündar’ın kendisinin hazırladığı sofralık zeytinler bunlar. Saf yeni sıkım, altın sarısı zeytinyağı dökülüyor tabaklara.

Zeytinleri ne ile yiyeceğiz? Zeytinyağına ne ile banacağız?

Ekmekle.

Ekmek de özel, “haşhaşlı lokum”, başka ne var?

Başka zeytinyağına atılan kekik, pul biber ve tuz var.

Başka? Geriye birbirinden lezzetli bu ürünleri yemek için birbirimizin üzerinden kol uzatarak zeytini yemek, zeytinyağına banmak kalıyor.

Hayat ağacı kendi sırlarından biraz da olsa veriyor bize traktör kasası soframızda

 

Bütün zeytinler, yeniyor, tabaklardaki bütün zeytinyağı sıyırılıyor

Biraz moladan sonra, yeniden başlıyoruz zeytin toplamaya. Öyle ki herkes kendi ağacı ile dost olmuş, sırdaş olmuş, onun başından ayrılmıyor, moladan sonra da aynı ağacın başına gidiyor.

Zeytin ağaçlarının üst dallarında kalan zeytinlere ulaşamadığımız için toplayamıyoruz. Dündar tedbirli gelmiş. Çuvalların içine koyup getirdiği, bizimkilerin içinde ne olduğunu bilmeden traktör kasasında üzerinde oturdukları, molalarda üzerinde uyudukları büyük örtüleri çıkarıyor çuvallardan ve hiç boşluk kalmayacak şekilde zeytin ağaçlarının altına seriyor. Sonra beline taktığı 17 kiloluk titreşim makinesi ile zeytin ağacını dallarına dokunarak titreştiriyor ve üst dallarda kalan zeytinler ağacın altındaki örtüye dökülüyor

Önce örtüler yayılıyor, sonra dallar titretiliyor

Öğleden sonra geç vakte kadar zeytin topluyoruz. Saat dörde geliyor. Birazdan hava kararmaya başlayacak. Daha toplanan zeytinleri sepetlere doldurma, sepetleri bir araya toplama ve toplanan sepetleri traktöre taşıyıp, kasalara koyma işi var. Her şey imece ile yapılıyor. 

HASAT DÖNÜŞÜ

Herkes canla başla ve keyifle topladı zeytini.

Türküler söylendi.

Kahveler yapıldı zeytin ağacının altında ve içildi.

Zeytinlik sahibi Dündar içten gelerek çok iyi bir iş çıkardığımızı, doğrusu bizden bu kadar temiz ve verimli iş beklemediğini, memnun olduğunu söylüyor.

Yanlış anlama olmasın, yaptığımız işin karşılığında Dündar’dan para almak değil, tam tersine ona yardım etmek, zeytinin soframıza kadar gelen uzun öyküsünün sadece bir kısmına katılmaktı amacımız.

Dündar hiç tartıya vurmadan yaklaşık 350 kg zeytin topladığımızı tahmin ediyor.
Bütün köylüler gibi, zeytin üreticisinin de perişan olduğunu, kendisinden sonra çocuklarının bu işi yapmayacaklarını, zeytin ağaçlarının hepsinin ya söküleceğini veya yaban kalacağını söylüyor, ne acı bir durum.

Hasat sonunda dönüşe geçiyoruz.

Kasa kasa zeytin topladık, yaklaşık 350 kilo

Keyifle geldik, keyifle dönüyoruz
HASAT SONRASI

Zeytini toplamak işin belki de en kolay yanı.
Daha geriye o kadar çok iş var ki.
Zeytinler tane büyüklüğüne göre ayrılacak. Mahzenlere konacak.
Yağı sıkılacak.

Kimimiz traktörle, kimimiz yürüyerek araçların olduğu yere geliyor ve Trilye’ ye dönüyoruz. Dündar’ a bizi bahçesine aldığı için teşekkür ediyoruz.

Trilye’ ye geldiğimizde Ayhan Dostumuz bizi bir mahzene götürüyor.
Geniş bir ahşap kapıdan geçerek, zemini taş döşeli, genişçe avlusu olan, bir eve giriyoruz. Sürekli dönen bir elek bandı zeytini tane büyüklüğüne göre ayırıyor.
Bozuk ve ıskarta taneler elek başında oturanlarca ayrılıyor, onlar yağ olarak sıkılacak.


Elek bant sürekli ve gürültülü bir şekilde dönüyor 

EMİL SOYADI – VEFANIN BÖYLESİ

Zeytinlerin tane olarak elenmesinden sonra Ayhan Dostumuz, zeytinin nasıl sıkıldığını yerinde görmek için, bizi minik bir yağ fabrikası modelinde yapılmış yağhaneye, Bursaspor’ un efsane futbolcularından ve EMİL ZEYTİNCİLİĞİN sahibi İsmail EMİL’ e götürüyor. 

Gerisini başka bir efsane, Ayşe Hanım Teyze’nin ağzından ekonomi ile ilgili olarak günlük radyo konuşmalarında gülümseyerek dinlediğimiz Güngör URAS Hoca’nın Milliyet’ teki köşesinden okuyalım.

Tirilyeli ‘Emil İsmail’

20 Şubat 2002 

Türkiye zeytin memleketi… İyi de bu memlekette iyi bir zeytinyağı ve de iyi bir zeytin var mi? Zeytinyağında şimdilerde “iyilik” arayışı başladı. Ama geliniz görünüz ki sofralık zeytinler yenilecek gibi değil. “Abicim bu memlekette zeytinin en kralı Tirilye’ de olur. Zeytin alacaksan Tirilye’ ye gideceksin” dediler. Düştük yola, vardık Tirilye’ ye. Belediye Başkanı Hüseyin Kara anlattı. “Tirilye zeytini


ufak çekirdeği, ince kabuğu ve lezzetli eti ile Osmanlı döneminde de aranan zeytinmiş. Kurtuluş Savaşı sonrası “mübadelede” Rumlar göç ederken Tirilye aşılarını birlikte götürmüşler. Ama bu aşılar ile Yunanistan’da ve adalarda yetiştirilen zeytin Tirilye zeytini tadı vermemiş. Şimdilerde de Türkiye’nin farklı yörelerindeki ağaçlara Tirilye aşısı yapılırmış. Ama kalite tutmazmış. Çünkü Tirilye zeytinini farklı yapan bölgenin toprağı, suyu ve kliması imiş. Bu zeytini nereden satın alabileceğimizi sorduk.

Üretici mevsim başı zeytini Marmara Birlik Kooperatifi’ne satarmış. “Şehir içinde ‘Ercan Abi’ ile ‘İsmail Abi’yi arayın” dediler. Ercan Kara’nın deniz kıyısında “Savarona Balık Lokantası” var. Lokantanın önünde zeytin ve sızma zeytinyağı satarmış. Bu yılın ürünü zeytinleri tükenmiş. Özel şişelerde “üzerinde üç papaz resmi bulunan Tirilye” markalı sızma yağ satıyor. (0244 – 563 26 08). Renkli, sevimli, konuşkan bir Tirilyeli. (Hem de iyi bir Milliyet okuyucusu…) “İsmet Abi’nin dükkanı, dördüncü çınarın altındadır” dediler. 

Tertemiz, şirin çarşının sonundaki dükkanı bulduk. Bir eski binanın altında tertemiz, mis gibi yağ kokan bir dükkan.  Arka bölmede 50 ton kapasiteli 12 beton salamura havuzu var.

Ismail Bursaspor’un eski santrforlarından. Mübadelede dede İsmail “Serezöden gelmiş. Baba Kazim da zeytin işi yaparmış. Elli yıllık bir dükkan. İsmail bin ağaçlık kendi zeytinliklerinden topladıkları zeytinleri salamuraya basıyor. Kendi döküntüleri ve komşu mallarını da yağhanede sıktırıp şişelerde satıyor. İsmail’in soyadı “Emil”… Emil Zola’nınki gibi “Emil”… Bu Fransız adını soyadı olarak almalarının ilginç hikayesi var. Amca Ragıp Milli Mücadele’de yaralı olarak Fransızlarca esir alınmış. Hastanede bir Fransız hemşirenin bakımı ile ölümden kurtulmuş İsminin “Emilyano” olduğunu öğrendiği bu Fransız hemşire herhalde aklından çıkmamış ki, Soyadı Kanunu ile aileye soyadı seçerken “Emil” olsun demiş. Emil İsmail’in sattığı zeytinlerin, yağın ve zeytin sabununun tümü kendi üretimi. Sele, salamura ve kırma yeşil zeytin satıyor. Selenin yağlısı kutularda, tuzlu kurusu dökme. Kırmanın mevsimi geçmiş. Şimdilerde sadece çizme yeşil var. Zeytinlerin kilosu 3 milyon lira. (0224 – 563 20 44) Tirilye’deki zeytincilerin bir özelliği sadece Tirilye’de satış yapmaları. Sipariş almıyorlar. Halbuki (dükkanına gitmeden, yüzünü görmeden) dost olduğum Ayvalık’taki zeytinci İsmet Önder, telefon ile sipariş alıyor, posta ile hem zeytin hem yağ gönderiyor. Demek ki, Tirilye’nin nefis sofralık zeytinlerini yemeye niyetli olanlar Mudanya üzerinden 10 kilometrelik yolu göze alarak Tirilye’ye kadar uzanacak. Hem şehri  gezecek, hem balık yiyecek, hem de zeytinini, yağını alarak evine dönecek. Biraz pahalı ve yorucu alışveriş ama… Eeee zeytin seven buna da katlanır.

Tevfik Güngör URAS

TAZE SIKIM YAĞ – HAYAT AĞACININ ŞEREFİNE

Ayhan Dostumuz gibi, biz de İsmail EMİL’ e İsmail Abi, diyoruz ve İsmail Abi bize soyadı öyküsünü bir daha anlatıyor ve alışverişten önce yörede başka benzeri olmayan küçük yağhane modelini gezdiriyor. Yağhane harıl harıl çalışıyor. Etrafı cam ile kaplı ve zemin tertemiz.

İsmail Abi anlatıyor Emiliano’ yu

Yağ sızıyor zeytinden sıcacık  

İsmail Abi bizi yağhaneye alıyor ve anlatıyor ve gösteriyor. İnce bir elekten yağ sızarak akıyor. İsmail Abi’ nin kızı Ayşe hemen bize birer tane küçük plastik kap veriyor ve isteyenler taze sıkılmış sıcak yağdan içiyorlar. Neredeyse hepimiz ilk defa böyle bir şeyle karşılaşıyoruz. Yağın kokusu ve tadı çok güzel. 

Hayat ağacının şerefine
…/…

İsmail Abi’den zeytin ve zeytin ürünleri, yağ, sabun alıyoruz.
Artık yorgunuz. Hava karardı ve otelimize dönüyoruz.
Bursa’dan gelen Naci Abimizi ve Songül Hocamızı uğurluyor ve akşam saat 19.30’da yemekte buluşmak üzere ayrılıyoruz.

04 Kasım, 2018
Pazar

TRİLYE SOKAKLARI VE SUZİ

Sabah erken kalkarak günü iyi değerlendirmek istiyoruz. Bugün Trilye sokaklarını gezeceğiz. Mihmandarımız yine Dostumuz Arkeolog-Sanat Tarihçisi eski müze müdürü Ayhan SALMAN.

Kahvaltı sonrası Ayhan Dostumuz bizi otelden alıyor ve Suzi de hazır olunca başlıyoruz Trilye’ nin sessiz ve serin sokaklarını arşınlamaya. Ayhan Dostumuz her sokakta ve her evin önünde ayrı bir öykü anlatıyor ve her köşede ayrı bir kilise gösteriyor. Küçücük Trilye mübadele sonrası bütün canlılığını yitirmiş olsa da, saklı tarihi birçok şeye ışık tutuyor.


Renkler gibi, evler de yenik düşmüş kimsesizliğe

Suzimiz var bir de, Trilye sokaklarında gezen bütün gruplara eşlik ediyor. Ağzında hep bir çöp, yaprak, pet şişe, boş sigara paketi sanki insanlara bir şeyler anlatmak istiyor, atmayın bunları, der gibi.




Yedinci yüz yıldan kalma ve çan kulesinin yerine minare yapılarak 16. yüzyılda adı Fatih Camisi olarak değiştirilerek camiye dönüştürülen HAGIOS STEPHANOS  Bizans Kilisesi mimari olarak sapasağlam ayakta.



ÇAM BURNU – İLK DENİZ FENERİ

Ayhan Dostumuz Trilyeli balıkçıların ve denizcilerin fırtınada ve kötü havalarda gece karanlığında sığınabilecekleri korunaklı Gemlik Körfezi’ne girebilmeleri için Trilye Çam Burnu’ nu dönmeleri gerektiğini, ancak o zamanlar bugün deniz fenerleri gibi fenerler olmadığı için Çam Burnu’nda yakılan yüksek ateşlerle denizcilere ve balıkçılara işaret verilerek onların körfeze yönlendirildiğini söylüyor.

Biz de Trilye’nin dik yokuşlarını tırmanarak, dar sokaklarından geçerek Çam Burnu’na geliyoruz. Karşı kıyılar Armutlu Yarımadası.

Bizim de işaretimiz var: gülümsemek

Oğlan adın İsmail


EŞKEL ÜZERİNDEN KARACABEY LONGOZU

Trilye’den ayrılıp, dün zeytin topladığımız zeytinliklerin de bulunduğu bölgeden geçerek Eşkel sahiline iniyor ve sahil boyu giderek Çapraz Deresi’ nin, Arap Çiftliği Gölü’nün kenarından Bayramdere’ ye oradan da Karacabey Longozu’ na varıyoruz.

Daha önce gitmiş olduğumuz Acarlar ve İğne Ada longozları dışında üçüncü ve en sakin ve temiz başka bir longoza geliyoruz, KARACABEY LONGOZU

Doğrudan longoz seyir kulesine gidiyoruz araçlarımızla.Bugün Kasım ayında doğanlar var onlar için çam sakızı, çoban armağanı hediyelerimiz olacak.
Ayrıca pek sık rastlamadığımız bir şekilde, tam da bugün Hasan SAYIL’ ın doğum günü, özel olarak kutlamamız gerekiyor.

Hasan için Trilye’ de pasta yaptırmıştık, buraya kadar getiriyoruz.

Önce Kasım doğumlular, İffet Hanım ve Fatma KORCAN Hanım alıyorlar kitaplarını.
İffet Hanım ilk kez bizimle bir geziye katıldığını ve çok mutlu olduğunu söylüyor.

İlk gezisinde kitap alması ise onu duygulandırıyor.




Sonra Hasan alıyor hediyesini.

Bizi yıllardır dere tepe, dağ deniz gezdiren, uzakları yakın eden, her gezi dönüşünde bizi sevdiklerimize kavuşturan kaptanlarımız, bizden birileri, dostlarımız SALİM ve MAHMUT’ u da unutmuyoruz bu sefer ve onlara ayrı ayrı ev hediyeleri armağan ediyoruz.

Kaptanlarımız, onlara ne hediye versek azdır

Kuleden balınca önümüzdeki göl Dalyan Gölü’dür.

Kulede kalmak isteyenleri güzel longoz manzaraları ile baş başa bırakıyor ve Dalyan Gölü’ nün sonuna kadar araçla gidiyor ve orada araçtan inerek, geriye kuleye kadar yürüyüş yapmak istiyoruz.

Kuleden Karacabey Longozu – önde Dalyan Gölü
Dalyan Gölü gümüş rengine dönecek birazdan

Sol tarafımıza Marmara Denizi, sağ taraf Dalyan Gölü

Ama bir de aracımız kuma saplanmasaydı.
Geçen sene olduğu gibi, yine aynı yerde saplanıp kalıyoruz kuma.

Bu güzel havada, bu güzel coğrafyada doyasıya yürümeyi, buraları artık yurt edinmiş, pelikanları görmek için Arap Çiftliği Gölü’ ne ve deltaya gitmeyi başka bir sonbahara bırakıyoruz.

Haydi itelim aracı, diyoruz, ama itmenin yararı yok.

Tarih tekerrür ediyor, geçen sene kuma saplandığımız aynı yer

Yürümek isteyenler yürüyerek kuleye varıyorlar. Birkaç kişi aracın başında bekliyoruz.

Hasan tank üzerinde bir komutan (Çöl Tilkisi General Rommel) gibi, yoldan tesadüfen çevirdiği bir iş makinesi ile bitiyor yanımızda.

Helal sana
Aracımız saplandığı kumdan çıkarılıyor ve hep beraber kuleye varıyoruz.
Kulede kalanlar biz gelene kadar kumanyaları hazırlamışlar.
Neşemizden bir şey kaybetmeden yemeğimizi yiyor, Poseidon adına şarabımızı içiyor ve eve dönüş için yola çıkıyoruz.

Keyfimiz yine yerinde, ne gam?

SON SÖZ YERİNE

Yunus ipucu veriyor belki de yüzyılların ötesinden.

Dervişlik baştadır, taçta değildir

Bir ağacın, hayat ağacının sırlarını öğrenmeye geldik, ama aslında hayatın bütün sırları insanın kendindedir. Başka yerde, başka birinde sır aramak nafiledir.
Yunus burada “dervişlik” derken aslında bir “sırdan” söz etmekte, “başta” derken de yürekte demek istemektedir.

Gidin sırlarınızı sahildeki kumlara yazın, müsveddesi olmayan, yazınca kolaylıkla silinebilen, dalgalardan başka kimselerin görüp okuyamayacağı kumlara.

TEŞEKKÜR

-Trilyeli dostumuz, Trilye mihmandarımız arkeolog ve sanat tarihçisi, emekli müze müdürü Ayhan SALMAN’ a,

-Zeytin bahçesini bize açan Ayhan SALMAN’ ın yeğeni DÜNDAR’ a,

-Soyadları EMİL’ i bir vefa borcu olarak nesilden nesile taşıyan İsmail EMİL ve ailesine,

-Hayat ağacına,

-Onun zeytinine, yağına, sabununa,

-Poseidon ve Athena’ ya,

-Trilye’ ye ve onun halen yaşayan güzelliklerine,

-Göz alabildiğine uzanan zeytinliklere,

-Trilye sokaklarında ağzında bir çınar yaprağı ile bizi hiç yalnız bırakmayan SUZİ‘ ye,

-Eşkel ve Eğerce sahillerine,

-Dalyan Gölü’ ne ve Karacabey Longozu’ na,

-“Zeytin yaprağı yeşil” türküsüne,

-Zeytin ağacının altında kahve pişirenlere,

-Kasım ayında doğan İFFET HANIM, FATMA KORCAN HANIM ve 04 Kasım’ da doğum günü için pasta kesilen HASAN SAYIL’ a,

-Ta İngiltere’ den ayağının tozu ile gelip, bize katılan Hüseyin AK’a,

-Kasamız Zerrin AKBAYTUAN’ a,

-Her zaman görünmez işlere el atan ve İsmail EMİL Abimizin vefatını bize bildiren Ümran KALAFAT’ a,

Hep yanımızda, hep vefakar ve hep cefakar kaptanlarımız MAHMUT ve SALİM’ e 

İçtenlikle çok teşekkür ediyorum.


Muhabbetle,

(*) Sevgili Dostlar,

 Zeytin Toplama Şenliğimizin Gezi Raporu HAYAT AĞACININ SIRLARI adı ile yayınlanmıştı.

İlk defa olmak üzere, yazılan bir rapor yeniden gözden geçirildi, ilaveler yapıldı ve rapor 11 Aralık 2020, Cuma günü yitirdiğimiz  İsmail EMİL anısına yeniden yazıldı.

Hep borçluyuz, hep borçlu olduklarımız var.

Borcumuz borçtur, 


































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder