İnsanlık tarihinde ölü gömme işi ne zaman başladı ve bu ne zaman gelenek haline geldi tam olarak bilemiyoruz.
Ölülerin
gömülmeye başlamasından sonra ölüler için ilk mezar yapma işi ne zaman başladı
ve mezar şekilleri nasıldı, onu da tam olarak bilemiyoruz.
Bildiklerimiz
daha çok Yakın Doğu ve Orta Asya ile sınırlı kalıyor.
Sıradan mezarlar mimari yapılara ve giderek anıtsal yapılara ne zaman dönüşmeye başladı?
İnsanın ölümü beklerken son günlerinde içinden geçen en büyük arzusunun “Doğup büyüdüğü topraklara gömülmek” isteği olsa gerek. Zira bu istek belki de hayatı boyunca hep aradığı, ama bir türlü bulamadığı “Bir yere, bir toprağa, bir coğrafyaya aidiyetlik” duygusunun olmayışı veya bu duygunun hayatın son anlarına doğru ortaya çıkmasıdır.
BENİ DOĞDUĞUM TOPRAKLARA GÖMÜN
Son
vasiyeti sorulduğunda kaç kişi “Beni doğduğum topraklara gömün” diyebilir? Kaç
kişi bunun asla gerçekleşmeyeceğini bildiği için sessiz kalır. Şu an
altmışlarında olan Anadolu kökenli son kuşaktan bazıları belki de doğdukları
topraklara gömülebilen son kişiler olacak.
Bunun
ne önemi var, der gibisiniz.
Aslında çok da önemi yok gibi görünse de neredeyse bütün yıllarını Türkiye dışında geçirmiş insanların, çok değerli bilim insanı ve sanatçıların yukarıda da söz ettiğim gibi “Aidiyetlik duygusuyla” bedenlerinin kendi doğdukları topraklarda olmasa da Anadolu topraklarına gömülme isteklerini anlayabiliyoruz.
İlhan
KOMAN İsveç’te geçen ömrünü ruhen olmasa da bedenen Anadolu’da sonlandırdı.
Başka
bir İlhan, İlhan BAŞGÖZ yıllarını geçirdiği Amerika’dan hasta yatağında ve
ambulans uçakla Türkiye’ye döndüğünde ruhen ve bedenen Anadolu topraklarına
gömüleceğinin mutlu bir ifadesini taşıyordu yüzünde ve okuduğu Enver GÖKÇE
şiirinde:
TÜRKİYEM Senin emekçin olaydım Enver Gökçe (Ankara, 1945) |
Oktay
SİNANOĞLU çok önemli bir kariyerden sonra döndü Anadolu’ya aklında ve yüreğinde
Anadolu Aydınlanması heyecanıyla.
Örnekleri çoğaltabiliriz.
GURBETE GİDENLERİN SADECE CENAZESİ GELİYOR
Analar uzun ve bitip tükenmeyen savaşlarından dolayı “Gidip de gelmeyenleri” bildikleri için, gurbete gitmek isteyen oğullarının da gidip de gelemeyeceğini düşünerek onlara “Gidersen südümü helal etmem” dediler hep. Şimdi ise belki de içleri yanarak “Git oğlum, kurtar kendini” diyorlar.
Gidenler
çok uzaklara da gittiler, Alamanyalara da gittiler.
Gidenler
uzun süre gelemediler, bazıları hiç gelemedi.
Gidenlere ve gelemeyenlere de ağıtlar yakıldı. Erkan OCAKLI yazdı, yazılana en güzel ve içli sesi Ruhi SU ve Sümeyra ÇAKIR verdiler.
Almanya acı vatan
Adama hiç gülmeyi
Nedendir bilemedim
Bazıları gelmeyi
Alamanya’ya
gidenlerden, en çok da ilk kuşağın hasret kokan ölü bedenleri ait oldukları
Anadolu topraklarına son kez kavuşabilmek için geliyor.
Oğlunu,
kızını, kocasını, babasını, yârini, yoldaşını Alamanyalara gönderirken belki de
“Südümü helal etmem” diye intizar etmiş olanlar her cenaze gelişinde “Artık
sadece cenazeleri geliyor” diyorlar.
İzinlerinde bile uzun yıllar yurduna, köyüne, Anadolu’ya dönmeyenler, geride bıraktıklarının hasretine sadece ölü bedenleriyle, cenazeleriyle karşılık veriyorlar.
MEZARIMI TAŞTAN OYUN
Siyah-beyaz
Türk sinemasının önemli filmlerinden birisidir “Mezarımı Taştan Oyun” filmi.
Filmin başında “Abdo’nun Ağıdını” söyler bir aşık Urfa’da Balıklı Göl’ün yanı başında.
Abdo'nun mezarın kayadan
oyun
Mezarın üstüne mermer taş koyun
Abdo'nun yerine Müslüm'ü koyun
Vurma zalim vurma yaram derindir
Yaram sağalırsa Mevla'm kerimdir
Bu güzel ağıt bize Celal GÜZELSES’ in okuduğu
plaktan miras kalmış sayılır.
Burada son vasiyetinde Anadolu’ya, doğduğu
topraklara gömülmeyi isteyen Abdo yerine “Mezarının kayadan oyulmasını” isteyen
bir Abdo buluruz karşımızda.
BENİ TARİHE GÖMÜN
Onlar
kendi mezarları kazılmadan belki de sayısız ve isimsiz mezar kazdılar uzun
arkeoloji çalışmalarında ve kazı başkanlığı yaptıkları dönemlerde.
Onlara “Nereye gömülmek isterseniz?” diye hiç soruldu mu bilinmez, ama onlar ayrı ayrı olmak üzere “Beni tarihe gömün” demiş olmalılar mutlaka.
İnsanın nereye gömülmek istediği ve/veya nereye gömüldüğü bellidir, ama “Tarihe gömülmek” diye bir vasiyet olabilir mi acaba?
Bakanlar
Kurulu’nun kimi zaman yerinde çoğu zaman ise yerinde olmayan kararlarıyla
selatin camilerinin hazirelerine gömülen kişilerin olduğunu biliyoruz.
Onların tarihe gömülüp gömülmediklerini tartışmıyoruz burada, zira sözü geçen selatin camileri henüz “Tarih” olmadılar.
Ama Afrodisias ve Alacahöyük tarihtir. Alacahöyük Anadolu Uygarlıklarının derli toplu ilk ulusal kazılarından birisidir.
TARİHE GÖMÜLENLER
-KENAN TEVFİK ERİM
03 Şubat 1929 tarihinde doğan Kenan ERİM 1961 yılında başladığı Afrodisias kazılarını ancak ölümü sonucunda 03 Kasım 1990 tarihinde bıraktı.
Bedri Rahmi EYÜBOĞLU ve Ara GÜLER’ den uzayıp gelen Afrodisias sevdası Kenan ERİM’ i de sarıp sarmaladı. Kenan ERİM adeta aşık oldu kazdığı yere, Afrodisias’a.
Bakanlar
Kurulu çok doğru bir kararla Kenan ERİM’ in aşık olduğu Afrodisias’ a,
“Sevgilim” dediği Afrodisias’a gömülmesine izin verdi. Ne gariptir ki, Kenan
ERİM sanki bir şeyleri önceden biliyor gibisine önüne gömüldüğü Afrodisias’ın
anıtsal kapısı olan Tetrapylon’ u ölümünden tam üç hafta önce ayağa kaldırıp
bugünkü görünümüne kavuşturmuştu.
Tetrapylon-Anıtsal Kapı |
Ön planda Kenan Erim’in mezarı |
Kenan
ERİM’ in sevgilisi kimdi acaba? Afrodisias mı Afrodit mi?
“Hesiodos Theogonia’da bu tanrıçanın denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu anlatır. (Yun. Aphros köpük) Uranos, Gaia’ dan doğan çocuklarını doğar doğmaz toprağın bağrına soktuğu için Toprak Ana şişmekte ve korkunç sancılarla kıvranmaktadır, bu yüzden son oğlu Kronos’a bir tırpan verir, Kronos da o tırpanla babasının hayalarını keser ve denize atar.”[1]
Gittiler engine doğru zaman.
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal uzuvdan:
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten,
Önce kutsal Kythera’ya uğradı bu kız,
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs’a gitti.
Oraya karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar,
Bir köpükten doğmuş olduğu için.”[2]
Ya da şu soruyu da sorabilir miyiz acaba?
Tetrapylon/Anıtsal
Kapı’ nın önü ve arkası, Kenan ERİM mezarının bulunduğu yer yaz ve kış, bütün
bir yıl neden hep taze ve canlı yeşil çimenlik haldedir?
Bu
yeşil çimenlerin üzerinde Afrodit’in her gün yürüdüğünü görüyor olmalı Kenan
ERİM.
Kenan ERİM ölümüyle “Sevgilisine” kavuştu belki, ama Afrodisias’a kavuşmayı bekleyen birisi daha var gurbet ellerde: İHTİYAR BALIKÇI
Tam 117 yıl önce yapılan Afrodisias kazılarından kaçırılan ve Berlin Devlet Müzesi’nde bulunan ihtiyar balıkçı heykelinin gövdesi Afrodisias’ta bulunan başına kavuşmayı bekliyor.
Gurbete giden ve hala dönmeyen İHTİYAR BALIKÇI gövdesi aslında 60 sene önce işçi olarak Alamanyalara giden Anadolu insanın gövdesiydi.
Kalıptan çıkarılan kopyasıyla İHTİYAR BALIKÇI HEYKELİ |
Mustafa Kemal, Remzi Oğuz ARIK ve Hamit Zübeyr KOŞAY ile çıkılan yolda Anadolu Uygarlıklarının keşfi için yapılan arkeolojik kazıların ilklerindendir Alacahöyük Kazıları.
Şimdiki
kazı başkanından bir önceki başkan Aykut ÇINAROĞLU’ dur.
11 Kasım 1941 tarihinde doğan Aykut ÇINAROĞLU yine bir Kasım ayında, 04 Kasım 2019 tarihinde aramızdan ayrıldı ve “Sırlanıp” Alacahöyük Köy mezarlığına defnedildi.
ALACAHÖYÜK-ARİNNA
Anadolu
uygarlıklarını anlamak için önce Alacahöyük’e bakmalıyız. Hattileri görürüz
orada, oradan Hititlere ulaşmak ise kolaydır.
Afrodisias’taki Babil kökenli tanrıça, Helen kültürüyle nasıl Afrodit ve Roma kültürüyle Venüs olarak karşımıza çıkıyorsa, aynı tanrıça yani Afrodit, Anadolu ana tanrıçalarına benzerliğiyle Fenikelilerde ASTARTE veya Asur/Babil kültüründe ise İŞTAR olarak çıkar karşımıza. Afrodit ise Alacahöyük/Arinna dünyasından bin yıllar sonra ortaya çıkar.
İştar
kelimesi Arapça SİTARE olarak ve aynı anlama gelmek üzere, yıldız, bu
topraklarda kızlarımıza hala isim olmayı sürdürmektedir.
Aykut
Hoca da tıpkı Kenan ERİM gibi Arinna’ya, Alacahöyük’e mi aşıktı?
Veya
Kenan ERİM aslında Afrodit’e aşıktı dersek, Aykut Hoca da İştar’a, Yıldız’a mı
aşıktı?
Aykut ÇINAROĞLU’ nun da bir vasiyeti var mıydı, bilemiyoruz.
Ancak
Aykut Hocamızın annesi Rabia Hanım 2004 yılında vefat ettiğinde Alacahöyük
mezarlığına defnedilmişti. 1997 yılından öldüğü tarihe kadar Alacahöyük’ü kazan
Aykut ÇINAROĞLU 22 yıl boyunca geldiği yere aşık olmuş olabilir. Lakin annesi
Rabia Hanım neden ta 15 yıl öncesinden defnedildi Alacahöyük’e? Bizim
bilmediğimiz bir vasiyet mi var ortada, yoksa Rabia Hanım’ ı Alacahöyük’e çeken
bilmediğimiz bir sihir mi?
Hitit topraklarını, Alacahöyük ve Hattuşa’ yı gezip görürseniz bu sihri fark edebilirsiniz.
Aykut
ÇINAROĞLU’ nun da Alacahöyük’e gömülme konusunda bir vasiyetinin olup
olmadığını bilemiyoruz. Belki de “Beni annemin yanına gömün” diye vasiyet etmiş
olabilir.
Ama hem Kenan ERİM hem de Aykut ÇINAROĞLU iki farklı Anadolu uygarlığının tam da içinde uyumaktadırlar.
Bir küçük farkla, Kenan ERİM kazdığı antik kentin içinde, Aykut ÇINAROĞLU ise Alacahöyük Köy mezarlığındadır. Aslında buna fark demek olmaz, zira köy mezarlığı doğu tarafından bakıldığında Hatti beylerinin anıtsal 13 mezarını görmektedir. Bu mezarlar ilk kazılarda ortaya çıkmaya başladığında bütün dünyada büyük heyecan yaratmıştı.
İki
usta da aynı şekilde öldüler, ne garip mi yoksa ne kader mi, kalp krizinden.
İki
usta da kazılar boyunca çok sayıda mezar ortaya çıkarmış olmalılar.
İki
usta da “Kazdıkları mezara mı gömüldüler?”
Neyse
ki Aykut ÇINAROĞLU’ nun Kenan ERİM gibi topraklarına kavuşmayı bekleyen bir
İHTİYAR BALIKÇISI yoktu, hiç olmadı da.
İki usta da bu toprakların sonsuz tarihine gömdüler kendilerini.
Kazdıkları mezara değil, ama onlar tarihe gömüldüler, başka bir örnekleri yok henüz.
Ruhları
şad olsun.
[2] HESIODOS-THEOGONIA-İŞLER GÜNLER-İŞBANKASI KÜLTÜR YAYINLARI-ÇEVİRİ; SABAHATTİN EYÜBOĞLU-AZRA ERHAT