ALACAHÖYÜK-HASAN KAPLAN’IN ARİNNA KAFESİ
Daha ne kadar bekleyeceğim,
1996 yılından bu yana tam 24 yıl geçmiş.
Bir emanet bu kadar uzun süre
nasıl saklanabilir?
Mutlaka bir sahibi olan bu
emanetin sahibi hiç merak edilmez mi?
Kendime hala kızıyorum.
Neden bu kadar bekledim?
Söyler misin Hattuşa, neden
bu kadar bekledik, hatırlıyor musun?
Evden çıkmadan önce yanıma CD
albümü ve onu çalabilmek için de bir adet taşınabilir CD çalar alıyorum.
Alacahöyük’e varışta her
zaman yaptığım gibi Hasan Kaplan Abi’nin kafesinin karşısında karavanı park ediyorum.
Uzun zaman olmuş Hasan Abi’yle ve eşi Döne Bacı’mla görüşmeyeli.
Hemen konuya giriyorum.
HATİCE DEKLİOĞLU HALA YAŞIYOR MU?
Hasan Abi’ye elimdeki CD albümü
göstererek, bu albümde Hüyüklü Hatice Deklioğlu’ndan 11 kaydın yapılmış
olduğunu söylüyor ve Hatice Deklioğlu’nun hayatta olup olmadığını soruyorum.
Hasan Abi’den duyacağım söz beni bir kere
daha kahrediyor ve kendimi belki de sonsuza kadar affedemeyeceğim bir durumu
yaşıyorum.
-Hatice Deklioğlu hala
yaşıyor mu Hasan Abi?
-Ya maalesef bir ay önce
kaybettik onu.
Bu sözü duyunca nasıl
kahroluyorum. Neden bu zamana kadar bekledim, diye kendime nasıl da kızıyorum.
Kendime kızgın halimi Hasan
Abi de görüyor.
-Peki Hasan Abi onun hayatta
olan ve köyde yaşayan bir yakını var mı, hiç olmazsa Hatice Hanım’ın sesini ona dinleteyim?
Emanet Sesi sahibine
dinletememenin üzüntüsü ve ihmalkârlığı var üzerimde.
Hasan Abi, daha işte onun
torunu geliyor, diyor.
HATİCE DEKLİOĞLU’NUN KIZ TORUNU TÜLAY KAPLAN
Bir anda seviniyorum ve gelen
torunun kim olduğuna bakıyorum.
Kafeden içeri adımını atan
genç bir kadın, bu coğrafyaya göre oldukça iri ve çok uzun sayılacak boyuyla
farklı bir dış görünüşe sahip.
Genç kadın masama yaklaşıyor,
ben de onu karşılamak için ayağa kalkıyorum.
Hasan Abi bizi tanıştırıyor.
Genç kadın kırık bir
Türkçeyle adının Tülay olduğunu söylüyor.
Benim söze başlamamı merakla
bekliyor.
Tülay Hanım’ın sağ kolunda omzuna kadar Büyük İskender, sol
kolundaysa Hitit Güneş Kursu dövmeleri hemen fark ediliyor.
Söze nasıl başlayacağımı
bilemiyorum.
O sert dış görünüşünün
ardında sakin ve duygulu bir yürek taşıyan Tülay Hanım benim ağzımdan çıkan her
sözü dikkatle dinliyor.
Tülay Hanım bütün İç Anadolu
insanının söylediği gibi, babaannesine “Ebe” diyor.
Yani Hatice Deklioğlu Tülay Hanım’ın babasının annesi (babaanne)
ve konuşmamızda bundan sonra hep Hatice Ebe lafı geçiyor.
Tülay Hanım’ın Hatice Ebe’nin adını duyunca bu kadar
duygusallaşmasının en büyük nedeni onun Avustralya’da doğmuş olması ve ona
bakmak üzere Hatice Ebe’nin Avustralya’ya gelmiş
olmasıdır. Tülay Hanım’ın kırık Türkçesinin nedeni de
böylece belli oluyor.
Bununla beraber anlattıklarım
karşısında Tülay Hanım’ın gözleri nemleniyor,
anlattıklarım bitip de yanımda getirdiğim taşınabilir CD çalardan Hatice Ebe’nin sesini dinleyince
gözlerinden yaşlar süzüldüğünü görüyorum.
Ben de duygulanıyorum,
gözlerim doluyor.
Anlatıyorum:
“Tülay Hanım, dünyaca
ünlü Macar etnomüzikolog Bela Bartok bir davet üzerine Türk halk ezgileri
derlemek üzere 2 Kasım 1936 tarihinde Türkiye’ye gelir.
16 Kasım 1936
tarihinde ise Ankara’da üç kişinin ses kaydını yapar. Bunlardan birisi sizin
ebeniz, o zamanlar 13 yaşında olan Hatice Deklioğlu’dur.
Bela Bartok, Hatice
Deklioğlu’nun sesinden tam 11 türkü derler ve onları fonografla kaydeder.
Bunun dışında Toroslar’da da derlemeler yapan
Bela Bartok onları da fonografla kaydeder ve 29 Kasım’da ülkesine döner.
Bu kayıtlar
Macaristan’ın devlet kuruluşu Hungaroton şirketi tarafından 1995 sonunda iki CD’lik tek bir albümde
yayınlanır.
Yani Hatice Ebe’nin sesi neredeyse 60 yıl
sonra, ama bu kez CD albüm olarak yeniden gün yüzüne çıkar.
Ben CD albümü 1996
Kasım ayında aldım ve o günden bu yana her gün, ama her gün hep şunu düşündüm:
Bu CD albümde adı geçen Hüyüklü Hatice Deklioğlu’nu bulacağım ve kendi, o çocuk
sesini ona dinleteceğim.
Yani bu ses aslında
bende emanetti ve ben bir gün o emanet sesi sahibine dinleterek ona teslim
edecektim.
Olmadı, hiç olmadı.
Neden bugüne kadar
bekledim, bunu bir türlü anlayamıyorum ve kendimi haklı çıkaracak hiçbir bahane
de bulamıyorum, uyduramıyorum.
Şimdi ise Hatice Ebe’yi bulur ve bendeki
emanet sesini ona teslim ederim artık, diye buradayım.
Ama görüyorsun işte.
Kendime ve yakınlarıma
hep tavsiye ederim: Hiçbir şeye geç kalmayın.
Oysa ben ne kadar geç
kalmışım.”
84 YIL SONRA KÖYÜNE DÖNEN EMANET SES
Bunları anlattıktan sonra
yanımda getirmiş olduğum taşınabilir CD çaları çantamdan çıkarıyorum.
Adaptörünü prize takıyorum.
1 no’lu CD’yi CD çalara yerleştiriyorum.
İlk üç kayıt 13 yaşındaki
Hatice Deklioğlu’na, Hatice Ebe’ye ait.
CD çalmaya başlıyor.
Tülay Hanım’ın yüzünde dalgalanmalar
oluyor.
Biraz sonra gözlerinden
yaşlar süzülüyor.
İlk üç kayıt dinlendikten
sonra Tülay Hanım konuşmaya başlıyor:
“Çok teşekkür ederim
Recep Bey. Ben Hatice Ebe’nin sesinin kaydedilmiş olduğunu ilk defa burada sizden
duydum.
Beni çok etkiledi.
Biliyor musunuz, ben
Avustralya’da doğdum ve bana bakmaya, beni büyütmeye oraya Hatice Ebe gelmiş. Onunla
duygusal bağımız çok güçlüdür.
Biz buraya eşim ve
oğlumuzla pandemi nedeniyle geldik.
Bir şey daha var
biliyor musunuz, bugün benim doğum günüm ve benim için bundan, bu sesten,
Hatice Ebe’nin 84 yıl sonra ortaya
çıkan bu sesinden daha değerli başka bir hediye olamazdı.”
Tülay Hanım Hatice Ebe’nin seslerini dinlerken Hasan
Abi de kulak veriyor.
Zira Hatice Ebe evlendikten
sonra Kaplan soyadını alır, Hasan Abi’lere akraba düşer ve Hasan Abi, Hatice Ebe’ye “Hala” diye seslendiğini
söyler.
MÜZİKLE YAŞAYAN AİLE
Tülay Hanım ile sohbet
ederken genç bir adam ve yanında bir oğlan çocuğu geliyorlar.
Tülay Hanım gelen genç adamın
eşi olduğunu söylüyor ve benimle tanıştırıyor.
Oğlan çocuğu ise oğulları
Alex.
Tülay Hanım’ın sağ kolundan omuzuna kadar
olan Büyük İskender dövmesini görünce, o dövmenin neden Büyük İskender,
batıların deyişiyle Alexander, kısaca Alex, olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.
Oğlunun adı değil, ama ona
isim olan Büyük İskender işlenmiş annenin koluna.
Tülay Hanım’a anlattıklarımı eşine de
anlatıyorum.
Eşi Macar asıllı bir İtalyan
vatandaşı ve Avustralya’da yaşıyor, orada tanışıp evlenmişler.
Bela Bartok’tan ve onun
Hatice Ebe’nim
sesinden tam 11
parça derlediğinden söz edince eşi çok şaşırıyor ve hatta buna inanamıyor.
Birincisi, Bela Bartok gibi,
kendisi de Macar ve bir Macar adı taşıyor, Vargas.
İkincisi ve daha önemlisi,
Vargas Avustralya’da üniversitede müzik okumuş ve gitarist.
Asıl şaşırtıcı olan ise Tülay
Hanım da Avustralya’da ses mühendisliği okumuş.
Şimdi ise pandemi günlerinde
hemen bir grup kurarak arada Ankara’ya konserlere gidiyorlarmış.
Hatice Ebe ile başlayan müzik
tutkusu torunu Tülay Hanım ve onun eşi Vargas ile devam ediyor.
Vargas: “İnanamıyorum gerçekten,
Bela Bartok ve Hatice Ebe, bu nasıl olur?” diyor.
Vargas, Macar kökeninden dolayı Bela
Bartok adını duyunca zaten sözün sonunu merak ederek sabırsızlanıyordu.
 |
Sağ kolunda Alexander, solda Hitit Güneş Kursu dövmeli Ses Mühendisi Tülay Kaplan |
 |
Sol başta müzikolog, gitarist Vargas |
 |
Çocukları Alex ile Alacahöyük Meydanındalar |
Tülay Hanım mikrofona
konuşurken Hatice Ebe’nin böyle bir şey yapmış
olmasına, türkü okumuş olmasına şaşırmadığını, onun kendisine son derece
güvenen birisi olduğunu söylerken, ebesinin 13 yaşında bir kız çocuğu iken 1936
yılında Alacahöyük kazı başkanı olan Hamit Zübeyr Koşay tarafından Ankara’ya götürüldüğünden
söz ediyor.
İşte bir bilgi daha.
Hatırla Hattuşa.
1936 yılı Alacahöyük kazı
sezonu sona erdiğinde 13 yaşındaki Hatice Deklioğlu kazı başkanı Hamit Zübeyr
Koşay’ın yanında Ankara’ya dönerler.
Bu bilgi bana
Hatice Deklioğlu’nun Hamit Zübery Koşay ile ne ilişkisi var?
sorusunun cevabını
verebilecek miydi acaba?
Tülay Hanım’a ve Hasan Abi’ye Hatice Ebe’den geriye köyde başka kalan
kimse olup olmadığını soruyorum.
Hasan Abi ve Tülay Hanım
ikisi birden Hatice Ebe’nin kız kardeşi Zekiye Hanım’ın hala hayatta olduğunu ve köyde yaşadığını
söylüyorlar.
Heyecanlanıyorum.
Öte yandan Tülay Hanım’ın söz etmiş olduğu Hatice
Ebe-Hamit Zübeyr Koşay ilişkisini kime sorabilirim, diye düşünürken Hasan Abi: “Sen en iyisi Ünal Abiye
git, Zekiye Hanım Ünal Abi’nin kayınvalidesidir.” diyor.
Hatice Ebe ise Ünal Abi’nin teyzesi olur.
O halde aradığım bütün
bilgiler Ünal Abi’de düğümleniyor demektir ve
hemen kalkıp Ünal Abi’ye gitmek üzere Tülay Hanım’a ve eşi Vargas’a veda
ediyorum.
Onlara bir hafta sonra
geldiğimde CD albümden birer kopya getireceğimi söylüyorum.
Bunu duyduklarında çok mutlu
oluyorlar.
Hala bu soruya, “Hatice Deklioğlu’nun Hamit Zübery Koşay ile
ne ilişkisi var?” yanıt bulabilmiş değilim.
Hele bir Ünal Abi’ye gideyim.
ÜNAL YALÇIN ABİ-ALACAHÖYÜK’TE KİLİT İSİM
Ünal Abi’nin evi köyün içinde, Alaca
yolunda solda bir ev.
İki tarafı da kuru taş örülü
duvar ve ağaçlıklı dar bir yoldan geçerek genişçe bir avlusu olan eve
giriyorum.
Ünal Abi ve eşi beni içten
karşılıyorlar.
Yukarıya, evin hayat kısmına
çıkıp oturuyoruz.
Ünal Abi’ye ziyaret amacımı söylüyorum.
Bela Bartok’un Hatice Ebe’den yapmış olduğu ses
kayıtlarından söz ediyorum.
Tülay Hanım’a ne anlattıysam aynısını Ünal
Abi’ye de anlatıyorum.
Ünal Abi duyduklarına
şaşırıyor.
Taşınabilir CD çalardaki CD
albümden Hatice Ebe’nin sesini dinleyince daha da
şaşırıyor, ne de olsa Hatice Ebe Ünal Abi’nin teyzesi oluyor.
Sonra o cevaplanmayan dört
sorudan birisini soruyorum Ünal Abi’ye:
Hatice Deklioğlu’nun Hamit Zübery Koşay ile ne ilişkisi var?
Ünal Yalçın Abi ta başından
anlatıyor:
“Dedem Süleyman Yalçın
o yıllarda (otuzlu yılların başı, yn) Ankara’da İngiliz Büyükelçiliğinde
hizmetli olarak çalışıyor. 1935 yılında Alacahöyük resmi kazıları başladığında
birileri dedeme ulaşıyor ve orada kazıda çalışacak işçilere ihtiyaç olacağını, köylülerin
kazılarda çalışıp çalışamayacaklarını soruyor.
Dedem de çalışırlar,
diyor.
O halde sen bu işi
organize edebilir misin, diye sorulduğunda, olur, gittiğinizde köyde Yusuf Ka
(Kahya, yn) var, gidip onu bulun, o size her konuda yardımcı olur, diyor.
Yusuf Ka, benim de
annemin dedesi olur, o zaman köyün ağası diyebileceğimiz birisidir. Dediği emir
gibidir.
Kazılar için ilk resmi
heyet geldiğinde kazıda çalışacak işçileri, araç gereci, heyetin kalacak
yerlerini, onların iaşesini vb. hepsini Yusuf Ka ayarlar.
Bu arada Süleyman Dede’m de Ankara’daki işini
bırakıp o da köye gelir.
Kazı heyeti Yusuf
Ka’yı çok sever ve tutar.
Son derece güvenilir
bir adamdır Yusuf Ka.
Öyle ki, kazılarda
daha ilk günlerden itibaren fışkırırcasına çıkan, birbirinden değerli eserlerin
hemen Ankara’ya gönderilmesi güçlüğü karşısında bütün eserler o güvenilir
insana, Yusuf Ka’ya emanet edilir ve bir yıl onun evinde tahta paletlerin
üzerinde muhafaza edilirler.
Eserler daha sonra
kağnılarla Yerköy’e, oradan da Ankara’ya nakledilir.
Yazarın notu:
(Yusuf Ka’nın kazı
heyetindeki adı “Patron’dur.”
1950’de yeniden
başlayan Gordion Kazıları’nda da karşımıza çıkar Yusuf Ka.
Zira Yusuf Ka
Alacahöyük köylülerini kazılarda işçi olarak çalışmak için oraya da götürür.
İşte tam ta bu bilgiyi
duyunca, Tülay Hanım’ın oğluna neden Alex(ander) adını verdiğini ve koluna
neden Büyük İskender dövmesi yaptırmış olduğunu daha iyi anlayabiliyorum.
Büyük olasılıkla Tülay
Hanım’ın dedesinin de
içlerinde bulunduğu Alacahöyüklü köylüler Gordion’da çalıştıkları sürede Büyük
İskender ile özdeş o meşhur Kör Düğüm hikâyelerini defalarca dinleyip
etkilenmiş olmalılar.)
Ünal Abi anlatmaya
devam ediyor:
Babamın adı da
Süleyman’dır ve el becerisi olduğu için Hamit Bey onu restorasyona alır.
Bugün Alacahöyük
Müzesi’nde restore edilmiş birçok eserin restorasyonunu babam yapmıştır. Ondan
sonra da ben yaptım restorasyonların çoğunu.
Sonra da 1973 yılından
1999 sonuna kadar Alacahöyük Müzesi Müdürlüğü yaptım.”
Ünal Abi’nin sorduğum soruya ne zaman
cevap vereceğini sabırla bekliyorum.
Ama
müdahale etmiyorum.
 |
Baba Süleyman, Alacahöyük kazısı buluntuları restorasyonunda (Hamit Zübeyr Koşay Alacahöyük kitabından) |
 |
Baba Süleyman oturanlardan soldan ikinci (Sadi Bayram kitabından) |
 |
Oturanlardan en solda olan Baba Süleyman (Sadi Bayram kitabından) |
Ünal Abi anlatmaya devam
ediyor:
“1936 Alacahöyük kazı
mevsimi bittiğinde kazı başkanı Hamit Zübeyr Koşay teyzem Hatice’yi
(Deklioğlu’nu da) beraberinde Ankara’ya götürür.
Aslında Süleyman Dede’m Hatice Teyze’mi Ankara’da Hamit Bey’in eşinin yanında bir
şeyler öğrenmesi için kendisi gönderir.
Zira teyzem 13
yaşındadır, ama okuma yazması yoktur. Hem biraz da ev işleri öğrenir,
göreneğini artırır düşüncesiyle gönderilir teyzem.
Bu arada Hamit
Beylerin çocukları yoktur ve olmamaktadır. Bir yerde Hatice Teyze’m evlatlık gibi de
gider Ankara’ya.
Ama Hamit Bey’in eşi bu işe pek sıcak
bakmaz, teyzeme gereken ilgiyi göstermez, onu adeta bir hizmetçi gibi kullanmak
ister.
Fakat ne hikmettir
bilinmez, teyzem artık gelinlik kız olup da evlendikten sonra dedem bu kez
Zekiye Teyze’mi gönderir Ankara’ya
Hamit Bey’in beraberinde.
Zekiye Teyze’m daha sonra benim
kayınvalidem olacaktır.
Yetmez, Zekiye Teyze’m de gelin olduktan
sonra dedem son olarak annemi, (Melek, yn) gönderir Hamit Bey’in yanında.”
Ünal Abi’nin bu anlattıkları yukarıdaki
soruma bir cevap veriyor aslında.
Demek ki Bela Bartok’un 11
parçadan oluşan ses kaydını yapmış olduğu 13 yaşındaki Hüyüklü Hatice Deklioğlu
1936 yılı Alacahöyük kazıları başkanı Hamit Zübeyr Koşay tarafından kazı sezonu
sonunda Ankara’ya getirilmiştir.
Ünal Abi’nin anlattıkları ne Hamit Zübeyr
Koşay biyografilerinde, ne Bela Bartok’u anlatan kitaplarda, hiçbir yerde
bulunmayan bilgiler içeriyor.
Bu konuda en büyük kaynak
kuşkusuz Bela Bartok’un Ankara’da Hamit Zübeyr Koşay ve Ahmet Adnan Saygun ile
yapmış olduğu mektuplaşmalar olmalıdır.
Ancak ne yazık ki bunlara da
ulaşmak imkansızdır.
Müzik araştırmacısı Emre
Aracı, Bela Bartok’un oğlu Peter Bartok ile bir müzik dergisi adına telefonla
yapmış olduğu görüşmede “Babanızın
arşivinde Saygun’dan hiç mektup var mı?”[1]
diye sorduğunda almış olduğu cevap Türk Müzik araştırmaları için üzücüdür.
“Ben Adnan Saygun’un mektubuna hiç rastlamadım.
Babama ait pek çok belge Amerika’ya göç ederken geride Macaristan’da kaldı.”[2]
Macaristan’da kalan ve büyük
ihtimalle kaybolan kim bilir ne bilgiler, ne mektuplar vardı?
İyi, ama başka bir soru daha
çıkıyor karşıma ve hala cevap bulamıyorum:
Bela Bartok, derleme
programında olduğu halde rahatsızlığı nedeniyle Çorum’a, Hüyük’e (Alacahöyük,
yn) hiç gitmediğine göre Hatice Deklioğlu ile nerede karşılaştı ve onun
sesinden derlemeyi nerede yaptı?
Bu sorunun ve kalan diğer üç
sorunun cevaplarını daha sonra bulmak üzere şimdi Ünal Abi’nin evinden ayrılarak Zekiye Teyze’nin de bulunduğu Hatice Ebe’nin oğlu Hüseyin Abi’nin evine doğru yola çıkıyorum.
 |
Üç kızkardeşler: Soldan Hatice Ebe (Deklioğlu)-Ünal Abi’nin dayısı-Ünal Abi’nin annesi Melek (Tülay Kaplan albümünden) |
 |
Solda Hatice Ebe’nin eşi Mustafa, sağda Hatice Ebe (Deklioğlu) (Tülay Kaplan albümünden) |
HATİCE EBE’NİN (DEKLİOĞLU) OĞLU HÜSEYİN ABİ’NİN EVİNDE YAŞANAN BİR REENKARNASYON
Hüseyin Abi’nin evinde şu an kızı Aysel
Hanım (Hatice Ebe’nin torunu, yn) ve Aysel Hanımın
kızı Ece ve Zekiye Teyze bulunuyorlar.
Evde bulunan üç hanım beni
güler yüzle ve dostça karşılıyorlar.
Bu ev de geniş avlulu bir ev
ve burada da hayata çıkıyorum.
Aynı şeyleri Zekiye Teyze’ye, Aysel Hanım’a ve Ece’ye de anlatıyorum ve
onlara da Hatice Ebe’nin ses kayıtlarını
dinletiyorum.
Zekiye Teyze çok duygulanıyor.
Ona Hamit Bey ile Ankara’ya
gidişini hiç sormuyorum.
Ancak evde bulunan genç kız
Ece anlatılanları ve Hatice Ebe’nin sesini can kulağıyla dinliyor.
Ece, Hatice Ebe’nin oğlu Hüseyin’in torunu.
Hüseyin’in kızı Aysel Hanım.
Aysel Hanım’ın kızı ise Ece.
Ece’ye yaşını soruyorum.
13, diyor.
İnanamadığım bir şey daha
çıkıyor karşıma.
13 yaşındaki Ece, Hüseyin Dede’sinin annesi Hatice Ebe’nin tam 84 yıl önce ses kaydının
yapıldığı yaşta bulunuyor.
Bu duruma Ece de çok
şaşırıyor.
Bu bir tesadüf olabilir mi?
Bize göre asla.
Ece de Tülay Hanım’ın Hatice Ebe’sini tarif ettiği gibi kendine
güveni tam ve alımlı bir genç kız ve tam 84 yıl önceki Hatice Ebe’nin yaşında, 13 yaşında
bulunuyor.
Ondan kayıt için bir parça
söylemesini rica ediyorum.
Daha çok Barış Manço
dinlediğini ve sevdiğini söyleyerek, kayıt için ondan bir parça söylüyor.
Alla
beni, pulla beni, al koynuna, yâr
Gözüm senden başkasını görmez oldu, yâr
Gönlüm senden bir şey ister, nasıl desem, yâr?
Alla beni, pulla beni, al koynuna, yâr
Bana göre farklı bir ses
rengi var 13 yaşındaki Ece’nin, çok güzel.
İnanamadığım ise, sanki 84
yıl önce ses kaydı yapılmış olan 13 yaşındaki Hatice Ebe reenkarnasyon
geçirerek torununun kızı 13 yaşındaki Ece haline bürünerek yine bir kayıt
veriyor, ama bu sefer Bela Bartok’un gidemediği Hüyük’te (Alacahöyük’te).
İnanmakta zorlanıyorum.
 |
Hatice Ebe’nin (Deklioğlu) torunun kızı 13 yaşındaki Ece |
Bütün görüşmeleri yapmış
bulunuyorum.
Şimdi Hüyük’ten,
Alacahöyük’ten Hattuşa’ya dönebilirim artık.
Ama yine bu hikâyede, Emanet Ses Hikâyesinde hala yerine oturmayan taşlar
var.
Hatice Ebe ile Bela Bartok nerede karşılaştı ve kayıtlar nerede
yapıldı?
Bu ve aşağıdaki cevapsız
soruları da içine alacak cevabi bir tezi yazma vakti artık.
Başlayalım:
1-Bela Bartok ve Hamit Zübeyr Koşay dostluğu ve tanışıklığı ta
Macaristan’dan geliyor.
2-Bela Bartok, perde arkasında Hamit Zübeyr Koşay’ın bulunduğu ve
Atatürk’ün de bilgisi dahilinde bir mektupla Ankara Halkevi tarafından
Ankara’ya davet edilir.
3-Hamit Zübeyr Koşay 1936 Alacahöyük kazı sezonu sonunda Hüyüklü,
13 yaşındaki Hatice Deklioğlu’nu bilgi ve göreneğini artırmak ve eşine yardımcı
olmak üzere Ankara’ya evine getirir.
4-İstanbul günlerinden sonra Ankara’ya gelen Bela Bartok otelde
kalmak yerine dostu Hamit Zübeyr Koşay’ın evinde misafir edilir.
Bartok Türkiye’ye gelmeden
önce onu davet eden Lazslo Rasoni’ye 1935 yılında yazmış olduğu mektupta maddi
imkanlarının çok kısıtlı olduğundan, zaten lüks otelleri sevmediğinden söz
ederek “Bir Türkün evinde konuk olamaz
mıyım?”[3]
diye sorar.
5-Derleme programında Çorum da olduğu halde rahatsızlığı nedeniyle Çorum’u programdan çıkarmak
zorunda kalan Bela Bartok Hamit Zübeyr Koşay’dan bu konuda hiç beklemediği bir
yardım alır.
6-Bu yardım Hamit Bey’in Alacahöyük’ten gelirken yanında getirdiği 13 yaşındaki Hatice
Deklioğlu’nun o sırada evde bulunmasıdır.
7-Hamit Bey, Bela Bartok’a Çorum’a gidemese de Çorumlu-Hüyüklü bir Türkmen kızının yanlarında, evlerinde
olduğunu ve onun sesinden kayıtlar yapabileceğini söyler.
8-Bela Bartok önce kayıt dışı olarak Hatice Deklioğlu’nu dinler.
9-Sesi ve volümünü beğenerek Hatice Deklioğlu’ndan üç kayıt yapar.
Bartok yapmış olduğu derlemelerdeki icracıların ayırt edici
özellikleriyle ilgili olarak Hatice Deklioğlu için şunları yazar:
“Hatice Deklioğlu hizmetçilik ederek geçimini
kazanmak amacıyla 1933’te üç ay için Ankara’ya gelmiş. Anası babası Hüyük
köyünde çiftçilikle geçiniyorlarmış. 1936’da Ankara’ya dönmüş; türkülerini,
çalıştığı Dr. Hamit Zübeyr’in evinde bana söyledi.”[4]
Tam da tezimize uyan
bir bilgidir bu.
10-Bu üç kayıt tam 60 yıl sonra derleme programının ilk üç kaydı
olarak CD albüme aktarılır.
Ankara’da ses kayıtları yapılan Hatice Deklioğlu, Emine Muktat ve
Divrikli Ali kimdi?
Macar Musikisi ile Alevi Musikisi arasında nasıl bir yakınlık
bulunmaktadır?
Tezi yazmaya devam ederek
cevap vermeye çalışalım. Ama önce bir aktarma yapmamız gerekiyor:
“Bir Şii azınlığı olan Alevilerin musikisi ise halk kültürleriyle
sıkı sıkıya bağlıdır, Macar halk musikisine benzeyen bütün Türk ezgi üslûplarını barındırdığı için Alevi
musikisi özel bir önem taşır.”[5]
Bartok, Emine Muktat için ise
şunları yazar:
“Emine Muktat ‘Eski Ankaralı bir kadın. Şehir henüz bir köyken orada
doğmuş, hayatının büyük bölümünü de orada geçirmiş. Onda bir köy şarkıcısının
bütün ayırt edici özellikleri görülüyor.”[6]
11-Ankara’da ses kayıtları yapılan Emine Muktat hakkında bilgimiz
yok. Ancak, Hatice Deklioğlu ve Divrikli Ali Alevidir. Hatice Deklioğlu Hamit Bey’in evinde yardımcı ise,
Divrikli Ali de aynı evde muhtemelen bahçıvandır. Onunla ilgili de bir kayıt
bulamadım.
Bela Bartok, aradığı Alevi musikisi örneklerini bulacağını ümit ederek bu iki
Alevi sesi kaydeder.
Burada bilgi eksikliğinden
olsa gerek Janos Sipos’un Alevileri bir Şii azınlığı olarak yazması hatalı
olduğu kadar, bu yazının doğrudan konusu değildir.
Tez yazımı burada bitiyor ve
bütün sorulara cevap vermiş olduğumu düşünüyorum.
ÜÇ KIZKARDEŞLERDEN SONRA
Hamit Zübeyr Koşay aynı
aileden yanına, Ankara’ya getirdiği üç kız kardeşten sonra yakın köyden,
Karamahmut Köyü’den Aşık Süleyman’ın kızını aşağıdaki fotoğrafta “Ev
yardımcıları” olarak adı geçen Nazik Hanım’ı da Ankara’ya götürür.
Okuma yazmayı sonradan
öğrenen Hatice Ebe sonraki yıllarında torunu Tülay Hanım’a bakmak için Avustralya’ya
gider.
Bir diş tedavisi için
Alaca’ya diş hekimine giden Hatice Ebe derdini İngilizce anlatınca diş
hekiminin gözleri neredeyse yuvasından fırlar.
Nasıl olur da bu yaşta köylü
bir kadın bu kadar güzel ve düzgün İngilizce konuşur?
Böylelikle aşağıdaki son
soruyu da cevaplandırmış oluyoruz.
Okuma yazma bilmeyen Hatice Deklioğlu İngilizceyi nasıl öğrendi?
 |
(Sadi Bayram kitabından) |
SONUÇ
1996 Kasım ayından bu yana
bende bulunan ve sahibine, 16 Kasım 1936 tarihinde 13 yaşındayken 11 ses kaydı
yapılan Hüyüklü-Alacahöyüklü Hatice Deklioğlu’na teslim etmeye çalıştığım, 1995
Aralık ayında CD albümüne aktarılmış olan “Emanet Sesi” ne yazık ki kendisine
teslim edemedim.
Emanet Ses Hatice Ebe yerine
onun torunlarına, Tülay ve Ece’ye, yeğeni Ünal Abi’ye, kız kardeşi Zekiye Hanım’a teslim edildi.
06 Temmuz 2020 tarihinde
Emanet Sesi sahibine teslim etmeye Alacahöyük’e gittiğimde Hatice Ebe’nin kendisinin bir ay önce
hayata veda ettiğini duymuş ve kahrolmuştum.
Neden hiç olmazsa bir ay önce
harekete geçmedim ki deyip durmuştum kendi kendime.
Sonra, Alacahöyük Köy
Derneğinin web sayfasında, aşağıdaki vefat duyurusunda Hatice Deklioğlu’nun
(KAPLAN, yn) 21 Ocak 2020 tarihinde, yani bir aydan çok daha önce aramızdan
ayrıldığını öğrendim.
Bir nebze kendimi
rahatlattım, bir aylık zaman farkıyla Hatice Ebe’den uzak kalmamış olduğumu anladım.
İki hafta sonra Alacahöyük’e
yeniden gittiğimde Ünal Yalçın Abi’ye, Tülay Kaplan’a, Zekiye Teyze’ye, Ece ve ailesine, Hasan Kaplan Abi’ye orijinal CD albümden
çoğalttığım albümleri teslim ettim.
Eksikli de olsa bir görevi
yapmış hissediyorum kendimi.
Bela Bartok’tan kalan o eşsiz
derleme Alacahöyük’e her gidişimde bana Emanet Sesi ve onun sahibi Hatice Ebe’yi, Deklioğlu, hatırlatıyor.
Ruhu şad olsun,
 |
Hatice Ebe’nin oğlu- Tülay Kaplan’ın babası (Alacahöyük Köy Mezarlığından)
Hatice Ebe-Deklioğlu (Alacahöyük Köy Mezarlığından) |
Hatice Ebe’nin köy
derneğinin web sayfasındaki vefat duyurusu:
Alacahöyük
21.01.2020
Hatice KAPLAN (Hatice bici) Alacahöyük’te vefat etmiştir. Cenazesi Perşembe günü defnedilecektir. Allah
rahmet eylesin. Yakınlarının başı sağ olsun.
İlanda son bir şey daha öğreniyorum, Hatice Ebe’nin (Deklioğlu-Kaplan) köyde “Bici” olarak
bilindiğini.
Ona “Kırmızı Gül” adını kim yakıştırıyordu acaba?
 |
Hatice Deklioğlu’ndan bir derleme; Keklik Havası, Notaya alan: Bela Bartok Derleme no: 57 |
 |
Derlemenin güfte transkripsiyonu Yazan Ahmet Adnan (Saygun) |
Ezgiye ilişkin Bela
Bartok’un notu: Bu bir oyun türküsüdür. Oyuncular, bayram günleri ile düğün
şenliklerinde oyun oynarken bir yandan da ezgiyi söyleyen, genç kızlarla genç
erkeklerdir.