8 Kasım 2024 Cuma

EMANET SES – İKİNCİ BÖLÜM


ALACAHÖYÜK-HASAN KAPLAN’IN ARİNNA KAFESİ

Daha ne kadar bekleyeceğim, 1996 yılından bu yana tam 24 yıl geçmiş.

Bir emanet bu kadar uzun süre nasıl saklanabilir?

Mutlaka bir sahibi olan bu emanetin sahibi hiç merak edilmez mi?

Kendime hala kızıyorum.

Neden bu kadar bekledim?

Söyler misin Hattuşa, neden bu kadar bekledik, hatırlıyor musun?

Evden çıkmadan önce yanıma CD albümü ve onu çalabilmek için de bir adet taşınabilir CD çalar alıyorum.

Alacahöyük’e varışta her zaman yaptığım gibi Hasan Kaplan Abi’nin kafesinin karşısında karavanı park ediyorum.

Uzun zaman olmuş Hasan Abi’yle ve eşi Döne Bacı’mla görüşmeyeli.

Hemen konuya giriyorum.

HATİCE DEKLİOĞLU HALA YAŞIYOR MU?

Hasan Abi’ye elimdeki CD albümü göstererek, bu albümde Hüyüklü Hatice Deklioğlu’ndan 11 kaydın yapılmış olduğunu söylüyor ve Hatice Deklioğlu’nun hayatta olup olmadığını soruyorum.

Hasan Abi’den duyacağım söz beni bir kere daha kahrediyor ve kendimi belki de sonsuza kadar affedemeyeceğim bir durumu yaşıyorum.

-Hatice Deklioğlu hala yaşıyor mu Hasan Abi?

-Ya maalesef bir ay önce kaybettik onu.

Bu sözü duyunca nasıl kahroluyorum. Neden bu zamana kadar bekledim, diye kendime nasıl da kızıyorum.

Kendime kızgın halimi Hasan Abi de görüyor.

-Peki Hasan Abi onun hayatta olan ve köyde yaşayan bir yakını var mı, hiç olmazsa Hatice Hanım’ın sesini ona dinleteyim?

Emanet Sesi sahibine dinletememenin üzüntüsü ve ihmalkârlığı var üzerimde.

Hasan Abi, daha işte onun torunu geliyor, diyor.

HATİCE DEKLİOĞLU’NUN KIZ TORUNU TÜLAY KAPLAN

Bir anda seviniyorum ve gelen torunun kim olduğuna bakıyorum.

Kafeden içeri adımını atan genç bir kadın, bu coğrafyaya göre oldukça iri ve çok uzun sayılacak boyuyla farklı bir dış görünüşe sahip.

Genç kadın masama yaklaşıyor, ben de onu karşılamak için ayağa kalkıyorum.

Hasan Abi bizi tanıştırıyor.

Genç kadın kırık bir Türkçeyle adının Tülay olduğunu söylüyor.

Benim söze başlamamı merakla bekliyor.

Tülay Hanım’ın sağ kolunda omzuna kadar Büyük İskender, sol kolundaysa Hitit Güneş Kursu dövmeleri hemen fark ediliyor.

Söze nasıl başlayacağımı bilemiyorum.

O sert dış görünüşünün ardında sakin ve duygulu bir yürek taşıyan Tülay Hanım benim ağzımdan çıkan her sözü dikkatle dinliyor.

Tülay Hanım bütün İç Anadolu insanının söylediği gibi, babaannesine “Ebe” diyor.

Yani Hatice Deklioğlu Tülay Hanım’ın babasının annesi (babaanne) ve konuşmamızda bundan sonra hep Hatice Ebe lafı geçiyor.

Tülay Hanım’ın Hatice Ebe’nin adını duyunca bu kadar duygusallaşmasının en büyük nedeni onun Avustralya’da doğmuş olması ve ona bakmak üzere Hatice Ebe’nin Avustralya’ya gelmiş olmasıdır. Tülay Hanım’ın kırık Türkçesinin nedeni de böylece belli oluyor.

Bununla beraber anlattıklarım karşısında Tülay Hanım’ın gözleri nemleniyor, anlattıklarım bitip de yanımda getirdiğim taşınabilir CD çalardan Hatice Ebe’nin sesini dinleyince gözlerinden yaşlar süzüldüğünü görüyorum.

Ben de duygulanıyorum, gözlerim doluyor.

Anlatıyorum:

“Tülay Hanım, dünyaca ünlü Macar etnomüzikolog Bela Bartok bir davet üzerine Türk halk ezgileri derlemek üzere 2 Kasım 1936 tarihinde Türkiye’ye gelir.

16 Kasım 1936 tarihinde ise Ankara’da üç kişinin ses kaydını yapar. Bunlardan birisi sizin ebeniz, o zamanlar 13 yaşında olan Hatice Deklioğlu’dur.

Bela Bartok, Hatice Deklioğlu’nun sesinden tam 11 türkü derler ve onları fonografla kaydeder.

Bunun dışında Toroslar’da da derlemeler yapan Bela Bartok onları da fonografla kaydeder ve 29 Kasım’da ülkesine döner.

Bu kayıtlar Macaristan’ın devlet kuruluşu Hungaroton şirketi tarafından 1995 sonunda iki CD’lik tek bir albümde yayınlanır.

Yani Hatice Ebe’nin sesi neredeyse 60 yıl sonra, ama bu kez CD albüm olarak yeniden gün yüzüne çıkar.

Ben CD albümü 1996 Kasım ayında aldım ve o günden bu yana her gün, ama her gün hep şunu düşündüm: Bu CD albümde adı geçen Hüyüklü Hatice Deklioğlu’nu bulacağım ve kendi, o çocuk sesini ona dinleteceğim.

Yani bu ses aslında bende emanetti ve ben bir gün o emanet sesi sahibine dinleterek ona teslim edecektim.

Olmadı, hiç olmadı.

Neden bugüne kadar bekledim, bunu bir türlü anlayamıyorum ve kendimi haklı çıkaracak hiçbir bahane de bulamıyorum, uyduramıyorum.

Şimdi ise Hatice Ebe’yi bulur ve bendeki emanet sesini ona teslim ederim artık, diye buradayım.

Ama görüyorsun işte.

Kendime ve yakınlarıma hep tavsiye ederim: Hiçbir şeye geç kalmayın.

Oysa ben ne kadar geç kalmışım.”

84 YIL SONRA KÖYÜNE DÖNEN EMANET SES

Bunları anlattıktan sonra yanımda getirmiş olduğum taşınabilir CD çaları çantamdan çıkarıyorum. Adaptörünü prize takıyorum.

1 no’lu CD’yi CD çalara yerleştiriyorum.

İlk üç kayıt 13 yaşındaki Hatice Deklioğlu’na, Hatice Ebe’ye ait.

CD çalmaya başlıyor.

Tülay Hanım’ın yüzünde dalgalanmalar oluyor.

Biraz sonra gözlerinden yaşlar süzülüyor.

İlk üç kayıt dinlendikten sonra Tülay Hanım konuşmaya başlıyor:

“Çok teşekkür ederim Recep Bey. Ben Hatice Ebe’nin sesinin kaydedilmiş olduğunu ilk defa burada sizden duydum.

Beni çok etkiledi.

Biliyor musunuz, ben Avustralya’da doğdum ve bana bakmaya, beni büyütmeye oraya Hatice Ebe gelmiş. Onunla duygusal bağımız çok güçlüdür.

Biz buraya eşim ve oğlumuzla pandemi nedeniyle geldik.

Bir şey daha var biliyor musunuz, bugün benim doğum günüm ve benim için bundan, bu sesten, Hatice Ebe’nin 84 yıl sonra ortaya çıkan bu sesinden daha değerli başka bir hediye olamazdı.”

Tülay Hanım Hatice Ebe’nin seslerini dinlerken Hasan Abi de kulak veriyor.

Zira Hatice Ebe evlendikten sonra Kaplan soyadını alır, Hasan Abi’lere akraba düşer ve Hasan Abi, Hatice Ebe’ye “Hala” diye seslendiğini söyler.

MÜZİKLE YAŞAYAN AİLE

Tülay Hanım ile sohbet ederken genç bir adam ve yanında bir oğlan çocuğu geliyorlar.

Tülay Hanım gelen genç adamın eşi olduğunu söylüyor ve benimle tanıştırıyor.

Oğlan çocuğu ise oğulları Alex.

Tülay Hanım’ın sağ kolundan omuzuna kadar olan Büyük İskender dövmesini görünce, o dövmenin neden Büyük İskender, batıların deyişiyle Alexander, kısaca Alex, olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.

Oğlunun adı değil, ama ona isim olan Büyük İskender işlenmiş annenin koluna.

Tülay Hanım’a anlattıklarımı eşine de anlatıyorum.

Eşi Macar asıllı bir İtalyan vatandaşı ve Avustralya’da yaşıyor, orada tanışıp evlenmişler.

Bela Bartok’tan ve onun Hatice Ebe’nim sesinden tam 11 parça derlediğinden söz edince eşi çok şaşırıyor ve hatta buna inanamıyor.

Birincisi, Bela Bartok gibi, kendisi de Macar ve bir Macar adı taşıyor, Vargas.

İkincisi ve daha önemlisi, Vargas Avustralya’da üniversitede müzik okumuş ve gitarist.

Asıl şaşırtıcı olan ise Tülay Hanım da Avustralya’da ses mühendisliği okumuş.

Şimdi ise pandemi günlerinde hemen bir grup kurarak arada Ankara’ya konserlere gidiyorlarmış.

Hatice Ebe ile başlayan müzik tutkusu torunu Tülay Hanım ve onun eşi Vargas ile devam ediyor.

Vargas: “İnanamıyorum gerçekten, Bela Bartok ve Hatice Ebe, bu nasıl olur?” diyor.

Vargas, Macar kökeninden dolayı Bela Bartok adını duyunca zaten sözün sonunu merak ederek sabırsızlanıyordu.

Sağ kolunda Alexander, solda Hitit Güneş Kursu dövmeli 
Ses Mühendisi Tülay Kaplan


Sol başta müzikolog, gitarist Vargas


Çocukları Alex ile Alacahöyük Meydanındalar

Tülay Hanım mikrofona konuşurken Hatice Ebe’nin böyle bir şey yapmış olmasına, türkü okumuş olmasına şaşırmadığını, onun kendisine son derece güvenen birisi olduğunu söylerken, ebesinin 13 yaşında bir kız çocuğu iken 1936 yılında Alacahöyük kazı başkanı olan Hamit Zübeyr Koşay tarafından Ankara’ya götürüldüğünden söz ediyor.

İşte bir bilgi daha.

Hatırla Hattuşa.

1936 yılı Alacahöyük kazı sezonu sona erdiğinde 13 yaşındaki Hatice Deklioğlu kazı başkanı Hamit Zübeyr Koşay’ın yanında Ankara’ya dönerler.

Bu bilgi bana

Hatice Deklioğlu’nun Hamit Zübery Koşay ile ne ilişkisi var?

sorusunun cevabını verebilecek miydi acaba?

Tülay Hanım’a ve Hasan Abi’ye Hatice Ebe’den geriye köyde başka kalan kimse olup olmadığını soruyorum.

Hasan Abi ve Tülay Hanım ikisi birden Hatice Ebe’nin kız kardeşi Zekiye Hanım’ın hala hayatta olduğunu ve köyde yaşadığını söylüyorlar.

Heyecanlanıyorum.

Öte yandan Tülay Hanım’ın söz etmiş olduğu Hatice Ebe-Hamit Zübeyr Koşay ilişkisini kime sorabilirim, diye düşünürken Hasan Abi: “Sen en iyisi Ünal Abiye git, Zekiye Hanım Ünal Abi’nin kayınvalidesidir.” diyor.

Hatice Ebe ise Ünal Abi’nin teyzesi olur.

O halde aradığım bütün bilgiler Ünal Abi’de düğümleniyor demektir ve hemen kalkıp Ünal Abi’ye gitmek üzere Tülay Hanım’a ve eşi Vargas’a veda ediyorum.

Onlara bir hafta sonra geldiğimde CD albümden birer kopya getireceğimi söylüyorum.

Bunu duyduklarında çok mutlu oluyorlar.

Hala bu soruya, “Hatice Deklioğlu’nun Hamit Zübery Koşay ile ne ilişkisi var?” yanıt bulabilmiş değilim.

Hele bir Ünal Abi’ye gideyim.

ÜNAL YALÇIN ABİ-ALACAHÖYÜK’TE KİLİT İSİM

Ünal Abi’nin evi köyün içinde, Alaca yolunda solda bir ev.

İki tarafı da kuru taş örülü duvar ve ağaçlıklı dar bir yoldan geçerek genişçe bir avlusu olan eve giriyorum.

Ünal Abi ve eşi beni içten karşılıyorlar.

Yukarıya, evin hayat kısmına çıkıp oturuyoruz.

Ünal Abi’ye ziyaret amacımı söylüyorum.

Bela Bartok’un Hatice Ebe’den yapmış olduğu ses kayıtlarından söz ediyorum.

Tülay Hanım’a ne anlattıysam aynısını Ünal Abi’ye de anlatıyorum.

Ünal Abi duyduklarına şaşırıyor.

Taşınabilir CD çalardaki CD albümden Hatice Ebe’nin sesini dinleyince daha da şaşırıyor, ne de olsa Hatice Ebe Ünal Abi’nin teyzesi oluyor.

Sonra o cevaplanmayan dört sorudan birisini soruyorum Ünal Abi’ye:

Hatice Deklioğlu’nun Hamit Zübery Koşay ile ne ilişkisi var?

Ünal Yalçın Abi ta başından anlatıyor:

Dedem Süleyman Yalçın o yıllarda (otuzlu yılların başı, yn) Ankara’da İngiliz Büyükelçiliğinde hizmetli olarak çalışıyor. 1935 yılında Alacahöyük resmi kazıları başladığında birileri dedeme ulaşıyor ve orada kazıda çalışacak işçilere ihtiyaç olacağını, köylülerin kazılarda çalışıp çalışamayacaklarını soruyor.

Dedem de çalışırlar, diyor.

O halde sen bu işi organize edebilir misin, diye sorulduğunda, olur, gittiğinizde köyde Yusuf Ka (Kahya, yn) var, gidip onu bulun, o size her konuda yardımcı olur, diyor.

Yusuf Ka, benim de annemin dedesi olur, o zaman köyün ağası diyebileceğimiz birisidir. Dediği emir gibidir.

Kazılar için ilk resmi heyet geldiğinde kazıda çalışacak işçileri, araç gereci, heyetin kalacak yerlerini, onların iaşesini vb. hepsini Yusuf Ka ayarlar.

Bu arada Süleyman Dede’m de Ankara’daki işini bırakıp o da köye gelir.

Kazı heyeti Yusuf Ka’yı çok sever ve tutar.

Son derece güvenilir bir adamdır Yusuf Ka.

Öyle ki, kazılarda daha ilk günlerden itibaren fışkırırcasına çıkan, birbirinden değerli eserlerin hemen Ankara’ya gönderilmesi güçlüğü karşısında bütün eserler o güvenilir insana, Yusuf Ka’ya emanet edilir ve bir yıl onun evinde tahta paletlerin üzerinde muhafaza edilirler.

Eserler daha sonra kağnılarla Yerköy’e, oradan da Ankara’ya nakledilir.

Yazarın notu:

(Yusuf Ka’nın kazı heyetindeki adı “Patron’dur.”

1950’de yeniden başlayan Gordion Kazıları’nda da karşımıza çıkar Yusuf Ka.

Zira Yusuf Ka Alacahöyük köylülerini kazılarda işçi olarak çalışmak için oraya da götürür.

İşte tam ta bu bilgiyi duyunca, Tülay Hanım’ın oğluna neden Alex(ander) adını verdiğini ve koluna neden Büyük İskender dövmesi yaptırmış olduğunu daha iyi anlayabiliyorum.

Büyük olasılıkla Tülay Hanım’ın dedesinin de içlerinde bulunduğu Alacahöyüklü köylüler Gordion’da çalıştıkları sürede Büyük İskender ile özdeş o meşhur Kör Düğüm hikâyelerini defalarca dinleyip etkilenmiş olmalılar.)

Ünal Abi anlatmaya devam ediyor:

Babamın adı da Süleyman’dır ve el becerisi olduğu için Hamit Bey onu restorasyona alır.

Bugün Alacahöyük Müzesi’nde restore edilmiş birçok eserin restorasyonunu babam yapmıştır. Ondan sonra da ben yaptım restorasyonların çoğunu.

Sonra da 1973 yılından 1999 sonuna kadar Alacahöyük Müzesi Müdürlüğü yaptım.”

Ünal Abi’nin sorduğum soruya ne zaman cevap vereceğini sabırla bekliyorum.

Ama müdahale etmiyorum.

 

Baba Süleyman, Alacahöyük kazısı buluntuları restorasyonunda
(Hamit Zübeyr Koşay Alacahöyük kitabından)

 

Baba Süleyman oturanlardan soldan ikinci 
(Sadi Bayram kitabından)

Oturanlardan en solda olan Baba Süleyman (Sadi Bayram kitabından)

Ünal Abi anlatmaya devam ediyor:

“1936 Alacahöyük kazı mevsimi bittiğinde kazı başkanı Hamit Zübeyr Koşay teyzem Hatice’yi (Deklioğlu’nu da) beraberinde Ankara’ya götürür.

Aslında Süleyman Dede’m Hatice Teyze’mi Ankara’da Hamit Bey’in eşinin yanında bir şeyler öğrenmesi için kendisi gönderir.

Zira teyzem 13 yaşındadır, ama okuma yazması yoktur. Hem biraz da ev işleri öğrenir, göreneğini artırır düşüncesiyle gönderilir teyzem.

Bu arada Hamit Beylerin çocukları yoktur ve olmamaktadır. Bir yerde Hatice Teyze’m evlatlık gibi de gider Ankara’ya.

Ama Hamit Bey’in eşi bu işe pek sıcak bakmaz, teyzeme gereken ilgiyi göstermez, onu adeta bir hizmetçi gibi kullanmak ister.

Fakat ne hikmettir bilinmez, teyzem artık gelinlik kız olup da evlendikten sonra dedem bu kez Zekiye Teyze’mi gönderir Ankara’ya Hamit Bey’in beraberinde.

Zekiye Teyze’m daha sonra benim kayınvalidem olacaktır.

Yetmez, Zekiye Teyze’m de gelin olduktan sonra dedem son olarak annemi, (Melek, yn) gönderir Hamit Bey’in yanında.”

Ünal Abi’nin bu anlattıkları yukarıdaki soruma bir cevap veriyor aslında.

Demek ki Bela Bartok’un 11 parçadan oluşan ses kaydını yapmış olduğu 13 yaşındaki Hüyüklü Hatice Deklioğlu 1936 yılı Alacahöyük kazıları başkanı Hamit Zübeyr Koşay tarafından kazı sezonu sonunda Ankara’ya getirilmiştir.

Ünal Abi’nin anlattıkları ne Hamit Zübeyr Koşay biyografilerinde, ne Bela Bartok’u anlatan kitaplarda, hiçbir yerde bulunmayan bilgiler içeriyor.

Bu konuda en büyük kaynak kuşkusuz Bela Bartok’un Ankara’da Hamit Zübeyr Koşay ve Ahmet Adnan Saygun ile yapmış olduğu mektuplaşmalar olmalıdır.

Ancak ne yazık ki bunlara da ulaşmak imkansızdır.

Müzik araştırmacısı Emre Aracı, Bela Bartok’un oğlu Peter Bartok ile bir müzik dergisi adına telefonla yapmış olduğu görüşmede “Babanızın arşivinde Saygun’dan hiç mektup var mı?”[1] diye sorduğunda almış olduğu cevap Türk Müzik araştırmaları için üzücüdür.

“Ben Adnan Saygun’un mektubuna hiç rastlamadım. Babama ait pek çok belge Amerika’ya göç ederken geride Macaristan’da kaldı.”[2]

Macaristan’da kalan ve büyük ihtimalle kaybolan kim bilir ne bilgiler, ne mektuplar vardı?

İyi, ama başka bir soru daha çıkıyor karşıma ve hala cevap bulamıyorum:

Bela Bartok, derleme programında olduğu halde rahatsızlığı nedeniyle Çorum’a, Hüyük’e (Alacahöyük, yn) hiç gitmediğine göre Hatice Deklioğlu ile nerede karşılaştı ve onun sesinden derlemeyi nerede yaptı?

Bu sorunun ve kalan diğer üç sorunun cevaplarını daha sonra bulmak üzere şimdi Ünal Abi’nin evinden ayrılarak Zekiye Teyze’nin de bulunduğu Hatice Ebe’nin oğlu Hüseyin Abi’nin evine doğru yola çıkıyorum.

 

Üç kızkardeşler: Soldan Hatice Ebe (Deklioğlu)-Ünal Abi’nin dayısı-Ünal Abi’nin annesi Melek 
(Tülay Kaplan albümünden) 

Solda Hatice Ebe’nin eşi Mustafa, sağda Hatice Ebe (Deklioğlu) 
(Tülay Kaplan albümünden)

HATİCE EBE’NİN (DEKLİOĞLU) OĞLU HÜSEYİN ABİ’NİN EVİNDE YAŞANAN BİR REENKARNASYON

Hüseyin Abi’nin evinde şu an kızı Aysel Hanım (Hatice Ebe’nin torunu, yn) ve Aysel Hanımın kızı Ece ve Zekiye Teyze bulunuyorlar.

Evde bulunan üç hanım beni güler yüzle ve dostça karşılıyorlar.

Bu ev de geniş avlulu bir ev ve burada da hayata çıkıyorum.

Aynı şeyleri Zekiye Teyze’ye, Aysel Hanım’a ve Ece’ye de anlatıyorum ve onlara da Hatice Ebe’nin ses kayıtlarını dinletiyorum.

Zekiye Teyze çok duygulanıyor.

Ona Hamit Bey ile Ankara’ya gidişini hiç sormuyorum.

Ancak evde bulunan genç kız Ece anlatılanları ve Hatice Ebe’nin sesini can kulağıyla dinliyor.

Ece, Hatice Ebe’nin oğlu Hüseyin’in torunu. Hüseyin’in kızı Aysel Hanım.

Aysel Hanım’ın kızı ise Ece.

Ece’ye yaşını soruyorum.

13, diyor.

İnanamadığım bir şey daha çıkıyor karşıma.

13 yaşındaki Ece, Hüseyin Dede’sinin annesi Hatice Ebe’nin tam 84 yıl önce ses kaydının yapıldığı yaşta bulunuyor.

Bu duruma Ece de çok şaşırıyor.

Bu bir tesadüf olabilir mi?

Bize göre asla.

Ece de Tülay Hanım’ın Hatice Ebe’sini tarif ettiği gibi kendine güveni tam ve alımlı bir genç kız ve tam 84 yıl önceki Hatice Ebe’nin yaşında, 13 yaşında bulunuyor.

Ondan kayıt için bir parça söylemesini rica ediyorum.

Daha çok Barış Manço dinlediğini ve sevdiğini söyleyerek, kayıt için ondan bir parça söylüyor.

Alla beni, pulla beni, al koynuna, yâr
Gözüm senden başkasını görmez oldu, yâr
Gönlüm senden bir şey ister, nasıl desem, yâr?
Alla beni, pulla beni, al koynuna, yâr

Bana göre farklı bir ses rengi var 13 yaşındaki Ece’nin, çok güzel.

İnanamadığım ise, sanki 84 yıl önce ses kaydı yapılmış olan 13 yaşındaki Hatice Ebe reenkarnasyon geçirerek torununun kızı 13 yaşındaki Ece haline bürünerek yine bir kayıt veriyor, ama bu sefer Bela Bartok’un gidemediği Hüyük’te (Alacahöyük’te).

İnanmakta zorlanıyorum.

Hatice Ebe’nin (Deklioğlu) torunun kızı 13 yaşındaki Ece

Bütün görüşmeleri yapmış bulunuyorum.

Şimdi Hüyük’ten, Alacahöyük’ten Hattuşa’ya dönebilirim artık.

Ama yine bu hikâyede, Emanet Ses Hikâyesinde hala yerine oturmayan taşlar var.

Hatice Ebe ile Bela Bartok nerede karşılaştı ve kayıtlar nerede yapıldı?

Bu ve aşağıdaki cevapsız soruları da içine alacak cevabi bir tezi yazma vakti artık.

Başlayalım:

1-Bela Bartok ve Hamit Zübeyr Koşay dostluğu ve tanışıklığı ta Macaristan’dan geliyor.

2-Bela Bartok, perde arkasında Hamit Zübeyr Koşay’ın bulunduğu ve Atatürk’ün de bilgisi dahilinde bir mektupla Ankara Halkevi tarafından Ankara’ya davet edilir.

3-Hamit Zübeyr Koşay 1936 Alacahöyük kazı sezonu sonunda Hüyüklü, 13 yaşındaki Hatice Deklioğlu’nu bilgi ve göreneğini artırmak ve eşine yardımcı olmak üzere Ankara’ya evine getirir.

4-İstanbul günlerinden sonra Ankara’ya gelen Bela Bartok otelde kalmak yerine dostu Hamit Zübeyr Koşay’ın evinde misafir edilir.

Bartok Türkiye’ye gelmeden önce onu davet eden Lazslo Rasoni’ye 1935 yılında yazmış olduğu mektupta maddi imkanlarının çok kısıtlı olduğundan, zaten lüks otelleri sevmediğinden söz ederek “Bir Türkün evinde konuk olamaz mıyım?”[3] diye sorar.

5-Derleme programında Çorum da olduğu halde rahatsızlığı nedeniyle Çorum’u programdan çıkarmak zorunda kalan Bela Bartok Hamit Zübeyr Koşay’dan bu konuda hiç beklemediği bir yardım alır.

6-Bu yardım Hamit Bey’in Alacahöyük’ten gelirken yanında getirdiği 13 yaşındaki Hatice Deklioğlu’nun o sırada evde bulunmasıdır.

7-Hamit Bey, Bela Bartok’a Çorum’a gidemese de Çorumlu-Hüyüklü bir Türkmen kızının yanlarında, evlerinde olduğunu ve onun sesinden kayıtlar yapabileceğini söyler.

8-Bela Bartok önce kayıt dışı olarak Hatice Deklioğlu’nu dinler.

9-Sesi ve volümünü beğenerek Hatice Deklioğlu’ndan üç kayıt yapar.

Bartok yapmış olduğu derlemelerdeki icracıların ayırt edici özellikleriyle ilgili olarak Hatice Deklioğlu için şunları yazar:

“Hatice Deklioğlu hizmetçilik ederek geçimini kazanmak amacıyla 1933’te üç ay için Ankara’ya gelmiş. Anası babası Hüyük köyünde çiftçilikle geçiniyorlarmış. 1936’da Ankara’ya dönmüş; türkülerini, çalıştığı Dr. Hamit Zübeyr’in evinde bana söyledi.”[4]

Tam da tezimize uyan bir bilgidir bu.

10-Bu üç kayıt tam 60 yıl sonra derleme programının ilk üç kaydı olarak CD albüme aktarılır.

Ankara’da ses kayıtları yapılan Hatice Deklioğlu, Emine Muktat ve Divrikli Ali kimdi?

Macar Musikisi ile Alevi Musikisi arasında nasıl bir yakınlık bulunmaktadır?

Tezi yazmaya devam ederek cevap vermeye çalışalım. Ama önce bir aktarma yapmamız gerekiyor:

“Bir Şii azınlığı olan Alevilerin musikisi ise halk kültürleriyle sıkı sıkıya bağlıdır, Macar halk musikisine benzeyen bütün Türk ezgi üslûplarını barındırdığı için Alevi musikisi özel bir önem taşır.”[5]

Bartok, Emine Muktat için ise şunları yazar:

“Emine Muktat ‘Eski Ankaralı bir kadın. Şehir henüz bir köyken orada doğmuş, hayatının büyük bölümünü de orada geçirmiş. Onda bir köy şarkıcısının bütün ayırt edici özellikleri görülüyor.”[6]

11-Ankara’da ses kayıtları yapılan Emine Muktat hakkında bilgimiz yok. Ancak, Hatice Deklioğlu ve Divrikli Ali Alevidir. Hatice Deklioğlu Hamit Bey’in evinde yardımcı ise, Divrikli Ali de aynı evde muhtemelen bahçıvandır. Onunla ilgili de bir kayıt bulamadım.

Bela Bartok, aradığı Alevi musikisi örneklerini bulacağını ümit ederek bu iki Alevi sesi kaydeder.

Burada bilgi eksikliğinden olsa gerek Janos Sipos’un Alevileri bir Şii azınlığı olarak yazması hatalı olduğu kadar, bu yazının doğrudan konusu değildir.

Tez yazımı burada bitiyor ve bütün sorulara cevap vermiş olduğumu düşünüyorum.

ÜÇ KIZKARDEŞLERDEN SONRA

Hamit Zübeyr Koşay aynı aileden yanına, Ankara’ya getirdiği üç kız kardeşten sonra yakın köyden, Karamahmut Köyü’den Aşık Süleyman’ın kızını aşağıdaki fotoğrafta “Ev yardımcıları” olarak adı geçen Nazik Hanım’ı da Ankara’ya götürür.

Okuma yazmayı sonradan öğrenen Hatice Ebe sonraki yıllarında torunu Tülay Hanım’a bakmak için Avustralya’ya gider.

Bir diş tedavisi için Alaca’ya diş hekimine giden Hatice Ebe derdini İngilizce anlatınca diş hekiminin gözleri neredeyse yuvasından fırlar.

Nasıl olur da bu yaşta köylü bir kadın bu kadar güzel ve düzgün İngilizce konuşur?

Böylelikle aşağıdaki son soruyu da cevaplandırmış oluyoruz.

Okuma yazma bilmeyen Hatice Deklioğlu İngilizceyi nasıl öğrendi?

 

(Sadi Bayram kitabından)

SONUÇ

1996 Kasım ayından bu yana bende bulunan ve sahibine, 16 Kasım 1936 tarihinde 13 yaşındayken 11 ses kaydı yapılan Hüyüklü-Alacahöyüklü Hatice Deklioğlu’na teslim etmeye çalıştığım, 1995 Aralık ayında CD albümüne aktarılmış olan “Emanet Sesi” ne yazık ki kendisine teslim edemedim.

Emanet Ses Hatice Ebe yerine onun torunlarına, Tülay ve Ece’ye, yeğeni Ünal Abi’ye, kız kardeşi Zekiye Hanım’a teslim edildi.

06 Temmuz 2020 tarihinde Emanet Sesi sahibine teslim etmeye Alacahöyük’e gittiğimde Hatice Ebe’nin kendisinin bir ay önce hayata veda ettiğini duymuş ve kahrolmuştum.

Neden hiç olmazsa bir ay önce harekete geçmedim ki deyip durmuştum kendi kendime.

Sonra, Alacahöyük Köy Derneğinin web sayfasında, aşağıdaki vefat duyurusunda Hatice Deklioğlu’nun (KAPLAN, yn) 21 Ocak 2020 tarihinde, yani bir aydan çok daha önce aramızdan ayrıldığını öğrendim.

Bir nebze kendimi rahatlattım, bir aylık zaman farkıyla Hatice Ebe’den uzak kalmamış olduğumu anladım.

İki hafta sonra Alacahöyük’e yeniden gittiğimde Ünal Yalçın Abi’ye, Tülay Kaplan’a, Zekiye Teyze’ye, Ece ve ailesine, Hasan Kaplan Abi’ye orijinal CD albümden çoğalttığım albümleri teslim ettim.

Eksikli de olsa bir görevi yapmış hissediyorum kendimi.

Bela Bartok’tan kalan o eşsiz derleme Alacahöyük’e her gidişimde bana Emanet Sesi ve onun sahibi Hatice Ebe’yi, Deklioğlu, hatırlatıyor.

Ruhu şad olsun,

 

Hatice Ebe’nin oğlu- Tülay Kaplan’ın babası
(Alacahöyük Köy Mezarlığından)

Hatice Ebe-Deklioğlu 
(Alacahöyük Köy Mezarlığından)

Hatice Ebe’nin köy derneğinin web sayfasındaki vefat duyurusu:

Alacahöyük

21.01.2020 

Hatice KAPLAN (Hatice bici) Alacahöyük’te vefat etmiştir. Cenazesi Perşembe günü defnedilecektir. Allah rahmet eylesin. Yakınlarının başı sağ olsun.

İlanda son bir şey daha öğreniyorum, Hatice Ebe’nin (Deklioğlu-Kaplan) köyde “Bici” olarak bilindiğini.

Ona “Kırmızı Gül” adını kim yakıştırıyordu acaba?

Hatice Deklioğlu’ndan bir derleme; Keklik Havası, 
Notaya alan: Bela Bartok
Derleme no: 57

Derlemenin güfte transkripsiyonu 
Yazan Ahmet Adnan (Saygun)

Ezgiye ilişkin Bela Bartok’un notu: Bu bir oyun türküsüdür. Oyuncular, bayram günleri ile düğün şenliklerinde oyun oynarken bir yandan da ezgiyi söyleyen, genç kızlarla genç erkeklerdir.

 


 














[1] Kayıp Seslerin İzinde-Deneme-Anı-Emre Aracı-Yapı Kredi Yayınları-2011 Birinci Baskı- s.396

[2] E.Aracı, age, s.397

[3] Bartok, age, s.255

[4] Bartok, age, s.52

[5] Janos Sipos,age,s.188

[6] Bartok, age, s.52

2 yorum:

  1. Recep Babayiğit Sana Nasıl Ulaşabilirim Ben Sumerbank Beykoz'dan Şükrü

    YanıtlaSil
  2. Merhaba Şükrücüğüm, telefonum: 0537/259 30 49

    YanıtlaSil