Zileli Kör Aşık Cahili’yi, bizim Tekin Kireçci abimizi ziyarete, onun yaşadığı Zile’ye gittiğimde ziyaret sonrasında apartmanın kapısından çıkarken kapının arkasına dayalı, bilek kalınlığında, yaklaşık 80 cm. uzunluğunda kabukları üzerinde bir ağaç dalı dikkatimi çekiyor.
Dış kapının ardında olduğuna göre,
önemsiz bir ağaç dalıdır, diye düşünürken, bir yandan da önemsiz olsa alıp
atarlar veya başka bir yere kaldırırlardı, diye düşünüyorum.
En iyisi, Tekin Abiye sormak.
-Tekin Abi, bu dal parçası nedir,
kapının arkasında duran?
-Ha o mu, “Daun” ağacı.
-Hiç duymadım, neden saklıyorsunuz?
-Bizim buralarda bu ağaç nazara karşı
iyi gelir, insanlar evlerine, evlerinin duvarlarına, kapı üstlerine, çatılara
falan koyarlar.
-Bu şekilde, kesilmiş dal olarak mı?
-Evet.
-İlginç, ilk defa duyuyorum, başka bir
adı var mı bu ağacın?
-Onu bilmiyorum, ama istersen alıp götürebilirsin.
İşte bir şey daha öğreniyorum.
Daun ağacı.
Daun ağacının dalını
alıp Zile’den dönüyorum.
Evime Hattuşa’ya dönünce hemen okumalar yapıyorum.
Konuyla ilgili çok güzel bir yazı
buluyorum.
Farklı yörelerde farklı isimlerle bilinen bu ağacın belki de en yaygın adı “Menengiç, çitlembik” olmalıdır.
Öğrendiğim başka bir şey ise, Zile, Tokat, Erbaa, Niksar yöresinde bu ağaca “Daun” deniyor olmasıdır.
2024 Nisan ayında kızımla yapmış
olduğumuz BİR IRMAK DOĞUYOR-MEANDROS gezimizde Buldan’a uğradığımızda sokakta gezerken dikkatimi çeken ağaç
işi küçük oyma takılardan alırken, takıların yapıldığı ağacın adını soruyorum.
Genç satıcı kadın “Bizim burada buna cıtlık deriz,” diyor.
İşte bir bilgi daha.
Cıtlık nedir, diye soruyorum,
anlatmaya çalışıyor.
Gerisini, siz en iyisi yukarıda,
sokağın başındaki Abdi Amcaya sorun, diyor satıcı kadın.
Tamam, diyorum.
-Bunları kim yapıyor?
-Abdi Amca.
-Siz de satıyorsunuz.
-Evet, ama hiç kar koymadan, Abdi Amca bunları parasız dağıtıyor gelene gidene, evi de yıkıldı, ihtiyacı var. Yap, bana ver, sattıkça sana parasını vereyim, diyorum.
Duygulanıyoruz. Kızımla sokağın başına
gidip, Abdi Amcayı yıkılan evinin avlusunda buluyoruz.
Bir yandan da satıcı kadının yaptığına
şükran duyuyoruz.
Abdi Amca bizi temiz ve güler yüzüyle
karşılıyor.
Biz sordukça bize cıtlığı anlatıyor.
Kesildiğinde ağacın dokusunun yumuşak olduğunu, mobilya, pencere vb. için işlendikten sonra ise kemik gibi sert olmasından dolayı çok tercih edildiğini, bu nedenle ormanlarda ciddi bir “Cıtlık” kıyımı olduğunu da söylüyor Abdi Amca.
“Aha işte, bizim evin
bahçesindeki cıtlık ağacı da geçen hafta devrildi. İstanbul’dan bir sanatçı hanım geldi, almak istedi, ben de verdim,
gelip alacak,” diyor Abdi Amca yıkılan evinin avlusunda boylu boyunca yatan
cıtlık ağacını göstererek.
![]() |
Abdi Amcanın Parmakları |
![]() |
Ne Emeklerle Hazırlanmış Cıtlıklar |
Bu bizim bildiğimiz menengiç ağacı,
ama.
Abdi Amca bize hemen orada birkaç dal
kesiyor ve küçük takılar, anahtarlıklar yapıyor.
Parasını ödemek istiyoruz, almamakta
ısrar ediyor.
Saygı duyuyorum, ısrar etmiyorum.
Uygun gördüğünüz birisine verirsiniz,
diyorum.
Tamam, diyor Abdi Amca, yaptıklarının karşılığı olmasa da verdiğimiz parayı alıyor.
…/…
![]() |
Ülke ile Buldan Sokaklarında |
![]() |
Abdi Amca Eserleriyle |
![]() |
Abdi Amcanın Çıtlıktan Eserleri |
![]() |
Göğsümde Nazarlık Olarak |
BENİM BİR FEVZİ USTAM VAR
Daun ağacıyla ne yapacağımı biliyorum.
Tasarladım. Ama benim diğer bütün tasarladıklarımı uygulayan Fevzi Ustamın çok
işi var. Onu meşgul etmek istemiyorum.
Daun ağacının dalını Sungurlu’ya getirip Fevzi Ustanın bıçakçı dükkanına bırakıyorum.
-Bu n’olacak Abi?
-Ustam bununla bir şeyler yapacağız.
Ama sen çok yoğunsun, zamanı gelince sana söylerim.
-Tamam Abi, şu depoya koy bakalım.
Daun ağacının dalı
bir seneyi geçen bir süredir Fevzi Ustamın bıçakçı dükkanının deposunda
duruyor.
Yurt Gezginlerinin 26-29 Ekim tarihlerinde yapacağı MİHMANDARI ZİYARET YURT GEZİSİ için beni ziyarete, Hattuşa’ya geleceklerini biliyorum.
Ziyarete bir hafta var.
Fevzi Ustamı ziyarete gidiyorum.
İşlerinin azaldığını görüyorum, bunu o da söylüyor.
Ustam, diyorum, şu bizim ağaç dalını bi ele alsan. Biliyorum, çok toz çıkacak, çok uğraşacaksın, ama merak etme hak ettiğini veririm.
Tamam Abi, diyor Fevzi Usta.
-Ne yapacağız?
Fevzi Ustama yapacağı işi, daha
doğrusu tasarladığım işi tarif ediyorum.
“Şimdi Ustam, çapı her noktasında aynı olmayan bu dalı daha rahat ve aynı çapta işleyebilmen için önce bu dalı dört eşit parçaya kes. Sonra da her bir parçayı kendi çapında el tornasından geçerek düzgün bir çap bulalım.”
Tamam, diyor Fevzi Usta, sonra?
Sonra, diyorum, elde edilen parçaları
yarım santim et kalınlığında pul, pul keseceksin. Kesilen her pulun ortasından 8
mm. çapında delik deleceksin.”
![]() |
Önce dört eşit parçaya ayrıldı |
Sonra pul pul kesildi ve ortaları delindi
Tamam, diyor Fevzi Ustam, bir yandan
da ortaya ne çıkacağını merak ederek.
Fevzi Ustanın yanından ayrılıyorum, iki gün sonra gelip pul halinde kesilmiş ve çapakları alınmış, yüzeyleri zımparalanmış parçaları alacağım.
…/…
Yurt Gezginlerinin gelmesine iki gün
var.
Sungurlu’ya gidip Fevzi Ustamdan daun ağacından yapılan pulları alacağım.
-Abi toplam 43 pul çıktı.
-Harika.
Gelecek olanların sayısı 41, demek ki
herkese birer pul yeterlidir.
Pulları alıyorum ve karşılığında Fevzi
Ustama hak ettiği bedeli ödüyorum.
Ustam memnun ve mutlu.
İyi, ama bu pulların ortasından birer ip geçirmeliyim. İp öyle sıradan ve çürük ip olmamalı. En iyisi uzun renkli bot bağcığı olur.
Uzun renkli bot bağcığı kimde
olabilir?
Sergici İsmail Abide olabilir mi?
Gidip bi yol sorayım.
İsmail Abi kendisinde ancak siyah renkli bot bağcığı olduğunu söylüyor.
BENİM BİR DE KADİR USTAM VAR
Ayakkabı tamircisi Kadir Ustam var
benim bir de.
Kadir Ustaya gidiyorum.
-Kadir Ustam dükkanı hala devredemedin
mi?
-Yok ya, hiç müşteri olan yok ki. Alan
olsa hemen şu saate devredeceğim.
-Bana devret, diyeceğim, ama boya ve deri kokusu astımımı azdırır.
Küçükken bir ayakkabıcının yanında
çalıştığımda ne kadar da tutkuyla sevmiştim o mesleği.
Ama şimdi yapamam.
Kadir Ustama renkli bot bağcığı olup
olmadığını soruyorum.
Var, diyor Kadir Usta.
Elini tezgahın arkasındaki duvarda ayakkabı ve bot bağcıklarının asılı olduğu demete atıyor ve bana demetten birkaç renkli bot bağcığı çıkarıyor.
Daha yok mu, derken, Kadir Usta kaç
tane alacağımı soruyor.
Kırk beş tane.
Kadir Usta bağcık demetinden ha bire renkli bot bağcığı çıkarıyor.
-Ustam parası ne kadar?
-Tanesi 10 lira.
Sayı 45 oluyor, tamam diyorum.
Şurada az bi şey kaldı, onları da al,
diyor Kadir Usta.
Tamam, diyorum, ver hepsini.
Kadir Ustanın elindeki 60 adet uzun
renkli bot bağcığının hepsini alıyor, parasını da ödüyorum.
Bu tür uzun renkli bot bağcıkları
doksanlı yılların gençlerinin giydikleri Convers marka spor ayakkabılarının
ikonik bağcıklarıydı, çok yaygındı.
Kadir Ustamın elinde kalan bu bağcıklar da o yıllardan olmalı ki, o yıllardan bu yana satılmamış olduğu belli, zira hepsi toz, leke ve kir içindeydi.
…/…
Fevzi Ustamın daun ağacından hazırlamış olduğu 43 adet pul ve Kadir Ustamdan aldığım 60 adet uzun renkli bot bağcığı yanımda, eve, Hattuşa’ya dönüyorum.
Eve varır varmaz, bot bağcıklarını tül
bir torbaya koyarak ağzını bağlıyor ve çamaşır makinesine atarak yıkıyorum.
Bot bağcıkları kuruduktan sonra onların her birini puldan geçirerek uçlarını düğümleyip birer kolye haline getiriyorum.
![]() |
Daun ağacından nazarlıklar hazır |
…/…
Kolyeler hazır.
Yurt Gezginleri 26 Ekim’de geliyor. O gün Yazılıkaya’yı geziyor ve Yıldıztepe’de karşılama yapıyoruz.
27 Ekim’de Hattuşa
ören yeri gezisinden sonra Derbent Gölü çevresinde yapmış olduğumuz yürüyüşe
bir ara veriyoruz.
Gruba bu hikayeyi anlatıyorum.
Daun ağacından söz ediyorum.
Fevzi Ustam’dan, Kadir Ustam’dan, Abdi Amcadan.
Herkes sırayla karşıma geçerek onların
her biri olimpiyat şampiyonuymuş gibi boyunlarına birer kolye takıyorum.
Boynumuza
Takıyoruz Pozumuzu Veriyoruz
Beklemedikleri bir anda, bilmedikleri bir hikayeyle, yüzlerinde gülümsemeyle yürüyüşe devam ederken, gün boyunlarımızdaki daun ağacı nazarlıklarla bitiyor.
Tekin Abinin o ağaç dalını bana vermesiyle başlayan hikaye, hala yaşıyor.
“Bizim buralarda Teyêr, Tihok, Tawi ya da
Dardağan denilen bir ağaç çeşidi vardır. Daha çok kıyıda, köşede, gözden ırak
yerlerde tek başına yeşeren ve zamana inat gökyüzüne doğru büyüyen bir meyve
ağacıdır.
Meyve ağacı dediysem, mevsiminde
sofralarımızı süsleyen bir meyve çeşidi değil. Daha çok dağlarda,
kurak tepelerde ve kıraç arazilerde yetişen ve küçücük bir meyveye sahip bir
ağaç. Binlerce yıldır varlığı
bilindiği halde, hakkındaki bilgi oldukça sınırlıdır.
Çünkü Dardağan Ağacı unutulmuş, kıyıda
köşede kalmış bir ağaçtır.
(…)
Tihok Ağacı susuz yetişen bir meyve
ağacı. Kökleri toprağın çok derinine iniyor ve yerin altındaki suyu bulup,
dallarına ulaştırıyor.
Kayaların arasında, sert zeminlerde
bile yeşerip, kendine taşın içinde yer açabiliyor. Köklerini kayaları delerek,
toprağa ulaştırarak varlığını sürdürebiliyor. Alabildiğince dayanıklı olan ağaç
aynı zamanda bir kıtlık ağacı olarak da biliniyor.
En önemli özelliği de bu zaten.
İnsanlar için, hayvanlar için bir nevi katık olmuş, karınlarını doyurmuş kıtlık
dönemlerinde.
(…)
Ben kendimi bildim bileli bu ağacın kutsiyeti evimizde
konuşulurdu. Ta nenem, dedem anlatırdı bizlere. "Teyêr Ağacına zarar vermeyin, zarar verirseniz,
evinize ateş düşer" diye sık sık hatırlatırlardı.
Nenem derdi ki; Teyêr kuşların
yuvasıdır, yemişi kuşlar için hayati önem taşır. Sakın dallarını kırmayın. Ve ilginçtir Mezopotamya'da Teyêr Ağacı her kültür,
her inanç için kutsiyeti olan bir ağaçtır.
Halen birçok il ve ilçede çocukları nazardan korumak için dardağan dallarından küçük parçalar şekillenerek, elbisesine, omuzuna ya
da külahına takılır.”
(Şeymus Çakırtaş, Unutulan Bir Ağacın Hikayesi… , 13.04
2021 tarihli https://www.indyturk.com
sayfasındaki yazısından)
Öncesi de var, o gezinin, kızım Ülke ile
yapmış olduğumuz BİR IRMAK DOĞUYOR-MEANDROS gezimizin son gününde İzmir’de Meral-Şeref Dostlara mihman oluyoruz.
Ertesi sabah kızım ve dostlarla Konya Türkülerinin icracı ve kaynak kişi olarak yaşayan en büyük üstadı Rıza KONYALI’yı kalmakta olduğu Buca Yaşlı Bakımevi’nde ziyaret edeceğiz.
Ziyarete gittiğimizde Fevzi Ustamın
bana daha önceden ve prova olarak yapmış olduğu daun ağacından kolyeyi bu büyük
insanın boynuna da takıyoruz.
![]() |
İzmirli Dostlarımız Meral-Şeref ile Rıza Konyalı Ziyaretimiz |
![]() |
Rıza Konyalı, yaşayan bir efsane |
…/…
Selman Dostumla yapmış olduğumuz Dersim’e Yolculuk’ta çıkmış olduğumuz Çar Kapı Ziyareti’nde geceyi orada bir başına geçiren 12 yaşındaki o kimsesiz kız çocuğu belli ki o ziyareti bir muhafız gibi bekleyen
Dersim’in “Dardağan”,
Tekin Abinin “Daun”,
Abdi Amcanın “Cıtlık”,
Attila İlhan’ın
“Menengiç”,
Bizim Suna Aydın’ın Malatya’sında “Davin”,
Mazopotamya’nın “Tever”
ağacına güveniyordu.
Hepsi aynı, hepsi toprağın, hepsini taktık boynumuza…
Muhabbetle,
Yahya Kaptan, 18 Kasım 2024
Not:
Bu yazı eşliğinde Attila İlhan’ın kendi sesinden “Rinna Rinnan Nay” şiirinin dinlenmesi tavsiye edilir.
Değerli hocam ellerinize emeklerinize sağlık.Hediyeniz olan daun ağacı kolyemi ömrümce saklayacağım. Saygıyla, minnetle... 🙏 Şenda Namal...
YanıtlaSil