Bugün 21 Haziran.
Kuzey Yarım Küre’ de “yaz
ekinoksu”, yaz gün dönümü.
Yani, bugün en uzun gün, en kısa gece.
Bugünden sonra günler yavaş yavaş
kısalacak.
Halk takvimine göre ise bugün Kiraz
ayının sekizinci günü.
***//***
Lakonik konuşmadan söz etmiştik.
Adı ta Hititlerden bu yana değişmeyen, Zela’
ya, Zile’ ye gittiğimizde gördük ve yaşadık yeniden, dünyanın belki de en
unutulmaz lakonik sözünü: “geldim – gördüm – yendim.”
Julius Sezar MÖ 47 yılında, ta Mısır’dan kalkıp,
Anadolu içlerine, Zile’ ye gelerek Pontus Kralı VI. Mihtridates’ in oğlu II.
Farnekes’ i 02 Ağustos’ ta, Zela’ da yendiğinde bu söz dünya tarihine
geçer ve günümüzde bile her vesileyle söylenir olur.
Helenlerin ana karasında bulunan Lakonya
ve orada yaşayan Lakonlar ve “lakonik konuşmalar” başka bir
yazımızın konusu olsun.
Bizim konumuz Anadolu köylüsünün “söz
tasarrufu” konusunda, lakonik konuşma konusunda Lakonlardan hiç de
geride kalmadığını görürüz.
***//***
Eski Türklerde çocuklara isimlerin nasıl
verildiğini anlatmıştık.
Çocuklara isim vermenin hiç de öyle sıradan bir şey
olmadığını, çocuğun sadece ailenin değil, içinde doğduğu obanın, boyun, soyun
bir bireyi olduğu ve boyun ve soyun devamı için bir can olduğunu ve onun çocuğa
isim verilirken anne babadan ziyade, o boydaki, o soydaki bilici, ulu kam,
bilge dediğimiz kişilerin çocuğa isim verdiklerini konuşmuştuk.
Kız alıp vermek de öyle kolay ve sıradan
değildir Eski Türklerde.
Kız evermenin aslında “kız
ebermek” olduğunu, ebermenin ise “soylamak” olduğunu, yani kızı
evermenin aslında kızı “soylamak” ile eş olduğunu da anlatmıştık.
Kızı soylamak ise aslında kızın da
içinde bulunduğu veya gideceği boyu, soyu, klanı, obayı soylamak, oraya iyi ve
yeni bir soy götürmek olduğunu konuşmuştuk.
Soy hep anadandır.
Ananın soyu, kızın soyu ne kadar uzun
devam ederse, boyun ve obanın soyu da o kadar uzun ve bozulmadan devam eder.
O nedenle bizde, Türkçemizde “soy
isim” vardır.
Batı dillerinde soy isim yerine “sonraki
– ikinci isim” kavramı vardır.
Soy isimler konusunu da başka bir
yazımızın konusu olmak üzere bırakıyoruz.
***//***
Kızı istemeye gelenler kızı aslında
ailesinden isterler, ama kararı obanın, soyun ulu ve bilge kişileri verir.
Kızın hangi obaya veya soya gelin
gideceği veya hangi obadan veya soydan obaya veya soya gelin geleceği söz
konusudur burada.
Gelecek kızın soyu oba ve soy için çok
önemlidir, ailenin kararına bırakılamayacak kadar önemlidir.
Bu, kızın soyunun hem güzelliği, hem
yiğitliği, hem savaşçılığı, hem doğurganlığı ile ilgilidir.
Göçebe konar göçer Türk boylarında
sürekli savaş ve kavga halinde olan erkekler obada değilken, obayı ve geride
kalan soyu savunmak kadına ve kıza kalır.
Obadan uzaklaşan erkeğin gözü arkada
kalmaz, kadının savaşçı ve yiğit olduğunu bilir.
***//***
En güzel ve en anlamlı söz tasarrufu
bizim türkülerimizde saklıdır.
Usta Neşet ERTAŞ “gönül dağı” derken, lakonik konuşur
aslında, koca bir düşünceyi iki kelimeye “gönül dağına” sığdırır.
Bir Niksar Türküsü vardır, “Burçak
Tarlası.“
Şahane 60’lı yıllarda dillerden
düşmezdi.
Burçak tarlasında burçak yolan bilir ve
bu türkü Niksar sınırlarını aşar giderken şehirli ahali ve aydınlar ise bu
türküyü Tülay GERMAN’ ın ölümsüz sesinden dinlerdi.
Türkünün özü, nakaratında saklıdır.
Türkülerde her zaman söz tasarrufu
olmaz. Bazen de eylem, hareket tasarrufu ifade edilir.
Bu türkünün nakaratında da söz tasarrufu
değil, eylem, hareket tasarrufu saklıdır.
Eğdirme
fesini yar yar kalkar giderim
Evini
başına yar yar yıkar da giderim.
Burçak tarlası olan bir eve gelin gelen
kız, sabah ezanında düşer yola, burçak yolmaya burçak tarlasına.
Kaynana hiç aman vermez.
Yola düşmeden önce gelin inekleri sağar,
sütü pişirir, öyle gider burçak tarlasına.
Ama gelin öyle yorgun ve uykusuzdur ki,
pişirdiği sütün köpüğünü, yani kaymağını yere düşürür.
Sabahtan
kalktım da sütün pişirdim
Sütün
de köpüğünü yar yar yere de taşırdım
Canından bezer gelin.
Kocası olacak adama derdini anlatmaya çalışır.
Adam gelini, karısını dinlemez.
Gelin artık aklını şaşırır hale gelir.
Türkü yetişir imdadına.
Sabahtan
kalktım da sütün pişirdim
Sütün
de köpüğünü yar yar yere de taşırdım
Burçak
tarlasında aklım şaşırdım
***//***
Obadan kız istemeye gelen gence, genç ne
kadar mahir, ne kadar yiğit, ne kadar soylu olsa da kız hemen öyle kolay
verilmez.
Bütün bu maharetin, yiğitliğin,
savaşçılığın sınanması gerekir.
Yanlış anlaşılmasın, sınanacak olan,
yani bir imtihandan geçecek olan kızı istemeye gelen gençtir, ama o genç bu
imtihanda obadan almak istediği kız ile birlikte imtihan edilecek,
sınanacaktır.
Ok atacaklar kızla, at yarışı yapacaklar
dörtnala kızla.
Ir, türkü söyleyecekler, atışacaklar kızla.
Ruhi Su seslendirir en güzel atışmayı Pir
Sultan’dan:
(Oğlan başlar),
Allah Allah desem gelsem
Hakkın divanına dursam
Ben bir yanıl alma olsam
Dalında bitsem ne dersin
(Aldı kız)
Hakkın divanına dursam
Ben bir yanıl alma olsam
Dalında bitsem ne dersin
(Aldı kız)
Sen bir yanıl alma olsan
Dalımda bitmeye gelsen
Ben bir gümüş çövmen olsam
Çeksem indirsem ne dersin
Dalımda bitmeye gelsen
Ben bir gümüş çövmen olsam
Çeksem indirsem ne dersin
İmtihan uzar da uzar.
Kızı almak kolay değildir obadan.
Sıra son sınava gelir, güç ve kuvvet,
yiğitlik sınavı.
Kız
ile oğlan güreşecektir.
Obanın ulu kişileri kızı almaya talip
olan oğlanı güç sınavı için kız ile güreştirirler.
Oğlan kızı güreşte yenebilirse, kızı
alabilir.
Ama oğlan ne kadar güzel ve mahir olsa
da, kız aşık oldum, diye yalandan yenilmez oğlana.
Kız gücünün sonuna kadar güreşir
oğlanla.
Kızı yenemeyen oğlan eli boş döner kızın
obasından.
Zira barışta kızı yenemeyen bir oğlan,
savaşta ve kavgada düşmanı hiç yenemez.
***//***
Burçak yolmaktan ve kaynana eziyetinden
yılan, canı çıkan gelin kocasına durumu söyler, ”yeter artık bu hayat canıma tak
etti.”
Kocası karısını hiç dinlemez.
Adam karısı ile konuşmaz bile.
Söz tasarrufu değildir artık burada
ifade biçimi, bir eylemdir.
Adam karısını, yani burçak tarlasında
aklını şaşıran gelini hiç dinlemez, karısının şikayetlerini hiç dikkate almaz.
Adam karısı ile hiç konuşmaz, onu
dinlemediğini, onu dikkate almadığını “fesini eğdirerek” anlatır.
Eskiden, yani, bu türkü yakıldığında fes
idi erkeklerin başlarına giydikleri.
Festen sonra kasket giymeye
başladıklarında köylü erkekleri karısını değil sadece, karşısına geçen
başkalarını da dinlemediğini, dikkate almadıklarını ifade edebilmek,
gösterebilmek için, kasketini sağ tarafına, sağ gözünün üstüne indirir,
köylülerin demesiyle, sağ kaşının üstüne yıkar ve bu “seni dinlemiyorum, hayır” anlamına
gelirdi.
Bu ifade biçimi de lakonik bir ifade
biçimidir.
Bu ifade biçimi bu güzel Niksar
türküsünde, “fes eğdirme” olarak geçer.
Ama burçak tarlasında canı çıkan, aklını
şaşıran kadın artık daha fazla dayanamaz.
Karısının şikayetlerine hep hayır
anlamında fesini eğdirerek cevap veren adama kadın artık son sözü söyler:
Eğdirme
fesini yar yar kalkar da giderim
Evini
başına yar yar yıkar da giderim.
Evim barkım var, diye güvenme, “evini
başına yıkarım”, der kadın.
Benim kocam olabilirsin, ama sahibim
asla değilsin, “kalkar giderim”, der kadın.
***//***
Benim köyümde ve Çorum, Çankırı, Yozgat, Tokat,
Amasya, Ankara köylerinde düğünlerde kız gelin olup evden çıkarken kız
anası ile kız babası düğüne gelen köylünün ortasında meydanda güreştirilir.
Köyün tutucu olması falan hiç önemli
değildir.
Bir gelenektir söz konusu olan.
Ama köylü bu geleneğin nereden geldiğini
ve aslını bilmez.
Aydınlarımız ise Doğan AVCIOĞLU’ nun “Türklerin
Tarihi” külliyatını okumadıkları için, eski Türklerdeki bu geleneğin
günümüze kadar gelen ifadesinin kız anası ile kız babasının bu sembolik
güreşleri olduğunu bilmeziler. İlkel bulurlar bu gösteriyi.
Burada artık obadan istenen kızın
yerine, kız anası, kızı obadan isteyen oğlanın yerine ise, kız babasıdır
semboller.
***//***
Son yıllarda feminist gruplar gösteri
ve mitinglerde sıkça söyler oldular Burçak Tarlası türküsünü.
Feminist veya değil, hiç önemli değil, kadınlarımız
da bilmez türkünün bir Niksar türküsü olduğunu, bu da hiç önemli değildir
elbette.
Ama kadınlarımız asıl türkünün o nakarat
bölümündeki yüklü anlamı bilmezler:
Eğdirme
fesini yar yar kalkar da giderim
Evini
başına yar yar yıkar da giderim.
“Beni dinle ulan”, der kadın aslında, “bana
bak.”
“Beni dinlemiyorsan, evini başına yıkar,
kalkar giderim”,
der.
***//***
Bugün 21 Haziran, yaz ekinoksu.
21 Mart ise, gece ile gündüzün eşit olduğu, bahar
ekinoksudur ve ertesi gün ise aydınlığın karanlığa karşı galip geldiği
gündür. Gündüz geceyi yenmiş, uzamaya başlamıştır.
***//***
Kadın veya gelin veya kız hem obadan kız
istemeye gelen oğlanı güreşte yenmiş, hem de burçak tarlasında aklını şaşırtan,
onu canından bezdirerek fesini eğdiren adamı hiç takmayarak adamın, kocasının
başına evini yıkıp kalkıp gitmiştir.
***//***
Ak, karanlığa galip gelmiştir.
Ak, olan aydınlıktır.
Ak, olan kadındır.
Aslında kız ile oğlanın güreşi, gece ile
gündüzün, karanlık ile aydınlığın, yin ile şinin, ak ile karanın güreşi,
metaforik olarak ise savaşıdır.
Aydınlık olan hep kızdır, gelindir, kadındır.
O nedenle biz kadınlarımıza hep “ay kız, ay peri, ay tolun, ak kız,
ay gerim, ay bala, ay sirma, aylin, aylir vb “ isimler koyar, öyle
sesleniriz.
Ay beyazdır, ak’ dır, aydınlıktır.
Ay, kadındır.
Mahi koyarız kızlarımızın adını, “ay
gibi” demektir, aya benzer demektir.
O nedenle oğlanlarımıza hep, “kara bela, karakuş, kara demir,
karaman, kara taş, kara kurt, karayılan vb “, isim ve veya soy
isimleri verir, öyle sesleniriz.
***//***
Kadın aşktır.
Aşk yenilmektir.
Aşk illaki,
Recep
Babayiğit