Türklerde isimlerin nasıl konduğunu daha önce konuşmuş, bir
sohbet konusu olarak yazmıştık.
İsimler konarken o ismi taşıyanla, ismin bir birine uygun
olması, bilinen deyimle “isimle müsemma" olmasına dikkat edilirdi.
Zayıf, çelimsiz doğan ve sıra dışı bir şey olmazsa, öyle
kalacak bir oğlan çocuğuna “yiğit – yağız" adı verilmezdi.
Bakınca daha ışıltısı hemen fark edilen bir kız çocuğuna
Moğollardan ödünç aldığımız “ece” adı verilirken, ışıltısı olmayan bir
kız çocuğuna “yosma” adı verilmezdi.
Şimdi gülüp geçeriz, anlamını ve o adı o kız çocuğuna veren
ailenin o andaki duygularını bilmeden “yosma” adını bir kadında duyduğumuzda.
Çocuklara bu tür isim koymalar, hep “ isimle müsemma “ ilkesine
uygun olacak şekilde olurdu.
Ama, toplumda farklı sosyal, etnik, dini ve antropolojik ve
inanç grupları da bir arada yaşamaktadır.
Bu grupların kendi içe kapalı sistemlerinde, inançlarında,
sosyal hayatlarında değiştirmeleri çok zor veya çok yavaş ilerleyen bir asimilasyonla
doğan çocukların isimleri hep bir devir daim gibi kuşaklar boyu aynı kalarak
sürer giderdi.
Örneğin, Avşar – Türkmen boylarında en yaygın isimler,
kızlar için “DÖNE – DÖNÜŞ – DÖNDÜ”, olurken, oğlanlar için en yaygın isimler “
BAYRAM – ALİ – HAYDAR “ olurdu. Bizim köyde aynı yaş grubunda olmak üzere, DÖNE
adını taşıyan altı kadın olunca, onları
bir birinden ayırmak için sosyal çözümler girerdi
devreye .
Kimisi DELİ DÖNE, kimisi
KEL DÖNE olurdu.
Elif adı da buna benzerdi.
Yine örneğin, hiçbir Alevi inanç grubunda oğlan
çocuklarının adı asla “ OSMAN veya ÖMER “ olmazdı ve bu durum yaygın olarak
halen devam etmektedir.
***//***
Bir
mesel gerçek :
Çorum ‘un merkeze bağlı bir
Alevi Köyü vardır. Adı
KANLI OSMAN.
Köylüler, köyün adından rahatsız olurlar ama bir türlü köyün adını
değiştiremezler.
Bir keresinde Çorum’ a gelen valiye ulaşarak , dertlerini anlatırlar.
Köylerinin adını değiştirmek istediklerini söylerler.
Vali, durumu
anlayışla karşılar ve tamam ,der.
-
Ben de beğenmedim
köyünüzün adını, köyünüzün adı bundan sonra KANLI OSMAN yerine ŞANLI OSMAN
olsun.
Köylüler valinin konuşmasını başında gülümseyerek dinlerken
, valinin konuşması bitince adeta
yıkılırlar.
-
Beyim, bizi rahatsız eden köyün adındaki OSMAN lafıdır, yoksa köyümüz ha KANLI olmuş ha ŞANLI
***//***
Bazı isimler
dönemsellik arz eder.
Zamanında ünlü olan bir
futbolcu, bir şarkıcı, bir ulusal
kahraman veya çok sevilen bir türküde adı geçen erkek veya kadın adı o yılların doğan çocuklarına isim
olur.
Kazım’
ın Türküsü , vardır örneğin artık kimsenin bilmediği
,okumadığı ve ille de dinlemediği.
Orhan Veli’ den
Bedri Rahmi’ ye şiirlerine
misafir bile olmuştur.
Muharrem
ERTAŞ Usta ‘ dan
dinleyince bu türküyü, Kazım ‘ın öldüğüne değil, türkünün Ustanın o yüce
sesinde büründüğü hüzne yanarsınız.
Ümmü
Gülsüm ‘ ün sesi, sadece
Mısır’ ı değil, bütün dünyayı sallarken , o dönemde doğan bizim
kızlarımızın isimlerinde de Ümmü – Ümmühan
adı yaygın olarak görülür.
***//***
Bir
gerçek :
Mısır’ da , Mısır’ ın yiğit evladı Nasır Hükümeti bakanlar kurulu toplantısına hazırlanıyor.
O sırada, Ümmü Gülsüm ‘ ün konseri olduğu
bilgisi gelir.
Bakanlar kurulu
toplantısı iptal edilir.
***//***
Çocuğu olmayan aileler , bazen ilk çare, bazen son çare
olarak gizli güçlerine inandıkları
yatırlara, tekkelere, dergahlara ,bazen de Müslüman olmalarına rağmen,
kiliselere, manastırlara giderek medet umarlar ve bir çocuk dilerler.
Bu tür yerlere giden
aileler, çocukları olması halinde, ilk doğan çocuklarını o tekkeye “
adayacaklarını “ söylerler ve dua ederler.
Burada adamak, daha geniş ve daha gönülden olarak “ satmak
“ olarak çıkar karşımıza.
Yani, doğacak ilk çocuk o tekkeye satılacaktır.
Şimdi, bugünkü
aklımızla, bugünkü kibirli ve çok bilmiş
aklımızla, kır kültürünü, köy
kültürünü , antropolojisini bilmeden,yok sayarak “ satmak “ kelimesine takılırsak, o tekke için doğan çocuklara verilen ,
kız çocukları için SATI ,
oğlan çocukları için
SATILMIŞ isimlerini hiç mi
hiç anlayamayız.
İnsanların inançlarına saygı, hoş görünün temelidir.
Hiçbir anne baba,
çocuklarını bir bedel
karşılığında satmaz.
Buradaki satma
kavramı “ adama – adanmışlıkla “ açıklanabilir.
Adama, satma ise, çocuğu o gizli gücü olana, geniş anlamda
ise o zata o gizli gücü veren Allah ‘a
satmaktır.
Bedeli yoktur bu satma işinin.
Biz şehir insanı ,
bu SATI – SATILMIŞ isimlerini
duyar, alay ederiz, bu isimleri koyan ailelere hakaret ederiz.
Oysa, toplumda soy
adı “ ADAN – ADANIR “ olan çok sayıda
aile vardır. İsimler soy isimlerden ayrı tutulamaz.Ama, bu soy isimlerine hiç
takılmayız bile.
İronik amam, SATILMIŞ
yerine çocuğumuza SOLD adını versek, bizi
çok mu POST- MODERN bulurlar acaba ?
Benzer şekilde,
YAVER ismi de Doğu Anadolu Terekeme
kültüründe çıkar karşımıza.
Burada YAVER
adı askeri bir makam değil, Allah
‘ ın adına bir makamdır.
Bizim güzel babamız, SEYFİ BABA ‘ nın adındaki SEYF , kılıç da Allah’ ın kılıcı ve SEYF-İ
kılıç gibi anlamı taşırken, SEYFULLAH , Allah’ ın kılıcı anlamına gelir.
Şimdi, biz yine buradan bakan kibirli ve çok bilmiş şehir
ahalisi,“ o da kötü, öteki de “ , deriz.
Oysa, işin inanç,
aidiyet, etnik boyutunu hiç düşünmeyiz.
SATI
KADIN
Biz şehir ahalisi ne
kadar alay edersek edelim, meclisin ilk kadın milletvekillerinden birisinin
Ankaralı SATI KADIN, tam adıyla SATI
ÇIRPAN olduğunu bilmeyiz.
Bilsek de SATI adını
dilimize pek yakıştıramayız.
SATILMIŞ
– MARAŞLI ŞEYH OĞLU SATILMIŞ
Satılmış adı
ise belki de karşımıza en güzel FARUK
NAFİZ ÇAMLIBEL ‘ in Han Duvarları şiirinde çıkar.
Orta
Anadolu Volkanları Yurt
Gezimizde Aksaray – Sultanhan’ da okuduk bu ölümsüz şiir.
Şairin
kaldığı hanın duvarında rastladığı
şairin adı SATILMIŞ – ŞEYH OĞLU
MARAŞLI SATILMIŞ ‘ tır.
MARAŞLI ŞEYH
OĞLU SATILMIŞ’ ın hayatı ise koca
bir çöküşün hüzünlü hikayesidir.
Şair, SATILMIŞ
adından asla çekinmemiş ve
bugünkü biz kibirli
şehir ahalisini ve bu adı duyunca gülüp alay eden, sözde tüyleri diken diken olan çok bilmiş şehir ahalisini düşünerek bu ölümsüz şiirde,
SATILMIŞ adını zikretmekten ve öne çıkarmaktan vaz geçmemiş,
böyle bir şeyi aklına bile getirmemiştir.
Oysa, biz
şimdi bu şiiri değil de, şiirde geçen
geçen SATILMIŞ adına takılı kalırız.
(…)
Uykuya varmak için bu hazin günde,
erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda
gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla
yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört
damla kandı
Ben garip çizgilerle uğraşırken
başbaşa
Rastlamıştım duvarda bir şair
arkadaşa;
"On yıl
var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba
ocağından yar kucağından
Bir çiçek
dermeden sevgi bağından
Huduttan
hududa atılmışım ben"
Altında da
bir tarih: Sekiz mart otuz yedi..
Gözüm imza
yerinde başka bir ad görmedi.
(…)
Bu akisle
duvarda çizgiler beliriyor
Kalbime ateş
gibi şu satırlar giriyor
"Gönlümü
çekse de yârin hayali
Aşmaya
kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir
kuru yaprak misali
Rüzgârın
önüne katılmışım ben"
(…)
Gün doğarken
bir ölüm rüyasıyla uyandım.
Başucumda
gördüğüm şu satırlarla yandım!
(…)
"Garibim
namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el
almış haram diyorlar Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
(…)
Bir kitabe
kokusu duyuluyor yazında
Korkarım
yaya kaldın bu gurbet çıkmazında Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına
lanet olsun aşmadıysan bu dağı!
Az değildir,
varmadan senin gibi yurduna
Post
verenler yabanın hayduduna kurduna!
Arabamız
tutarken Erciyes'in yolunu
Hancı dedim
bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?
Gözleri uzun
uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi
-Hana sağ
indi ölü çıktı geçende!
Yaşaran
gözlerimde her şey artık değişti
Bizim garip
Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü
Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
***//***
Biz kendimizi
gönülden ve içtenlikle, kime ve neye satıyoruz.
Hiç kendinizi
karşılıksız ve koşulsuz
AMA
EN İLKEL HALİNİZLE
birisine adadınız mı, sattınız mı ?
Bir aşka mesela ?
Aşka adanmışlığın diğer
anlatımı “satılmak" değil midir
?
Bedelsiz ve koşulsuz satılmak.
Satı veya Satılmış
olmak, aşk ve sevda söz konusu olunca bu isimleri gururla taşımak.
***//***
Başka
bir gerçek :
Yalçın KÜÇÜK Hoca anlatır
ÖDTÜ ‘ lü yıllarından.
Bir gün yine öğretim üyeleri kantininde yemek yiyordur.
Dışarıda öğrenciler
rektörlüğe doğru yürüyor
ve “satılmış rektör" diye,
slogan atıyorlar. O sırada, üstünde beyaz
önlüklü yaşı bir
komiye göre bir hayli ileri Çorumlu bir
emekçimiz ileri geri
gidiyor, kendi kendine söyleniyor,
kızarıp bozarıyor.
-
Hayır, ben rektör
olamam, ben rektörlük yapamam , diyor.Sonradan öğreniyorum. Bizim emekçinin, kominin adının SATILMIŞ olduğunu.
***//***
TESLİM ve TESLİME isimleri de benzer inanç ve düşüncelerle verilir
çocuklara.
TESLİM TÖRE
Türkiye Sosyalist
Hareketinin önderlerinden ve hala
direnen , otoriteye değil, ama kendini inandığı kavgaya
TESLİM eden, bu anlamda İSMİ
İLE MÜSEMMA birisidir.
Adı ile gurur duyduğunu
tahmin ediyorum.
Hangimiz TESLİM
edebiliyoruz kendimizi inandığımız
kavgaya ve aşka ?Ona “ özgürlük hareketinin çapı ve çıpası “ , diyenler vardır, fazlasıyla hak ediyor.
TESLİME
NESRİN
Bu yiğit kadın
batıda veya Bangladeş’ in dışında batıda bir yerde doğmuş olsaydı, kahramanlar
diyarında olurdu.
Ölümü ve tehditleri hiçe sayan ,şair ruhlu bu kadının asla TESLİM olmayan ruhunu anlamayanlar, gider onun adına takılı kalırlar.
TESLİME NESRİN de kendini
kavgasına teslim etmiştir
kuşkusuz ve taşıdığı adı
fazlasıyla hak ediyor.
***//***
Mesele şu ya da bu nedenle konmuş isimlerle alay etmek, burun kıvırmak değil.
Mesele o isimlerin neden konduğunu bilmek de değil.
Mesele
anlamları çok açık olan
SATI – SATILMIŞ – TESLİM – TESLİME kelimelerinden yola çıkarak, hiçbir bedel ve beklenti olmaksızın
ve koşulsuz olarak ve en İLKEL , ÜMMİ
halimizle,
-
Kime, neye, hangi
kavgaya
-
Hangi aşka ve nereye
kadar
-
Hangi özgürlüğe
Kendimizi
SATABİLİYOR ve TESLİM EDİYORUZ,
mesele bu olmalı.
Herkesi aşk-ı niyaz ile selamlıyorum.
Muhabbetle,
Aşk illa ki