İnsanlar
yaşlandıkça daha az uyurlar belki, ama yaşlı insanlara sorsanız “sabahlar olmaz”,
gözlerine uyku girmez.
Aslında
iyi bir uyku için, bedenimizin dinç olması, kaslarımıza hükmediyor olmamız
gerekir.
Yaşlandıkça
kaslarımız gevşediği için, uyku konsantrasyonumuz azalır, uyuyamaz ve
uykusuzluk çekeriz.
Oysa,
türküde geçen söz ne anlamlıdır.
Bu gece uymamışam
Uykuma doymamışamÇıbık seni keserim de
Yar gelmiş duymamışam
Mütteka,
derdi dervişler, başta Mevlevi dergahlarında olmak üzere, hemen bütün
Bektaşi dergahlarında “mütteka” bulunurdu.
Dayama,
dayanacak şey anlamına gelir mütteka.
Çilehaneye
kırk günlük, Arapça “erbain”, çilesini çekmeye giren derviş asla yatıp,
uzanarak uyumazdı. Zaten çilehanenin fiziki yapısı, boyutları da buna uygun
değildir.
Derviş
oturarak zikir yapar, halvete girerdi.
Yine
de uyumaz, uyursa gaflete düşerdi.
Uyumamak
için ucu sivri “müttekayı” yere saplar ve müttekanın yay gibi kavisli olan
başını alnına dayar.
Derviş
uyku gafletine girdiğinde, mütteka dervişin alnından kayar ve yere düşerdi.
Mütteka yere düştüğünde, derviş bunu fark eder ve alnını yeniden müttekaya
dayardı.
Bu
ritüel tam kırk gün sürer.
***//***
Ama,
mütteka sadece çilehanede kullanılıp, orada kalmaz.
Günlük hayatta, sohbet ve muhabbette de derviş müttekayı yanından eksik etmezdi.
Edep
erkan bilenler, dervişler, bir erkanda, bir muhabbette ayaklarını uzatıp oturmaz,
yine müttekaya dayanırdı.
Bir
de, açık alanda, kıblenin belirli olmadığı yerde, kıble bulunup da
müttekanın sivri ucu yere saplandığında, cemaat müttekadan öteye geçemez
ve saflar ona göre oluşurdu.
Şimdi
emekçi insanlar uykularına doyamıyorlar.
***//***
Şimdi
mi?
Yavuklusunu
el ayak çekilince, hoyratlar uyurken bağa bekleyen, bağda görüşüp, bağda öpüşüp
koklaşan deli aşık, olur da yavuklum gelirde, uyur kalırım, o da beni
bulamaz, korkar geri gider, diye asla uyuyamaz.
Ama,
gel gör ki, uyku tatlıdır. Bastırır da bastırır.
Deli
aşık da tıpkı dervişler gibi, uyuyup kalmamak için, alnını bir çıbığa (çubuğa) dayayıp uyur, deli aşık uyku gafletine daldığında alnı çıbıktan kayar ve aşık
uyanır.
Çıbık
tıpkı mütteka gibi, burada uyarandır.
Ama,
eğer çıbık uyarmasına rağmen, aşık uyumuşsa, işte o zaman yukarıdaki türküye
konu olan sözleri ardı ardına dizer ve bize, günümüze güzel bir türkü kalır.
Aşık
çıbığa kızar ve onu kesebilir, ama ya derviş müttekaya ne yapabilir ki?
Bilirim,
eskiden genç yaşlı, bütün köylüler, yanlarında mütteka benzeri asa ile
dolaşırlardı.
Görenler
ve dahi asayı taşıyanlar onu yazıda yabanda, köyde kırda ite köpeğe karşı
kullandıklarını düşünürdü.
Oysa,
işin aslı, bizim dervişlere ve bağdaki deli aşığa kadar gider.
***//***
Hacı
Bektaş Dergahı’nda, Pir Meydanı’na girerken, girişte solda camekanın içinde
duruyordu mütteka .Bilmeyenler için anlamsız bir sopaydı, asaydı o nesne.
Bilmeyenler
için mekâna ve makama saygının sembolü olan, eşiğe basmadan girmenin, eşiğe
basmadan yüzümüz mekâna ve makama dönük şekilde çıkmanın, ne anlama geldiğini
bilmemek gibi.
Bilmemek
bir yana, yapılan ritüele alaycı gülümsemelerle bakanlara hele ne demeli?
Şu
dünyada ruhunu dayaman için bir mütteka, deli aşkını dayaman için bir çıbığın
olmalı.
Var
olsun Can' a mütteka olanlar, Canan' a
çıbık olanlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder