16 Aralık 2018 Pazar

EMANETLER: EMANET ÇEYİZ (*) EMANET BAĞLAMA



(…)
Ablacığım, biz gidiyoruz. Amma döneceğiz, amma dönmeyeceğiz! Ne olacağımız belli değil! Dedi, Minoğlu’nun karısı.

-Bunlar kızlarımın çeyizleri! Size emanet! Gidip gelememek, gelip görememek var! Gelirsek verirsin kızlarıma. Dönemezsek ver bir fukaraya, hayrımız olsun! Yeyip içtik birlikte… Çok yardım ettin bize. Hakkını helal et! 
(sayfa 13)
…/…

“Bak oğlum, yaz bunları! Git Yunanistan’a, Minoğlu’nun kızlarını, torunlarını, bul. Deden yıllarca iki çuval çeyizi, bir ipekli yorganı saklattı. “Bir gün dönerler” diye. Hala ananın sandığında durur. Git ara, bul Eleni’yi, Safiye’yi… Kimleri kalmışsa verelim çeyizlerini!” dedi. 
(sayfa 15)
…/…

Aleko Amca beni tanıttı. Nerden, niçin geldiğimi, kendilerini nasıl bulduğumuzu anlattı. Yanni kalkıp sarıldı boynuma!
“Demek sen bizi aradın” Demek sen Minoğlu’unu aradın?” diyor, bir yüzüme bakıyor, bir boynuma sarılıyordu.

Dedesi Denizli’den gelmiş. Soyadının Rumca’ ya çevrilmesini istememiş. “Ben Denizlili Minoğlu olarak geldim, Denizlili Minoğlu olarak gideceğim!” demiş. (…) 
(sayfa 320)

Hayri DEV anısına 01-02 Aralık tarihlerinde yapacağımız KEFE YAYLASI-YATAĞAN-LEODİKYA Yurt Gezimiz öncesinde Hayri DEV’ in küçük oğlu Zafer DEV ile görüşüyorum.

-Bizden bir isteğiniz var mı? 

-Yok Abi.
-Sizler hayatını müzik ile babanızdan miras kalan müzik ile kazanan insanlarsınız, bir tane keman alıp hediye etsek sizlere?

-Olur Abi.

-Bir kemanın fiyatı nedir, bize onu söylerseniz, size bu parayı getirelim, katkımız olsun.
Zafer DEV başka şeyler söylemek istiyor, ben keman derdindeyim.

O başka bir telden çalıyor aslında, ben kemanın gıygıyındayım sanki.

Hemen uyanıyorum, hemen utanarak uyanıyorum bu halimden.
-Zafer Kardeşim, bize satacak bir şeyin, bir mahsulün var mı, alalım, katkımız olsun.
-Var Abi, cevizim ve nohudum var.
-Tamam, alırız.
-Zafer Kardeşim, bende hiç kullanılmamış güzel bir bağlama var, bir de bir hanım arkadaşımız verecek, gelirken size getirsek, işinize yarar mı?
-Yaramaz mı Abi, getirin.

…/…

Denizli adı “Domuzlu’ dan” gelir. Türkçe’ de, Türkmen ağzında “deniz” kelimesinin içindeki “n” harfi genizden söylenir, “dengiz” olarak okunur.
“D” harfi ise çoğu yerde sert okunur ve “t” sesi çıkar halk ağzında. M ve N harfleri ise çoğu zaman yer değiştirir.
Domuzlu, “tomuzlu-donuzlu-donguzlu-tonguzlu” olarak okunur. Türkmen ağzı Türkçesinde domuz kelimesi tam olarak böyle, “donguz” olarak söylenir.
Denizli’ de deniz yoktur, ama adının “domuzdan” geldiğini örtebilmek, kapatabilmek için domuz-deniz dönüşmesi sağlanır hiç de ayrıksı düşmeden.
İbni Batuta 14. Yüzyılda yazdığı seyahatnamesinde Denizli’ye uğradığında şehrin adının etrafta bulunan çok fazla domuzdan dolayı “Domuzlu” olarak bilindiğinden söz eder.

…/…

30 Kasım, Cuma gecesi yola çıkacağız.
En çok Hayri DEV’ in yaşadığı, nefes aldığı, beslendiği damarı görmek için çıkıyoruz yola.
Gitmeden, yola çıkmadan Zafer DEV ile bir kaç görüşme daha yapıyorum.
Kemanı unuttum, utandım, keman lafı yok artık.
Utanmama neden olan şey, Zafer DEV Kardeşimin bana söylemek istediğini geç anlamamdandır.
Bu sefer o girmeden söze, ben giriyorum doğrudan.
-Zafer Kardeşim, yanlış anlama, size erzak getirsek nasıl olur?
-Abi ben de onu diyecektim.
-Çekinmeyin o halde, ne ihtiyacınız var?
-Ne diyeyim Abi?
-Tamam, anladım.
…/…
Kemal YALÇIN, EMENAT ÇEYİZ – Mübadele İnsanları, romanında emanet çeyizi anlattığı yukarıdaki alıntılarda adı geçen MİNOĞLU mübadele ile Yunanistan’ a gönderilen Denizlili, Honazlı bir Rum vatandaşımızdır.
Honaz (Colossai) Denizli’ nin bir ilçesidir ve dibinden yükselen Honaz Dağı Ege’nin en yüksek dağıdır ve Ege Bölgesi ile Akdeniz Bölgesi’ni ayıran doğal bir sınırdır.

…/…

Anadolu’da nerede LADİK adı ile bir coğrafi yerleşim yeri varsa, burasının kraliçe LEODİKYA, tam adı ile yazacak olursak, LAODİKEIA, adına kurulmuş bir yer olduğunu anlarız.
Leodikya Denizli’nin ilk kurulduğu ve hala muhteşem görünümü ile bir antik kenttir.
II.Antiochos kenti karısı LEODİKE için kurmuş ve kente, LAODIKE’nin yeri, yurdu anlamında LAODİKEIA adını vermiştir.
Kente ünlü Bizans Kapısı’ndan girip, mermer döşeli yoldan yürürken, solda yarısı kırık mermer bir panodaki av sahnesinde bir av köpeği ile bir domuzun kavgasını görürsünüz, işte DENİZLİ, dersiniz.

…/…

01 Aralık, Cumartesi günü erken saatlerde Buldan’ da dostlar sofrasında yapılan kahvaltı sonrasında yürüyüş için çıktığımız KEFE YAYLASI’ nda bizi başı karlı Honaz Dağı karşılıyordu. Minoğlu’ nun Honaz’da yaşarken her sabah uyandığında evinin penceresinden gördüğü o Honaz Dağı.

Kefe Yaylası – arkada başı karlı Honaz Dağı zirvesi
 
…/…

Bir adım ötesi, güneyi Hayri DEV’ e yerlik, yurtluk yapmış olan MASIT.

Varıyoruz DENİZLİ-ÇAMELİ-Gökçeyaka Köyü’ ne.

Soluduğumuz hava Hayri DEV’ in Masıt Kırıkları, Gireniz Havaları.

Doluşuyoruz bir zamanlar Hayri DEV’ in yaşadığı evin küçük bir odasına, tam 26 kişiyiz.

Bayram Abi, Bayram DEV, Zafer Kardeşim, Zafer DEV başlıyorlar Hayri DEV’ den miras devraldıkları Masıt ve Gireniz Havaları’ nı çalıp söylemeye.

Arada bizim üstadımız Arif IRGAÇ Bey eşlik ediyor DEV ustalara mey ile.

Elimdeki İskilip işi erik ağacından kaşıklarla Masıt Kırığı’ na eşlik ederek ve Hayri DEV’ in oynadığı gibi oynamaya çalışıyorum Zerrin AKBAYTUAN Hanımla.

Bayram Abi, “babam gibi oynadın,” diyor gözleri dolarak.

Akşam ne çabuk oldu, ne çabuk bitti muhabbet?

Cevizler alındı, nohut alındı.

Erzaklar boşaldı araçtan, kimselerin gözüne sokmadan yerine yerleştirildi.

Ardıç ağacından yapılma, Hayri DEV imzalı “balta tekne” üç telli curalar alındı.

Hepsi katkı, hepsi paylaşmak için hayatı.

…/…

Lakin birisi benim, diğeri Ümran KALAFAT Hanım’ın bağlamaları gelemedi.

Çoğu erzak olan yükümüz o kadar çoktu ki.

Bağlamalar kırılmasın, zarar görmesin, diye 01 Aralık buluşmasına getiremedik bağlamaları.

Ama sözümüz var, getireceğiz.O bağlamalar artık bizim değil, tıpkı Minoğlu’ nun kızları için bıraktığı çeyiz gibi “emanet” onlar.

Veda vakti.

-Bayram Abi, bağlamaları getiremedik, ama söz ben onları size getireceğim. Onlar artık sizin, bizde sadece emanettir onlar.


…/…


06 Aralık, Perşembe gecesi biniyorum Denizli otobüsüne daha aradan bir hafta bile geçmeden.

Emanet var.

Bir zarar gelmesin, diye yanımdaki koltuklara bağlamaları koymak için, iki kişilik bilet alıyorum.

Emanet daha fazla beklemez, bekletilmemeli, bir an önce yerine teslim edilmelidir.

Halkımız emanete kendi malından daha çok kıymet verir, sadık kalır.

Belki de o emanet bir öksüze, bir yetime, romanda adı geçtiği gibi, gelin olacak bir kıza aittir.

07 Aralık, Cuma sabahı varıyorum Denizli’ye, saat 07.55 Saat 08.00’ de Çameli otobüsüne biniyorum.

Saat 10.00 Çameli’ndeyim. Bayram Abi karşılıyor beni, yanında JEROME Abi de mi var ne?

Önce emanetleri teslim ediyorum Bayram Abi’ye. Derken birer çay içiyoruz, birer çorba ardından. Sonra kalkıp ÇAMELİ – Hayri DEV Kültür Merkezi’ni geziyoruz. Gözlerim doluyor.

Çameli – Hayri DEV Kültür Merkezi

Derken Zafer DEV, Zafer Kardeşim de geliyor köyden.


Muhabbet çok uzamıyor, Zafer DEV boğazından rahatsız, doktora görünmesi gerekir. Yarın Denizli’ de Hayri DEV anısına Denizli Belediyesi’nin konuğu olacaklar ve orada sahneye çıkıp çalıp söyleyecekler. Zafer DEV bağlama ustası, sabırsızca alıyor bağlamayı eline, beğeniyor.

-Recep Beyciğim, bize sayısız kafileler geldi gitti, hiç birisi sizin kafile gibi değildi.
Kışı odun kömürsüz geçirdim. Açık kalp ameliyatı oldum, beş damarım değişti. İş yapamadım.Çok sıkıntılarımız oldu. Bizi çok mutlu ettiniz. Allah hepinizden razı olsun.

-Ne demek Bayram Abi, sizler sahip olduğunuz hazineden bize bir parça verdiniz gönülden, sizin verdiğiniz hazinenin yanında bizim yaptıklarımızın lafı mı olur?

Ne diyebilirdim ki başka?

…/…

Denizli üzerinden aynı gün dönmem gerekiyor.
Yazıhanenin önünde ÇAMELİ - FETHİYE otobüsü duruyor.
Bir hafta önce geldiğimizde Çameli’ den Fethiye’ye  Torosları aşıp giden 90 kilometrelik yolu görünce meraktan giden aklım, bu yolu ne zaman ve nasıl geçebilirim, diye içimden geçirdiğim heyecanımı yeniyor ve bir dakika içinde karar vererek “Bayram Abi, ben Denizli’ ye değil, Fethiye’ ye gidiyorum,” diyorum ve iki saatlik bir yolculuktan sonra Akdeniz’ e kavuşuyorum.

Dağlar kar beyazıydı.
Ormanlar karaçam yeşili.
Gök bir atlasa benziyordu, masmavi.

Torosların geçit veren yerlerinden Akdeniz görünüyordu “bu kadar, bu kadardı Akdeniz.” (**)

…/…

Kimsenin emaneti kalmasın sizde.
Söz de bir emanettir, sevgi de.
Emaneti vaktinde ve yerinde teslim edin alıcısına.

…/…

Bir de uzakta birisine selam ederken, selamı götürecek kişi o selamı kutsal bir emanet gibi taşır yanında, aldığı selamı bir an önce yerine ulaştırmaya çalışır. Selamı taşıyan kişi, selamı götürdüğü kişi ile karşılaştığında sohbete başlamadan “önce sana bendeki bir emaneti vereyim, falancanın sana çok selamı var,” der.

Kimsenin bende selamı kalmasın. Selam da bir emanettir.

Bayram DEV Abi, Zafer DEV Kardeşim Masıt’ a gelenlere, gelemeyenlere, her türlü katkı yapanlara canı gönülden ve bolca selam gönderdiler. Selamlarını bana emanet ettiler.

Aşk illaki,

Recep Babayiğit

10.12.2018


…/…

(*)
KEMAL YALÇIN
EMANET ÇEYİZ – MÜBADELE İNSANLARI
1998 ABDİ İPEKÇİ DOSTLUK VE BARIŞ ÖDÜLÜ
1998 KÜLTÜR BAKANLIĞI ROMAN BAŞARI ÖDÜLÜ
Doğan Kitap-1998

(**)
Akdeniz’in Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi
İsmet ÖZEL - Erbain



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder