(…)
Ablacığım,
biz gidiyoruz. Amma döneceğiz, amma dönmeyeceğiz! Ne olacağımız belli değil!
Dedi, Minoğlu’nun karısı.
-Bunlar
kızlarımın çeyizleri! Size emanet! Gidip gelememek, gelip görememek var!
Gelirsek verirsin kızlarıma. Dönemezsek ver bir fukaraya, hayrımız olsun! Yeyip
içtik birlikte… Çok yardım ettin bize. Hakkını helal et!
(sayfa
13)
…/…
“Bak
oğlum, yaz bunları! Git Yunanistan’a, Minoğlu’nun kızlarını, torunlarını, bul.
Deden yıllarca iki çuval çeyizi, bir ipekli yorganı saklattı. “Bir gün
dönerler” diye. Hala ananın sandığında durur. Git ara, bul Eleni’yi, Safiye’yi…
Kimleri kalmışsa verelim çeyizlerini!” dedi.
(sayfa
15)
…/…
Aleko
Amca beni tanıttı. Nerden, niçin geldiğimi, kendilerini nasıl bulduğumuzu
anlattı. Yanni kalkıp sarıldı boynuma!
“Demek
sen bizi aradın” Demek sen Minoğlu’unu aradın?” diyor, bir yüzüme bakıyor, bir
boynuma sarılıyordu.
Dedesi
Denizli’den gelmiş. Soyadının Rumca’ ya çevrilmesini istememiş. “Ben Denizlili
Minoğlu olarak geldim, Denizlili Minoğlu olarak gideceğim!” demiş. (…)
(sayfa
320)
Hayri DEV anısına 01-02 Aralık tarihlerinde yapacağımız KEFE
YAYLASI-YATAĞAN-LEODİKYA Yurt Gezimiz öncesinde Hayri DEV’ in küçük
oğlu Zafer DEV ile görüşüyorum.
-Bizden bir isteğiniz var mı?
-Yok Abi.
-Sizler hayatını müzik ile babanızdan miras kalan müzik ile
kazanan insanlarsınız, bir tane keman alıp hediye etsek sizlere?-Yok Abi.
-Olur Abi.
-Bir kemanın fiyatı nedir, bize onu söylerseniz, size bu
parayı getirelim, katkımız olsun.
Zafer DEV başka şeyler
söylemek istiyor, ben keman derdindeyim.O başka bir telden çalıyor aslında, ben kemanın gıygıyındayım sanki.
Hemen uyanıyorum, hemen utanarak uyanıyorum bu halimden.
-Zafer Kardeşim, bize satacak bir şeyin, bir mahsulün var
mı, alalım, katkımız olsun.
-Var Abi, cevizim ve nohudum var.
-Tamam, alırız.
-Zafer Kardeşim, bende hiç kullanılmamış güzel bir bağlama
var, bir de bir hanım arkadaşımız verecek, gelirken size getirsek, işinize
yarar mı?
-Yaramaz mı Abi, getirin.
…/…
Denizli adı “Domuzlu’ dan” gelir. Türkçe’ de,
Türkmen ağzında “deniz” kelimesinin içindeki “n” harfi genizden söylenir,
“dengiz” olarak okunur.
“D” harfi ise çoğu yerde sert okunur ve “t” sesi çıkar halk
ağzında. M ve N harfleri ise çoğu zaman yer değiştirir.
Domuzlu, “tomuzlu-donuzlu-donguzlu-tonguzlu” olarak okunur.
Türkmen ağzı Türkçesinde domuz kelimesi tam olarak böyle, “donguz” olarak
söylenir.
Denizli’ de deniz yoktur, ama adının “domuzdan” geldiğini
örtebilmek, kapatabilmek için domuz-deniz dönüşmesi sağlanır hiç de ayrıksı
düşmeden.
İbni Batuta 14. Yüzyılda yazdığı seyahatnamesinde
Denizli’ye uğradığında şehrin adının etrafta bulunan çok fazla domuzdan dolayı
“Domuzlu” olarak bilindiğinden söz eder.
…/…
30 Kasım, Cuma gecesi yola çıkacağız.
En çok Hayri DEV’ in yaşadığı, nefes aldığı, beslendiği
damarı görmek için çıkıyoruz yola.
Gitmeden, yola çıkmadan Zafer DEV ile bir kaç görüşme daha
yapıyorum.
Kemanı unuttum, utandım, keman lafı yok artık.
Utanmama neden olan şey, Zafer DEV Kardeşimin bana söylemek
istediğini geç anlamamdandır.
Bu sefer o girmeden söze, ben giriyorum doğrudan.
-Zafer Kardeşim, yanlış anlama, size erzak getirsek nasıl
olur?
-Abi ben de onu diyecektim.
-Çekinmeyin o halde, ne ihtiyacınız var?
-Ne diyeyim Abi?
-Tamam, anladım.
…/…
Kemal
YALÇIN, EMENAT ÇEYİZ – Mübadele İnsanları, romanında emanet
çeyizi anlattığı yukarıdaki alıntılarda adı geçen MİNOĞLU mübadele ile
Yunanistan’ a gönderilen Denizlili, Honazlı bir Rum vatandaşımızdır.
Honaz
(Colossai) Denizli’ nin bir ilçesidir ve dibinden
yükselen Honaz Dağı Ege’nin en yüksek dağıdır ve Ege Bölgesi ile Akdeniz
Bölgesi’ni ayıran doğal bir sınırdır.
…/…
Anadolu’da nerede LADİK adı ile bir coğrafi yerleşim
yeri varsa, burasının kraliçe LEODİKYA, tam adı ile yazacak olursak, LAODİKEIA,
adına kurulmuş bir yer olduğunu anlarız.
Leodikya Denizli’nin ilk kurulduğu ve hala muhteşem
görünümü ile bir antik kenttir.
II.Antiochos kenti karısı LEODİKE için kurmuş ve kente,
LAODIKE’nin yeri, yurdu anlamında LAODİKEIA adını vermiştir.
Kente ünlü Bizans Kapısı’ndan girip, mermer döşeli yoldan
yürürken, solda yarısı kırık mermer bir panodaki av sahnesinde bir av köpeği
ile bir domuzun kavgasını görürsünüz, işte DENİZLİ, dersiniz.
…/…
01
Aralık, Cumartesi günü erken saatlerde Buldan’ da dostlar sofrasında yapılan
kahvaltı sonrasında yürüyüş için çıktığımız KEFE YAYLASI’ nda bizi
başı karlı Honaz Dağı karşılıyordu. Minoğlu’ nun Honaz’da yaşarken her sabah
uyandığında evinin penceresinden gördüğü o Honaz Dağı.
![]() |
Kefe Yaylası – arkada başı karlı Honaz Dağı zirvesi |
…/…
Bir
adım ötesi, güneyi Hayri DEV’ e yerlik, yurtluk yapmış olan MASIT.
Varıyoruz
DENİZLİ-ÇAMELİ-Gökçeyaka
Köyü’ ne.
Soluduğumuz
hava Hayri DEV’ in Masıt Kırıkları, Gireniz Havaları.
Doluşuyoruz
bir zamanlar Hayri DEV’ in yaşadığı evin küçük bir odasına, tam 26 kişiyiz.
Bayram
Abi, Bayram DEV, Zafer Kardeşim, Zafer DEV başlıyorlar Hayri DEV’ den miras
devraldıkları Masıt ve Gireniz Havaları’ nı çalıp söylemeye.
Arada
bizim üstadımız Arif IRGAÇ Bey eşlik ediyor DEV ustalara mey ile.
Elimdeki
İskilip işi erik ağacından kaşıklarla Masıt Kırığı’ na eşlik ederek ve Hayri
DEV’ in oynadığı gibi oynamaya çalışıyorum Zerrin AKBAYTUAN Hanımla.
Bayram
Abi, “babam gibi oynadın,” diyor gözleri dolarak.
Akşam
ne çabuk oldu, ne çabuk bitti muhabbet?
Cevizler
alındı, nohut alındı.
Erzaklar
boşaldı araçtan, kimselerin gözüne sokmadan yerine yerleştirildi.
Ardıç
ağacından yapılma, Hayri DEV imzalı “balta tekne” üç telli curalar
alındı.
Hepsi
katkı, hepsi paylaşmak için hayatı.
…/…
Lakin
birisi benim, diğeri Ümran KALAFAT Hanım’ın bağlamaları gelemedi.
Çoğu
erzak olan yükümüz o kadar çoktu ki.
Bağlamalar
kırılmasın, zarar görmesin, diye 01 Aralık buluşmasına getiremedik bağlamaları.
Ama
sözümüz var, getireceğiz.O
bağlamalar artık bizim değil, tıpkı Minoğlu’ nun kızları için bıraktığı çeyiz
gibi “emanet” onlar.
Veda vakti.
-Bayram
Abi, bağlamaları getiremedik, ama söz ben onları size getireceğim. Onlar
artık sizin, bizde sadece emanettir onlar.
…/…
06
Aralık, Perşembe gecesi biniyorum Denizli otobüsüne daha aradan bir hafta bile
geçmeden.
Emanet
var.
Bir
zarar gelmesin, diye yanımdaki koltuklara bağlamaları koymak için, iki kişilik
bilet alıyorum.
Emanet
daha fazla beklemez, bekletilmemeli, bir an önce yerine teslim edilmelidir.
Halkımız
emanete kendi malından daha çok kıymet verir, sadık kalır.
Belki
de o emanet bir öksüze, bir yetime, romanda adı geçtiği gibi, gelin olacak bir
kıza aittir.
07
Aralık, Cuma sabahı varıyorum Denizli’ye, saat 07.55 Saat
08.00’ de Çameli otobüsüne biniyorum.
Saat
10.00 Çameli’ndeyim. Bayram
Abi karşılıyor beni, yanında JEROME Abi de mi var ne?
Önce
emanetleri teslim ediyorum Bayram Abi’ye. Derken
birer çay içiyoruz, birer çorba ardından. Sonra
kalkıp ÇAMELİ – Hayri DEV Kültür Merkezi’ni geziyoruz. Gözlerim doluyor.
![]() |
Çameli – Hayri DEV Kültür Merkezi |
Derken
Zafer DEV, Zafer Kardeşim de geliyor köyden.
Muhabbet
çok uzamıyor, Zafer DEV boğazından rahatsız, doktora görünmesi gerekir. Yarın
Denizli’ de Hayri DEV anısına Denizli Belediyesi’nin konuğu olacaklar ve orada
sahneye çıkıp çalıp söyleyecekler. Zafer
DEV bağlama ustası, sabırsızca alıyor bağlamayı eline, beğeniyor.
-Recep
Beyciğim, bize sayısız kafileler geldi gitti, hiç birisi sizin kafile gibi
değildi.
Kışı
odun kömürsüz geçirdim. Açık
kalp ameliyatı oldum, beş damarım değişti. İş yapamadım.Çok
sıkıntılarımız oldu. Bizi
çok mutlu ettiniz. Allah hepinizden razı olsun.
-Ne
demek Bayram Abi, sizler sahip olduğunuz hazineden bize bir parça verdiniz
gönülden, sizin verdiğiniz hazinenin yanında bizim yaptıklarımızın lafı mı
olur?
Ne
diyebilirdim ki başka?
…/…
Denizli
üzerinden aynı gün dönmem gerekiyor.
Yazıhanenin
önünde ÇAMELİ - FETHİYE otobüsü duruyor.
Bir
hafta önce geldiğimizde Çameli’ den Fethiye’ye
Torosları aşıp giden 90 kilometrelik yolu görünce meraktan giden aklım,
bu yolu ne zaman ve nasıl geçebilirim, diye içimden geçirdiğim heyecanımı
yeniyor ve bir dakika içinde karar vererek “Bayram Abi, ben Denizli’ ye değil,
Fethiye’ ye gidiyorum,” diyorum ve iki saatlik bir yolculuktan sonra Akdeniz’ e
kavuşuyorum.
Dağlar
kar beyazıydı.
Ormanlar
karaçam yeşili.
Gök
bir atlasa benziyordu, masmavi.
Torosların
geçit veren yerlerinden Akdeniz görünüyordu “bu kadar, bu kadardı Akdeniz.” (**)
…/…
Kimsenin
emaneti kalmasın sizde.
Söz
de bir emanettir, sevgi de.
Emaneti
vaktinde ve yerinde teslim edin alıcısına.
…/…
Bir
de uzakta birisine selam ederken, selamı götürecek kişi o selamı kutsal bir
emanet gibi taşır yanında, aldığı selamı bir an önce yerine ulaştırmaya
çalışır. Selamı
taşıyan kişi, selamı götürdüğü kişi ile karşılaştığında sohbete başlamadan
“önce sana bendeki bir emaneti vereyim, falancanın sana çok selamı var,” der.
Kimsenin
bende selamı kalmasın. Selam da bir emanettir.
Bayram
DEV Abi, Zafer DEV Kardeşim Masıt’ a gelenlere, gelemeyenlere, her türlü katkı
yapanlara canı gönülden ve bolca selam gönderdiler. Selamlarını bana emanet
ettiler.
Aşk
illaki,
Recep Babayiğit
10.12.2018
…/…
(*)
KEMAL
YALÇIN
EMANET
ÇEYİZ – MÜBADELE İNSANLARI
1998
ABDİ İPEKÇİ DOSTLUK VE BARIŞ ÖDÜLÜ
1998
KÜLTÜR BAKANLIĞI ROMAN BAŞARI ÖDÜLÜ
Doğan
Kitap-1998
(**)
Akdeniz’in
Ufka Doğru Mora Çalan Mavisi
İsmet
ÖZEL - Erbain
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder