Cengiz Han’ın orduları Uzak Asya’dan Hazar kıyılarına, Urallara kadar bir baştan bir başa at koşturdular bozkırlarda.
Persler, Helenler, Romalılar.
Onlardan önce Hititler.
Anadolu bozkırının en verimli toprak yüzeyi, en verimli
otlakları hep ve bin yıllar boyu bir ileri bir geri atlı orduların, atlı
göçebelerin hareketleri ile bozuldu, toparlanamıyor.
Binlerce yıl bu atlı orduların ve atlı göçebe toplumların
gidiş gelişleri her bir atın ve her bir binicinin yaşam süresi hesaplandığında
katrilyon kez at ayağı demek olan bu harekete kuraklıklar da eklenince Anadolu
platosu bir daha kendini toparlayamadı.
Yaylaların bir mevsimde bütün otu tükenene kadar yaylanmış
olmasına ne demeli?
Bunları HİKMET BİRAND çok güzel anlatır ALIÇ
AĞACI İLE SOHBETLER adlı ölümsüz başucu kitabında.
Kuraklığın nedeni yağmurun yağmaması veya yeterince yağmaması
gibi görünse de, bozkırın tutunabileceği ot topluluklarının, bitki
birliklerinin yok olması bu sefer en az kuraklık kadar başka bir felaketi
doğurmuştur, sel.
***//***
***//***
Belki de Karacaoğlan söyler hem yağmuru hem de seli bir arada.
Yağmur
yağar akar seller
Dosta
doğru gider yollar
***//***
Ama kuraklığa bağlı kıtlıklar ve kıtlığa bağlı kırımlar ise
hep unutulur.
Zamanımız “kaygı çağı” hep kaygılarla yaşıyor ve hep yeni
kaygılar yaratıyoruz.
Kaygıları felaket senaryoları ile unutulmaz kılıyoruz.
***//***
Hattuşa Yurt Gezimizde gidip gördük, 3.200 yıl önce
Hititlerin Anadolu’ da kuraklığa karşı önlem olarak yaptırdığı 11 barajdan
günümüze kadar kalan Alacahöyük Barajı’nı.
Hitit İmparatorluğu’nun dağılma ve yok olma nedenlerinden
belki de en önemlisi devleti bir arada tutan insanların yaşadığı coğrafyanın
kuraklığıdır.
Kuraklık kıtlığı getirdi ve insanlar, hayvanlar kırıldı.
Kırımdan kurtulmak isteyen insanlar daha verimli yerlere
göç ettiler ve devleti bir arada tutan insan varlığı bozuldu, toparlanamadı.
***//***
Yağmur yağmazsa kuraklık olur.
Ama Pir Sultan yağmurun yağması için “haktan
emir” gelmesi gerektiğini söyler taşlanarak öldürüldüğü deyişinde.
Şu
kanlı zalimin ettiği işler
Garip
bülbül gibi zaralar beniYağmur gibi yağar başıma taşlar
İlle dostun bir fiskesi yaralar beni
Pir
Sultan Abdalım can göğe almaz
Haktan
emr’olmazsa rahmet yağmaz
Şu
ellerin taşı hiç bana değmez
İlle
dostun bir tek gülü yaralar beni
Pir Sultan’ ı öldüren “yağmur” gibi yağan taş mıdır? Yoksa
dostun o tek bir gülü mü?
Yağmur nereye yağar? Gülü atana mı Pir’ in üzerine mi?
***//***
Yine gidip gördük Karapınar – Karaman – Konya bozkırlarını.
“Koca
90”, demişler o dönemi, 1870’li yılları yaşayan kıtlıkla
kıranla yaşayan yöre halkı.
Yüzbinleri bulan insan ve hayvan kırımı yaşanmış.
***//***
Ama kaygı çağı ve felaket hikayelerini yazanlar bu ve buna
benzer doğanın döngüsel olaylarını hep göz ardı ederler.
Hep erteleriz güzel günleri. Felaket zamanlarında, ürer ve
çoğalır insan oysa en çok
Hep yağmur gibi yanımızda götürürüz kaygılarımızı.
***//***
Geçen yazımızda “rüzgar nereden eser”, dedik.
Bu yazımızda ise “yağmur nereye yağar” diyoruz.
İki doğa olayı aslında hep iç içedir.
Rüzgardan sonra gelir yağmurlar.
Köylü “yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya
kurar”, bunu bellemiştir ve bu söz onun hayat felsefesidir tarımdan
daha çok.
***//***
Kaşgarlı
Mahmut’ un Divan-ı Lügatit Türk eserinde yağmur ve rüzgar bir arada
zikredilir “yada” taşları konusu ele alınırken.
Yada taşları Kaşgarlı’ ya göre “Türklere göklerdeki atalarından
gönderilen bir taştır.”
Yadacılar ise ellerindeki bu göksel taşlarla büyü, tılsım,
sihir yapan kamlar, şamanlardır.“Özel bir taş olan “yada” ile rüzgar ve yağmur celb edilir”, der ve gördüğü bir yağmur yağdırma büyüsünü anlatır.
“Bek (bey) yadacıya dua okuttu. Bundan sonra rüzgar esti ve yağmur yağmaya başladı.”
Yağmuru bu şekilde yağdırmak mümkün müdür? Konumuz doğrudan
bu değil aslında.
Konumuz yağmurun nereye yağdığıdır.
***//***
Yağmurun yağması seli de getirir bazen.
Sel ayrılığı.
Bir Kütahya türküsünde Hisarlı
Ahmet hem yağmuru hem de ayrılığı anlatır bir arada.
Yağmur
yağar her dereler sel alır
Gurbete
gidenin yârin el alır
El
almazsa yanar yanar kül olur
Yağmur nereye yağar burada? Ayrılığa mı?
***//***
Gökten yağmur yağsa, gariban ıslanır hep.Yağmur bilir nereye yağacağını.
Ama gariban şair ruhlu ve aşk dolu birisiyse yağmuru bir şarkıya çevirir söyler:
Yağmur
üstüme üstüme
Ben
yağmurdan yaştan değil
Aşkından
sırılsıklamım
***//***
Bahtınızın rüzgarını yaradın.
Bahtınızın rüzgarına kapılın sadece.
Ertelemeyin.
Kendi rüzgarınızın getirdiği yağmurlarla ıslanın.
Sırılsıklam ıslanın.
Sırılsıklam aşık olun
***//***
Yağmur üstünüze yağsın.
Aşk illaki.
***//***
Fakir bir şairim amma
Yüreğim zengin a canım
Gönül ferman dinlemiyor
Serde gençlik var sultanımGönül ferman dinlemiyor
Yağmur üstüme üstüme
Varsın yağsın küçük hanım
Ben yağmurdan yaştan değilAşkından sırılsıklamım
Bu gönül sevda pınarı
Suyu sebildir a canım
Her gelen bir yudum aldı
Sen hepsini iç sultanım
Güfte:
Necip MİRKELAMOĞLU
Beste:
Necip MİRKELAMOĞLU
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder