18 Mayıs 2018 Cuma

YAĞMUR NEREYE YAĞAR




Cengiz Han’ın orduları Uzak Asya’dan Hazar kıyılarına, Urallara kadar bir baştan bir başa at koşturdular bozkırlarda.
Timur Han’ın ordularının atları bozkırı, bereketli yaylalardaki otları bir daha ot bitmeyecek şekilde ezdi geçti ta Anadolu içlerine, Ege kıyılarına kadar.

Persler, Helenler, Romalılar.
Onlardan önce Hititler.

Anadolu bozkırının en verimli toprak yüzeyi, en verimli otlakları hep ve bin yıllar boyu bir ileri bir geri atlı orduların, atlı göçebelerin hareketleri ile bozuldu, toparlanamıyor.
Binlerce yıl bu atlı orduların ve atlı göçebe toplumların gidiş gelişleri her bir atın ve her bir binicinin yaşam süresi hesaplandığında katrilyon kez at ayağı demek olan bu harekete kuraklıklar da eklenince Anadolu platosu bir daha kendini toparlayamadı.

Yaylaların bir mevsimde bütün otu tükenene kadar yaylanmış olmasına ne demeli?
Bunları HİKMET BİRAND çok güzel anlatır ALIÇ AĞACI İLE SOHBETLER adlı ölümsüz başucu kitabında.

Kuraklığın nedeni yağmurun yağmaması veya yeterince yağmaması gibi görünse de, bozkırın tutunabileceği ot topluluklarının, bitki birliklerinin yok olması bu sefer en az kuraklık kadar başka bir felaketi doğurmuştur, sel.

***//***

Belki de Karacaoğlan söyler hem yağmuru hem de seli bir arada.

Yağmur yağar akar seller
Dosta doğru gider yollar

***//***
Ama kuraklığa bağlı kıtlıklar ve kıtlığa bağlı kırımlar ise hep unutulur.

Zamanımız “kaygı çağı” hep kaygılarla yaşıyor ve hep yeni kaygılar yaratıyoruz.
Kaygıları felaket senaryoları ile unutulmaz kılıyoruz.

***//***
Hattuşa Yurt Gezimizde gidip gördük, 3.200 yıl önce Hititlerin Anadolu’ da kuraklığa karşı önlem olarak yaptırdığı 11 barajdan günümüze kadar kalan Alacahöyük Barajı’nı.

Hitit İmparatorluğu’nun dağılma ve yok olma nedenlerinden belki de en önemlisi devleti bir arada tutan insanların yaşadığı coğrafyanın kuraklığıdır.
Kuraklık kıtlığı getirdi ve insanlar, hayvanlar kırıldı.

Kırımdan kurtulmak isteyen insanlar daha verimli yerlere göç ettiler ve devleti bir arada tutan insan varlığı bozuldu, toparlanamadı.

***//***
Yağmur yağmazsa kuraklık olur.

Ama Pir Sultan yağmurun yağması için “haktan emir” gelmesi gerektiğini söyler taşlanarak öldürüldüğü deyişinde.

Şu kanlı zalimin ettiği işler
Garip bülbül gibi zaralar beni

Yağmur gibi yağar başıma taşlar

İlle dostun bir fiskesi yaralar beni

Pir Sultan Abdalım can göğe almaz
Haktan emr’olmazsa rahmet yağmaz

Şu ellerin taşı hiç bana değmez
İlle dostun bir tek gülü yaralar beni 

Pir Sultan’ ı öldüren “yağmur” gibi yağan taş mıdır? Yoksa dostun o tek bir gülü mü?
Yağmur nereye yağar? Gülü atana mı Pir’ in üzerine mi?

***//***
Yine gidip gördük Karapınar – Karaman – Konya bozkırlarını.

“Koca 90”, demişler o dönemi, 1870’li yılları yaşayan kıtlıkla kıranla yaşayan yöre halkı.
Yüzbinleri bulan insan ve hayvan kırımı yaşanmış.

***//***

Ama kaygı çağı ve felaket hikayelerini yazanlar bu ve buna benzer doğanın döngüsel olaylarını hep göz ardı ederler.
Hep erteleriz güzel günleri. Felaket zamanlarında, ürer ve çoğalır insan oysa en çok

Hep yağmur gibi yanımızda götürürüz kaygılarımızı.
***//***

Geçen yazımızda “rüzgar nereden eser”, dedik.
Bu yazımızda ise “yağmur nereye yağar” diyoruz.

İki doğa olayı aslında hep iç içedir.
Rüzgardan sonra gelir yağmurlar.

Köylü “yağmur nereye yağarsa tarlasını oraya kurar”, bunu bellemiştir ve bu söz onun hayat felsefesidir tarımdan daha çok.

***//***
Kaşgarlı Mahmut’ un Divan-ı Lügatit Türk  eserinde yağmur ve rüzgar bir arada zikredilir “yada” taşları konusu ele alınırken.

Yada taşları Kaşgarlı’ ya göre “Türklere göklerdeki atalarından gönderilen bir taştır.”
Yadacılar ise ellerindeki bu göksel taşlarla büyü, tılsım, sihir yapan kamlar, şamanlardır.
“Özel bir taş olan “yada” ile rüzgar ve yağmur celb edilir”, der ve gördüğü bir yağmur yağdırma büyüsünü anlatır.
“Bek (bey) yadacıya dua okuttu. Bundan sonra rüzgar esti ve yağmur yağmaya başladı.”

Yağmuru bu şekilde yağdırmak mümkün müdür? Konumuz doğrudan bu değil aslında.
Konumuz yağmurun nereye yağdığıdır.

***//***

Yağmurun yağması seli de getirir bazen.
Sel ayrılığı.

Bir Kütahya türküsünde Hisarlı Ahmet hem yağmuru hem de ayrılığı anlatır bir arada.

Yağmur yağar her dereler sel alır
Gurbete gidenin yârin el alır

El almazsa yanar yanar kül olur
Yağmur nereye yağar burada? Ayrılığa mı?

***//***
Gökten yağmur yağsa, gariban ıslanır hep.

Yağmur bilir nereye yağacağını.

Ama gariban şair ruhlu ve aşk dolu birisiyse yağmuru bir şarkıya çevirir söyler:

Yağmur üstüme üstüme

Varsın yağsın küçük hanım

Ben yağmurdan yaştan değil
Aşkından sırılsıklamım

***//***
Bahtınızın rüzgarını yaradın.

Bahtınızın rüzgarına kapılın sadece.
Ertelemeyin.

Kendi rüzgarınızın getirdiği yağmurlarla ıslanın.
Sırılsıklam ıslanın.

Sırılsıklam aşık olun

***//***
Yağmur üstünüze yağsın.

Aşk illaki.

***//***
Fakir bir şairim amma

Yüreğim zengin a canım

Gönül ferman dinlemiyor
Serde gençlik var sultanım

Yağmur üstüme üstüme

Varsın yağsın küçük hanım
Ben yağmurdan yaştan değil

Aşkından sırılsıklamım

Bu gönül sevda pınarı
Suyu sebildir a canım

Her gelen bir yudum aldı
Sen hepsini iç sultanım

Güfte: Necip MİRKELAMOĞLU

Beste: Necip MİRKELAMOĞLU

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder