Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz
Hak'tan emr’olmazsa ırahmet yağmaz
Pir Sultan bir deyişinde böyle ifade eder aslında “tesadüf”
dediğimiz, “vesile olan” şeyi, “ırahmeti” yağdıran şeyi.
CEMİLE
CEVHER’E VESİLE OLANLAR
İLK
VESİLE – CÜMBÜŞ CEMAL
Önce “cümbüş” ile başlarsak, Mustafa Kemal ile aynı tarihte
doğan ve baba mesleği silah üreticiliğini sürdüren, Çanakkale Muharebeleri’ nde
subay olarak görev yapan Zeynel Abidin Bey savaşın getirdiği vahşet ve dehşet
ile “Böyle bir zulüm için daha fazla silah üretmem” diyerek silaha tövbe etmiş
ve “anası efkar, babası neşe” olarak tanımlanan bu müzik aletini icat etmiştir.
Zeynel Abidin Bey’in iki oğlundan biri olan Cemal Bey alüminyum
gövdenin yaydığı metalik fakat karakterli bir sese sahip olan bu müzik aletini
1930 yılında Mustafa Kemal’in huzurunda Marmara Köşkü’nde çalana kadar bu sıra
dışı müzik aletinin adı bile yoktu henüz.
Mustafa Kemal Cemal Bey’den bu konseri dinledikten sonra
adeta mest olur ve “Çok neşeli bir sesi var, çalındığı her yere neşe götürür”
diyerek, alüminyum gövdeli bu müzik aletinin adının “cümbüş” olarak konmasını
ister.
Zeynel Abidin Cümbüş Müzik Aletleri
Firması çalışanları ve firma logosu-1930’lu yıllar
Cümbüş çalmaz küçük Cemile, ama bu olağanüstü müzik aletini dile
getirip Mustafa Kemal’in huzurunda konser veren, bilinen adıyla “Cümbüş
Cemal’den” adeta bir icazet alır.
Anne Maçka-Ziganoy Köyü’nden baba Sivaslı olup Batum’da evlenen bir
çiftin çocuğu olarak 11 Ağustos 1926 yılında doğan Cemile, ablası Makbule Hanım
ve eniştesi Mehmet Salih Bey’in ikiz çocuklarının eğitimlerine yardım amacıyla
1946 yılında İstanbul’a gelir.
Cemile Hanım’ın “Cümbüş Cemal” ile tanışması nasıl ki bir tesadüf
değilse, Saadettin Kaynak ile tanışması da tesadüf olamaz.
Müzik Folkloru Araştırmacısı, müzikolog yazar ve İstanbul
Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı Sanatçı Öğretim Görevlisi Süleyman ŞENEL’ in
1 Mayıs 2011 yılında yayımlanan “İlla ki Cemile Cevher Söylesin” toplam 411
sayfadan oluşan kitabında Cemile Hanım’ın İstanbul’a gelişi ve müzik ile
buluşmasını şu şekilde anlatır:
İKİNCİ
VESİLE-SAADETTİN KAYNAK
“Ablası,
eniştesi ve yeğenleri ile Cihangir’de bir apartmanda ikamet eden Cemile’nin
hayatı, apartmanın kapıcısı Salim Efendinin Hafız Saadettin Kaynak’ı tanıması
ile birden değişir. İnaner ailesi Cemile’nin musiki ile ilgilenmesini
istememektedir. Buna karşılık evde, bahçede, sokakta ısrarla şarkı, türkü
okuyan Cemile’ye mahalle sakinleri “Cihangirin Bülbülü” lakabını takmışlardır.
Cihangir’in bülbülü sonunda eniştesi Salih Mehmet Ongan’ın “sahnelere çıkmaz
sadece radyoda okursan sana izin veririm” demesinin ardından Saadettin
Kaynak’ın görüşme çağrısına koşa koşa gider. Kaynak, kendisinden çekinmemesini
ve birkaç eser okumasını ister; Cemile iki Türk sanat müziği eseri seslendirir.
İkinci
eser bitmeden Saadettin Kaynak sorar; “Peki! Sen memleketinin türkülerini
bilmiyor musun? Türkü! Türkü!”
Bunun
üzerine Cemile hemen, Trabzon türkülerinden birisini seslendirir.
Dirvana vurdim uşti
Tuyi
tarlaya duşti
Ben
ne ettum gaynana
Oğlun peşume duşti
Kaynak
aradığı sesi bulduğundan emindir. Danışmanlığını yaptığı Columbia Plak Firması
ses rejisörü Bay Jak ile Cemile’yi tanıştırır ve plak anlaşması yaparlar.
İnaner olan soyadı Saadettin Kaynak tarafından “Cevher” olarak değiştirilir.
Saadettin Kaynak ile tanışan Cemile Cevher’ in sanat yaşantısı hızla ilerlemeye
devam eder. Saadettin Bey’in eline verdiği bir mektup ile TRT İstanbul Radyosu
Müzik Yayınları Müdürü bestekar Cevdet Çağla’nın yanına gider. Mektupta Cevher’
in radyoya kabulü rica edilmektedir. Radyo hayatı bu şekilde başlayan Cevher,
Rizeli Hasan Sözeri ve “Karadeniz’den Sesler” Topluluğu, Maçkalı Kemençeci Hasan Tunç ile solo programları,
Necati Başaran ve “Şen Türküler Kümesi”, Sadi Yaver Ataman ve “Memleket
Havaları Ses ve Tel (Saz) Birliği”, Nedim V(asıf) Otyam ve “Yurdun Her
Köşesinden Deyişler ve Söyleyişler Topluluğu ve tabi ki Muzaffer Sarısözen
“Yurttan Sesler Topluluğu” gibi birçok topluluğa kabul edilerek Karadeniz
türkülerini icra eder. 1950 yılında Türkiye Radyo Kurumunda başlayan sanat
hayatında, yıllarca halkın beğenisini kazanan Cevher, Türkiye Radyo Televizyon
Kurumu (TRT) olarak 1 Mayıs 1964 yılında başlayan yeni yayıncılık döneminde,
ekranlara en sık çıkan sanatçılardan biri olur. Beş yıl akitli, yirmi beş yıl
kadrolu çalıştığı TRT mikrofonlarından kendi isteği ile emekli olur.”
Süleyman ŞENEL aktarmaya devam eder.
“Aktarıcılık
sıfatıyla Hasan Sözeri ve Hasan Tunç’tan öğrenerek mikrofonlarda seslendirdiği
15 türkü de kayıtlara geçmiştir. Cevher’ in çeşitli halk sanatçılarından
derlediği türkülerin sayısı ise; 26’dır. Cemile Hanım’ın çocukluğundan bu yana
hafızasında tuttuğu türkülerin yanı sıra, radyo çalışmaları sırasında
öğrendiği/derlediği türkülerin notalarını yazdığı dört adet türkü defterinde
toplam 49 adet türküyü zamanımıza ulaştırmasıyla, halk müziğimize bu yönde de
hizmette bulunmuş değerli sanatçılarımızdan olduğunu belirtmiştir.”
NAMAZI
BOZDURAN SES: CEMİLE CEVHER
Gazeteci Ahmet ÖZDEMİR ise 27 Şubat 2019 tarihli köşe
yazısında Yazar Ömer AŞAN’ ın ağzından Cemile CEVHER ÇİÇEK’ in şöyle anlatır:
"O söylemeye başladığında babaannemin, kıldığı namazı
yarım bırakıp, radyonun sesini yükselttiğine ve sonra yeniden namaza devam
ettiğine tanık oldum. 'Ayna ayna ellere Ayna düştü göllere'...
Bilirsiniz, herhangi bir Müslüman kolay kolay namazı yarım bırakmaz...
Ancak sonraki yıllarda bu güzel türkülerin onun için değerli olduğunu
öğrenmiştim. Haklıydı babaannem; çünkü Cemile Cevher' in o zaman kaseti, plağı
yoktu. Dolayısıyla, aynanın bir daha yüzümüze tutulup tutulmayacağı belli
değildi."
KISKANÇLIK
Zaman zaman kendisinin kıskanıldığından söz eder Cemile
Cevher ÇİÇEK.
12 Aralık 2006 tarihinde kendisi ile yapılan son söyleşide
Hakan ŞEN’ e aşağıdaki kıskançlık vakalarından söz eder.
Cemile Cevher ÇİÇEK o söyleşide şöyle anlatır başına gelen
kıskançlıkları:
“Efendim
tabi unuttular, eskiden kıskançlık çok vardı. Radyoda Karadeniz Türkülerinden
Azeri parçalar okumaya geçince çok çekemeyenler oldu.”
Kendisinin kıskanıldığını iddia eden Cemile Hanım başka bir
kıskançlık vakasından daha söz eder:
“Müzik
yaparken bir zorluk görmedim, ama emekli olurken İstanbul Radyosu maaşımı düşük
gösterdi ve beni düşük maaşla emekli ettiler. O zamanlar kıskançlık var tabi,
bir de duyuyorum ki benimle beraber emekli olanlar duymuşlar bu durumları,
gitmişler İstanbul Radyosu’nu mahkemeye vermişler. Bitmiş, kazanmış o sözde
arkadaşlarımız. Bana da haber verin yahu değil mi, ben de geleyim hakkımı
koruyayım.”
Oysa kıskanan olsa da seveni daha çoktur Cemile Cevher
ÇİÇEK’ in.
Süleyman ŞENEL onu sevenlerin ağzından büyük bir bölüm
ayırır aynı eserinde.
“Cemile
Cevher’ in Dilinden Hatıralar”, yakından
tanıyan ve aynı sanat ortamını paylaştıkları Adnan Ataman, Neriman Altındağ
Tüfekçi, Ali Ekber Çiçek, Yücel Paşmakçı, Prof. Dr. Can Etili ve Kamil Sönmez
gibi sanatçıların Cemile Hanım ile ilgili hatıralarını anlattıkları “Sanatçı
Dostları Cemile Cevher’ i Anlatıyor” alt başlıkları bulunmaktadır.
ANILARDA
KALANLAR
Cemile Hanım her ne kadar kıskanıldığını söylese de bağlama
kursu sahibi Cemal YILMAZ şunları yazar Cemile Cevher ile ilgili anılarında:
“1963 yılında Ali
Ekber Çiçek ile evli iken Taksim İstiklal Caddesi üzerinde olan Rumeli Han’da
dershaneleri vardı. O yılda Cemile Cevher ’in, Ali Ekber Çiçek’ in ve o
dershanede bize nota dersi veren Hıdır Şahin’in öğrencisi oldum. Cemile Cevher'
in öğrencisi olmak onurunu yaşadım.”
Aşağıdaki el yazısı Cemile Cevher ÇİÇEK’ ten bulabildiğimiz tek el
yazısıdır.
YENİ BİR VESİLE
ALİ
EKBER ÇİÇEK VE HAYDAR HAYDAR
Cemile Hanım “İnaner” soyadını Saadettin KAYNAK’ ın
önerisiyle değiştirdiğinde daha sonra kendisi ile bütünleşmiş “bir soyadı daha
alacağını nereden bilebilirdi ki?
Cemile CEVHER öldüğü tarih 26 Şubat 2010 tarihine kadar
ustalarımızdan Ali Ekber ÇİÇEK’ in “ÇİÇEK” soyadını taşır.
Babasının Sivaslı Hüseyin GENCOĞLU olduğunu söyler Cemile
Cevher.
Hüseyin GENCOĞLU daha sonra soyadını değiştir. Babasının
soyadını neden değiştirdiği konusunda bir şey söylemez bize Cemile Cevher.
Ancak Hüseyin GENCOĞLU’ nun Zaralı ve Alevi olduğunu, kızı
Cemile’nin kulağına hoş gelen sadadan, müziğe yatkınlığından ve onu küçük yaşta
alıp Cümbüş Cemal’ e götürme hoşgörüsünden çıkarabiliyoruz.
Baba Hüseyin belki de bu konuyu aile içinde hiç dile
getirmedi, ama Cemile Hanım Alevi halk müziğinin köşe taşlarından olan Ali
Ekber ÇİÇEK ile evlenmesini şöyle anlatır Hakan ŞEN’ in yaptığı son söyleşide:
“Benim
bir sıkıntım olmadı. İstanbul’ a geldikten sonra Ali Ekber ÇİÇEK ile evlendim.
Kendisi Aleviymiş. Bizim bir akraba vardı “seni Alevi’ye vereceğim, Ali Ekber’e
vereceğim” diyordu. Neyse sözünü yerine getirdi. Ali Ekber’le evlendik. Sekiz
sene evli kaldık, fakat yürümedi. Yürümemesinin sebeplerinden biri de
çocuğumuzun olmamasıydı.”
Cemile Cevher’ i Ali Ekber ÇİÇEK ile tanıştıran akrabası
hem Ali Ekber ÇİÇEK’ in hem de Cemile Cevher’ in baba tarafından Alevi olduğunu
çok iyi biliyor olmalıdır.
Ayrılmalarının bir sebebi de çocuklarının olmamasıydı,
derken çoğu kaynak bunu tek sebep olarak gösterir. Oysa Cemile Cevher bunun
başka sebeplerden bir sebep olduğunu ifade eder. Başka sebepler nedir,
bilemiyoruz.
Radyo ve sanat çevrelerinden gelen baskı mıydı? Evdeki
yaşayış kültürü mü?
Ancak, Cemile Hanım’ı müzik ile tanıştıran Sivaslı Baba
Hüseyin ise, Ali Ekber ÇİÇEK’ i de sanatsal anlamda müzik ile tanıştıran
halasıydı.
Cemile Cevher evli olduğu süre içinde Ali Ekber ÇİÇEK ile
sanatsal açıdan birbirlerini beslerler.
Öyle ki, Karadeniz sesine ve havalarına hakim olan Cemile
Cevher ÇİÇEK yaptığı 45’lik plağın adını HAYDAR HAYDAR koyacak kadar kendini
hem Ali Ekber ÇİÇEK’ e hem de Alevi müziğine yakın hisseder.
Bununla da yetinmez, Ali Ekber ÇİÇEK derlemelerini notaya
alır.
Bununla da yetinmez Cemile Hanım, oturup bir de ortak bir
plak yapar, düet yapar Ali Ekber ÇİÇEK ile: AL ALMA GÖNÜL ALMA
KISKANAN
VAR MI?
Azeri Türküler söylediği için kendisini kıskandıklarını
söyleyen Cemile CEVHER yanına bir de Alevi nefesleri ve deyişleri için
şekillenmiş sesiyle eşi Ali Ekber ÇİÇEK’ i alır ve bir Azeri Türküye plak
yaparlar. Kıskanan var mı acaba, sanmam.
![]() |
![]() |
Haydar Haydar 45’lik plak kapağı |
SON SÖZ
Cümbüş ile başladık, cümbüş ile bitirelim.
“Kurucumuz olan Zeynel
Abidin Bey, 20. yüzyılın başında ”Cümbüş” aletini icat etmiştir. Doğu müziğinin
udu ile batının banjosunun sentezi denebilecek bu enstrüman, her tür müzik ile
çalınacak niteliktedir.”
Burada
sanatsal anlamda, müzik anlamında güzel bir doğu/batı sentezinden söz edilir.
Cemile
Cevher Hanım’ın Ali Ekber ÇİÇEK ile kısa da olsa evlilikleri bir sanatsal
sentez yaratmıştır.
Cemile
Cevher ÇİÇEK en çok kemençe ustası Maçkalı Hasan ile düet yapmıştır.
Gümüşhane’den
doğan Harşit Çayı Trabzon boyunca, oradan Giresun’a ve oradan Ordu –
Gürgentepe’ye kadar koca bir Çepni Kültürü’nün izlerini taşır.
Çepniler
Anadolu’ya giriş yapan Oğuz Boylarının en büyüğüdür ve Gümüşhane – Kürtün –
Güvenç Abdal Ocağı merkezli Alevi kültürünü taşırlar.
Temel
müzik aletleri ise tıpkı Anadolu Alevilerinde bağlama olduğu gibi, aslında bir
“aşık müzik aleti” kemençedir.
Cemile
Hanım kemençede bulduğu aşık ezgilerini daha sonra Ali Ekber ÇİÇEK’ de bulmuş
olmalıdır.
Bu
sentezin özü bir başka anlamda bağlama/kemençe sentezidir.
![]() |
İkisinin de ruhu şad olsun |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder