8 Temmuz 2021 Perşembe

CEMİLE CEVHER ÇİÇEK



Pir Sultan Abdal'ım can göğe ağmaz

Hak'tan emr’olmazsa ırahmet yağmaz

Pir Sultan bir deyişinde böyle ifade eder aslında “tesadüf” dediğimiz, “vesile olan” şeyi, “ırahmeti” yağdıran şeyi.

CEMİLE CEVHER’E VESİLE OLANLAR

İLK VESİLE – CÜMBÜŞ CEMAL

Önce “cümbüş” ile başlarsak, Mustafa Kemal ile aynı tarihte doğan ve baba mesleği silah üreticiliğini sürdüren, Çanakkale Muharebeleri’ nde subay olarak görev yapan Zeynel Abidin Bey savaşın getirdiği vahşet ve dehşet ile “Böyle bir zulüm için daha fazla silah üretmem” diyerek silaha tövbe etmiş ve “anası efkar, babası neşe” olarak tanımlanan bu müzik aletini icat etmiştir.

Zeynel Abidin Bey’in iki oğlundan biri olan Cemal Bey alüminyum gövdenin yaydığı metalik fakat karakterli bir sese sahip olan bu müzik aletini 1930 yılında Mustafa Kemal’in huzurunda Marmara Köşkü’nde çalana kadar bu sıra dışı müzik aletinin adı bile yoktu henüz.

Mustafa Kemal Cemal Bey’den bu konseri dinledikten sonra adeta mest olur ve “Çok neşeli bir sesi var, çalındığı her yere neşe götürür” diyerek, alüminyum gövdeli bu müzik aletinin adının “cümbüş” olarak konmasını ister.

 


Zeynel Abidin Cümbüş Müzik Aletleri  Firması çalışanları ve firma logosu-1930’lu yıllar

 Cemile Cevher, 2006 yılında Hakan Şen ile yaptığı son röportajında kendisini şu şekilde anlatıyor: ”Çocuktum türkü söylerdim. Rahmetli babam elimden tuttu. Trabzon’da o zaman Cümbüş Cemal vardı, ona götürmüştü notası da var, talebe yetiştiriyor diye. Cümbüş Cemal “Bu fevkalade bir ses, ben bunu çalıştırayım, yetiştireyim” dedi babama. Ondan sonra eve geldik. Babam anneme “Cemile’yi Cümbüş Cemal’e götürdüm” deyince annem şaşırdı. “Sen kızı çengi mi yapacaksın?” Hani var ya düğünlere gider, şey çalar…

Cümbüş çalmaz küçük Cemile, ama bu olağanüstü müzik aletini dile getirip Mustafa Kemal’in huzurunda konser veren, bilinen adıyla “Cümbüş Cemal’den” adeta bir icazet alır.

Anne Maçka-Ziganoy Köyü’nden baba Sivaslı olup Batum’da evlenen bir çiftin çocuğu olarak 11 Ağustos 1926 yılında doğan Cemile, ablası Makbule Hanım ve eniştesi Mehmet Salih Bey’in ikiz çocuklarının eğitimlerine yardım amacıyla 1946 yılında İstanbul’a gelir.

Cemile Hanım’ın “Cümbüş Cemal” ile tanışması nasıl ki bir tesadüf değilse, Saadettin Kaynak ile tanışması da tesadüf olamaz.

Müzik Folkloru Araştırmacısı, müzikolog yazar ve İstanbul Türk Mûsikîsi Devlet Konservatuarı Sanatçı Öğretim Görevlisi Süleyman ŞENEL’ in 1 Mayıs 2011 yılında yayımlanan “İlla ki Cemile Cevher Söylesin” toplam 411 sayfadan oluşan kitabında Cemile Hanım’ın İstanbul’a gelişi ve müzik ile buluşmasını şu şekilde anlatır:

İKİNCİ VESİLE-SAADETTİN KAYNAK

“Ablası, eniştesi ve yeğenleri ile Cihangir’de bir apartmanda ikamet eden Cemile’nin hayatı, apartmanın kapıcısı Salim Efendinin Hafız Saadettin Kaynak’ı tanıması ile birden değişir. İnaner ailesi Cemile’nin musiki ile ilgilenmesini istememektedir. Buna karşılık evde, bahçede, sokakta ısrarla şarkı, türkü okuyan Cemile’ye mahalle sakinleri “Cihangirin Bülbülü” lakabını takmışlardır. Cihangir’in bülbülü sonunda eniştesi Salih Mehmet Ongan’ın “sahnelere çıkmaz sadece radyoda okursan sana izin veririm” demesinin ardından Saadettin Kaynak’ın görüşme çağrısına koşa koşa gider. Kaynak, kendisinden çekinmemesini ve birkaç eser okumasını ister; Cemile iki Türk sanat müziği eseri seslendirir.

İkinci eser bitmeden Saadettin Kaynak sorar; “Peki! Sen memleketinin türkülerini bilmiyor musun? Türkü! Türkü!”

Bunun üzerine Cemile hemen, Trabzon türkülerinden birisini seslendirir.

Dirvana vurdim uşti

Tuyi tarlaya duşti

Ben ne ettum gaynana

Oğlun peşume duşti

Kaynak aradığı sesi bulduğundan emindir. Danışmanlığını yaptığı Columbia Plak Firması ses rejisörü Bay Jak ile Cemile’yi tanıştırır ve plak anlaşması yaparlar. İnaner olan soyadı Saadettin Kaynak tarafından “Cevher” olarak değiştirilir. Saadettin Kaynak ile tanışan Cemile Cevher’ in sanat yaşantısı hızla ilerlemeye devam eder. Saadettin Bey’in eline verdiği bir mektup ile TRT İstanbul Radyosu Müzik Yayınları Müdürü bestekar Cevdet Çağla’nın yanına gider. Mektupta Cevher’ in radyoya kabulü rica edilmektedir. Radyo hayatı bu şekilde başlayan Cevher, Rizeli Hasan Sözeri ve “Karadeniz’den Sesler” Topluluğu, Maçkalı  Kemençeci Hasan Tunç ile solo programları, Necati Başaran ve “Şen Türküler Kümesi”, Sadi Yaver Ataman ve “Memleket Havaları Ses ve Tel (Saz) Birliği”, Nedim V(asıf) Otyam ve “Yurdun Her Köşesinden Deyişler ve Söyleyişler Topluluğu ve tabi ki Muzaffer Sarısözen “Yurttan Sesler Topluluğu” gibi birçok topluluğa kabul edilerek Karadeniz türkülerini icra eder. 1950 yılında Türkiye Radyo Kurumunda başlayan sanat hayatında, yıllarca halkın beğenisini kazanan Cevher, Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) olarak 1 Mayıs 1964 yılında başlayan yeni yayıncılık döneminde, ekranlara en sık çıkan sanatçılardan biri olur. Beş yıl akitli, yirmi beş yıl kadrolu çalıştığı TRT mikrofonlarından kendi isteği ile emekli olur.”

Süleyman ŞENEL aktarmaya devam eder.

“Aktarıcılık sıfatıyla Hasan Sözeri ve Hasan Tunç’tan öğrenerek mikrofonlarda seslendirdiği 15 türkü de kayıtlara geçmiştir. Cevher’ in çeşitli halk sanatçılarından derlediği türkülerin sayısı ise; 26’dır. Cemile Hanım’ın çocukluğundan bu yana hafızasında tuttuğu türkülerin yanı sıra, radyo çalışmaları sırasında öğrendiği/derlediği türkülerin notalarını yazdığı dört adet türkü defterinde toplam 49 adet türküyü zamanımıza ulaştırmasıyla, halk müziğimize bu yönde de hizmette bulunmuş değerli sanatçılarımızdan olduğunu belirtmiştir.”

NAMAZI BOZDURAN SES: CEMİLE CEVHER

Gazeteci Ahmet ÖZDEMİR ise 27 Şubat 2019 tarihli köşe yazısında Yazar Ömer AŞAN’ ın ağzından Cemile CEVHER ÇİÇEK’ in şöyle anlatır:

 "O söylemeye başladığında babaannemin, kıldığı namazı yarım bırakıp, radyonun sesini yükselttiğine ve sonra yeniden namaza devam ettiğine tanık oldum. 'Ayna ayna ellere Ayna düştü göllere'...  Bilirsiniz, herhangi bir Müslüman kolay kolay namazı yarım bırakmaz...  Ancak sonraki yıllarda bu güzel türkülerin onun için değerli olduğunu öğrenmiştim. Haklıydı babaannem; çünkü Cemile Cevher' in o zaman kaseti, plağı yoktu. Dolayısıyla, aynanın bir daha yüzümüze tutulup tutulmayacağı belli değildi."

KISKANÇLIK

Zaman zaman kendisinin kıskanıldığından söz eder Cemile Cevher ÇİÇEK.

12 Aralık 2006 tarihinde kendisi ile yapılan son söyleşide Hakan ŞEN’ e aşağıdaki kıskançlık vakalarından söz eder.

Cemile Cevher ÇİÇEK o söyleşide şöyle anlatır başına gelen kıskançlıkları:

“Efendim tabi unuttular, eskiden kıskançlık çok vardı. Radyoda Karadeniz Türkülerinden Azeri parçalar okumaya geçince çok çekemeyenler oldu.

Kendisinin kıskanıldığını iddia eden Cemile Hanım başka bir kıskançlık vakasından daha söz eder:

“Müzik yaparken bir zorluk görmedim, ama emekli olurken İstanbul Radyosu maaşımı düşük gösterdi ve beni düşük maaşla emekli ettiler. O zamanlar kıskançlık var tabi, bir de duyuyorum ki benimle beraber emekli olanlar duymuşlar bu durumları, gitmişler İstanbul Radyosu’nu mahkemeye vermişler. Bitmiş, kazanmış o sözde arkadaşlarımız. Bana da haber verin yahu değil mi, ben de geleyim hakkımı koruyayım.” 

Oysa kıskanan olsa da seveni daha çoktur Cemile Cevher ÇİÇEK’ in.

Süleyman ŞENEL onu sevenlerin ağzından büyük bir bölüm ayırır aynı eserinde.

“Cemile Cevher’ in Dilinden Hatıralar”,  yakından tanıyan ve aynı sanat ortamını paylaştıkları Adnan Ataman, Neriman Altındağ Tüfekçi, Ali Ekber Çiçek, Yücel Paşmakçı, Prof. Dr. Can Etili ve Kamil Sönmez gibi sanatçıların Cemile Hanım ile ilgili hatıralarını anlattıkları “Sanatçı Dostları Cemile Cevher’ i Anlatıyor” alt başlıkları bulunmaktadır.

ANILARDA KALANLAR

Cemile Hanım her ne kadar kıskanıldığını söylese de bağlama kursu sahibi Cemal YILMAZ şunları yazar Cemile Cevher ile ilgili anılarında:

“1963 yılında Ali Ekber Çiçek ile evli iken Taksim İstiklal Caddesi üzerinde olan Rumeli Han’da dershaneleri vardı. O yılda Cemile Cevher ’in, Ali Ekber Çiçek’ in ve o dershanede bize nota dersi veren Hıdır Şahin’in öğrencisi oldum. Cemile Cevher' in öğrencisi olmak onurunu yaşadım.”

Aşağıdaki el yazısı Cemile Cevher ÇİÇEK’ ten bulabildiğimiz tek el yazısıdır.

 

YENİ BİR VESİLE

ALİ EKBER ÇİÇEK VE HAYDAR HAYDAR

Cemile Hanım “İnaner” soyadını Saadettin KAYNAK’ ın önerisiyle değiştirdiğinde daha sonra kendisi ile bütünleşmiş “bir soyadı daha alacağını nereden bilebilirdi ki?

Cemile CEVHER öldüğü tarih 26 Şubat 2010 tarihine kadar ustalarımızdan Ali Ekber ÇİÇEK’ in “ÇİÇEK” soyadını taşır.

Babasının Sivaslı Hüseyin GENCOĞLU olduğunu söyler Cemile Cevher.

Hüseyin GENCOĞLU daha sonra soyadını değiştir. Babasının soyadını neden değiştirdiği konusunda bir şey söylemez bize Cemile Cevher.

Ancak Hüseyin GENCOĞLU’ nun Zaralı ve Alevi olduğunu, kızı Cemile’nin kulağına hoş gelen sadadan, müziğe yatkınlığından ve onu küçük yaşta alıp Cümbüş Cemal’ e götürme hoşgörüsünden çıkarabiliyoruz.

Baba Hüseyin belki de bu konuyu aile içinde hiç dile getirmedi, ama Cemile Hanım Alevi halk müziğinin köşe taşlarından olan Ali Ekber ÇİÇEK ile evlenmesini şöyle anlatır Hakan ŞEN’ in yaptığı son söyleşide:

“Benim bir sıkıntım olmadı. İstanbul’ a geldikten sonra Ali Ekber ÇİÇEK ile evlendim. Kendisi Aleviymiş. Bizim bir akraba vardı “seni Alevi’ye vereceğim, Ali Ekber’e vereceğim” diyordu. Neyse sözünü yerine getirdi. Ali Ekber’le evlendik. Sekiz sene evli kaldık, fakat yürümedi. Yürümemesinin sebeplerinden biri de çocuğumuzun olmamasıydı.”   

Cemile Cevher’ i Ali Ekber ÇİÇEK ile tanıştıran akrabası hem Ali Ekber ÇİÇEK’ in hem de Cemile Cevher’ in baba tarafından Alevi olduğunu çok iyi biliyor olmalıdır.

Ayrılmalarının bir sebebi de çocuklarının olmamasıydı, derken çoğu kaynak bunu tek sebep olarak gösterir. Oysa Cemile Cevher bunun başka sebeplerden bir sebep olduğunu ifade eder. Başka sebepler nedir, bilemiyoruz.

Radyo ve sanat çevrelerinden gelen baskı mıydı? Evdeki yaşayış kültürü mü?

Ancak, Cemile Hanım’ı müzik ile tanıştıran Sivaslı Baba Hüseyin ise, Ali Ekber ÇİÇEK’ i de sanatsal anlamda müzik ile tanıştıran halasıydı.

Cemile Cevher evli olduğu süre içinde Ali Ekber ÇİÇEK ile sanatsal açıdan birbirlerini beslerler.

Öyle ki, Karadeniz sesine ve havalarına hakim olan Cemile Cevher ÇİÇEK yaptığı 45’lik plağın adını HAYDAR HAYDAR koyacak kadar kendini hem Ali Ekber ÇİÇEK’ e hem de Alevi müziğine yakın hisseder.

Bununla da yetinmez, Ali Ekber ÇİÇEK derlemelerini notaya alır.

Bununla da yetinmez Cemile Hanım, oturup bir de ortak bir plak yapar, düet yapar Ali Ekber ÇİÇEK ile: AL ALMA GÖNÜL ALMA

KISKANAN VAR MI?

Azeri Türküler söylediği için kendisini kıskandıklarını söyleyen Cemile CEVHER yanına bir de Alevi nefesleri ve deyişleri için şekillenmiş sesiyle eşi Ali Ekber ÇİÇEK’ i alır ve bir Azeri Türküye plak yaparlar. Kıskanan var mı acaba, sanmam.

 

                                            Al alma gönül alma plak kapağı


Haydar Haydar 45’lik plak kapağı

SON SÖZ

Cümbüş ile başladık, cümbüş ile bitirelim.

“Kurucumuz olan Zeynel Abidin Bey, 20. yüzyılın başında ”Cümbüş” aletini icat etmiştir. Doğu müziğinin udu ile batının banjosunun sentezi denebilecek bu enstrüman, her tür müzik ile çalınacak niteliktedir.”

Burada sanatsal anlamda, müzik anlamında güzel bir doğu/batı sentezinden söz edilir.

Cemile Cevher Hanım’ın Ali Ekber ÇİÇEK ile kısa da olsa evlilikleri bir sanatsal sentez yaratmıştır.

Cemile Cevher ÇİÇEK en çok kemençe ustası Maçkalı Hasan ile düet yapmıştır.

Gümüşhane’den doğan Harşit Çayı Trabzon boyunca, oradan Giresun’a ve oradan Ordu – Gürgentepe’ye kadar koca bir Çepni Kültürü’nün izlerini taşır.

Çepniler Anadolu’ya giriş yapan Oğuz Boylarının en büyüğüdür ve Gümüşhane – Kürtün – Güvenç Abdal Ocağı merkezli Alevi kültürünü taşırlar.

Temel müzik aletleri ise tıpkı Anadolu Alevilerinde bağlama olduğu gibi, aslında bir “aşık müzik aleti” kemençedir.  

Cemile Hanım kemençede bulduğu aşık ezgilerini daha sonra Ali Ekber ÇİÇEK’ de bulmuş olmalıdır.

Bu sentezin özü bir başka anlamda bağlama/kemençe sentezidir.

İkisinin de ruhu şad olsun

 


 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder