![]() |
Hattuşa’da Fidanım |
![]() |
Çiçek açacağım |
Ben kendi halimde bir ağacım.
Araplar bana “kys” kelimesinden “kıyas” karşılığı “kays”
diyorlar.
Araplar beni “hurma ağacıyla mı” kıyasladılar acaba?
Siz bana “kayısı” diyorsunuz.
Farsiler ise “zardalu” karşılığı, zard=sarı, alu=erik,
“sarıerik”, yani zerdali diyorlar.
Bir karmaşa gibi görünse de aslında ben ikisiyim de, yani
hem zerdali hem de kayısı.
Soran olursa, anavatanım Orta Asya’dır.
Avrupa’ya geçişim ise Romalı General Lukullus’un Pontus
Kralı IV. Mithridates’ e yenilerek Anadolu’dan kös kös Roma’ya dönerken o
“kirazı” cerusus, yani Giresun’a adını veren meyve ağacını beraberinde
götürürken beni de götürmesiyle ilgilidir.
Bu nedenle Avrupa’da benim adıma o zamanın yaygın yazı dili
Latince’ de “ Prunus Armeniaca”, yani
Ermeni Eriği, dediler.
Yine erik.
Şeftali de aslında “şeft-alu” şeft=semiz, alu= erik, semiz
erik demektir.
Malatya benim için en güzel topraklara ve iklime sahiptir,
orada da bana “heruk” dendiği olur, yani yine erik.
Kafanız karışmasın, ben erik değil, kayısı ağacıyım.
Meyvemden aklınıza gelen her şey yapılır, yemek bile.
Ama bilinmeyen bir yanım daha var, dalımdan bir üflemeli
bir çalgı olan “duduk” yapılır.
Kimileri duduktan çıkan sese “Allah’ın sesi” bile der.
Ataları bu topraklardan gitmiş olan Civan GASPARYAN arada
ağlatır beni. Bu topraklarda doğan Gomidas ise adıma ağıt yakar: KAYISI AĞACINA
AĞIT
Antepliler de güldürür ve oynatır beni “ Bahçalarda
Zerdali” türküsü ile.
Bir şair vardır, A.KADİR, (İbrahim Abdülkadir MERİÇBOYU)
benim adıma destansı bir şiir yazmıştır Kırşehir’deki sürgün yıllarında. Abdal
Mahallesi olarak bildiğim Dinek Bağı’nda ben Muharrem ERTAŞ Usta’dan “Kazım’ın
Türküsü’ nü” dinlerken şairin benim için yazdığı şiir yüreğimi dağlar. Ben
Kazım’a yanarken, şair de bana yanarmış meğer.
Bir
Kayısı Ağacı
Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir’in Dinekbağı’ndan.
Küçücük bir ev önünde yaşarım yapyanlız.
Yılda bir çiçek açar,
yılda bir kayısı veririm,
avuç içi kadar.
Yaz olur,
bir kadın silkeler dallarımı,
bir çocuk yerde bağırır, güler,
bense hoşnut olurum.
Hem zaten benim
ne söğütler gibi nezaketim vardır,
ne kavaklar gibi gururum.
Ben bir kayısı ağacıyım
Kırşehir’in Dinekbağı’ndan.
Dinekbağı’nda üç insan severim,
bir çocuk,
bir genç kadın,
bir genç adam,
benim kadar sessiz sedasız,
benim kadar halim selim.
En güzel ay nisan ayı,
toprak yumuşak yumuşak,
en güzel ay nisan ayı.
Yamur yağdı, çiçek açtı,
bir hoş oldu içerim,
en güzel ay nisan ayı.
Kavaklar uzakta upuzun,
bir sağa, bir sola,
başı döner kavakların.
Ben bir kayısı ağacı,
başımda çiçeklerim.
Ben bir kayısı ağacı,
üç insan severim:
bir çocuk,
bir genç kadın,
bir genç adam.
Çocuğun adı Ahmet,
kadının adı Fatma,
adamın adı İbrahim.
Ahmet küçük ve sarı,
Fatma tombul ve beyaz,
İbrahim uzun ve narin.
Bir tek toprak odaları var üçünün,
toprak odanın bir tek penceresi.
Ben bir kayısı ağacı,
bazan eğilir bakarım odaya,
yerde bir eski yatakla yorgan görürüm,
duvarda bir eski kırık ayna,
yerde bir eski kilim,
bir eski hasır.
Bir kayısı ağacı,
bazan eğilir bakar odaya,
çiçeklerinden utanır.
Dün gece gaz yakamadılar,
ayışığında gördüm üçünü.
Üçünün suratı asık.
Önce oturup
zeytin ekmek, taze soğan yediler,
sonra baktılar birbirlerinin gözüne,
sonra esnediler.
Gökyüzü bembeyazdı.
Gökyüzü çiçeklerimin renginde.
Gökyüzünde kavaklar..
Fatma uzandı İbrahim’in yanına,
sağa döndü.
Tombul, beyaz yüzü pencerede,
gözleri açık durdu sabaha kadar.
Çiçeği en önce kayısı döker.
Ben bir kayısı ağacıyım,
döküyorum çiçeklerimi.
Yer beyaz beyaz,
başım yeşil yeşil,
kayısılarım memede.
Haziran gelecek,
güneş yakacaktır tepemi,
kayısılarım balla, şekerle dolacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım,
haziran gelecek,
avuç içi kadar kayısılarım
Ahmet’in ekmeğine katık olacaktır.
Ben bir kayısı ağacıyım.
Kötü bir düşüncedir almış beni.
Geçti bağları budama zamanı, dedim,
dedim, çarşıda dört döner İbrahim,
dedim ekmek parası,
zeytin parası,
gaz parası.
Dedim, insanlar
neden yaşatılmıyor
ağaçlar kadar olsun.
Ben bir kayısı ağacı.
Fatma’nın, İbrahim’in, Ahmet’in
yumurtası, şekeri, eti.
Gittikçe artmakta kederim.
Günlerden pazartesi.
Gene geldi, elinde çanta, o şişman adam.
Şişman adam bir düşman gibi beni seyreder,
ben şişman adamı bir düşman gibi seyrederim.
Durmuş İbrahim kapıda,
yüzü dalgın ve sinirli,
bakıyor eli çantalı şişman adama.
Şişman adam uzattı gövdeme elini,
pencereden korkmuş kuzular gibi baktı Ahmet,
büktü boynunu kuzular gibi.
Ben bir kayısı ağacı.
Gövdemde sarı kağıt.
Yol parasını verememiş İbrahim,
verilmiş haciz kararı.
Yapmayın, dedim.
yılda bir çiçek açarım, dedim.
Etmeyin, dedim.
ekmeğe katık oluyor kayısılarım, dedim.
Bir öğle vakti baktım,
kavaklar uzakta upuzun,
bir sağa,bir sola.
Ben kışlık odun,
altı lira…
…/…
İda Dağı’nda yapılan dünyanın ilk güzellik yarışmasında
Paris’in birinci gelen Afrodit’ e üzerinde “en güzele” yazan elmayı ödül olarak
verdiği söylenir.
Aslında ödül olarak verilen elma değil, bendim, kayısı,
zerdali, heruk.
…/…
Gün gelip de daha taze bir fidan olarak bir gün 09 Mayıs,
2021 günü, Hattuşa’ da ANNELER GÜNÜ anısına dikileceğim hiç aklıma gelmezdi.
Kısa sürede boy atıp, gelecek sene Mayıs ayında bembeyaz
çiçekler açacak, Haziran ayında ise güneş sarısı ve bal damlası meyveler
vereceğim. Siz asıl beni o aylarda görün.
Ben bir kayısı ağacıyım, yaşamaya geldim, yaşlanınca
dallarımdan duduk da yapabilirsiniz, hiç üzülmem.
Bugüne ve annelere sonsuz şükranlarımla,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder