Eskiler
“name” derlerdi, mektup yerine.
Türkülere,
şarkılara en çok “name” yakışırdı.Telefon yok, okuma yazma bilen yok, herkes dört gözle ve hasretle gurbetteki sevdiğinden, eşinden, oğlundan, askerdeki yavuklusundan bir “name” beklerdi.
Name gelir, lakin, onu okuyacak kim var ki? Ya ilk okula yeni başlayan bir çocuk ya da okuma yazmayı askerde “Ali Okulu” denen okuma yazma öğretilen sınıflarda öğrenen bir amca.
Ama, sevda nameleri herkese okutulmaz.
Okunsa da sevgili onu hep koynunda saklar, köşede, tarlada bulduğu o okul çocuğunu durdurur, nameyi çıkarır koynundan bir daha okutur, bir daha.
Namede
yazılmayan, okunmayan, kendine ait sırlar arar satırlarda. Arada
sorar “iyi oku çocuk, bana başka ne demiş?”
Namenin,
mektubun gelmesi gecikmişse, bütün suç postanın, postacının olur.Kimsenin aklına;
“yârim İstanbul’u mesken mi tuttun
gördün güzelleri beni unuttun”
,
diye
bir şüphe gelmez.
Nameyi alan sevgili, gurbetteki, askerdeki sevgilisine cevap yazamaz ki, okuma yazması yoktur, nasıl yazsın?
Ama,
gelen mektuba cevap yazmamak olur mu?Nameyi alan sevgili, gurbetteki, askerdeki sevgilisine cevap yazamaz ki, okuma yazması yoktur, nasıl yazsın?
O çocuk yine bulunur, selam kelam, yazılır sadece yine de. En son, mektup zarfa konmadan, sevgili mektubun bir köşesini yakar ve hemen söndürür ve katlar kâğıdı, zarfa koyar.
Okuma yazması olmayan sevgili en güzel cevabı mektubun köşesini yakarak verir: “Senin için yanıyorum, sevdan beni böyle yakıyor”.
Yetmez mi?
Anadolu insanı kendini hep böyle sembollerle anlatmamış mıdır zaten?
Sonra bir şarkı çıkar bu ucu yanık mektuplardan:
Yine yakmış yar
mektubun ucunu
Askerlikte sevda çekmek zor diyorYükleyip postanın bana suçunu
Hatırımı teller ile sor diyor
**--**
Çok
eskilerde ise, bu kadim topraklar başka çözümler bulmuş gurbete, yâre
selam göndermek için.Turnalar taşımış bütün meramı, bütün sevda yükünü.
Bir name yazayım yâre götürün
**--**
Ama, en dervişane ve en sır dolu türkülerimizi Neşet Usta söylemiş;Kalpten kalbe bir yol vardır bilinmez
Demiş o Gönül Dağı türküsünde.
Hepsi var olsunlar, şan olsun onlara, bize ışık veriyorlar.
**--**
Şimdi ne
name yazan var ne alan ve ne de okuyan.Şimdi, herkes e-mail yazıyor, sonra kızıyor, siliyor onu, sonra onu başkalarıyla paylaşıyor. Ne kadar kolay ve hissiz ne kadar iki yüzlüce.
Oysa, mektup zata özgüdür, silinir mi, yakılır mı, başkalarıyla paylaşılır mı?
**--**
Name
yazacağınız güzel günlerde, kadim bir dostunuz olsun.
Muhabbetle,
Recep Babayiğit
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder