Aşağıda bana göndermiş olduğunuz yazının üzerine
size bu Yurt Gezisi raporunu gönderiyorum.
***//***
En kötü anlarda, en kötü koşullarda
bile bu toprakları terk etmeyi asla düşünmedim.
Sadece geçen hafta Nihat Hocam ile
yapmış olduğumuz dört günlük olağanüstü
“Yeşilırmak ve Kelkit Çayı Havzası Yurt Gezisinde “yaşadıklarımız,
gördüklerimiz, tanıdığımız insanlar, o kıvrım kıvrım dağlar, o ıssız vadiler, o
mavi bir atlas gibi karlı ovayı örten gök yüzü, o kayan yıldızı bile
donduracak soğuk, o “bana yok mu”, diyeceğiniz eşsiz lezzette
yemekler, saymakla bitmeyen memleket güzellikleri bu sorunun, bu tür
korkuların, bu tür ürkekliklerin ne kadar anlamsız olduğunu bize
bir kez daha gösterdi.
Yazıda geçen “gitmeyin”, gerekçelerine tamamen
katılıyorum.
Çorum – Sungurlu’ da bir halam yok ama, gezimize
Çorum – Sungurlu’ dan başladık. Bir gece ablamda kaldık. Çorum – Sungurlu’ ya
Orta Anadolu’nun ortası Çankırı – Orta ilçesinden vardık.
Gerede’ den sonra, Çerkeş – Çankırı / Orta –
Eldivan – Çankırı – Kızılırmak – Sungurlu – Hattuşa – Yozgat’a ulaştık.
Hattuşa – Yozgat arası yoğun kar altındaydı,
sanki Hitit zamanından kalmış, donup kalmıştı sadece bacaları
tüten köyler.
Nihat Hocam Hattuşa’ da kar altındaki
Yazılıkaya Tapınağı’ndaki tanrıların fotoğraflarını çekmeye
giderken, sanki geç kalmış bir buluşmaya gider gibi, ağır ve vakurdu.
Yozgat’ ta Çapanoğlu Camisi ve saat kulesi, derken
vardık Zile’ ye – Zela.
Sezar’ın o beş saat içinde Pontus Kıralı
II Pharnakes’e karşı kazandığı ünlü zaferin savaşı
Zile’ de geçer ve Sezar tarihe geçen o ünlü “lakonik” sözünü “Veni
– Vidi – Vici”yi o zaferden sonra Zile’ de söyler.
Savaş meydanını görmek, sır dolu Zile
sokaklarında gezmek, “Şehitler Sokağı” denen bir sokakta bir zamanlar 11
adet genel ev bulunduğunu, aynı sokakta cami ve mescidin ve bir de orta okulun
olduğunu ve üstelik genel evlerde çalışan kadınların tamamının Zileli
olduğunu öğrenmek ve üstelik Zile’nin Türkiye’ deki en fazla yatıra
sahip kent olduğunu bilmek, yazları bağ evlerinde Alevi
Canlar dem çekerken, Rufai şeyhlerinin müritleri ile yan bahçede
zikir yaptıklarını duymak, insana başka cennet aratmıyor.
Şimdi artık yıkık Şehitler Sokağından geriye
bir başka ve çarpıcı “lakonik” söz kalmış: Yaşandı bitti.
Yazı yeni, kim bilir hangi sevgili diğerine
yazdı bu sprey boyalı yazıyı? Ah bir bilseydi, bu sokakta gerçekte
neler yaşanmış olduğunu?
Ah bir bilseydi kimsesiz ve çaresiz o 45
yaşında iki gözü de görmeyen kadının genel evde gaz lambası altında çalışarak
nasıl hayatta kaldığını?
Yaşandı bitti.
Sır dolu Zile’ den ayrılarak Tokat’ a vardık.
İnsanı insan, kültürü kültür.
Bir yazmaları var, binlerce alasım geliyor, bir
hanları var yüz yıl uyusam, yine de uyanmasam, diyesim geliyor.
Tokat’tan sonra, Yeşilırmak Havzası
bitiyor, Kelkit Çayı Havzası’na giriyoruz.
Reşadiye, Koyulhisar, Suşehri, Şebinkarahisar.
Geceyi Şebinkarahisar’ da geçiriyoruz.
Ertesi gün yönümüz Giresun.
Şebinkarahisar - Giresun arasında Eğribel var.
Kim bilir kaç kervan kırıldı bu geçitte, kim
bilir kaç yayla göçü kaldı baharın erken karının altında, kim
bilir kaç hasret kavuşamadan gitti bu dağ başlarında, kim bilir kaç
kral, kaç komutan aştı bu dağları ordularıyla ?
Ya Mustafa Kemal, nasıl geçti bu dağlardan, dağlar
selama durdu mu Paşama ?
Gökyüzü masmavi bir atlas gibi, kıvrım kıvrım
dalgalanan karlı dağların üzerine ağmış.
Arada bir çıkan beyaz bulutlar karla
dans etmeye çalışıyor, başlarını uzatsalar dağlar, beyaz
bulutlara değecekler.
Derin vadilerden kalkan sis sizi içine
çekiyor.
Bir saatlik yol beş saatte ancak geçiliyor.
Bu güzellikleri, bu dağları, bu sis altındaki toprakları, bu mavi atlastan gök
yüzünü öyle sadece bir saatte geçmek olur mu ?
Bütün bu güzellikler, Eğribel Geçidi’ne varınca
doğa romantizmine “ Atilla İlhan “ şiirlerinin romantizmi
ulanıyor, zirvedeyiz, romantizmin zirvesinde.
Giresun – Ordu – Ünye derken, dönüyoruz
tekrar Yeşilırmak Havzası’na.
Ünye – Akkuş - Niksar arası dağ yolu
geçit vermiyor.
Yoğun kar, tipi, soğuk, karda kaymış
uzun araçlar, ulaşamayan kar küreme araçları.
“Kalalım mı” diyor Nihat Hocam, bir otel
bulup.
“Devam edelim Hocam, inanılmaz bir gece yolculuğu”
diyorum, devam ediyoruz.
Gece Amasya’dayız.
Bize, bu memleketi bırakanlardan daha önce bu
topraklarda yaşamış, bize bu toprakları karış karış anlatan Amasyalı
Strabon’un memleketi, ünlü coğrafyacının memleketi.
Yeşilırmak en güzel, en nazlı, en cilveli burada
akar, akarken konakları şöyle bir yalar geçer.
Bir sestir ırmak, bir bereket, koca dağlar bir su
derdidir Şirin’ in Ferhat’ına, bir gömüt Pontus Krallarına.
Bir gece bey konağında kalmakla bey olunmuyor ama,
Amasya’ da bey olunmaz zaten, “şehzade” olunur.
Merzifon üzerinden geliyoruz Osmancık
ve Kargı’ ya.
Kargı’ da nar gibi kızarmış etin “sırık kebabı”
olduğunu bilmezseniz, etin lezzetine varamazsınız.
İnce bir ipek gibi işlenmiş keçi tulumuna
basılı o “şarap oburu” Kargı Tulumu’ ndan yemezseniz, şarap sadece
kırmızı alkollü bir sıvıdır.
Gerede – Bolu derken dönüyoruz payitahta.
Bunca güzellikleri, bunca romantizmi anlatmak
yetmiyor. Bunca memleket terk
edilir mi, diye hiç sormuyorum bile.
O lakonik söze de gerek yok.
Yaşandı ama daha bitmedi.
Yaşandı ve yine yaşanacak:
“ en padişah korkulara direnebilen yepyeni bir Mustafa Kemal davranışı “ (Atilla İlhan )
Ellerinizden
öpüyorum,
Recep,
Evladınız,
Bana bu güzellikleri yaşatan pek muhterem
Nihat Hocam’ a, şükranlarımı sunuyorum.
Bu gezi güzergahı boyunca bize eşlik eden bir
kitabın sayfalarından
Yurt Gezileri ‘ ni anlatan ve bize eşsiz bir
hazine bırakan yurt sever aydın insan, Aziz Nesin’ in anısı önünde
saygı ile eğiliyorum.
***//***
Durun
gitmeyin...
Bu
kadar mı güzel anlatılır içinde bulunduğumuz durum..
Yıllarını yurt dışında geçiren bir arkadaşımdan gelen mesajı noktasına
virgülüne dokunmadan paylaşıyorum.
virgülüne dokunmadan paylaşıyorum.
***//***
İZMİR
SAİNT JOSEPH’ ten BİR MUSEVİ ARKADAŞIMDAN GELEN MESAJ
Durun
gitmeyin! Siz kardeşsiniz!
16.11.2016 Çarşamba
Herkeste bir gitme arzusu. Dolar uçuşa geçmiş, başkanlık tartışmaları canını sıkıyor, sınırımızda savaş, içeride terör belası, biliyorum...
Ama, nereye gideceksin ki zaten?
Memleketin içinde debeleneceksen, git. Şehirden sıkıldıysan, trafikteki kornalar ruhunda çalıyorsa, asansördeki selamsız adam yüzüne bön bön bakıyorsa,
damızlık bir tip omuz atıp geçiyorsa sokakta, masandaki dosyalar çalıştığın
plazanın maketi gibi yükseliyorsa önünde, yürüyen bantta gibi hissediyorsan
hayatta kendini; git.
Küçük bir kasabaya git, yerleş. Küçül, kalabalıktan uzaklaş, ruhunu temizle.
Ama sıkılırsan, gel.
Artık Amerika’yı falan unut bir kere. Bu seçimden sonra oraya gidip anca beyaz
Amerikalıların çimlerini biçersin. Amerikalılar, Kanada’ya kapağı atmak için
başvuru sitelerini çökertiyorlar yoğunluktan, senin orada ne işin var?
Meksikalılar, Kübalılar, El Salvadorlular, Porto Rikolular işgal etmiş zaten memleketi. İngilizcen yetmez, İspanyolcayı ana dil yapman lazım. Hintliler, Çinliler neredeyse bir Avrupa ülkesi kadar kalabalıklar.
16.11.2016 Çarşamba
Herkeste bir gitme arzusu. Dolar uçuşa geçmiş, başkanlık tartışmaları canını sıkıyor, sınırımızda savaş, içeride terör belası, biliyorum...
Ama, nereye gideceksin ki zaten?
Memleketin içinde debeleneceksen, git. Şehirden sıkıldıysan, trafikteki kornalar ruhunda çalıyorsa, asansördeki selamsız adam yüzüne bön bön bakıyorsa,
damızlık bir tip omuz atıp geçiyorsa sokakta, masandaki dosyalar çalıştığın
plazanın maketi gibi yükseliyorsa önünde, yürüyen bantta gibi hissediyorsan
hayatta kendini; git.
Küçük bir kasabaya git, yerleş. Küçül, kalabalıktan uzaklaş, ruhunu temizle.
Ama sıkılırsan, gel.
Artık Amerika’yı falan unut bir kere. Bu seçimden sonra oraya gidip anca beyaz
Amerikalıların çimlerini biçersin. Amerikalılar, Kanada’ya kapağı atmak için
başvuru sitelerini çökertiyorlar yoğunluktan, senin orada ne işin var?
Meksikalılar, Kübalılar, El Salvadorlular, Porto Rikolular işgal etmiş zaten memleketi. İngilizcen yetmez, İspanyolcayı ana dil yapman lazım. Hintliler, Çinliler neredeyse bir Avrupa ülkesi kadar kalabalıklar.
Sen
işini gücünü bırakacaksın da, Amerika’ya yerleşeceksin cıbıl cıbıl. Kendine
Türk arkadaş arayacaksın. Sonra sorgulayacaksın kendini, bu arkadaşımla
Türkiye’de olsak arkadaşlık eder miyim?
Almanya’ya da gitme mesela. Büyük şişersin. Saat dokuz dedin mi sokakta adam
bulamazsın. Oranın düzeni bizim insanı ruh hastası yapar. Karınca gibi planlı,
düzenli, analitik olamazsın sen. İllaki kaytarmak isteyeceksin, bir kısa yol
bulmaya çalışacaksın hayatta. Almanya’da yemez bunlar.
Almanya’ya da gitme mesela. Büyük şişersin. Saat dokuz dedin mi sokakta adam
bulamazsın. Oranın düzeni bizim insanı ruh hastası yapar. Karınca gibi planlı,
düzenli, analitik olamazsın sen. İllaki kaytarmak isteyeceksin, bir kısa yol
bulmaya çalışacaksın hayatta. Almanya’da yemez bunlar.
Burada Almancı, Almanya’da yabancı olacaksın. Kapını bir kez çalmayacak hiç bir
Alman komşun.
Ancak fazlaca gürültü yaparsan ‘Polizei’ gelecek kapına, ona dert anlatacaksın.
Uzak yerlere gitme. Avusturalya misal. Ya da dünyanın en yaşanılası yeri falan diye Yeni Zelanda’yı hedefleme. Arkanda kimse bırakmadın mı? Birine bir şey olsa, dönüp gelemezsin. Dünyanın bir ucu dedikleri yer oralar işte. Çok medeniymiş, çok mutluymuş insanlar. Evet öyle. Ama sen onlardan değilsin ki?
Yanında kafanı da alıp götürdüğün için, Sydney’de bir kafede mutlu mutlu oturup
ilkokul arkadaşın Samet’in Facebook sayfasına bakacaksın.
Çok soğuk yerlere de gitme. Herkesin medeniyet rüyası Kanada’ya sakın gitme
mesela. Tam on bir yıl orada kalıp dönen arkadaşıma ‘neden döndün oğlum, manyak
mısın?’ deyince, on bir yılını şöyle özetlediydi: ‘çok soğuk oğlum!’
ilkokul arkadaşın Samet’in Facebook sayfasına bakacaksın.
Çok soğuk yerlere de gitme. Herkesin medeniyet rüyası Kanada’ya sakın gitme
mesela. Tam on bir yıl orada kalıp dönen arkadaşıma ‘neden döndün oğlum, manyak
mısın?’ deyince, on bir yılını şöyle özetlediydi: ‘çok soğuk oğlum!’
Soğuk
yere alışamazsın sen. Bizim bünyeler güneş ister. Bazen günün ortasında
felekten bir saat çalıp, güneşin alnında malak gibi duralamak ister bizim bedenler.
felekten bir saat çalıp, güneşin alnında malak gibi duralamak ister bizim bedenler.
Bir
de çay oldu mu yanında. Hele bir de senin gibi işsiz güçsüz bir dost, ömre bedel...
Kapının
önündeki 3 ton karı küremezsin sen Kanada’da. Ellerin plaza eli, bedenin
Akdeniz bedeni. Birine yaptırayım desen, Türkiye’deki Genel Müdür maaşını
isterler. Sinirlenip kürek takımı alırsın, iki kürer, sonra bakakalırsın.
isterler. Sinirlenip kürek takımı alırsın, iki kürer, sonra bakakalırsın.
Çok medeni, mekanik Avrupa’da bir yer seçme Almanya dışında da. Irkçılık almış
başını gidiyor. Birinci sınıf vatandaş olamayacağın bir memlekette nasıl huzur
bulacaksın? Kara kafalar diyorlar bizim gibilere İskandinav dostlar, bilir misin?
bulacaksın? Kara kafalar diyorlar bizim gibilere İskandinav dostlar, bilir misin?
-
Ben çipil sarışınım arkadaş, kendimi aryan ırk arasına yediririm,
- Gider orada bir Türk mahallesine yerleşirim, Brüksel’de Burdurlular
Kahvehanesinde takılırım,
- Biz zaten İtalyan’a benziyoruz milletçe, aralarına karıştım mı kimse anlamaz,
gibilerinden bir diyeceğin varsa sen bilirsin.
- Gider orada bir Türk mahallesine yerleşirim, Brüksel’de Burdurlular
Kahvehanesinde takılırım,
- Biz zaten İtalyan’a benziyoruz milletçe, aralarına karıştım mı kimse anlamaz,
gibilerinden bir diyeceğin varsa sen bilirsin.
Ama
gittiğin yerde hep yabancı kalacaksın, unutma. Türk kahvesinde bir Euro’ya
içtiğin ince belli çay bile hasret kokacak.
içtiğin ince belli çay bile hasret kokacak.
İngiltere’yi
hiç düşünme. Çünkü İngiltere deyince Londra’yı düşlüyorsun biliyorum. Gofret
kolisinden hallice bir apartman dairesine, Türkiye’deki yıllık maaşının
yarısını vereceksin bir ayda. O da Londra’nın merkezinde falan değil ha, trene
binip şehre gideceğin mesafede.
Hesabını
baştan yap. Londra’nın merkezinde oturman için ya bir prensle evleneceksin, ya
da Chelsea’de top oynayacaksın. İkisi için de geç değil dersen, bilemem.
Bence para biriktireceğine antrenmanlara başla, daha büyük bir olasılık var.
Sürekli
yağan yağmurunu, hep kapalı havasını saymıyorum. Bizi bozar. Sütlü
çayını içer, içinden bir Ege türküsü söylersin.
çayını içer, içinden bir Ege türküsü söylersin.
Londra
dışını hiç düşünme sakın. Adanın diğer bölgelerinde misal bir pub’a girsen gece
yanlışlıkla, kırmızı burunlu holigan abilerin bakışlarından öyle tırsarsın ki,
bırak İngiltere’de kalmayı,
Çorum - Sungurlu’daki
halanın evine yerleşmeyi tercih edersin.
Sayacak
yer de çok, her birine takacağım kulp da.
Aslında
demek istediğim şu:
Gitmeyin güzel insanlar, biz kardeşiz. Gittiniz mi birbirimizi özleriz. Yılda bir gelinen tatille falan da geçmez hasretimiz.
Gitmeyin güzel insanlar, biz kardeşiz. Gittiniz mi birbirimizi özleriz. Yılda bir gelinen tatille falan da geçmez hasretimiz.
Olsun ben yine de gideyim.
YanıtlaSil