Çatılar uçtu, kuşlar konacak yer
bulamadı, uçak ve gemi seferleri yapılamadı. Bacalar çekmedi, zehirlenenler
oldu. Kimse buna bir şey diyemez kuşkusuz, sonuçta bu bir doğa olayı. Ama,
eserken ve ardında bıraktığı o baş ağrısı yok mu?
Biz şimdi lodostan şikâyet ediyoruz, ama
lodosu bekleyenler de var, bilirsin. Lodosu bekleyenlere “lodoscu”, diyoruz. Aslında
Türkçe yapım eklerindeki mantığa uymuyor. Yani –cı yapım ekinden, bir şeyi
yapan, yani lodosu yapan, gibi bir anlam çıkabilir.
Lodoscu kelimesini yabancı dillere
çevirecek olsak, bire bir çeviri komik olur, lodos imal eden, lodos satan gibi
bir anlam çıkar.
Oysa, lodoscu hep böyle günleri bekler.
Lodosla birlikte kıyaya vuran, başta
odun, malzeme, kimi zaman batan geminin malları, çoğu zaman lodoscunun geçim
kaynağı da olur, ısınma kaynağı da. Karadeniz’ in yoksul insanları denizin
getireceklerini bekler.
Ama, bu kelime sonraları anlam
değiştirerek, günümüzde kentlerin devasa çöplüklerinden eşya, giysi, yiyecek,
bazen altın, aklına ne gelirse, ayıranlara da verilmiştir.
Kentleşme ve petrol türevi eşyalar,
azgınca tüketimle hayatımıza hızla girince, bununla birlikte kentlerin
çöplükleri de tepe ve hatta dağ boyutlarına ulaştı.
Çöplükler sadece Türkiye’ de değil,
yoksul, en alttaki hiç de azımsanmayacak bir sınıfın geçim kaynağı haline
geldi.
Öyle ki, oradan hayatlarını kazanan bu
sınıf, günlük hayatlarını da orada, derme çatma kulübelerde geçiriyorlar.
Biz onlara artık aynı anlama gelmese de “lodoscu”,
diyoruz.
Ama, asıl lodoscu belki de bizler, şehir
insanı, şehir ahalisiyiz.
Başkalarının attığı, terk ettiği, usanıp
bıraktığı, hedonistçe tüketmeye çalıştığı ve insana, mutluluğa, sevgiye, aşka,
umuda dair ne varsa, hepsini oradan buradan toplayarak kendimize bir hayat,
sahte ve çöplük hayatı kurmaya çalışıyoruz.
Kendi sevdamızı, kendi umudumuzu, kendi
hülyamızı umarsız ve çıkarsız, kendimizce yaşamıyoruz, lodosun çıkmasını, bir
şeylerin bize doğru savrulup gelmesini bekliyoruz.
Recep Babayiğit, 14.12.2017 Gebze
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder