2 Temmuz 2020 Perşembe

GECE İNİLTİSİ


Yarımay vaktiydi.

Bozkır alabildiğine sessiz, sadece çok uzaklardan rüzgarın etkisiyle gidip gelen köpek havlamaları duyuluyor.


Her gün olduğu gibi, vakit gece yarısını geçtikten sonra sessizce evden çıkıyorum. Sessizce, çünkü benim evden çıktığımı duyan yavru köpekler ve anneleri Kybele vakit ne olursa olsun, hava durumu ne olursa olsun peşime takılıp benimle birlikte Hattuşa sokaklarında yürüyüşe çıkıyorlar.

Yavrulardan ikisi Kybele’nin öz evlatları, birisi Zorbaş, biri Rüzgar ve diğer yavru ise Laika.

Laika beni Hattuşa çöplüğünde buldu. Onu alıp eve getirdiğimde bir gece Kybele’nin tam 9 yavru doğurup iki hafta kaldığı, sonra terk ettiği yuvada tuttum. Böylelikle Kybele’nin kendi kokusu ve yavrularının kokusu da Laika’ ya sinmiş olduğundan Kybele Laika’yı kendi yavrusu sanıyor.

Bir de Helis vardı, onu çok daha zor şartlarda bulup hayata döndürdüm, ama onu benden izinsiz ve habersiz alıp götürdüler, kimin götürdüğünü bilmiyorum.

Kybele de gitmişti eşi Zeus ile birlikte.

Dağda mal sürüsü olan bir köylü gelip benden izinle ve Hattuşa’nın köpek dostu çocuklarının yardımıyla bir gün Zeus ve Kybele’yi alıp dağa malların bekçisi olarak götürdüler.

Yarımay batıyor.

Yarımay batıyor
Ama dün Kybele geri geldi. Kybele kendisi mi geldi, yoksa onu alan köylü ondan yararlanamayacağını anlayınca getirip bıraktı mı, bilmiyorum. Köylüyü görürsem soracağım.

Kybele gelirken yanında bir de genç bir erkek arkadaş getirmiş. Araları iyi, ama genç erkek bizim yavrulara hırlıyor, Laika’ yı ise ısırıyor.

Evden sessizce çıkmam mümkün değil, çünkü evin dış kapısı demir kapı ve kapıyı açarken de kapatırken de mutlaka metal bir çarpma sesi çıkıyor.

Bazen tam “ tamam bu sefer hepsi uyuyor, beni fark etmediler,”  diye yolda yürürken birden arkamda ürkütücü bir gölgenin bitiverdiğini fark ediyorum ve dönüp baktığımda ise önde Kybele olmak üzere diğer üç yavru da peşine düşmüş arkam sıra yürüyor oluyorlar. Yani ne yapsam, gece yürüyüşlerine tek başıma çıkamıyorum.

Yarımay battı.

Ortalık tamamen karardı. Birbirinden hayli uzak mesafede olan sokak lambalarının sarıya yakın kehribar rengi ışıkları sadece bulunduğu yeri aydınlatıyor. Bu durumdan kim şikayetçi olabilir ki?

Ben asla olmam.

Yarımay Hattuşa’nın kuzeybatı tarafındaki tepelerin ardından battı.

Kehribar rengi ışıkları ile sokakları aydınlatmaya çalışan ölgün lambalar dışında ne binalardan, ne çoğu Hititlerden bu yana mimarisi hiç değişmeyen evlerden başka gökyüzünün sihrini, uhrevi yalnızlığını bozacak cüretkar ve hoyrat ışık kaynağı görünmüyor.

Evci Köyü’ ne doğru kırlara yürüyorum. O taraf Hattuşa’nın batı ve kuzey ufku ve güneş her akşam bu ufuktan batıyor.

Her akşam gün batımında gökyüzünde eşsiz bir şölen izliyorsun.


 
Bazen tanrılar kaşlarını çatmış oluyor, bazen Titanlar zavallı masum Eroslara ateş yağdırıyor. Bazen bütün galaksi yangın yerine dönmüş oluyor ve gökyüzü kızıla bürünüyor.
Hattuşa göğündeki Eros

Hattuşa göğündeki Titan

Titan Eros’a saldırıyor

Tanrlar kaşlarını çatıyor bazen de
Tam belirgin olmayan Küçükayı Takım Yıldızı şimdi tamamen belirgin hale geldi. Başım yukarıda, gözüm yıldızlarda yürüyorum. Ne karşıdan, ne ardımdan gelen bir insan veya motorlu araç var.

Bir başıma ben ve köpek dostlarım yürüyoruz.

Geriye döndüğümde takımın tamamlanmış olduğunu görüyorum. Kybele’ nin yeni genç erkek arkadaşı da en arkadan geliyor ve benim kendisine baktığımı fark edince hemen on metre geriye kaçıyor. Çünkü o yavrulara hırladığında ben de onu tehdit ettim birkaç kere.

Arada Kybele’nin nefes nefese kalarak çıkardığı soluk alma sesini duyuyorum. Beni çok özlemiş olmalı bu ayrı kaldığımız zamanda, hep yanımda olmak, hep üzerime atılmak istiyor, izin vermiyorum.

Uzaktan geldiğini düşündüğün bir inilti duyuyorum.

Kybele’den geldiğini düşünüyorum.

Kybele’ ye soruyorum, “neyin var kızım?”

Kybele’den ses yok, o hala nefes nefese beni izliyor.

İnilti kesilmiyor.

İnleyen kim, bir çocuk iniltisine benziyor.

Endişeleniyorum.

Yarımay battı, sokak karanlık ve kehribar rengi ışığıyla ilk sokak lambası Evci Köyü yolundaki pınarın başında.

Oraya daha elli metre var.

Karanlık sokakta yıldızların altında yürümek masalsı bir duygudan öte Hitit tanrıları ile sohbet etmek gibi bir şey.

İnilti gittikçe artıyor.

İniltinin Kybele’den gelmediğine emin oluyorum.

Ama Kybele de benim gibi telaşlı ve sanki iniltinin kendi cinsinden, başka bir köpekten geldiğini anlamış gibi, o andan itibaren önüme atılıyor ve önden gitmeye başlıyor.

Pınara yaklaştım. Endişeliyim.

Kehribar rengi ışığı ile sokak lambası pınar başını aydınlatıyor.

Pınara on metre kala, kehribar rengi ışığın da etkisiyle gözüme olduğun daha iri görünen bir köpeği fark ediyorum.

Ama iniltinin kaynağı kim?

Pınarın başına daha da yaklaşıyorum ve kehribar rengi ışık kaynağı ile sokak lambası tam da iniltinin kaynağını aydınlatıyor.

Bir köpek, tanıyamıyorum.

Işık kaynağının tam altına vardığımda o kehribar rengin etkisi ile gözüme olduğundan da iri görünen köpeğin aslında yavru bir köpek olduğunu ve kafasını boynunun tamamını da içine alacak şekilde gövdesine kadar bir pet şişeye sokmuş olduğunu ve kafasını bu pet şişeden kurtaramadığını, o dar şişenin içinde ağzını da açamadığı için inilti halinde ses çıkardığını fark ediyorum.

Telaşım daha da artıyor.

O kızgınlıkla yavru da olsa bir köpeğin öyle bir cendereden kurtulduktan sonra bana saldırma ihtimalini hiç düşünmeden ta gövdesine kadar geçen pet şişeyi köpeğin kafasından ani bir hızla çekiyorum.

O kehribar rengi ışık kaynağı ile gözüme olduğundan da iri görünen o köpeğin aslında bizim yavru köpeklerden Kybele’nin öz evlatlarından birisi, Zorbaş, olduğunu fark ediyorum.

Zorbaş çok atak bir yavru, diğer yavrularla birlikte ona da mama verdiğim halde o önce diğerlerinin önündeki mamayı yiyor, sonra kendisininkini.

Yani zorba bir köpek ve ona Zorbaş adını uygun gördüm, karabaş gibi.

Zorbaş’ a gülüyorum, kurtulduğuna ise seviniyorum.

Benden sonra sevinme sırası Kybele’ye geliyor.

O iniltinin kendi yavrusundan gelmiş olduğunu anlamış olmalı ki, yavrunun kurtulduğuna seviniyor ve hemen Zorbaş’ı yalamaya başlıyor.  
 
Köylülerin araçlarını yıkamak veya su tankerlerine pınarın oluğundan su doldurmak için ağız kısmını kesip kova gibi kullandıkları 5 litrelik bir pet şişe ne kadar masum gibi görünse de zavallı ve muzip, ama meraklı bir köpeğin son nefesini verdiği bir şey olabilirdi.

Her gece yarısı yürüyüşe çıkıyorum, ama dün gece o vakitte, ne öncesinde ne de sonrasında, yavru köpeğin Zorbaş’ın iniltilerine yetişmeme neden olan neydi acaba, kurulu vakitler mi?

Herkes mutlu.

Köpeklerin hepsi peşimdeler, ürkek ürkek on metre peşimizden gelen yeni genç erkek de.

Fazla gitmiyoruz.

Dönüyoruz.

Dönemiyoruz aslında.

Başımı gökyüzüne tekrar kaldırdığımda beni uzayın derinliklerine çeken bir şeyle karşılaşıyorum.

Güneybatı - kuzeydoğu ekseninde Hitit tanrılarına sunulan bir armağan gibi saman yolu.


Muhabbetle

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder