Yarımay vaktiydi.
Bozkır alabildiğine sessiz, sadece çok uzaklardan rüzgarın
etkisiyle gidip gelen köpek havlamaları duyuluyor.
Her gün olduğu gibi, vakit gece yarısını geçtikten sonra
sessizce evden çıkıyorum. Sessizce, çünkü benim evden çıktığımı duyan yavru
köpekler ve anneleri Kybele vakit ne olursa olsun, hava durumu ne olursa olsun
peşime takılıp benimle birlikte Hattuşa sokaklarında yürüyüşe çıkıyorlar.
Yavrulardan ikisi Kybele’nin öz evlatları, birisi Zorbaş,
biri Rüzgar ve diğer yavru ise Laika.
Laika beni Hattuşa çöplüğünde buldu. Onu alıp eve
getirdiğimde bir gece Kybele’nin tam 9 yavru doğurup iki hafta kaldığı, sonra
terk ettiği yuvada tuttum. Böylelikle Kybele’nin kendi kokusu ve yavrularının
kokusu da Laika’ ya sinmiş olduğundan Kybele Laika’yı kendi yavrusu sanıyor.
Bir de Helis vardı, onu çok daha zor şartlarda bulup hayata
döndürdüm, ama onu benden izinsiz ve habersiz alıp götürdüler, kimin
götürdüğünü bilmiyorum.
Kybele de gitmişti eşi Zeus ile birlikte.
Dağda mal sürüsü olan bir köylü gelip benden izinle ve
Hattuşa’nın köpek dostu çocuklarının yardımıyla bir gün Zeus ve Kybele’yi alıp
dağa malların bekçisi olarak götürdüler.
Yarımay batıyor.
![]() |
Yarımay batıyor
|
Ama dün Kybele geri geldi. Kybele kendisi mi geldi, yoksa onu
alan köylü ondan yararlanamayacağını anlayınca getirip bıraktı mı, bilmiyorum.
Köylüyü görürsem soracağım.
Kybele gelirken yanında bir de genç bir erkek arkadaş
getirmiş. Araları iyi, ama genç erkek bizim yavrulara hırlıyor, Laika’ yı ise
ısırıyor.
Evden sessizce çıkmam mümkün değil, çünkü evin dış kapısı
demir kapı ve kapıyı açarken de kapatırken de mutlaka metal bir çarpma sesi
çıkıyor.
Bazen tam “ tamam bu sefer hepsi uyuyor, beni fark
etmediler,” diye yolda yürürken birden
arkamda ürkütücü bir gölgenin bitiverdiğini fark ediyorum ve dönüp baktığımda
ise önde Kybele olmak üzere diğer üç yavru da peşine düşmüş arkam sıra yürüyor
oluyorlar. Yani ne yapsam, gece yürüyüşlerine tek başıma çıkamıyorum.
Yarımay battı.
Ortalık tamamen karardı. Birbirinden hayli uzak mesafede
olan sokak lambalarının sarıya yakın kehribar rengi ışıkları sadece bulunduğu
yeri aydınlatıyor. Bu durumdan kim şikayetçi olabilir ki?
Ben asla olmam.
Yarımay Hattuşa’nın kuzeybatı tarafındaki tepelerin
ardından battı.
Kehribar rengi ışıkları ile sokakları aydınlatmaya çalışan ölgün
lambalar dışında ne binalardan, ne çoğu Hititlerden bu yana mimarisi hiç
değişmeyen evlerden başka gökyüzünün sihrini, uhrevi yalnızlığını bozacak
cüretkar ve hoyrat ışık kaynağı görünmüyor.
Evci Köyü’ ne doğru kırlara yürüyorum. O taraf Hattuşa’nın
batı ve kuzey ufku ve güneş her akşam bu ufuktan batıyor.
Bazen tanrılar kaşlarını çatmış oluyor, bazen Titanlar
zavallı masum Eroslara ateş yağdırıyor. Bazen bütün galaksi yangın yerine
dönmüş oluyor ve gökyüzü kızıla bürünüyor.
![]() |
Hattuşa göğündeki Eros |
![]() |
Hattuşa göğündeki Titan |
![]() |
Titan Eros’a saldırıyor |
![]() |
Tanrlar kaşlarını çatıyor bazen de |
Tam belirgin olmayan Küçükayı Takım Yıldızı şimdi tamamen
belirgin hale geldi. Başım yukarıda, gözüm yıldızlarda yürüyorum. Ne karşıdan,
ne ardımdan gelen bir insan veya motorlu araç var.
Bir başıma ben ve köpek dostlarım yürüyoruz.
Geriye döndüğümde takımın tamamlanmış olduğunu görüyorum.
Kybele’ nin yeni genç erkek arkadaşı da en arkadan geliyor ve benim kendisine
baktığımı fark edince hemen on metre geriye kaçıyor. Çünkü o yavrulara
hırladığında ben de onu tehdit ettim birkaç kere.
Arada Kybele’nin nefes nefese kalarak çıkardığı soluk alma
sesini duyuyorum. Beni çok özlemiş olmalı bu ayrı kaldığımız zamanda, hep
yanımda olmak, hep üzerime atılmak istiyor, izin vermiyorum.
Uzaktan geldiğini düşündüğün bir inilti duyuyorum.
Kybele’den geldiğini düşünüyorum.
Kybele’ ye soruyorum, “neyin var kızım?”
Kybele’den ses yok, o hala nefes nefese beni izliyor.
İnilti kesilmiyor.
İnleyen kim, bir çocuk iniltisine benziyor.
Endişeleniyorum.
Yarımay battı, sokak karanlık ve kehribar rengi ışığıyla
ilk sokak lambası Evci Köyü yolundaki pınarın başında.
Oraya daha elli metre var.
Karanlık sokakta yıldızların altında yürümek masalsı bir
duygudan öte Hitit tanrıları ile sohbet etmek gibi bir şey.
İnilti gittikçe artıyor.
İniltinin Kybele’den gelmediğine emin oluyorum.
Ama Kybele de benim gibi telaşlı ve sanki iniltinin kendi
cinsinden, başka bir köpekten geldiğini anlamış gibi, o andan itibaren önüme
atılıyor ve önden gitmeye başlıyor.
Pınara yaklaştım. Endişeliyim.
Kehribar rengi ışığı ile sokak lambası pınar başını
aydınlatıyor.
Pınara on metre kala, kehribar rengi ışığın da etkisiyle
gözüme olduğun daha iri görünen bir köpeği fark ediyorum.
Ama iniltinin kaynağı kim?
Pınarın başına daha da yaklaşıyorum ve kehribar rengi ışık
kaynağı ile sokak lambası tam da iniltinin kaynağını aydınlatıyor.
Bir köpek, tanıyamıyorum.
Işık kaynağının tam altına vardığımda o kehribar rengin
etkisi ile gözüme olduğundan da iri görünen köpeğin aslında yavru bir köpek
olduğunu ve kafasını boynunun tamamını da içine alacak şekilde gövdesine kadar
bir pet şişeye sokmuş olduğunu ve kafasını bu pet şişeden kurtaramadığını, o
dar şişenin içinde ağzını da açamadığı için inilti halinde ses çıkardığını fark
ediyorum.
Telaşım daha da artıyor.
O kızgınlıkla yavru da olsa bir köpeğin öyle bir cendereden
kurtulduktan sonra bana saldırma ihtimalini hiç düşünmeden ta gövdesine kadar
geçen pet şişeyi köpeğin kafasından ani bir hızla çekiyorum.
O kehribar rengi ışık kaynağı ile gözüme olduğundan da iri
görünen o köpeğin aslında bizim yavru köpeklerden Kybele’nin öz evlatlarından
birisi, Zorbaş, olduğunu fark ediyorum.
Zorbaş çok atak bir yavru, diğer yavrularla birlikte ona da
mama verdiğim halde o önce diğerlerinin önündeki mamayı yiyor, sonra
kendisininkini.
Yani zorba bir köpek ve ona Zorbaş adını uygun gördüm,
karabaş gibi.
Zorbaş’ a gülüyorum, kurtulduğuna ise seviniyorum.
Benden sonra sevinme sırası Kybele’ye geliyor.
O iniltinin kendi yavrusundan gelmiş olduğunu anlamış
olmalı ki, yavrunun kurtulduğuna seviniyor ve hemen Zorbaş’ı yalamaya başlıyor.
Köylülerin araçlarını yıkamak veya su tankerlerine pınarın
oluğundan su doldurmak için ağız kısmını kesip kova gibi kullandıkları 5
litrelik bir pet şişe ne kadar masum gibi görünse de zavallı ve muzip, ama
meraklı bir köpeğin son nefesini verdiği bir şey olabilirdi.
Her gece yarısı yürüyüşe çıkıyorum, ama dün gece o vakitte,
ne öncesinde ne de sonrasında, yavru köpeğin Zorbaş’ın iniltilerine yetişmeme
neden olan neydi acaba, kurulu vakitler mi?
Herkes mutlu.
Köpeklerin hepsi peşimdeler, ürkek ürkek on metre
peşimizden gelen yeni genç erkek de.
Fazla gitmiyoruz.
Dönüyoruz.
Dönemiyoruz aslında.
Başımı gökyüzüne tekrar kaldırdığımda beni uzayın derinliklerine
çeken bir şeyle karşılaşıyorum.
Güneybatı - kuzeydoğu ekseninde Hitit tanrılarına sunulan
bir armağan gibi saman yolu.
Muhabbetle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder