BİRİNCİ
BÖLÜM
Çok uzun yıllar önce, MÖ 1650 yılında başkent Hattuşa
kurulduğunda Hattuşa’ dan, başkentten başka bir yere gitmek isteyen Hattuşalı
için başkentte yaşayan diğer insanlar veya subaylar veya muhafızlar veya
rahipler o Hattuşalının neden ve nasıl değil de, nereden gideceğini, hangi
yolu, hangi güzergahı kullanacağını sordular mı acaba?
Hattuşa’ dan başka bir yere gitmek isteyen bu Hattuşalı’ ya
ilk zamanlar bu soru sorulmuş olabilir kuşkusuz.
Ama, sonraları, yani başkent ve Hitit İmparatorluğu devlet
kurumları ile oturup yerleşmeye başladığında, yani devletin yönetimi,
sınırları, şehirlerini ve site devletlerini birbirine bağlayan yollar,
imparatorluğu Babil, Asur, Hurri, Mısır ve diğer devletlere bağlayan yollar da
belirginleşince artık Hattuşa’dan ayrılmak isteyen o Hattuşalı’ ya bu soru
“nereden gideceksin” sorusu sorulmamaya başlanmış olmalıdır.
Hititlerin, Hattuşalıların kullandığı o yollarda özel
işaretler var mıydı, Romalıların kullandığı gibi mil taşları var mıydı,
şimdilik bilmiyoruz, ama yol boylarında konaklama ve yeme içme yerleri vardı.
Coğrafya insana en kısa yolu, en kolay dağ geçidini, en dar
akarsu geçidini er ya da geç öğretiyor.
Hititler de öğrendikleri bu yolları belki de kil tabletlere
kaydettiler ve nesiller boyu birbirlerine aktardılar.
Hititlerin o hep acı ve zor tecrübelerle kaydettikleri yol
hafızaları Hattuşa’ dan kaçış ile, MÖ 1200, belki de sonsuza kadar silindi.
Anadolu’ ya gelen başka milletler ve başka halklar kendi
yol hafızalarına başka güzergahlar yerleştirdiler. Ama modern çağlar ne o
hafızayı akılda tuttu ne de Hititlerin hafızalarında yer eden yol
güzergahlarını incelemeyi, ele almayı düşündü.
Hep duyarız, ”yol eskiden buradan geçerdi, şuradan
geçerdi,” diye. İşin içine fayda ve maliyet unsuru girince, teknoloji veya
mühendislik adına binlerce yılın yol hafızaları da silinip gitti ve halen gitmeye
devam etmektedir.
Teknoloji kendi adına bunun kültürel ve etnoğrafik sorgusunu,
“yol eskiden neden buradan geçiyordu?” yapamayabilir, ama devletler de zaten o
nedenle kurulur ve devletin başka bir organı bunu sorar, sormalıdır.
Sorulmadığı ortada.
Çok nadir de olsa arkeologlar bunu soruyor, bazen kısa
cevaplar alıyorlar, bazen üzerinde durmuyorlar.
Sadece günümüzün büyük ölçekli haritalarına bakarak
Hititlerin veya başka milletlerin, başka halkların kullandığı yolları,
güzergahları konumlandırmak veya
haritada işaretlemek tek başına yetmiyor.
O konumlandırılan güzergahlar, yollar günümüzde de halen
kullanılıyorsa ve o güzergahta günümüzde bile yaşayanlar varsa, “hafıza”
tamamen yitmemiş sayılır ve ilk yapılacak şey, o güzergahta yaşayan insanlarla
temas kurmaktır.
Biz de bir yol hafımızı yoklayalım, dedik. Bakalım
Hititlerin yol hafızasından bize neler miras kalmış?
HATTUŞA
– ESKİYAPAR YOL HAFIZASI
Hattuşa’yı başkent olarak bir ucuna yerleştirirsek, bir
ucunda Alacahöyük, diğer ucunda Şapinuva olan bir üçgen düşünüldüğünde, üçgenin
tam ortası o dönemin diğer önemli bir Hitit yerleşimi bugünkü Çorum- Alaca
ilçesi sınırları içinde kalan Eskiyapar Köyü’ dür.
Boğazköy-
Hattuşa başlangıç alındığında üçgenin köşeleri ve ortası Hitit Yol Hafızaları
için sadece bir başlangıcı oluşturuyor.
Hitit
Yol Hafızası başlangıç noktası başkent Hattuşa ve mavi renkli yol bizim de
güzergahımız.
Hattuşa’ dan Eskiyapar’a gitmek isteyen bir Hattuşalı veya
bir ulak, bir atlı, en kısa ve su, konaklama, vb diğer bakımlardan en uygun
yolu zamanla bulmuş ve Hattuşa’dan yaya olarak çıktıktan yarım saat sonra bu
güzergahta yola koyulmuş ve şimdiki adı YÜKSEK YAYLA olan ve yine Çorum İli,
Alaca İlçesine bağlı ilk köye doğru yoldadır artık.
Bunun için o Hattuşalı önce
bir süre Hititlerin çok bildikleri Kuzey Kapadokya, yani Yozgat yönüne, güneye
doğru yürümeli, sonra yolun sol tarafında aniden yükselen bir dağ yoluna, doğu
yönüne sapmalıdır. O gittikçe yükselen dağ yolu bir süre sonra bir platoya, bir
yaylaya erişir. Burada yol Yüksek Yayla Köyü’ne kadar uzun süre yayla düzlüğünde devam eder ve
Yüksek Yayla Köyü’nden sonra inişe geçer.
Biz de beyaz bir deve ile, hemen “ne devesi ya” demeyin,
karavan ile, eski kervanları oluşturan her bir deve gibi, karavan da aslında
bir devedir, Nikkal ile, Hititlerin “ay tanrıçası” ile yola düşüyoruz
hafızamızda hiçbir şey yokken.
KİCİK
– GICIK – YÜKSEK YAYLA KÖYÜ
70’li yıllara kadar coğrafi adların değişmesinden sonra 12
Eylül programı çerçevesinde 80’li yıllarda yeni bir rüzgarla değiştirilen çok
sayıda coğrafi addan birisi de Çorum- Alaca ilçesine bağlı GICIK Köyü olmuştur.
Köyün şimdiki adından önceki resmi adı aslında Türkçede “küçük” anlamına gelen
KİCİK veya KİÇİK-KUÇİK olmasına rağmen, halkın dilinde bu kelime “GICIK” olarak
yer etmiştir.
Köyün yeni adı YÜKSEK YAYLA coğrafi olarak konuma uygundur,
ne bir ironi vardır yeni isimde ne de anlaşılması gereken zor bir durum.
Yüksekyayla
Köyü girişi
Coğrafi isimler değiştirilirken öyle şeyler de mi oldu, der
gibisiniz?
Neler olmadı ki?
YÜKSEK YAYLA Köyü’ nün daha eski adı nedir, bilemiyoruz.
Hititler buraya ne diyordu, bilemiyoruz.
Bildiğimiz Hititlerin yol hafızasında bu köyün de yer etmiş
olmasıdır ve ben ne zaman bu köye doğru yürümeye niyetlenecek olsam, bana
modern Hattuşalıların, Boğazkalelilerin dedikleri, “aman o taraflara gitme,
kurt murt çıkar.”
On beş dakika sonra köye varıyorum. Köyün girişinde köy
adının yazılı olduğu levhanın resmini çekiyorum.
Hem köyden kente göçün etkisiyle azalan nüfus hem de
kalanların tarlada olmalarından dolayı köyde konuşacak kimseyi bulamıyorum.
Tam köyden çıkarken yolun ikiye ayrıldığını fark ediyorum.
Küçük Hırka Köyü’ne hangi yol gider, kime soracağım,
kimseler yok ortada.
Ama köye girişte yolun sağında bir inşaat var ve 19 plakalı
Scania marka kocaman bir TIR inşaat malzemesi indiriyor.
Varıp TIR’ ın başında duran kaptana selam veriyor ve Hitit
hafızasındaki bir sonraki köy Küçük Hırka Köyü’ ne giden yolu soruyorum.
TIR kaptanı Erdal SÖZCÜ, sol tarafı takip et, diye yolu
tarif ederken, “şu benim TIR’ ın da bir fotoğrafını çeksene,” diyor.
Kaptan
Erdal SÖZCÜ ve küheylanı SCANIA
İyi, ama hiç kamyon arkası söz yok ki TIR’ın arkasında,
diyorum.
Olsun abi, bak şöyle önden, ne güzel benim koçum, diyor
kaptan Erdal sanki bir küheylan ile konuşur gibi.
Tamam, diyorum, kaptan sanki sırtını bir dosta dayar gibi,
TIR’ın çekicisine, şoför jargonu ile söylemek gerekirse TIR’ın kafasına elini
dayıyor ve kaptanı küheylanı ile birlikte çekiyorum.
Kaptan mutlu oluyor.
Nerelisin, diye soruyorum, Galeserliyim (Kalehisar), diyor. Şu Mahmudiye
yakınındaki mi, diyorum.
Kaptan daha da mutlu oluyor, gözleri gülüyor, bu yüksek
yaylada bir dosta rastlamış oluyor adeta, evet abi.
Abi o geldiğin yol nasıl, ben Sungurlu’ ya döneceğim, diye
soruyor.
O yol kısa, ama TIR işlemez, yol hem dar hem de virajlarda
TIR dönmez, girme o yola, diye kaptanı uyarıyorum. Oysa Hititlerin yol
hafızasına göre hareket etmiş olsak, kaptan Erdal basar geçer o yolu.
Sonra köyün ortasındaki pınarın başında duran evin arka duvarına
köyden askere giden gençler tarafından oluşturulan duvar yazılarının resmini
çekiyorum.
Yüksekyayla
Köyü’nden askere gidenlerin duvar yazıları
Hitit yol hafızasında yer eden güzergahtaki bir sonraki
köye doğru yola devam ediyorum.
Köyün çıkışında bodur meşeliklerden oluşan bir koruluğa
sokulmuş farklı tonda bir yeşil rengi ile nohut tarlası ve yeni yeni sararmaya
başlamış arpa tarlaları göz okşayan bir uyum sergiliyorlar.
Arkalarda uzanan dağ sırası
ise, Beşkız’ın Dağları olarak da bilinen Beşkız Köyü Dağları.
Yüksekyayla
Köyü çıkışında yeşilden sarıya uyumlu geçiş
Bir sonraki köy: KÜÇÜK HIRKA KÖYÜ
KÜÇÜK
HIRKA KÖYÜ YA DA CANI SAĞ OLASICANIN RAMAZAN
Muhabbetle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder