2 Temmuz 2020 Perşembe

HACER - SENG - TAŞ (Erol TAŞ anısına)



Bazı isimler kutsal kitaplardan alınır.  Bu sadece doğu toplumlarında görülmez. Batılı toplumlar da, eskiden daha sık olmakla beraber, isimleri kutsal kitaplardan, aziz veya azizelerden almaya devam ederler. Bu yazımızda amacımız isimlerin kutsal kitaplarla veya dinlerle bağlantısını araştırmak olmayacak.

Anlam olarak birbirinin aynı, ancak farklı dillerden, ARAPÇA-FARSÇA-TÜRKÇE, olan HACER-SENG ve TAŞ kelimeleri ile bir sohbet edeceğiz.

HACER
Müslümanların kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’ de “hacer” kelimesi hiç geçmezken Tevrat’ ta “Hacer” isimli Mısırlı bir kadının Hazreti İbrahim’ in cariyesi olduğundan söz edilir ve bu Mısırlı Hacer kurban sahnesinde Hazreti İbrahim’ in oğlu İsmail’in annesidir.
İbranice “hagar” , Grekçe “agar” , Arapça “acer” olarak bilinmesi sadece İbranice yazılışın diğer dillerdeki okunuşlarından kaynaklanır.
İslam kültüründe Hacer adından ziyade “hacer-ül esved” adı daha çok yaygınlık kazanmıştır.
Kabe’ de hac sırasında tavafın başlama noktası, bir işareti olarak bilinen ve Kabe’nin güneydoğu tarafında metal bir çerçeve içine alınan taşın adıdır “hacer-ül esved.” 
Türkçesi ile söylersek, “kara taş” hacca gitsin, gitmesin İslam aleminin zihninde en çok yer eden bir maddedir.
Hacer-ül Esved ve onun dışında var olduğuna inanılan ona benzer meteorik kara taşlar da Kabe’ye konmadan önce başka yerlerde, büyük ve ıssız çöllerde bir işaret olarak mı kullanılıyordu?
Romalılar mil taşlarını Arap yarımadasında kullanılan bu meteorik işaret taşlarını, kara taşları örnek alınarak mı koymaya başladılar?
İbranice kelime karşılığına baktığımızda “kaçma, kaçış” olarak karşımıza çıkan hacer, asıl veya zihinde kalıcı anlamını Hacer-ül Esved ile bulur ve karşımıza “taş” olarak çıkar.
Kız çocuklarına neden “hacer” adı verilir, bu başka bir konudur.
Artık pek söylenmese de pek kullanılmasa da pek yazılmasa da “hacer” kelimesi bir zamanlar günlük konuşmada önemli bir şeyin sonucunu açıklarken kullanılıyordu.
İkinci Meşrutiyet’e kadar okullaşma daha ziyade medrese eğitimi ile sürdürülürken her kurumun kendi iç mantığı olduğu gibi, medreselerin de bir iç mantığı vardı.
Reşat Nuri GÜNTEKİN ölümsüz eseri “Yeşil Gece’de” daha önce medrese eğitimi almış, sonra muallim mektebinde okumuş ve muallim olmuş, şimdi ise Anadolu’ da bir iptida (ilkokul) okulunda başmuallim olan Şahin Hoca’ ya aşağıdaki sözü söyletir bu medrese mantığını açıklayan.
Şahin Efendi latife olmak üzere:
“Bizim medrese mantığında bir kaide vardır: Bir şey ya hacerdir ya lahacer derler.. Ya taş, ya taşın gayri… O şey hacerse lahecer, lahacerse hacer olamaz. İkisi ortası yoktur, dedi.
Burada Arapça “la” olumsuzluk edatıdır.
Kelime-i şahadet “lailahe” derken,  “yoktur Allah…” diye başlar ve Allah’tan gayri ilah yoktur ki… diye, devam eder.
Yine Allah’ın tanımlarından birisi de onun lamekân, mekansız, yeri yurdu olmayan, her yerde bulunabilen olmasıdır.
İstiklal Marşı da bir olumsuz emir ile başlar “korkma” , diye, benzer Arapça söz dizimi mantığı ile.
Korkma ki, sönmez bu şafaklarda…
SENG
Ama ta Selçuklu’ dan bu yana, en çok da Mevlana etkisiyle, Farsça hep bir aheng, hep bir aruz, hep bir şiir dili olmuştur.
Farsça “seng” kelimesi anlam olarak hiçbir romantizmi, lirizmi, estetiği çağrıştırmasa da tıpkı “hacer” kelimesi gibi “taş” anlamını taşısa da 18. yüzyıl divan şairi Nedim’ in İstanbul Kasidesi’ nde adeta “taş gediğine oturur,” canlanır taş.
Bu şehr-i Stanbul ki bî-misl ü bahâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır
Bir gevher-i yektâdır iki bahr arasında
Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır
 
Nedim İstanbul şehrini adeta paha biçilmez bir mücevhere benzetirken, tek bir taşına bile koca Acem mülkünü feda eder. Ama yine de başta “şehir” kelimesi olmak üzere, kasidede bolca Farsça kelime ve tamlama kullanmaktan kendini alamaz.
TAŞ
Türkçe “taş” kelimesi ise daha ilk duyduğumuzdan itibaren bize ne kadar katı, ne kadar soğuk bir çağrışım yapar ve başka hiçbir düş kuramayız.
Oysa bir Ordu türküsünde sazlara atılan taş oğlandan annesine bir isteği ifade eder.
 Bir taş attım sazlara
Gitti vurdu kazlara
Anne beni evlendir
İstediğim kızlarla
Veya hangimiz eşlik etmeyiz içinde bolca taş geçen Hacı TAŞAN’ ın o güzelim Keskin türküsüne
Değirmene taş koydum
Taş dönmüyor dönmüyor
Bir yastığa baş koydum
Taze gelin arabadan inmiyor

Değirmenin bendine
Taş dönmüyor dönmüyor
Döner kendi kendine
Taze gelin arabadan inmiyor
İnsan o nedenli mi sever, kalenin başındaki taş olacak kadar?
Eğer kalenin içinde insanın sevdiği oturuyorsa, İmranlılı aşık için sevdiğini her gün ve her an görebilmenin en kolay ve güzel yolu “kalenin başında bir taş” olmaktan geçiyor olmalıdır.
Kalenin başında taş ben olaydım
Ela göz üstüne kaş ben olaydım
Bacısı güzele gardaş olaydım
Bize Türk Sineması’ ndan unutulmaz bir karakter söyle, dediklerinde çoğumuzun aklına hep “Erol TAŞ gelmez mi?  
Çemberlitaş, Dikilitaş, Beşiktaş, Kabataş, Nişantaşı vb derken, her biri şehrin farklı bir yerine dağılmış, ama çoğumuzun her gün önünden geçmemize rağmen fark etmediği “İstanbul’ un Taşlarına”, nişan taşları, menzil taşları, dikili taşlar, sadaka taşları, mil taşları, köşe taşları, mola taşları, binek taşları, mezar taşları, çeşme taşı, kitabe taşı, vb sayısız taşa dokunurken taştaki o soğukluğu, o katılığı hiç düşünmeyiz, hiç görmeyiz, hiç fark etmeyiz bile.
O taşlara bizden önce dokunmuş olan ustalar, sanatçılar o taşlardaki bütün soğukluğu, bütün donukluğu ve katılığı almışlar ve yerine hayal gücünü, zarafeti, estetiği koymuşlardır.
Taş ve taştan türetilen Türkçe soy isimler neden en çok alınıp kullanılan soy isimlerdendir?
Hacer de olsa, seng de olsa bu toprakların kültüründe yer edemeyen ve taş anlamını taşıyan bu kelimeler tarih öncesi dönemden bu yana Anadolu’ da yaşayan halkların kültür ve inançlarının en büyük sembolü olmuştur.
Büyük ve ulu taşlar her dönem önünde saygı ile eğilen, yüz sürülen, niyaz edilen, dua edilen, adaklar adanan taşlar olurken, nadir bulunan taşlar yontularak totemler ve tanrılar yaratılmış, gittikçe rafine hale gelen bir estetik bakış ise taşı takıya ve evlerin zemininde kullanılan mozaiğe dönüştürmüştür.
Taşın bu topraklardaki belki de en zarif hali mavi, yeşil, kimi zaman sarı, kırmızı ve turkuaz renklerde sırlı veya sırsız olarak yapılan, evlerin ve sarayların mutfaklarını ve yeme içme kaplarını, ibadet yerlerini bir oya gibi süsleyen esasında birer taş diyebileceğimiz çinilerde kendini gösterir.
Muhabbetle,

2 yorum:

  1. İsmim ile ilgili farklı açılardan bir inceleme doğrusu başka hiçbir yerde rastlamamıştım.İnsanın tek bir kelime ile bağlantılı öğreneceği ne engin deryalar varmış meğer.Teşekkür ederim Recep bey.

    YanıtlaSil
  2. Hayat hep öğrenme aslında, biz sadece bizden öncekileri tekrarlıyoruz.

    YanıtlaSil