14 Haziran 2020 Pazar

İRONİK TARİHLER - 1



Sözlükler Yunanca kökenli  “ironi” kelimesinin kökeninin “eiro” , söyletmek kelimesinden geldiğini söylese de, Eski Yunanca’ da bu sözün karşılığı “eironia”, bilmezden gelme, ikiyüzlülük etme, asıl maksadını gizleme olarak gösterir.

Tarih öncesi dönem için bir şey konuşamayız.                                                                                        
Ama tarihin başlangıcından itibaren bir ulus için, bir kişi için, bir inanç için belirli aynı tarihin başka uluslar, başka kişiler, başka inançlar için çok farklı bir anlama geldiğini, bunun ironik olarak tam da “bilmezden gelme” gibi bir durumu yansıttığını biliriz.

Tarihin farkında değilseniz, bunu fark etmek, fark etseniz bile bu ironiyi yakalamanız çok zor olur.

İroni bazen de çok derinlerde saklıdır, bazen tarihi yapanlar saklar bu ironiyi, bazen de tarih ironik bir şekilde tecelli eder.

21 MAYIS 1864

BÜYÜK ÇERKES SÜRGÜNÜ

Bu yazımızda ele alacağımız ironik tarihlerin ilki 21 MAYIS olacak.

1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım’ın Osmanlı Devleti’nden kopması, 1783’te de Ruslar tarafından işgal edilmesi artık çanların Çerkesler için çalması anlamına da geliyordu.

21 Mayıs 1864’te Çarlık Rusya karşısında Kafkasya’daki son direniş de kırılınca, Osmanlı topraklarına doğru deniz yolu ile olan büyük Çerkes Sürgünü başlamış oldu.

Rus tarihçi Berje sürgünden bir kesiti şöyle anlatıyor.

“Novorosisk Körfezi’nde toplanmış on yedi bin dağlının bende bıraktığı korkunç izlenimi hiç unutamayacağım. Yılın bu sert zamanında neredeyse tamamen gıdasız kalan, tifüs ve çiçek salgını ile kırılan bu halkın hali içler acısıdır. Gökyüzünün altında çıplak arazide yırtık elbiselerinin içinde katılaşmış cesediyle yatan genç Çerkes kadının ve biri can çekişen diğeri annesini göğsünden süt emmeye çalışan çocukların manzarası hangi kalbi sızlatmaz?”

ŞİŞ NANİ – NİNNİ YAVRUM

Sürgün başlar, Karadeniz’ de soğuk, fırtına, açlık, susuzluk ve hastalıkla mücadele ederek Osmanlı topraklarına ayak basmayı düşünen bir Çerkes kadın açlıktan dolayı sütü olmadığı için bebeğini emziremez ve bebek ölür.  Anne bebeğin öldüğünü bildiği halde onu Karadeniz’ e vermek istemez ve anne bebek sanki uyuyor gibi yavrusuna ninni söylemeye devam eder.

Şiş naniy, şiş naniy

Söz: Bagrat Şınkuba                                    
Müzik: Anonim
şiş naniy, şiş naniy                           
wıçüa sarpıs wa naniy
rıyünı yıqam wabiy waniy
amşıneykua wamamiy
zıguı ştıtswa açükurpakua
wa wırtsıswa wırımamiy
apşa wnırdoyt apra şlakua
aymçüçüa yığba wıgaramiy
şiş naniy, şiş naniy,
wıçüa sarpıs wa naniy
rıyünı yıqam wabiy waniy
amşıneykua wamamiy
apşa wınızdoz ğuğualafüa
rıtüla xuçı rımnaxırts
amşın satsaaz wıgualarşüa
amhacırkua rılağrıdz
şiş naniy, şiş naniy,
wıçüa sarpıs wa naniy.
rıyünı yıqam wabiy waniy
amşıneykua wamamiy
Çeviri: Mahinur Tuna
ninni yavrum ninni.
uyu yavrum ninni,
evlerinde değilsin annenle babanın,
karadeniz’ in koynundasın.
kabaran dalgalar,
seni sallayıp duruyor.
rüzgar estiriyor ağarmış yelkenler ,
soyguncunun gemisi beşiğinde.
ninni yavrum, ninni,
uyu yavrum ninni,
evlerinde değilsin annenle babanın,
karadeniz’ in koynundasın.
esince kuvvetli rüzgar,
ufacık ülkelerini almak için,
denizi nasıl tuzladığını hatırla,
sürgünlerin gözyaşının.
ninni yavrum, ninni,
uyu yavrum ninni,
evlerinde değilsin annenle babanın,
karadeniz’in koynundasın.
DÜNYA SÜT GÜNÜ
21 MAYIS 1956
21 MAYIS 1991
Bir tarafta beslenemediği için, aç kaldığı için sütü olmayan anne bebeğini emziremediğinden bebeği ölürken, bebek için hayati bir sıvı olan anne sütü, sonuçta SÜT, diğer tarafta ironik bir şekilde 21 Mayıs günü 1956 yılında Uluslararası Sütçülük Federasyonu tarafından (IDF) DÜNYA SÜT GÜNÜ olarak ilan edilir.

Türkiye ise DÜNYA SÜT GÜNÜ’ nü 1991 tarihinden itibaren her yıl 21 Mayıs’ ta anar.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) bu günü 1 Haziran olarak ansa da Çerkes sürgünlerine kucak açan bu topraklarda ironi devam eder ve Türkiye adeta ironi kelimesinin tanımına uygun olarak, “bilmezden gelerek” DÜNYA SÜT GÜNÜ’ nü 21 MAYIS olarak anmaya devam eder.

21 MAYIS 1963   
                                           
TALAT AYDEMİR

İhtilalci olmak, devrimci olmak her şey bir yana, yürekli olmayı gerektirir.

Kazanırsan her şeyi, bütün devlet aygıtını, eğitimi, takvimi, hatta haftanın günlerini bile değiştirebilirsin. Kaybetsen de bazı şeyler sonraki kuşaklara miras kalabilir.

1789 Fransız ihtilalcileri kiliseye karşı nefretlerinden dolayı haftanın bir günü olan Pazar gününü takvimden çıkarıp haftayı on gün yapmıştır.

Roma’ dan beri bilinen haftanın günlerini ise 30’ar günlük aylarda, daha çoğu çiçek adları olmak üzere 360 günü bitki adları ile değiştirmiştir.

1789 Fransız ihtilalcileri kaybettiler, ama dünyaya halen kabul gören evrensel bir miras bıraktılar:

ÖZGÜRLÜK – EŞİTLİK – KARDEŞLİK

Kara Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat AYDEMİR ilkini 22 Şubat 1962 tarihinde deneyip de başarısız olunca ikinci ihtilal girişimini neden 21 Mayıs 1963 tarihinde yapar?

Tarih tesadüflerle yapılmaz ve yazılmaz.

Bir Çerkes boyu Vubıhların Yebjin ailesinden olan Talat AYDEMİR 21 Mayıs’ ta başarılı olsaydı 1789 Fransız ihtilalcilerin yaptığını yapar, Türk tarihini Çerkes tarihi ile mi başlatırdı?

Veya Türkiye’ de kullanılan takvim, askerlik, devlet aygıtı, kültür Çerkeslerde olduğu gibi mi şekillenirdi?

Bu soruları sormak da yersiz kuşkusuz, zira tarih olasılıklarla hareket etmez ve yazılmaz.

Ama,Talat AYDEMİR başarılı olsaydı, kuşkusuz Çerkes adı öne çıkardı.

Çerkeslerin bu topraklar için ne için ve nasıl seve seve kan döktüklerini anlatan bir ironi olurdu belki de ihtilalin başarısı.

“Ah Çerkesler ah! Ne oluyorsa bunlara, daha iki kelime Türkçe bilmiyorlar, ama vatanı sanki bunlar kurtaracak! Elli senede zapt ettiler koca Devlet-i Osman’ ı. Hangi hududa, hangi cepheye gitsen kabus gibi bunlar karşına çıkardı! diye söylenmişti Bosnalı.”

Talat AYDEMİR idam sehpasına giderken hafızasında ne vardı acaba?

Kim bilir belki de “Şiş Naniy” ninnisiyle gitti idama, zira o 21 Mayıs 1864’ ü biliyordu.
Tarih hep ironilerle doludur.

Talat AYDEMİR son bir ironi örneği sunar bize doğum tarihi ile o 1917 doğumlu bir ihtilal çocuğudur.

Sosyalist Devrim yılında doğmuştur Talat AYDEMİR. İroni devam eder,  AYDEMİR’ in idam sehpasına yürüdüğü tarih ise 1964 yılıdır, yani 1864 Çerkes Sürgünü’ nden tam 100 yıl sonra.

Talat AYDEMİR ihtilalde başarılı olsaydı Çerkes adı ile anılacaktı, başarısız oldu, ölümü ile de anılmak istedi belki de, 100 yılı bulan Çerkes Sürgünü anısına bir idam.

Bütün bu tarihlerin farkında mıydık yoksa “bilmezden mi geliyorduk?”

Bütün bunlar deterministik bir ironi mi?  Yoksa Talat AYDEMİR içinde 100 yıllık bir “ironiyi mi” saklıyordu?

Muhabbetle,



2 yorum:

  1. Tesadüfen denk geldim yazılarınız gerçekten çok güzel.

    YanıtlaSil