Komşu halklar, komşu köyler, komşu obalar birbirlerine sadece kendilerinin kullandığı, duyduklarında sadece kendilerinin anlayacağı isimlerle seslenirler.
Bazen köyün adı “Kötü Köy” olur, belki de ayakları büyükçe
olduğundan “Ayağı Büyük” olur. “Çıplaklar” da olduğu görülür Anadolu’daki köy
isimlerinde.
Kuşkusuz bu isimleri o köylüler kendileri almamış, komşu
köyler öyle söyler olduktan sonra o şekilde yer etmiştir hafızada. Bakmayın
şimdi o isimlerin değiştiğine, değiştirildiğine.
Bazen “Tat veya Tatlı ya da Tatlar” olur köy isimleri,
bizim bildiğimiz lezzet anlamında tat ile ilgisi yoktur buradaki “tat”
kelimesinin.
Gittikçe komşu uluslar da birbirlerini diğer ulusların
kullanmadığı, başlangıçta sadece kendilerinin kullandığı isimlerle çağırırlar.
Biz ısrarlar Yunanistan, deriz Helenlerin ülkesine veya
Almanya, deriz Germenlerin ülkesine.
Bu tür isimlendirmeler de ana dile giren yabancı
kelimelerin baskın olmasından kaynaklanır, Arapça gibi.
Bütün bu komşu ulus isimleri bir zaman gelir sanki ulusal
hafızada yer eder.
Ama komşu ulusların ulusal hafızada yer etmesinin de sanki
yazılı olmayan kuralları vardır.
Örneğin, Osmanlı / Türkler için Bulgaristan, Romanya, Irak
haydi diyelim İran da dahil ulusal hafızada o kadar yer almazken, Rusya 16.
Yüzyıldan başlayarak Osmanlı / Türk hafızasında yer etmeye başlamıştır.
Kurtuluş Savaşı yıllarında ve sonraki kısa sayılan bir
sürede Rusya Sovyetler Birliği olarak Türkiye’nin ulusal hafızasında yer
alırken, özellikle perestroyka sonrasından günümüze yine Rusya kelimesi
komşularımız arasında hafızamızda en canlı olan komşu ulus olarak yerini
almıştır.
…/…
Ekim Devrimi sonrasında Bolşevik iktidarına karşı savaşan
ve yenilerek 1919 Aralık ayından itibaren İstanbul’a gelen 130.000 beyaz Rus Türkçe’
ye değil, ama İstanbul’un gündelik dil hafızasına güzel anlamına gelen Rusça
“xaraşo-haraşo” kelimesini soktuklarında bu kelimenin en çok da güzel Rus dilberlerini anlatan kısa ve akılda kalıcı bir
kelime olacağını bilemezlerdi.
Türkler o yıllarda İstanbul’un gündelik dil hafızasına yer
etmiş olan “haraşo” kelimesinden habersiz olarak, ama bu kez yetmiş yıl kadar
sonra dağılan Sovyetler Birliği’nden gelen güzel Rus dilberleri için “nataşa” kelimesini
kullandıklarında bu kelime artık ulusal dil hafızamızda yerini alıyordu.
…/…
“r” harfi ile başlayan kelimeler Türkçe fonetikte başlarına
çoğu zaman bir sessiz harf alır.
Recep
/ İ-recep - Ramazan / I-ramazan - Raf / I-raf - Rençber / İ-reçber
Rus kelimesinin başına bir sessiz geldiğinde kelime U-rus
olur ve Anadolu halk ağzında Rus dediğinizde size “Urus” olarak karşılık
verilir.
…/…
Komşu ulusların birbirlerinin dil ve kültür tarihi
hafızalarında yer etmeleri çoğu zaman uzun yılları bulan başlangıcı eski
zamanlara kadar giden savaşlara dayanır.
1568-70 Astrahan Savaşı ile ilk defa karşı karşıya gelen
Osmanlı ve Rusya son olarak 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla
karşı karşıya geldiklerinde, Osmanlı-Rus Savaşı 1917 Ekim Devrimi ile son
buluyorken, tarih boyunca iki ulus toplam 16 kez savaş meydanlarına çıkıyordu.
Tarihsel olarak baktığımızda ise, en bilineni ve Türklerin
hafızasında en çok yer edeni 93 Harbi (1877-78) olmak üzere, 16 savaşın altı
tanesi 19. Yüzyılda gerçekleşiyordu.
19. yüzyılda tanzimat ile başlayan okullaşma ile birlikte
okullarda tarih derslerinin okutulması, o zamana kadar hafızalarda pek de yer
etmeyen ve savaş deyince Rus / U-rus Savaşı, başka bir millet deyince de Rus /
U-Rus Milleti kavramlarını Türk hafızasına sokuyordu.
…/…
Osmanlı-Rus Savaşlarının birisi Kırım Harbi olmak üzere,
dördünü Osmanlılar kazanırken, komşumuz İran ile Rusya toplam 5 kez savaş
meydanlarında karşı karşıya gelirken, bu savaşlarda İran hiç zafer
kazanamıyordu.
…/…
Uluslar komşu uluslara yenildikçe yenen ulusun adı yenilen
ulusun hafızasında bazen de “küfür veya korku” olarak da yer ediyor.
Bugün izleri Anadolu’da hala görülmekte olan muhteşem “sin
sin” oyununun özü aslında bir savaşa hazırlık oyunudur.
Türkler tarihsel komşuları Çin ile sürekli savaş durumunda
olduklarından ani Çin akınları, baskınlar Türk uçlarındaki savaşçılar
tarafından obalara, iç kesimlere yıldırım hızıyla iletiliyordu.
“Kaçın Çinliler geliyor” diye bağırmanın kısa ve etkili
alarm şekli “Çin Çin” şeklinde oluyordu. Bu tıpkı bir yangın durumunda “yangın var”
diye bağırmak yerine, “yangın” diye kısa ve etkili uyarıya benziyordu.
…/…
Biz Çin, Çay ve Çar, diyoruz Aslı Tzin ve Tzai ve Tzar
olmaktadır.
Türkçe fonetikte bazı dillerde bulunan tsadik harfleri
karşılamak için “ç” harfleri kullanıldığından “Sin Sin” diye oynanan savaşa
hazırlık oyununun aslında “Çin Çin” olması gerektiğini buluruz.
…/…
Farsiler ise sürekli yenildikleri Ruslar için hem kendi hem
de yakın coğrafya dil ve kültür hafızamızda yer alacak bir kelime
yaratıyorlardı: orospu veya uruspi-uruspu
…/…
Geçen sene Temmuz ayında Anadolu’nun küçük bir köyünde bir
tekkedeyim, Kara Baba Tekkesi.
Eni boyu ancak dört metre olan ve tavanı yeşil boyalı Kara
Baba Türbesi’ne girdiğimde bir ses duyarak kulak kesiliyorum.
Sesin kuş sesi olduğunu düşünüyorum önce, ama nereden
geldiğini bulamıyorum.
Sonra kapının solunda küçücük bir pencere olduğunu ve açık
pencereden bakmakta olan yaşlı bir kadın olduğunu fark edince biraz da
ürküyorum.
Kuş sesine benzettiğim sesin, adının Döne olduğunu
öğrendiğim bu yaşlı kadından geldiğini fark ettiğimde kadının takma dişlerinin
arasından çıkarken tükenen sesinin ıslık sesine benzer bir kuş sesine dönmüş
olmasını anlayabiliyordum.
Kadına selam veriyorum, selamımı alıyor.
Eski zamanlardan, ta İsa devrinden kalıp hiç değişmeksizin
günümüze kadar gelmiş gibi duru ve bilge haliyle karşıma çıkan Döne Teyze
“oğlum burada yatan Kara Baba’dır. Kalpten gelerek inanırsanız o sizi boş
göndermez,” diye nasihatta bulunuyor bana.
“Soyka ürüs olmasaydı bu tekkeye gelen giden hiç eksik olmazdı.”
Döne Teyzenin bu sözünde sözde geçen “ürüs” kelimesini
duyunca adeta çarpılıyorum.
Küresel bir pandemi sürecinde olduğumuz için, Döne Teyzenin
bu “ürüs” kelimesini “virüs” yerine kullanmış olduğunu hemen anlayabiliyorum.
İyi, ama Döne Teyze “virüs” kelimesi yerine neden başka bir
kelime ve ses değişimi kullanmıyor da sadece “ürüs” kelimesini kullanıyor?
Döne Teyzeye virüsün “ürüs” olduğunu, öyle söylenmesi
gerektiğini birisi mi söyledi?
Öyle ise ürüs kelimesi Döne Teyze gibi Anadolu kadınının
dil hafızasına nereden gelip de pandemi sürecinde virüs karşılığı olarak ortaya
çıkıyor?
…/…
Türklerin Ruslar karşısında 16 savaşın 12 tanesini kaybetmesi,
93 Harbi’nin ise bugün bile unutulmaz acılarla anılması Rus-Urus-Ürüs-Virüs
kelime ve ses dönüşümlerinin aslında sadece bir fonetik konusu olmadığını, bir
hafıza konusu olduğunu gösteriyor.
Bu söyleyişin, ürüs-virüs söyleyişinin sadece Anadolu’nun
çok küçük bir yerinde ve sadece yaşlı insanlar tarafından kullanıldığını
düşünüyorsanız, yanılırsınız.
…/…
“Bu
sözcük, “orospu” beni çok ilgilendiriyor, Barış Zeren ile sürdürdüğümüz
dil-araştırmasından bulduğumuz şudur. Bir, r’lerin başına, bir sesli
getiriyoruz, “irecep” diyoruz, “urus” ya da “vav” ile yazıldığı için “orus”
diyebiliriz. “Pu, “Farisi, “Puşiden”, giyinmek, fiilinden “puş”, giysi,
gelebilir ve İran’da oruspu’ ya, Rus-Kılıklı, demeleri ihtimal dahilindedir.
Bolşevik Devrimi’nden kaçanlar, İran ve Türkiye’de fahişelik sektörünü çok
geliştirdiler. Sosyalist Devrim yıkılınca Türkiye’de bu sektörü tekrar
yükselttiler, şimdi, “nataşa” sözcüğünü kullanıyoruz.” [1]
…/…
Yalçın KÜÇÜK oros-pu veya Urus-pu çözümlemesinde merakını
giderecek doğru bir yerden, “pu” kelimesinden giriş yapıyor, ama “puşi” ile
yanlış bir kanala sapıyor.
Doğru yeri gösteren “pu” kelimesi aslında bir İtalyanca kelimenin
“putana”[2] kelimesinin ilk hecesidir
ve Türkçe tam karşılığı ise “orospu” dur.
Putana, orospu kelimesinin diminütifi, küçültmesi “Pu” ise
İstanbul Rumları arasında bilinen ve kullanılan bir kelimedir. Maria YORDANİOU
anlatıyor BİZİM AVLU kitabında. İlgili sayfanın dipnotunda şu ibareyi koyar
yazar: Pu: “Orospu” demek olan putana’ nın ilk hecesi.
“Danezaki’lerin
yanına bir pu gelip yerleşti. Latif dudaklarını
kirletmemek için Pinelopi o çeşit kadınlara böyle diyor. Ben bu pu’lar hakkında çok şey bilmiyorum, ama
Panayota’dan öğrendiğime göre bunlar dalgalarını kapıdan içeri alır, pencereden
çıkarırlarmış. Yalan! Ben pu’nun
balkonundan hiçbir erkeğin çıktığını görmedim.”[3]
Türklerin Rus-Urus-Ürüs-Virüs kelimelerini dil hafızasına
taşıması 16 savaşın verdiği korkuysa eğer, Farsilerin dil hafızasına
taşıdıkları da aynı korku kaynaklı ve oros-pu veya urus-pu, “Rus orospusu” şeklinde
yansıyan küfür ile açıklanabiliyor.
Korkular da bulaşıcıdır, mutluluk da.
Muhabbetle,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder