Biz “ocak” diyoruz.
Ocak, Anadolu evlerinde ta Hititlerden
bu yana kullanılan, yüz yıllar boyu genellikle tek göz odalı bir evin olmazsa
olmaz bir bölümüdür.
Ocak olmadan yemek pişmez.
Isınamazsınız ocak olmadan.
Biz “ocak” diyoruz.
Bilmeyenler dışında, öyle şımarık
insanların yolları bir kere de olsa bir köy evine düştüğünde gördükleri ocak
karşısında şaşırarak “aaa sizin şömineniniz de mi var?” demelerine bakmayın
siz.
Kış günlerindeyiz. Her evde, bacalar tütüyordur.
Lakin yakın zamana kadar, Anadolu
evlerinde ocaklar yaz kış demeden her gün ve gece tüterdi.
O nedenle birisi birisine en hayırlı söz
olarak “ocağın tütsün” derken, en hayırsız söz olarak da “ocağın sönsün” diye
intizar ederdi.
Ocak söndü mü bir daha asla yanmaz.
Ocak ailedir bu anlamda, soydur, boydur.
Yanan ocağın sönmesi halinde ise ateş
bulmak öyle kolay değildir, bulsanız bile ocağı yeniden yakmak zordur.
Siz bakmayın şimdi Anadolu’ da geçmişi
yüz yıl bile geriye gitmeyen türlü çeşit sobaların varlığına.
Ocağın yakanı hep evin koca karısı
dediğimiz, bilge anasıdır.
Siz bakmayın şimdi “koca karı”
kelimesinin bir alay ve aşağılama ile söylendiğine.
Ateş yakar ocağı. Ocakta kaynayan aş
akşama öğün olur. Aile ocağın etrafında oturup yer yemeğini.
Geniş anlamda “alev” demektir ateş.
HRANT
Alev aydınlatır odayı.
Ateş ısıtır.Ocağın alevi sadece tek göz odalı ev halkının yüzlerini aydınlatsa da duvarlar hala bir hayalet gibidir çocuklar için.
Aydınlatma için henüz idare lambası, gaz
lambası ve hele lüküs lambası çıkmamıştır.
Çırayı kim nereden bulacak da yakacak,
öyle pahalı ki.
Ocağın alevi, etrafına toplanan
insanların yüzlerini arada bir yalar.
Çocuklar değil sadece, ocağın
etrafındaki büyükler de alevin sırayla yaladığı yüzlerde türlü çeşit suretler
yaratırlar.Hrant bir ocakta “Kamp Armen’de” büyüdü.
Yetimhane de diyorlar. Ama “ocaktır” aslında bütün yetimhaneler, bütün yetiştirme yurtları.
Hrant, büyüdüğü yetimhanenin, ocağın
ağabeyidir, ağasıdır, “ahpariğidir.”
Adında saklı anlamı, “alev” anlamını ve
somut olarak aydınlatıcı olmayı belki de en çok o ocakta kullandı kendisi gibi
diğer yetim Ermeni çocuklarını aydınlatırken.
HORANDE – HORANTA
Ocak yanıyorsa, ocak tütüyorsa, akşam
yemekleri bütün hane halkı ile hep bir arada yeniyordu.
Çarşı pazarda, köylümüz kendi tanıdığı
birisine rastladığında ve yanında karısı ve/veya çocukları da varsa, rastladığı
kişiye ailesini “benim horanta” diye tanıtırdı.
Aile kelimesi Anadolu halkının diline
çok sonraları, geçmişi yüz yıl bile olmayan, yakın zamanlarda geçmiştir.
Köylümüz karısını ilçeye, haydi diyelim
“şeere-şehere-şaara” hepsi Farsça ve aynı anlamdadır, söylenişi farklıdır,
doktora götürdüğünde karısını doktora “horantam” diye tanıtır.
Aslı Farsça “xor”, yemek kelimesinden
gelir.
Xorande ve Anadolu ağzında “horanta”
kelimesi ise “bir sofradan beslenenler, hane halkı**” demektir.
“Çok hora geçti” deyimi de xor kelimesinden, Farsça yemek kelimesinden gelir.
Türklerin Anadolu’ya gelirken bir süre
konup göçtükleri Fars topraklarından alıp getirdiği ödünç bir kelimedir
“horanta” kelimesi.
Siz bakmayın şimdi “aile” kelimesinin
yerine de “ebeveyn” denmesine.
Ocak yoksa, aş kaynamıyorsa, hane
halkından birisi zamansız göçüp gitmişse, kıran-kıtlık gelip biçmişse, savaşlar,
kırımlar, sürgünler gelmişse ardı ardına, sofra da kurulmuyor, horanta da
olmuyor o hanede.
…/…
Ocak ayında kaybettiğimiz Hrant, adının
Türkçe “ALEV” anlamına rağmen söndü gitti.
Aydınlarımız en çok Ocak ayında “alevin
ve ateşin” en az olduğu, en etkisiz olduğu bir zamanda kırıldılar.
Siz bakmayın şimdi “horanta” kelimesinin
kullanılmadığına veya sadece yaşlı ve köy kökenli insanlar arasında
kullanıldığına.
Bunun asıl nedeni bu kelimenin, “horanta”
kelimesinin eski, modası geçmiş bir kelime olması değildir.
Bunun nedeni artık hane halkının bir
sofrada yemek yemediğindendir.
Artık “hane halkı” var mı, orası başka
bir konu.
Bir sofrada yemek yenmeyince “horanta”
da olunmuyor.
Büyük bir sofraydı Anadolu.
Büyük bir sofraydı yetimhaneler,
yetiştirme yurtları ve Kamp Armen.
…/…
Bir yanda GOMİDAS, bir yanda onun
hemşerisi Hisarlı Ahmet.
Bir yanda Ciwan GASPARYAN bir yanda
Binali SELMAN.
Bir yanda Ara-myan GÜLER-YAN, bir yanda Güngör
ÖZSOY
Uzar bu liste, kısalmaz.
Sofra kalmayınca, sofradan beslenenler
de kalmadı.
Bir sofradan beslendik hep, bugünlere
geldik.
…/…
Kimsenin ocağı sönmesin. Alev hepimizi aydınlatsın.
Ocağınızı sizin de içine düştüğünüz aşk
odu ile yakın.
Sevda türküleri ile kaynatın aşınızı.
Sofranızda bereket, hanenizde dirlik
daim olsun.
Recep Babayiğit
Aşk illaki,
(*) Ahpariq: Ağabey, kardeş
(**) Horanta: Bir sofradan beslenenler,
hane halkı. Ahmet Vefik Paşa Lügat-ı Osmani - 1876
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder