16 Aralık 2018 Pazar

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA VEYA ESAS HADİSE O KİRAZ AĞAÇLARI

İlkokul sıralarında müzik dersi ile ilk tanışmamızda bize öğretilen bir okul şarkısı vardır hepimizin bildiği, benim kuşağımdan kimilerinin mandolin ile çaldığı “Orda bir köy var uzakta” şarkısıydı.

Bu ilkokul şarkısının hem melodisi hem de sözleri sadece küçükleri değil, belki de hayatında hiç köy görmemiş büyükleri de duygulandırır, insanı bir pastoral dünyaya götürürdü.

…/…

Sonraları öğrendik Bedrettin TUNCEL’ i.
Onun DTCF Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde büyük ustalardan Talip ÖZKAN’ ın da hocası olduğunu.

Talip ÖZKAN’ ın da devlerden bir dev Hayri DEV’ i, bir başka ustayı, dünya müzik tarihine kazandırdığını.
Sonraları öğrendik yine Bedrettin TUNCEL’ in vefatından sonra onun adına yazılan mektuplardan oluşan bir seçkinin “BEDRETTİN TUNCEL’ MEKTUPLAR” (*) olarak yayınlandığını.

Okuyunca daha bir duygulandık o bizim hala kulaklarımızda cıvıldayan ilkokul şarkımızın sözlerini bir şiir olarak yazan Ahmet Kutsi TECER’ in de Bedrettin TUNCEL’ e bir mektup yazdığını.
Biz şarkıyı söylerken ve hala duygulanırken, şair Ahmet Kutsi TECER yazdığı mektubunda o ünlü şarkının şiirinde geçen köyünden söz ederken öyle duygulu şeyler anlatır ki.

Şiirde adı geçen köy, ERZİNCAN-KEMALİYE- Apçağa Köyü Ahmet Kutsi TECER’ in köyüdür.

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: APÇAĞA KÖYÜ

(…)

AHMET KUTSİ TECER’ DEN

                                                                                   Kemaliye, 17 Haziran 1941

Bedri’ ciğim, iki gündür sıcaktan baygın bir haldeyim. Daha evvel de hayranlıktan kendimi alamayacak bir halde idim. Çocukluğumdan beri hayalimde yaşattığım yere ayak bastığım andan itibaren artık benim, şahsımın olan, babamın, dedemim hatıralarını yaşıyorum. Apçağa’ ya kendi köyüme gittim… Şimdi yıkılmış, başka ellere geçmiş olan dedemin, babamın evinin yerinde, aile mezarlığında, köyün güzel mevkilerinde gezdim. Sağ bulduğum akrabalarımın, ihtiyar bir halanın, köylü amcazadelerimin muhabbetlerine kavuştum. Kazanın en büyük köyü olmakla beraber kasabaya bakan bir meylin yüksekliğinde ve kazaya bir saat yerdedir. Bütün bu havali gibi, fakat bilhassa, gümrah, yeşil bir hazinenin bekçisidir. Fırat eteklerinden geçiyor. Taşın altından bir su kaynıyor. Bütün bu su ve yeşili yalçın taşların semaya doğru uzanmış kasesi içinde dağ tanrılarının sofrasına konuşmuş bir adak zannediyorum. Öyle bir adak ki, gurbet ve hasret için yapılmış gibidir. Kayadan kayaya akseden türkülerindeki melal de hep budur…
Eğin’ de bizim Fıratlı’ nın (**) evinde kalıyorum. Bir roman için epey malzeme topladım. Daha birkaç gün buradayım.  Sana gene yazarım. Annenin ellerinden öperim. Nimet hanımefendiye hürmetlerimi sunarım. Kardeşlerine, Namıl Beylere selam ve saygılar.

Gözlerinden öperim.

(*) Bedrettin Tuncel’ e Mektuplar-Hazırlayan: Alpay KABAÇALI – YKB
(**) Edebiyat öğretmeni Halil Vedat Fıratlı
A.K. TECER                        

Apçağa Köyü – Eğin


İnsan yerleşimleri hep köylerde başladı.

Hepimizi besleyen kök köy-kır köküdür.

Köklerimiz yavaş yavaş kuruyor, ama bizim dışımızda da kurutuyorlar köklerimizi.

Boşalan ve boşaltılan köyler, artık solup giden yüzler, artık dağlarını yaban otların bürüdüğü, sularının bile öksüz aktığı köyler var Anadolu’ da.

Bir tarafta yoksulluktan ve inançlarından ve ten renklerinden dolayı dışlanmış köylülerin yaşadığı köyler varken, diğer yanda aydınlık yüzlü insanların yaşadığı ve insana umut veren köyler var.

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: KIRIK SOKU KÖYÜ

Bir Yurt Gezimizde uğradık bu köye. Yoksulluğun içinde, inançlarından ve ten renklerinden dolayı iki kat, üç kat yok sayılanların köyü idi Kırık Soku Köyü. Aynı Kırık Soku Köyü ustalar ustası Muharrem ERTAŞ’ ın kendi yurdu Kırşehir’den kalkıp yanında iki öksüz çocuk Neşat ERTAŞ ve Necati ERTAŞ ile gelip yerleştiği ve Muharrem Usta’ ya yer yurt olan, başını sokacak bir hane olan köydür.

Var olsun Kırık Soku Köyü’nün Muharrem ERTAŞ Usta’yı bağrına basan insanlarına.

Kırık Soku Köyü – Yozgat

Muharrem Ertaş


…/…

Bazı insanlar şehirleri ile değil, köyleri ile anılır.

Bazı köyler şehirlerden daha çok konuşulur.

Bazı köylerin içinde öyle isimsiz ustalar vardır ki, yaktıkları türküler, icat ettikleri oyunlar ülke sınırlarını bile aşıp, ta gider Fransa üniversitelerinde tez olup sunulur.

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: MASIT – Gökçeyaka Köyü

Hayri DEV, ismi ile müsemma veya ismi cismi bir olan DEV gibi bir cüsseye sahip olan bir insan olmasının yanında doğup, şekillendiği MASIT-GİRENİZ Bölgesi’nin bütün seslerini, bütün figürlerini kendinde toplar ve bir senteze varır.

Birgül Kız bahanedir Hayri DEV için.

Bütün derdi Çam Kavalı’ yladır.

Çam Kavalı’ nın tek yaratıcısı ve icracıdır ve UNESCO tarafından YAŞAYAN İNSAN HAZİNESİ olarak ilan edilmiştir. Koca Usta Hayri DEV orada, uzakta bir köyde doğdu, orada yaşadı ve orada yatıyor.
Koca Usta’nın oğulları Bayram DEV ve Zafer DEV köylerin, orada uzakta duran köylerini, yurtlarını terk etmiyorlar.

Hayri Dev

Masıt – Gökçeyakae

…/…

Ağıtlar hiç bitmez bu topraklarda.
Hep savaşlar vardır, hep kıran, hep kırım.

Hep kadınlarımız yakar ağıtlarımızı, geriye sadece onlar kalmıştır çünkü.
1939 Erzincan Depremi.

26-27 Aralık, zemherinin tam ortası, yıl 1939.
Kıyamet koptu Kelkit Havzası boyunca, her taraf yerle bir oldu.

Yardımlar ulaşamadı, haber alınamadı, ölenlerin çoğu donarak öldüler.
İmranlı’da Zazaca, Reşadiye’ de Türkçe ağıt tufan kırılıp gitti.

Bu nasıl iştir, duyan işiten hiç oldu mu?

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: HASANŞEYH KÖYÜ

Hasanşeyh Köyü TOKAT-REŞADİYE ilçesine bağlı güzel bir köydür.
Bu köyden bir güzel insan vardır, Reşadiye’nin belediye başkanı, Reşadiye’nin Can’ı  Tahir Bey. Deprem gecesi onun için de son gece olur bu dünyada.

Ağıtlar onun için yakılır. Bir kadınımız yakar yine ağıtını. “Tahir Bey’ in Ağıdı,” diye hala okunur cemlerden önce, musahipler arasında, diğer adı Reşadiye Irmağı’dır bu ağıtın.

Reşadiye Irmağı
Geliyor taşa taşa
Vali bize bakmadı
Sen yetiş İsmet Paşa

1939 Depremi-Erzincan                                            
Hasanşeyh Köyü-Reşadiye
…/…

Tokat ve yöresi türküler, folklorik kaynak bakımından çok zengindir.

Farklı inançtan insanların, Zile gibi bir hazinenin, Yeşilırmak gibi bir bereketin, Maşat Höyük gibi bir tarihin üzerinde yaşar Tokat.
Ağıtları kadar kıvrak oyun havaları da vardır.

Tokatlı değilseniz veya özel merakınız yoksa dinleyince sizi hemen ve kıpır kıpır oynatacak bir türkü de TOKAT– REŞADİYE-TİNYABA Köyü kaynaklıdır.
ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: TİNYABA

Yeni adı her ne kadar ÇEVRECİK olsa da yine Tokat’ tan, yine Reşadiye’ den bir güzel köydür, güzel insanların yaşadığı.

Aradaki dağın hemen ardında TAHİR BEY’ in TÜRKÜSÜ ağıt olarak söylenirken, dağın bu yamacında Şemsi Kıza dizilen bir oyun havasını söyler Tinyabalı delikanlılar gece gündüz.  

Tinyaba’ ya vardın mı?
Şemsi kızı gördün mü?

Şemsi de kızı görünce
Saçlarını ördün mü?
Tinyaba - Çevrecik
…/…

Bu topraklara geldiklerinde artık sonsuza kadar bu ülkede yaşayacaklarına inanıyorlardı.
Çünkü onlar savaşsız bir dünya düşleri ile silahlara veda etmişler, Çar’ın ordusuna katılmayı reddedip silahlarını topluca bir yığın yaparak yakmışlar ve Çar’ ın hışmından Anadolu’ ya gönüllü sürgün gelmişlerdi.

Onları MALAKANLAR olarak bildik, öyle tanıdık.
Onlardan o kadar çok şey öğrendik ki.

Başka bir Yurt Gezimizde solan renkler gibi, solan bahçeler gibi hala duran, ama öğretmen ANNA ve öğrencisi FİDAN’ ın artık seslerinin işitilmediği bir köye, eski bir Malakan Köyü’ ne yeni adı Sulakyurt olan ARDAHAN’ a bağlı SARZEP Köyü’ne.

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: SARZEP

(…)

SARZEP Köyü eski bir Malakan Köyüdür.
Bununla birlikte köyde sadece Malakanlar yaşamıyor.

Ama Malakanların bölgeye ilk geldiklerinde yerleştikleri bu köy civar köylerden, onların kültürlerinden, günlük hayatlarından çok farklıydı.
Kendilerine ait Malakan okulu var.

Evlerinde piyano var.
Peynircilikten, ev gereçleri yapımına kadar her şeyi kendileri yapıyor.

Köyde hekimleri var.
Geldiklerinde Rumların işlettiği değirmenlerin daha iyisini onlar işletmeye başlıyor.

Kısaca, komşu Değirmen Köy’ de beyliğini ilan etmiş Zulümkar Celil  Bey her seferinde SARZEP’ ten geçerken için için bu köyü ve köyde yaşayan Malakanları kıskanıyor.
SARZEP MALAKAN İLKOKULU
Köyde yaşayan Türkler çocuklarını köyde bulunan diğer milletlerin, Rum ve Ermenilerin okuluna değil, Malakan okuluna vermeyi tercih ediyorlar.
Sarzep İlkokulu – Fidan kız yok

Solup giden güzel insanlar-Malakanlar

Bugün artık köylerde öğrenci olmadığından ve olan öğrenci taşımalı sistemle merkezi yerlere veya ilçeye taşındığından SARZEP okulu da kendi haline terk edilmiş durumda yazık ki.
Oysa biz daha FİDAN kızın bu okuldan mezun olduğunu görecektik.

(…)

Bu topraklara bu kadar zenginlik katan Malakanlar varsa, başka bir yurt köşesinde, Sarzep’ ten çok uzak bir yurt köşesinde bu topraklara başka bir zenginliği, akıl ve yürek zenginliği katan insanlar da var demektir.
Fakir BAYKURT Köy Enstitülü öğretmen yazarlarımızdandır.

Mücadele insanıdır.
Onun Boşnak güzelliği BURDUR-YEŞİŞOVA-AKÇA Köy’ de hala ışıl ışıl yanmaktadır.

Akça Köy’ e giderseniz, Türkiye gündeminin çok ilerisinde konuşan insanlarla tanışırsınız.
ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: AKÇA KÖY

1960’lı yıllar.
Sağlık Bakanlığı köylere doğum kontrolü ile ilgili gezici ekipler gönderiyor.

Akça Köy’ e gelen bir ekip daha sonra geldiklerinde köy kahvesinde gösterilmek üzere bir eğitim filmi getiriyor. Film gösterilmeden önce Sağlık Bakanlığı ekibi Akça Köylülerle biraz sohbet ediyor. Köylülere kimin kaç çocuğu olduğu soruluyor.

Köylülerin büyük çoğunluğu “birer” çocuğu olduğunu söyleyince bakanlık ekibi şaşırıyor ve ardından “bu filmi sizin izlemenize gerek yok,” diyor ve köyden ayrılıyor.

Kaplumbağalar Fakir BAYKURT’ un romanında kaldı belki, ama Akça Köy lavanta kokuyor, Fakir BAYKURT’ un ektiği tohumlar Akça Köylü bir güzel insan tarafından umuda dönüştü, “Lavanta Umudu.”
Akça  Köy                                                             
Fakir Baykurt
Akça Köy lavantaları

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: BAHADIN
Başka bir umudumuz ta 1965 seçimlerine kadar gider.

Köy Enstitülü başka bir öğretmen yazarımız, güzel ,insan Yusuf Ziya BAHADINLI 1960’lı yılların karanlığında ve koyu siyasi çekişmelerinin yaşandığı biz zamanda Sorgun’ dan bir jeep kiralar .
Bir kendisi vardır jeepte bir de sadece ona şoförlük yapan birisi.

Yusuf Ziya BAHADINLI yazdığı yazılardan, romanlardan zaten iğnelenen birisidir, bir de bunun yanında taşıdığı Alevi kimliği vardır.
Bütün bunlara aldırmaz Yusuf Ziya BAHADINLI.

Yanındaki şöförün kullandığı jeep ile Yozgat’ ın hiç istisnasız bütün köylerini dolaşır.
1965 seçim sonuçları açıklanır.
Yusuf Ziya BAHADINLI Türkiye İşçi Partisi Yozgat milletvekili olarak meclise girer.

Başka bir Yurt Gezimizde yolumuz Yusuf Ziya Bey gibi hepsi aydınlık yüzlü insanların yaşadığı Bahadın Köyü’ ne düştü.
Yusuf Ziya BAHADINLI ileri yaşına rağmen pırıltılı bir zeka ve aydınlık bir bakışla dergilerde sürdürüyor mücadelesini.
Bahadın Uluslararası Kültür Festivali köy korteji                           
Yusuf Ziya BAHADINLI

…/…



Saymakla bitmez köylerimiz var orada, bizi bekleyen, “o köy de bizim köy” diyebileceğimiz.

Ama bir köy var ki ve o köyde doğup büyümüş, sadece ilkokulu okuyabilmiş sinema oyunculuğu yapmış,  yönetmenlik yapmış, yapımcılık yapmış ve çok ama çok sefil bir hayatını başından sonuna kadar BİR AVUÇ BULGUR adlı kitabında yazmış Hidayet PELİT hem kendi köyünü hem de komşu köyü anlatırken, hiç de farkında olmadan, aslında bu topraklarda da saklı bir masalın Bremen’ de “Bremen Mızıkacılar” olarak söylendiğini anlatır bize, ama ne Bremen’i bilir Hidayet PELİT ne de  duymuştur mızıkacıları.

Bize başka antropolojik bilgiler de verir Hidayet PELİT kitabının “Melesün’ de Yılbaşı” bölümünde. Köyün gençlerinin yılbaşı gecesi rakı yerine turşu suyu ile sarhoş olduklarını anlatır mesela.

ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA: MELESÜN

Yeni adı Cevizli olan SİVAS-KOYULHİSAR İlçesi’ ne bağlı MELESÜN Köyü’nde tıpkı babası gibi daha çocukluğundan kabına sığmayan birisi yaşar: Hidayet PELİT.

Melesün Köyü                                                              
Sineme oyuncusu Hidayet PELİT
Yönetmen Hidayet PELİT

(…)


Melesün’ de Yılbaşı

Yılbaşı gecesi, köy odasında toplanan gençler, rakı niyetine turşu suyu içerler ve kafayı bulurlar. Yılbaşı (saya) gecesini her yıl yaparlar.

Saya gecesinde evlerden yiyecek temin edecek olanlar üç gruba ayrılır.1.nci grup; iki veya üç kişidir. Ellerinde sekiz on çan kelek alırlar. 2.nci grup: ayı, at, horoz, tilki, kurt, köpek ve koç kılığına girerler.

(…)

Ayı, ev sahibine oynayarak ve hünerini gösterirken evde bulunanlara ayı gibi sesler çıkararak saldırır, horoz, horoz gibi öterek ev sahiplerini gagalar, at at gibi kişneyerek evdekilere çifte atar. Köpek, köpek gibi havlayarak ev sahibine saldırır, evdekiler de ellerine almış oldukları sopalarla onlardan korunmaya çalışır.

(…)                                                                 Hidayet PELİT-Bir Avuç Bulgur-Kişisel dağıtım

Hidayet PELİT farkında olmadan benim bugüne kadar başka hiçbir yazılı kaynakta okumadığım bir önemli bilgi daha verir bize.

(…)

Cörgü Köyü’nde ise saya on iki Şubat’ta yapılır.

(…)                                                     Hidayet PELİT-Bir Avuç Bulgur-Kişisel dağıtım

Bu sıradan gibi, çok yöresel gibi gelen kısacık bilgi aslında ne kadar büyük bir geçmişi barındırıyor içinde.

Kendi köyleri Melesün’ de yılbaşı, yani saya gecesi 31 Aralık’ ta yapılırken, komşu köy Cörgü’ de yılbaşı, yani saya gecesi neden 12 Şubat’ ta yapılır?

Bunun tek bir açıklaması vardır.

Melesün köylülerinin yaşadığı köy çok eski uygarlıkların gelip geçmiş olduğu kadim bir Anadolu köyüdür ve yılbaşı geleneğini Roma-Bizans geleneğinden almaktadır.

Bu nedenle Miladi takvim kullanıyorlar ve yılbaşı 1 Ocak’ tır.

Komşu köy Cörgü halkı ise oraya Orta Asya’dan gelen Türklerin kurmuş olduğu bir köydür. Cörgü köylüleri halen Çinlilerin kullandığı ve Türklerin ise Anadolu’ ya geldikleri zamana kadar kullandıkları “hayvan takvimi” kullanıyorlar.

Cörgü köylüleri farkında olmadan, yılbaşı, yani saya gecesini 12 Şubat’ ta kutlarken aslında, hayvan takvimi kullanıyorlar, Çin yılbaşını takip etmiş oluyorlar.

Oysa iki köyün arası yürüme mesafesi olarak ancak bir saattir, bu gelenek bozulmadan nasıl bugüne kadar gelebiliyor?

…/…

Orada başka köyler de var Anadolu’da.

KAYSERİ-TALAS- köylerine giderseniz, askerliğini sıhhiye eri olarak yapmış ve köyünde “tohtur” olmuş Tohtur Salih TOKGÖZ ile Amerikalı Dr. Warren H.WİNKLER’ in yoksul ve çaresiz köylülere yaz kış demeden nasıl şifa dağıttığını duyarsınız hala.

  İki Doktor Bir Yolculuk – Dr. Warren H. WINKLER- YKB
…/…

Orada başka köyler de var Anadolu’ da.

Yazarımız, dostumuz Arif IRGAÇ’ ın köyü var GİRESUN-ŞEBİNKARAHİSAR-Alişar Köyü. Sizi içine alır, kavrar, Şebin kültürünü hissedersiniz. Ara GÜLER’ i görürsünüz.



…/…

SİVAS-İMRANLI-Kapıkaya Köyü ise başka bir yazar dostumuzun, kardeşimizin, Serdal KARAKUŞ’ un köyüdür, orada duruyor. Koçgiri kültürü, halayları, sesleri orada duruyor.


…/…

Dinek Köyü de orada, İncesu Köyü de.

…/…

Baş eğmeyen efelerin yaşadığı, Kerimoğlu Eyüp’ ün köyü de orada duruyor.

MUĞLA-Pisi Köyü civarındaki Karadağların sandal ağacını ta yüreğimize dokunarak anlatmıştı bize başka bir yazar dostumuz Hüseyin İlker ALTINSOY.

…/…

ESAS HADİSE O KİRAZ AĞAÇLARI

Şair diyor ya, “gezmesek de tozmasak da” öyle köyler var ki, isimleri de cisimleri de silindi haritalardan.

Ama yine de gider kökleri orada olan insanlar o köylere.

O ismi cismi haritada bile olmayan insanlar o köylere neden giderler peki?

Mihri BELLİ anlatır, Yunanistan İç Savaşı’nda Türk vatandaşı olarak partizanların safında yer aldı. Ona “kapiten” , yüzbaşı anlamında, komutan anlamında “kaptan”, dediler iç savaşta.

Mihri BELLİ çok uzaklardaki “oradaki çok uzak bir köyü” yazdı, ismi ve cismi artık haritada olmayan bir köyü ve o köyün “kiraz ağacını.”

(…)

Diyarbakır’da bir aile köyünü terk etmek zorunda kalıyor. Aileden yaşlı bir adam var, arada bir ortadan kayboluyor. Nereye gittiğini kimse bilmiyor. Meğer yüzlerce kilometre aşıp köyüne gidermiş. Kiraz ağaçları varmış köyünde, onların bakımsız kalmasına gönlü razı değilmiş. Gerekeni yapar, geri gelirmiş. Bu olay bile tek başına bana çok anlamlı geliyor. Kiraz ağaçlarının bakımı için orada askerin kontrolündeki araziye geçiyor, gerillanın arazisini geçiyor, ölümü göze alıyor, bakımı yapıyor ve geri dönüyor. Bu da Türkiye işte. İşte esas hadise o kiraz ağaçları.

(…)                                                     Mihri BELLİ-Esas Hadise O Kiraz Ağaçları- Çivi Yazıları


Bir köyünüzün olması gerekmiyor.
Bir kökünüz olsun.
Bir kökünüzün olması sizin “aidiyet “duygunuzla ilgilidir.
Bir aidiyetiniz olsun.
Şairin şiirini yeniden okuyun.


Gezmesek de, tozmasak da, demeyin, o köyü gezin.
Yatmasak da, kalkmasak da, demeyin, o evde yatın.
Duymasak da, tınmasak da, demeyin o sesi duyun.
İnmesek de, çıkmasak da, demeyin, o dağa çıkın.
O yola varın ve dönmeyin.

Esas hadise o kiraz ağaçlarıdır.


Aşk-ı niyaz ile.
Recep Babayiğit
14/12/2018































Hiç yorum yok:

Yorum Gönder