Yoldaş Stalin’in artık siyaset literatürüne geçmiş bir sözü
vardır.
Yoldaşları ile toplantıda sorar Stalin:-Yoldaşlar, bu bir tesadüf müdür?
Sorduğu soruyu yine kendisi cevaplar:
-Hayır yoldaşlar, bu bir tesadüf değildir.
…/…
Deterministik açıdan bakmıyoruz, astrofizik de bizim
konumuz değil.
Ama bir de yaşadıklarımız, gördüklerimiz, duyduklarımız var
onca yıldır yaptığımız YURT GEZİLERİNDE.…/…
10-11 ARALIK, 2016 LATMOS KAYA RESİMLERİ – BAFA GÖLÜ - LABRANDA - MACAR EVLERİ – MİLAS
İDOL BRANSKI
![]() |
Teos Antik Kenti anfi tiyatrosu
|
Zarfın üzerine hikayenin adını yazıyorum.
Üzeri yazılı zarfları başka ve sarı bir zarfa koyuyorum. Sarı zarfların üzerine geziye gelenler isimlerini yazıyorum.
Anfi tiyatronun basamaklarına oturmuş dostlarıma belki de uzun yıllardır almadıkları mektuplar dağıtıyorum bir postacı gibi veya yılbaşı hediyesi dağıtan Noel Baba gibi.
İlk basamakta oturan Dr İlham TOKATLI DİLMEN Hanım zarfını açıyor, iç zarfın üzerini okuyorum:
İDOL BRANSKI
Takvim yapraklarını koparırken bu kısa öykü aklımda kalmıştı ve “olamaz,” diyorum. Bu nasıl bir tesadüf?
Öyküde adı geçen ve annesini kaybettiği için günlerdir susmadan ağlayan yavru köpek yanına konan ve annesinin kalp atışı zannettiği tiktaklı çalar saatin tiktakları ile rahatça uyurken, bu öykünün uzmanlık alanı “kardiyoloji” olan Dr İlham Hanım’a verilmiş olması tesadüf müydü?
13 - 15 EKİM, 2017 GÖLLER BÖLGESİ KÜLTÜREL VE DOĞAL ÇEVRE
YURT GEZİSİ
AKÇA KÖY – FAKİR BAYKURT![]() |
Eber Gölü – henüz kurumadan
|
İki yıl önce planlanan bu Yurt Gezimizi Fakir BAYKURT
anısına yapıyoruz.
Fakir BAYKURT BURDUR-YEŞİLOVA İlçesi AKÇAKÖY’ den Köy
Enstitülü öğretmen yazarlarımızdandır.
13 Ekim’ de AKÇAKÖY’ deyiz. Köy kahvesinde Fakir BAYKURT’ u
anlatıyor Ecemiz Ayşenur TAKAZ Hanım.
Muhtar arada söz verdikçe Ayşenur Hanım’a, şaşırarak
öğreniyoruz Fakir BAYKURT’ un ölüm tarihinin 11 Ekim, 1999 olduğunu.
İki yıl önceki plan bugüne denk gelsin, diye yapılmamıştı.
19 - 20 MAYIS DAĞLIK
FRİGYA KERVANI - İKİ KERVANSARAY ARASI MEKKARE
EĞRET HAN – DÖĞER HAN - AFYON
![]() |
Eğret Han |
![]() |
Afyon – Susuz Osman Köyü bozkırında son Zincirli kuyu |
19-20
Mayıs, 2018 tarihlerinde Faruk Nafiz ÇAMBIBEL anısına yapmış olduğumuz İKİ
KERVANSARAY ARASI MEKKARE Yurt Gezimizde kolektif görev alan Serap GÜNDÜZ,
Selçuklu döneminden kalma Eğret Han’ da Faruk Nafiz ÇAMLIBEL sunumunu
yaptığında böyle bir kervansarayın içinde bulunmaktan çok mutlu olduğunu
söylüyordu.
Serap
Hanın sunumunu yaptıktan sonra şairin ünlü Han Duvarları şiirini okuyorum
kervansarayın içinde.
Belki
de ilk defa böyle bir şiirin sesi değiyor kervansarayın taş duvarlarına ve
kervansaray kervansaray olduğunu hatırlıyordu.
Faruk
Nafiz ÇAMLIBEL’ in “Han Duvarları”
isimli uzun destansı şiirine esin kaynağı olan kervansaray Niğde – Ulukışla
İlçesi’nde bulunan Öküz Mehmet Paşa Külliyesi içindeki Ulukışla Kervansarayıdır.
Faruk
Nafiz ÇAMLIBEL sunumunu yapan Serap GÜNDÜZ sunumdan sonra “ben de
Ulukışlalıyım” dediğinde bunun bir tesadüf olduğunu kim söyleyebilirdi?
17 – 19 ŞUBAT BİR
ROMAN BİR ŞEHİR – KURA ÇÖZÜLDÜ 1-2-3
ARDAHAN- KENAN KARABAĞ - ZAMANSIZ KAÇIŞLAR – 3
Zamansız Kaçışlar yaptık.
Bir Roman Bir Şehir projeleri yaptık ve
uyguladık.
Zamansız Kaçışların birinde Kenan
KARABAĞ dostumuzun Kura Çözüldü 1-2-3 dizi romanları arka planında Ardahan’ a
gittik.
18 Şubat akşamı otelin yemek salonunda
sadece biz varız.
Zamansız kaçan herkese torbamdan çekip
çıkararak rastgele Atilla İLHAN’ ın şiir kitaplarını hediye ediyorum.
Fatma KORCAN Hanım’a Atilla İLHAN’ ın “Duvar”
adlı şiir kitabı geliyor.
Fatma KORCAN Hanım şiir kitabından şöyle
rastgele bir yer açıyor,27. sayfa.
Şiirin adı: ümmühan
Gözleri dolu dolu olan Fatma KORCAN
Hanım, “bu nasıl olur, anlayamıyorum,” diyor.
Bir süredir annesi ile kırgın olan Fatma
Hanım, kendisine hediye edilen şiir kitabını şöyle bir açtığında ve açar açmaz
“ümmühan” şiirini gördüğünde, bunun ona bir mesaj olduğunu ve annesini araması
gerektiğini söylüyordu.
Fatma KORCAN Hanım’ ın annesinin adı:
Ümmühan
Belki de daha çarpıcı olan ise şairin bu
şiiri “Annem’e” diye yazmış olması ve şiirlerinde ilk ve son defa büyük harf
kullanmış olmasıydı.
Annem’e
(…)
artık
bir yol kahbeye çıkmış adı
veli
ister dönsün ister dönmesin
kırılmış
hasret kuşunun kanadı
gayrı
uçamaz
zaman
zaman birkaç sarhoş toplanır
ayran
suyu’nun başında ümmühan’ı oynatır
oynar
ama içi kan ağlar
neylesin
deli gönül veli’sinden geçemez
şimdi
bir türkü yakılmaz mı adına
dal
boylu dalyan vücutlu çilekeş ümmühan’ın
pehlivan
ile birleşmiş macerası
birinin
bağrı oyulmuş diğeri üryan kılınmış
derken
ağızdan ağıza yakılmış türküsü
eksilmez
dağların yadigarı
köz
düşmüş yanar ciğeri
var
m-ola bundan beteri
pehlivan
yıkıldın ümmühan gibi
düştün
mü ümmühan pehlivan gibi
Atilla İLHAN-Duvar-ümmühan
…/…
Ağustos, 2016
SILVAN – SYLVIE – SELVİ
Ağustos başı Selman AK dostumla dünyanın
en yaşlı beşinci ağacını 4112 yaşındaki Porsuk Ağacı’ nı görme heyecanı ile
ZONGULDAK-ALAPLI İlçesi GÜMELİ Beldesi Karapınar Yaylası’na gidiyoruz.
Gümeli beldesi, Gümüşhane-Kürtün-Güvenç
Abdal Ocağı’na bağlı “Çepnilerin” yoğun olarak yaşadıkları bir belde.
Ağacı görmeden önce Ereğli’ ye, Cehennem
Ağzı Mağaraları’ na giderken genç bir İsviçreli’ yi alıyoruz aracımıza.
İsviçreli gencin adı SİLVAN.
Mağaraların birinde yanımıza yanaşan, ama oralı, Ereğlili
olmadığı her halinden belli olan gence soruyorum.
-
Nerelisin?
-
Diyarbakırlıyım abi.
-
Neresinden?
-
SİLVAN-lıyım abi.
İsviçreli gence, Silvan’ a sesleniyorum. Gelip Silvan-lı
genç ile tanışıyor.
Hiçbir şey tesadüf değildir.
Tesadüf olmayan başka o kadar çok şey var ki.
Aşağıdaki isimlerden hangisini alırsanız alın, hepsi SİLVAN
ile ilgili, hepsi o kelimeden türemiştir.
Hepsinin, yani SİLVAN‘ ın, yani SELVİ ormanın ana yurdu bu
topraklardır, yani Suriye ve Lübnan’ı da içine alan Anadolu topraklarıdır.
SİLVAN: İbranice’ deki anlamı “orman“
SILVIE – SELVA – SİLVA ve Türkçe’ de SELVİ, aynı anlama
gelen SİLVAN‘ ın feminen halidir.
SELVİ: Yapraklarını dökmeyen uzun boylu kozalaklı bir ağaç
türüdür.
TRAN-SİLVAN-YA: Bugünkü Romanya‘ da ormanlık bir bölge
PEN-SİLVAN-YA: ABD’ de orman bakımından zengin bir eyalet
***//***
İsviçreli genç SİLVAN ile Diyarbakır‘dan gelen SİLVAN-LI
genç Zonguldak – Ereğli‘ de Cehennem Ağzı Mağaraları’ nda nasıl karşılaşıyor?
Bir de, bu topraklarda yaşamış PİR SİLVANUS vardır.
Kimi kaynaklar PİR SULTAN ABDAL‘ ın aslında PİR SİLVANUS
olduğundan söz eder. Konuyu Alevi tarih yazıcılarına bırakalım.
PİR SİLVANUS bir aziz değildir, o, yedinci yüz yılda
yaşamış bir halk ozanıdır ve Bizans‘ın baskıcı ve yok edici Ortodoks zulmüne
karşı bu topraklarda, kökleri Sümerlere, Hititlere kadar giden bin yıllardır
yaşayan Anadolu inancını savunmaktadır.
Pir Sultan ABDAL gibi, taşlanarak öldürülür, gelenek devam
eder.
O halde bir soru:
Neden sadece bu topraklarda olmak üzere mezarlıklara hep
SELVİ – SERVİ AĞACI dikilir?
SELVİ ağacı dikilir, çünkü bilinmeyen nedenin altında yatan
“sır“ her dikilen SELVİ AĞACI, PİR
SİLVANUS – PİR SULTAN ABDAL anısı yaşasın diyedir.
Her SELVİ – SERVİ ağacı dirençtir ve göğü delen başları ile
en az 2000 yıl yaşarlar.
Uzaklardan bakıldığında PİR SİLVANUS‘ un
nöbete durmuş CANLARINI andırırlar.
31 Mart, 2018
EĞRET – DÖĞER ARASI – SUSUZ OSMAN KÖYÜ-HUMA
KUŞU
MÜKERREM KEMERTAŞ
Yola devam ediyoruz Selman’la.
Eski adı Eğret, Anıtkaya Köyü’nden bu yana, Eğret Han’dan
bu yana iki saate yakındır yürüyoruz.
Bir çıngıraklı kuyudan su çekiyoruz kovalar dolusu.
Kurdun kuşun içmesi için kuyunun yalağını su ile
dolduruyoruz.
Önden gidiyorum, asfalt yolun solundan ve topraktan,
kenardan.
Asfaltın üzerinde bir kuş görüyorum, serçeye benziyor, ama
değil.
Saka kuşuna da benziyor,
ama değil. İskete olabilir mi?
Kuş sırt üstü asfaltta yatıyor.
Ölü sanıyorum.
Ölü bir kuş ise, alıp yolun kenarına, toprağa bırakacak
oluyorum.
Ayak seslerimi fark etmiş olmalı, kuş biraz kıpırdıyor.
Gözlerini aralıyor sonra.
Sırt üstü yatan ve dönemediği için sadece minik ayaklarını
kıpırdatan bebeklerin yaptığı gibi, kuş minik pençelerini kıpırdatıyor.
“Beni fark edin, buradayım,” demek istiyor.
Elime alıyorum kuşu.
Seviyorum. Konuşuyorum onunla.
Pırpır eder ya yüreğiniz, ”kuş gibi pırpır etti yüreğim”,
deriz ya, kuşun yüreğinin pırpır edişini hissediyorum avcumun içinde.
Bakıyorum, görünürde yarası beresi yok kuşun.
Hızla gelen araçların birisi çarpmış olmalı.
Kuş henüz yavru, belli ki, hızlı kanat çırparak kendini
kurtaramamış zavallı.
Selman alıyor eline.
Susuz Osman Köyü’nden İhsaniye ilçesine kadar yürüyoruz,
mekkare.
…/…
Umay kuşudur talih kuşunun adı.
Bilinen yaygın adı ise “huma” kuşudur.
İrani halklarda bunun adı Simurg’ tur.
Bizim türkülerimize de geçmiştir.
31 Mart, Cumartesi günü, yani tam da kuşu bulduğumuz gün,
yoldayken kaybettik o kendine özgü sesi
olan Mükerrem
KEMERTAŞ Usta’yı.
En güzel o söylerdi bu türküyü, Huma Kuşu türküsünü.
Huma kuşu yükseklerden seslenir
Yar koynunda bir çift suna beslenir
Sen ağlama kirpiklerin ıslanır *
Ben ağlim ki belki gönül uslanır
Başına devlet kuşu kondu, diyoruz.
Eskiden başına huma kuşu, umay kuşu kondu, derlerdi.
Hep yükseklerde uçar, yükseklerden
seslenir huma kuşu türküde olduğu gibi.
Bulduğumuz kuş Mükerrem KEMERTAŞ’ tan haber mi getiriyordu
bize yoksa?
27 - 29 EKİM BİR
NEHİR DOĞUYOR - SAKARBAŞI’ NDAN – KARASU’
YA
NEHİRLER
YURT GEZİSİ
Bir nehrin doğuşunu gördük Sakarbaşı’nda sabahın ayazında.
![]() |
Sakarya olup akıyor Sakarbaşı
|
Yüzlerce
kilometre aktık biz de nehirle birlikte.
Adapazarı’
na geldik, Sakarya’ ya demek gerekir.
Adını
bir nehirden alan tek kentimizdir Sakarya.
Adapazarı’
nda Sakarya Irmağı’na son karışan “kavşutu” Melas Çayı’ nı ve çayın üzerine
yapılan Jüstinyen Dönemi Roma Köprüsü’nü görüyoruz.
Köprüden sonra Yıldız ÖZ Hanım ile konuşuyoruz, bizi
Adapazarı’nda yaşayan teyzesi veya dayısında çay içmeye davet ediyor. Memnun oluyoruz.
Yıldız Hanım bizi köprüye yakın oturan dayısının evine
götürüyor.
Öyle çat kapı gelmiş gibi oluyoruz, ama Yıldız Hanım’ın
yengesi, kuzenleri ve erkek kuzenin eşi bizi çok sıcak karşılıyorlar.
Erkek kuzen yeni evlenmiş. Kalkmadan önce “yeni evliler
için hep birlikte koro türküsü söyleyelim, sonra da ben gelin ve kız (kuzen)
için bir deyiş söyleyeceğim,” diyorum. Önce yeni evliler için söylüyoruz hep
birlikte.
İki de keklik bir
kayada ötüyor
Ötme de keklik
derdin bana yetiyor
Annesine kara da haber
gidiyor
Yazması oyalı
kundurası boyalı yar benim
Sonra
ben bir deyiş söylüyorum gelin ve kız(kuzen) için.
Bir kız ile bir
gelinin yar yar bahsi var
İkisinin cüda
düşmüş yar yar arası
İmanım da yar yar
arası
Kadir mevlam hub
yaratmış yar yar onları
Hilal hilal
kaşlarının arası yar yar arası
İmanım da yar yar
arası,
Kul Mustafam der
ki yar yar ben de akayım
Akayım da yar
bendimi yar yar yıkayım
Eğil güzel al
yanaktan bir yol öpeyim
Gamzesi hoş kaşı
kara yar ister gönül
İmanım da yar ister
gönül
O
günün sonunda Sakarya’nın Karadeniz’ e dökülen yerinde, Karasu-Yenimahalle’de
gün batımı ile yemeğimizi de yedikten dönüş için kalkıyoruz.
Dönüş
yolu sohbetlerimize başlıyoruz araç içinde.
Yıldız
ÖZ Hanım söz alıyor.
-Recep
Bey o söylediğiniz deyiş beni, yengemi ve kuzenlerimi perişan etti. Deyişi
söyledikten sonra deyişin kime ait olduğunu söylediğinizde biz hepimiz göz göze
geldik yengem ve kuzenlerle.
Yengemin
gözleri doldu, ben de öyle. Ağlamamak için kendimizi zor tuttuk.
Siz
nereden biliyordunuz daha bir ay kadar önce genç yaşta kaybettiğim dayımın
adının “Mustafa” olduğunu?
Bilemezdim.
Ama
tesadüf değil, bildiğimiz ve hep söylediğimiz gibi.
23 - 24 KASIM AY
BÜYÜRKEN UYUYAMAM* ZAMANSIZ KAÇIŞLAR – 9
AY
IŞIĞINDA ANTİK ZAMANLAR
AIZONAI
GECE YÜRÜYÜŞÜ
(*)
NECATİ CUMALI
Yine bir zamansız kaçıştayız. Dolunayda antik zamanlar
yaşamak için Kütahya-Çavdarhisar- Aizanoi antik kentindeyiz.
Necati CUMALI anısına yapıyoruz bu Yurt Gezimizi ve Necati
CUMALI sunumu için kolektif görevi Resmiye ŞEFKATLİ Hanım’ a veriyoruz.
Resmiye Hanım sunumunu dünyada bir benzeri daha olmayan
Aizanoi anfi tiyatrosunda yapıyor, ilgi ile dinliyoruz.
Necati CUMALI’ nın Makedon göçmeni bir Urlalı olduğunu
söylerken sesinde titreme oluyor.
Kendisinin de bir Makedon göçmeni olduğunu söyleyen Resmiye
Hanım “bu nasıl bir tesadüf?” derken, artık hiçbir şeyin tesadüf olmadığını
bilen tiyatronun basamaklarında Resmiye Hanım’ ı dinleyen Yurt Gezginleri
“hiçbir şey tesadüf değildir,” demeyi ihmal etmiyorlar.
İyi, ama sunum sonunda
Resmiye Hanım’ a armağan olarak verilecek kitabın seçiminde Ümran KALAFAT Hanım
acaba birilerinden mi haber aldı Resmiye Hanım’ ın Makedon göçmeni olduğunu ve
gidip de ona Necati CUMALI’ nın ölümsüz eseri, bir Balkan trajedisini anlatan “MAKEDONYA
1900” romanını aldı?
01 - 02 ARALIK KEFE YAYLASI - YATAĞAN – SERİNHİSAR –
LEODIKYA - GÜNEY ŞELALESİ
ALTIN KİRPİ
Bu sefer Hayri DEV Usta anısına yapılan bir Yurt
Gezisindeyiz ve Leodikya’ nın iki dev anfi tiyatrosundan Helenistik dönemde
yapılanın basamaklarındayız.
Yine Nesin Vakfı’ nın takvim yapraklarındaki tefrika
öykülerden yapılan zarflar ve üzerleri katılanlar adına yazılmış başka zarflar.
İzmir’den misafirlerimiz de var aramızda.
Herkese isim okuyarak dağıtıyorum zarf içindeki öyküleri.
İzmir’den gelen misafirlerimizden Şeref GÜL aldığı zarfı
açıyor ve iç zarfın üzerinde yazan hikayenin adını görünce şaşırıyor ve hemen
araya giriyor heyecanla.
Eşi Meral Hanım’ ın kendisine bir çok sevimli isimler
bulduğunu ve onu kullandığını söylerken eşinin kendisi için en son bulduğu
ismin “kirpi” olduğunu söylüyor Şeref Bey.
Şeref Bey’ in aldığı zarfın içinde çıkan hikayenin adı
hepimizi gülümsetiyor:
ALTIN KİRPi
4 K
Bir Roman Bir Şehir kapsamında bu sene dört proje yaptık ve
hepsini de gerçekleştirdik.
Dört projenin de adının baş harflerin “K” ile başlaması
nasıl bir tesadüf ile açıklanabilir ki?
K- KURA ÇÖZÜLDÜ
K- KAPANCA SOKAK
K- KERVANKIRAN
K- KERİMOĞLU
İyi de, ya
KARADENİZ KIYILARINDA KONSER
KARABOĞAZ SAHİLİNDE YAZLIK SİNEMA KEYFİ
KANYONLAR YURT GEZİSİ
KERKENES DAĞI PTERIA SUR DUVARLARI
KEFE YAYLASI
ne demek oluyordu?
Hepsi mi tesadüftü?
…/…
Belki de haklıydı Murathan MUNGAN “aşk
tesadüfleri sever” derken ve tam da Müslüm GÜRSES’ in sesine ve ruhuna uygun
bir şiir yazdığında.
Aşk tesadüfleri sever
Aşk tesadüfleri sever
Kader ayrılıkları
Yıllar geçmeyi sever
İnsan aramayı
Kader ayrılıkları
Yıllar geçmeyi sever
İnsan aramayı
Güller açmayı sever
Zaman soldurmayı
Eller birleşmeyi sever
Yollar ayrılmayı
Zaman soldurmayı
Eller birleşmeyi sever
Yollar ayrılmayı
Herkes geçmişi öder
Bir yol ayrımında
Başlamak istersen
Yeni bir hayata
Gölgeni yedek
Bırak ardında
Bir yol ayrımında
Başlamak istersen
Yeni bir hayata
Gölgeni yedek
Bırak ardında
Hiçbir
şey tesadüf değildir. Her şey bir ağın içinde deviniyor.
Arapçada “şebeke” kelimesinden geçiyor
dilimize.
Batı dillerinde ve yeni uydurulan bir
kelime çıkıyor karşımıza: network
Türkçe’ de “ağ” diyoruz.
Hangi dilde ararsanız arayın, bir ağın
içinde deviniyor her şey.
Aynı ağın içinde devinen kelimelerin,
insanların, dillerin, hayvanların, bitkilerin, canlı ce cansız varlıkların her
şeyin, ama her şeyin belirsiz bir zaman ve mekan içinde bir araya gelmesi,
buluşması kaçınılmazdır.
Bu aslında her biri şiirsel bir şekilde
bir araya gelişlerin, karşılaşmaların, buluşmaların sırrını aramak gereksizdir.
O nedenle biz “hiçbir şey tesadüf
değildir” diyoruz.
Her şey bir “tesadüfler rapsodisidir.”
Aşk illaki,
Recep Babayiğit11/12/2018
Merhaba Recep Bey, yazdıklarınızı heyecan ve keyifle okudum. Kitap okumayı sevdiğinizi ve irdeleyen, araştıran bir insan olduğunuzu anlamıştım ve okuduğum bu ilk yazınızla da duygu ve düşüncelerinizi ne kadar etkileyi bir şekilde anlatabildiğinizi görmüş oldum.
YanıtlaSilSürükleyici ve merak uyandıran yazı akışını okuduk a mutlu etti beni.
Yolunuz hep açık ve Gönlünüz şen olsun.
Meral Gül Uzman
YanıtlaSilDenizli gezisinden "İzmir'i dostlarınıza,