20 Temmuz 2018 Cuma

KÜLTÜR YARATAN DAĞLAR – 1 DİNEK DAĞI (İkinci Bölüm)



KÜLTÜR YARATAN DAĞLAR – 1

DİNEK DAĞI

(İkinci Bölüm)







Denek Dağı yarattığı kültürü Keskin’ e yansıtır, Keskin’ e taşır.

Keskin demek, halay demek, Keskin demek, türkü demek, Hacı Taşan demektir.

***//***

Anadolu’nun en zengin ve canlı müzik kültürüne sahip olan Keskin’ de bu damarı canlı tutan kanalların başında ritim zenginliği sunan Keskin – Bala halayları, Denek Dağı eteklerinde kurulu Cerit ve Afşar Obaları’ nın göç ve mecburi iskan öyküleri, Abdal Kültürü gelmektedir.

“Allı Turnam” türküsü her yerde söylenir, ama Keskin’ de başka türlü söylenir. Hacı Taşan – Neşet Ertaş’ın demesiyle “Hacı Emmi” – daha başka söyler. Allı Turna avazıyla, Hacı Taşan’ ın sazındaki tele eşlik eder adeta.

Neşet Ertaş, Hacı Taşan’ ı anlatırken şunları söyler.

“Babam Muharrem Ertaş ay dost deyince yeri göğü inletirdi. Hacı Taşan da Hacı Taşan dı emme canım.“

Neşet Ertaş, ta küçük yaşlarından itibaren babasının yanında, karşısına asla çalıp söylememiştir. Onun ustası aslında Hacı Emmim dediği, Hacı Taşan’ dır.

“Billur Piyale” türküsü Erzurum’da da söylenir. Büyük edebiyatçımız Ahmet Hamdi Tanpınar Billur Piyale’yi “mahalli bir klasik“ olarak tanımlar.

Erzurum’ da söylenen Billur Piyale ile Keskin’ de söylenen Billur Piyale’ yi ancak Tanpınar gibi büyük bir usta sentezleyebilir.

Ama Keskin’ de söylenen Billur Piyale daha başka bir lezzet bırakır ruhumuzda. Hacı Taşan,

billur piyaleli gülüm burya mı geldin
aslın Keskinli mi gardaş sen sefa geldin

derken, hem Keskin’ i anlatır, hem de kolları narin, sevgiliyi.

Billur Piyale, kristal kadeh, kristal bardak, demektir.

Kristal kadehe benzetilen yardır, sevgilidir. Sevgili hem narindir hem zariftir kristal bardak gibi. Ama kristal gibidir aynı zamanda sevgili, bir tarafından bakınca, öbür tarafını görürsün, ruhunda hile ve karışım yoktur, saftır kristal gibi.

Hacı Emmi, billur piyale, dedikçe, karşınızda salınan ince belli bir sevgili durur sanki masada.

Hacı Taşan demek “Hacıeli Obası” demektir, ayağına fotini giyince zengin olduğunu sananlar, Hacı Emmi’ nin türküsünde yer bulamaz kendine.

Yöre ağzı ile söylemek gerekirse “Hacel Obası”, aynı zamanda Muharrem Ertaş‘ın evlendiği köydür, abdal köyüdür. Hacı Emmi’ nin köyüdür Hacıeli Obası, Hacı Emmi’ nin bütün türkülerinin sentezi bu türküde saklıdır.

Haceli Obası’ nı engin mi sandın
Ayağında fotini var zengin mi sandın
Her oluru olmazı dengin mi sandın,
Ay da doğdu göremedim yar seni.

Türkü üstatları der ki, “türkü Yozgat’ ta doğar, Kırşehir’ de oyun havası olur,

Keskin’ de elenir.

Bu toprakların insanı, her birisi, sıradan bir abdal, sıradan bir köylü, müzik konusunda birer “kitapsız bilendir“. Hangi sesin yanlış olduğunu, hangi sesin hangi sesle bir arada olması gerektiğini, hangi ritmin nereye uyduğunu bilir. Uymayan, yakışmayan sesleri dinlemez.

Yozgat’ tan Keskin’ e kadar gelebilen türkü, en son Keskin’ de ince elekten geçer, süzülür, adeta rafine olur. İsimsiz virtüözlerin, isimsiz armoni ustalarının elinde ve dilinde billura, kristale dönen sesler bize bozlak olur, semah olur, oyun havası olur, maya olur.

Ya da,1960‘lı yıllarda radyoların en çok çalınan ağıt türküsü nasıl unutulur? Şifa bulmak için Ankara’ ya giden fidan gibi kız, ölümüne bile sevinir neredeyse, Keskin’ e gelince, “künyemi Keskin’ den sildirmeyin“ der.

Ankara’ da yedim taze meyvayı
Boşa çığnamışım yalan dünyayı
Keskin’ den de sildirmeyin künyayı
Söyleyin anama, anam ağlasın
Anamın oğlu var, beni neylesin

Künye sildirmek ne demektir, bilir misiniz?

Künyeyi sildirmek yersiz yurtsuz kalmak gibidir, asla silinmez.

Hatta künyesini başka yerden doğduğu ata topraklarına aldıranlar da olmuştur hasretlikten.

Künyeyi sildirmek kendini “aidiyetsiz” hissetmek, öyle kalmak demektir.

***//***

Keskin aynı zamanda farklı inançtan insanları da barış içinde bir arada tutar. Denek Dağı bu anlamda barış dağıdır da.

Keskin ve civarında, önemli bir Ortodoks Türk vatandaşı yaşamaktadır.1921 -22 yıllarıdır. Keskinli Ortodokslar Mustafa Kemal’ den yana tavır almıştır Milli Mücadele’ de.

Olası Rum-Türk çatışması, huzursuzluğu bu bölgede hiç yaşanmamıştır.

Milli Mücadele’ de yaşanan Türk – Sovyet işbirliği çerçevesinde, Kızıl Ordu’nun kurucusu efsane komutanlarından Kırgız M.V. Frunze Aralık 1921 – Ocak 1922 tarihleri arasında Türkiye’ yi ziyaret eder.

Karadeniz’ den giriş yapan Frunze, Ankara yolu üzerinde Türk Ortodoks

Patrikhanesi’ni ve patrikhane kurucusu Papa Eftim‘ i de ziyaret eder.

Dönenim Adliye Vekili Refik Şevket Bey, Türk Ortodoks Kilisesi’nin kuruluş amacını şöyle açıklar.

“Hıristiyanlığı kabul etmiş olan Türk Ortodoksları Rumların devamlı tecavüzleriyle milliyetlerini kaybetmek üzeredirler. Bunlar ana dilleri olan Türkçeden başka bir dil bilmeyen ve ( ... ) milliyetleri olan Türk ahlak ve adetlerini taşıyan bu zavallılar, Rum Kilisesi ve Rumlar tarafından Karamanlı diye hor görülmektedirler .( ... )

Kilisenin adı “Karıştıran Kilise“ , kırmızı taştan yapı malzemesinden dolayı ise yöre halkı tarafında “Kızıl Kilise” olarak bilinir.

Keskin’in dışında, bağların olduğu bölgede, yamaca kurulu kiliseden bugün geriye sadece yıkık duvarlar kalmış yazık ki.

Koskoca patrikhaneden hiçbir şey kalmamış geriye.

Yazık.

Denek Dağı’nın barış dolu dağ yelleri buraya kadar gelmemiş anlaşılan.

Denek Dağı bu kiliseye gölge olamamış demek ki.

***//***

Siz Kırşehir, Yozgat, Keskin, Çorum, Ankara yörelerinde çalan, çalıp söyleyen abdallara sadece çaldığı müzik aletlerine göre, sazcı, kemancı, davulcu vb derseniz, ya o abdallara bilmeden hakaret ediyorsunuz, ya da sanattan anlamıyorsunuz demektir.

Neredeyse hepsi “usta malı“ eserler çalıp söyleyebilen bu insanların hepsi birer

“ustadır.“ Ancak, ustalık payesi alabilmek bir akademik unvan almaktan daha zordur. Dahası, ustalığı sürdürmek, geliştirerek sürdürmek daha da zordur. Bunun için sürekli çalacaksınız, sürekli söyleyeceksiniz.

Ancak, bu insanlar, “abdallar“, abdal ustaların tek geçim kaynakları düğünde dernekte çalıp söylemek, yörenin demesiyle, “düğün kovalamaktır.“

Zorunlu olarak düğün kovalamaya ara verdiklerinde, ustalar ellerine sazı alamaz, avazları çıkmaz olur. Ama asla yaptıkları işlere küsmezler.

Muharrem Ertaş Usta’nın ustaları babası Yusuf Usta ve dayısı Bulduk Ustadır.

Bulduk Usta’nın öyle bir sesi vardır ki, düğünlerde söyleyince komşu köyden duyulurmuş.

Hatta Seferberlik’ te asker kaçaklarını yakalamakta zorlanan jandarma,

Bulduk Usta’yı yanında götürür, türkü söyletir, türkünün sesine gelen asker kaçaklarını yakalarmış.

Neşet ERTAŞ Usta’nın babası için söylediği “ay dost deyince yeri göğü inleten Muharrem Usta“ sözü Muharrem Usta‘ ya dayısı Bulduk Usta’dan miras kalmış olmalı.

O yıllarda, elektriğin olmadığı, ses düzeninin olmadığı düşünüldüğünde, çıplak sesle düğün çalmak, düğün savmak, sesini komşu köye duyurmak kolay iş değildir.

İşte Abdal ustalar böyle bir gelenekle yetişiyor ve içlerindeki ateşi böyle bir avazla dışarı atıyorlar.

***//***
Neşet Ertaş, babasının yanında saz çalıp söyleyemezdi, ama daha çok küçük yaşlarda onun yanında köçek olarak düğünlere giderdi. Çünkü düğünlerde kadınların erkeklerin önünde şimdiki gibi oynamaları görülmüş şey değildi. Kadınlar ancak kendi aralarında uzakta, kapalı yerde oynarlardı.

Çalan oyun havasına erkekler de kalkmazdı. Oynayanlar hep köçekti. Köçekler genellikle çocuklardan seçilirdi. Bunun en büyük nedeni, ustalığa yatkın çocuğa daha o yaşta ritim duygusunu vermekti. Eğer çocuk iyi bir köçekse, ritim yönünden sorun yaşamıyorsa, ustalıkta yol alabilirdi.

Köçekliğin olmadığı, ayıp olduğu zamanlarda ve yerlerde, halaylardır ritmi kazandıran. Halayı bozan zaten dışarıda kalır. Sazın ve sözün ustaları olduğu gibi, halayın da ustaları vardı. Bala, Kaman, Kırşehir, Keskin yörelerinde halaya kalkanlar, aynı zamanda sazda ve seste de ustadırlar.
***//***
Abdallar, Alevi – Bektaşi inancına sahip, o kültürün içinde mayalanmış müziğin avazını dile getirirler. Daha yakın zamanlara kadar, kış gecelerinde köy odalarında düzenlenen sohbetlerde, görgü cemlerinde, zakir meydan sazı çalar, nefesler söylenir, semah dönülürdü.

Şimdi ne kış geceleri, ne görgü cemleri, ne de semahlar kaldı. Ama sözleri Pir Sultan Abdal’ a ait “Keskin Semahı” hala söyleniyor. Keskin Semahı, diğer semahlara göre icrası çok zor ve özellik isteyen bir türküdür. Ama söz konusu icracı Hacı Taşan olunca, bu durum daha bir özel olur. Keskin Semahı, Hacı Taşan külliyatında özel bir yer tutar, nadiren söylenen bir türküdür, sadece meraklı olanlar dinler. Keskin Semahı çalarken, canların dönüşünü, pervane oluşlarını, kıvrılıp eğilişlerini, pir’e selamlarını sezersiniz.
***//***


Dağlar ne kadar yüce olsa da, yarattığı kültürün içinde şekillenen insanlar o kadar alçak gönüllü, engin gönüllü olurlar, kibir nedir bilmezler, böbürlenmezler.
Kırşehir’ de heykeltıraş Tankut ÖKTEM Hoca’nın yapmış olduğu bir heykel Muharrem ERTAŞ’ ı konu alır.

Neşet Ertaş, anılarında çok yoksul olduklarını, yediklerinin, onu da bulabilirlerse, sadece ekmek ve bulgur olduğunu, babası Muharrem Usta’nın düğünlerden sonra verilen tavuğu getirip pişirip yemelerinin onlar için ziyafet olduğunu anlatır.
Hemen bütün abdallar gibi, Muharrem Ertaş da mülksüzdür. Yine, Neşet Ertaş’ın anlatımıyla, sahip oldukları tek şey, babasına ait olan bir eşektir. Bu topraklarda insana olan saygı kadar hayvana olan saygı da yücedir. O nedenle eşeğin adını anarken bile karşınızda bulunan insanlara hareket ediyor anlamı çıkmasın diye,                       “sözüm ayağının altına“ diye başlanır ve eşekten hayvan diye söz edilir.

Eşek Muharrem Usta’nın mülkiyet anlamında tek varlığıdır. Yine Neşet Ertaş’ın anlatımıyla Muharrem Usta eşeğini köyden köye düğün kovalarken üzerine binmek için kullanır. Muharrem Usta, eşeği ve küçük Neşet ayrılmaz üçlüdür, ayrılmaz dost.
Tankut Hoca heykeli yapmadan önce tasarımı oğul Neşet Ertaş’ a gösterir.

Gerisini biz söylemeyelim, gerisini A DEVRİM KARACA – Kaxumabuk söylesin aşağıdaki harika yazısında.
Recep Babayiğit, 20.07.2018

Elindeki tokmakla inceden inceye oyuyordu yeni bir heykel için, murcun keskin ucuyla betonu. Bir yandan da hayal ediyordu elindeki tasarıma bağlı kalarak, nasıl yol alacağını. Nasıl bir ifadeyle buluşturup, yansıtacağını ve ona güzelliği, estetiği, çarpıcılığı hangi ruhla katacağını. Her şey başından sonuna kadar kafasında iyice oturmuştu.

Heykel tasarıma göre; bozkırda, yine yola düşmüş baba ve oğul aşıklar bir eşek ve sazlarından ibaret olacaktı. Çocuk yerde, baba elindeki sazla eşeğin üzerinde canlandırılacaktı. Böylece gayet hoş olacak, yaptıranlar da gönül borçlarını ödeyeceklerdi. Tasarım hemen oğul üstada da gösterildi.
Üstad görür görmez irkildi ve derhal uzattı elindeki çizimli kağıdı, yaptırana. "Olmaz gözünün yağını yediğim olmaz" dedi. "Bu yakışık almaz. Canın üstüne başka bir can olmaz. O, eşek dahi olsa can taşıyor. Yıllarca onun üstünde duracak babam. Yakışmaz. İndirin babamı, yan yana üç ayrı can olarak yapılsın, kabul etmem öbür türlü."

Heykeltıraş üstadın isteğiyle gelen bu yeni değişikliği öğrenince bozulmuştu biraz.

Demek ki heykeltıraş bu heykeli; dünyanın en güzel, en çarpıcı, en estetik heykeli olarak çıkarmış olsaydı bile, Üstad Neşet Ertaş için yine de çirkin olacaktı. Çünkü ona göre, can üzerinde can olamazdı. Can üzerine başka bir can çıkamazdı. Bir can, başka bir canı tepesinde taşımamalıydı.

Şimdi anlıyoruz ki yalan dünya ile gerçek dünya arasındaki fark işte böyle oluşuyormuş. Üstadın gönlünü huzursuz ediyordu bu yüzden. Biz öylesine alışmışız ki; belki, ham gönlümüz sezmeyecekti bile yalan dünya ve yalın dünya arasında hem de apaçık duran bu ince farkı. Can üstünde can olamaz, farkı. Aşık Abdal Neşet Ertaş gönlümüzdür. Saygıyla.

Üç can da ayrı birey olarak gösterilmiş anıtın son hali yıllardır Kırşehir'i daha da zenginleştirerek.

Not: Bahsi geçen heykeltıraşımız Prof. Tankut Öktem birçok önemli heykele imzasını atmış önemli yontu ustalarımızdandır ve 2007 yılında trafik kazasında hayatını kaybetmiştir. bkz:tankutoktem.com
 
A. Devrim Karaca

Kaxumabuk

***//***

Tam da böyledir işte. Neşet Ertaş heykel bile olsa “can üstünde can taşıyan bir cana“ kıyamıyor, itiraz ediyor. Bu bakış açısı, bu görüş, bu hayata bakış koca bir abdal kültürünü, DENEK Dağı kültürünü açıklamaya yetiyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder