İnsan yaşadığı yere benzer, der şair.
O yerin havası,
o yerin suyu sizi şekillendirir.
Güzel sesli
birisini anlatırken, onun güzel sesini suyundan içtiği pınarlara, havasını
içine çektiği göğüne bağlarız.
Memleket suyu
içmiş, belli, deriz.
Şair de öyle
der,
“o
yerin suyuna, o yerin toprağına benzer”
Dağlık yöre
insanı sert karakterli ve hırçın, bozkır insanı ise sabırlı ve inatçı olur.
Kıyı insanı ise
yumuşak başlıdır.
Ama bütün
bunlar sizin kendinizi bir yere ait hissetmenizle, bir kültüre ait
hissetmenizle ilgilidir.
Kendinizi
hiçbir yere, hiçbir kültüre ait hissetmezseniz, aidiyet duygunuz yoksa veya
yitirmişseniz, bir yanınız eksik kalır.
Önceleri fark
etmezsiniz eksik kalan yanınızı, ama hayat gittikçe sıkıcı ve mutsuz gelir
size.
Sonraları,
belki de çok sonraları, yaşınız ilerlediğinde belki de fark edersiniz hiçbir
yere ve hiçbir kültüre, hiçbir dile, hiçbir yemeğe, hiçbir müziğe, hiçbir dağa,
hiçbir ırmağa, hiçbir bozkıra ait olmadan bunca yıl ömür geçirdiğinizi ve
mutsuzluğunuzun nedeni bu olduğunu.
Sonra kendinize
bir aidiyetlik bulmaya çalışırsınız.
Bunu bulmak o
kadar kolay olmaz bunca yaştan sonra ve bunca “dağından, ırmağından,
havasından, suyundan, yemeğinden, müziğinden” ayrı yaşayıp şekillendikten sonra.
Gittiğiniz
kurslar, gittiğiniz geziler, katıldığınız gruplar ilk haftalardan sonra sizi
pek mutlu etmez, yine başa döner, “neden mutsuzum”, diye sorarsınız.
Arkasında sizin
eksik olan veya hiç olmayan veya yitirmiş olduğunuz bir aidiyetlik duygusu
vardır.
Burada kısa ve
basit yoldan bir “hemşericilikten” söz etmediğimi belirtmek isterim.
Şair, “insan
yaşadığı yere benzer”, derken aslında insan şekillendiği çevrenin ürünüdür, ait
olduğu çevrenin ürünüdür der.
Hemen ardından
ekler “o yerin suyuna o yerin toprağına benzer.”
***//***
Dağlar bütün
dünyada “kültür yaratan” coğrafi yeryüzü şekilleridir.
Irmaklar da
öyledir.
Göller de
denizler de.
Yüksek ya da
alçak, büyük ya da küçük, fark etmez, bazı dağlar vardır o yörenin o bölgenin,
o ülkenin, koca bir kültürünü yaratır, yaşatır, saklar, korur.
Gavurdağı
insanı, deriz, Çiçekdağı insanı.
Göl İnsanları’nı yazar Kemal TAHİR.
Kura Nehri “BİR
IRMAK ÜÇ TOPRAK” olarak taşır kültürü Allahekber Dağları’ndan Hazar
Denizi kıyısına.
Dadaloğlu Avşar
ellerini anlatır neredeyse bütün şiirlerinde. Mecburi iskan, o kanuna kafa
tutan Avşar ellerini hep göçe zorlar.
Kalktı göç eyledi Avşar
elleri
Ağır ağır giden eller
bizimdirArap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
Afşar elleri
göçe zorlandıklarında aştıkları da sığındıkları da hep “dağdır.”
Pir Sultan
şiirlerinden Yıldız Dağı eksik olmaz.
Pir Sultan Abdal’ım coşkun
akarım
Akar, akar, dost yoluna
bakarımPirim aldım, seyrangaha çıkarım
Daha Yıldız Dağı’n yaylamasınlar
İnce Memet’ in yurdu hep Toroslardır.
İnce Memed Akgedikten
ünledi
Buhurcular kulak verip
dinlediOn yedi kurşunu yedi ölmedi
Dayan İnce Memed dayan gidelim
Dağlar nidelim oy
Tut elimden İnce Memed gidelim
Efeler Madran
– Marçal – Aydın Dağlarını mesken tutmuşsa kendilerine, sosyal
eşkıyaları hep dağlar saklamıştır Anadolu’ da.
Kerimoğlu anlatır bize dağları, Yörük
Ali Efe anlatır türkülerle, zeybeklerle.
Koca bir Ana
Tanrıça kültü Murat Dağları’nda gizlidir.
Sabahattin ALİ
roman kahramanlarını dağlarda saklar hep ve kendisi de hep dağları mesken görür
kendine:
Şehirler bana bir tuzak
İnsan sohbetleri yasakUzak olun benden uzak
Benim meskenin dağlardır dağlar
***//***
Derler ki “Türkü Yozgat’ ta doğar, Kırşehir’de oyun havası olur, Keskin’ de elenir.”
Keskin, dediğimiz
aslında “Dinek Dağı’dır.”
Türkünün elenmesi, sesin elenmesi, müziğin elenmesi, “rafine olmasıdır, süzülmesidir, usta işi bir eser olmasıdır.”
Türkü Keskin’
de elenip, süzülüp, rafine olduktan sonra Keskinli abdallar dışında veya Dinek
Dağı kültürü ile şekillenmeyenler dışında, o ince elekten süzülür gibi ortaya
çıkan türküyü söylemek kolay değildir.
Dinek Dağı,
yerel ağızla, ta Ankara – Çankırı – Çorum – Yozgat – Kırşehir yörelerinde
söylenen şekliyle, Denek Dağı’dır.
Dinek Dağı’nın
eteklerinde kurulu Avşar, Cerit, Türkmen, Abdal boyları Denek Dağı’ndan
beslenirler.Dağ burada kültür yaratan bir varlıktır.
Siz, o yöreye,
Keskin’e gidip de, Dinek Dağı, diye başlarsanız konuşmanıza, sizin yabancı
olduğunuzu hemen anlarlar, “Denek Dağı” der yöre insanı.
Siz, harman
hasattan sonra, güz gelende o yörede, yani Çorum-Çankırı-Yozgat-Ankara
yörelerinde bir düğün yaparsanız, düğün çalmak için tuttuğunuz ustalar eğer
Denek Dağı’nın ustalarıysa, düğününüzün itibarı artar. İtibar ustaların
maharetindendir.
Konuya tekrar
geleceğiz, ama unutmadan, siz ne düğün çalan davulcuya ve zurnacıya, ne de
bağlama ve keman çalana, çaldıkları müzik aletine göre “davulcu, zurnacı,
sazcı, kemancı vb“ derseniz, ya hakaret etmiş sayılırsınız ya da o yörenin
kültürünü bilmiyorsunuz, demektir.
O müzik
aletlerini maharetle çalan, onlara ruhunu katan insanlar birer “ustadır“ ve
bütün bu yörelerde usta diye anılır, usta diye çağırılırlar.
Bir şeyde usta
olmak, herkesin harcı değildir.
Ne akademik unvanlar
yeter usta olmak için, ne kitaplar dolusu armoni bilgisi. Denek Dağı ustaları
bizim Nazım‘ın dediği gibi, “topraktan öğrenen / kitapsız bilendir.“
70’ li yıllar,
ortaokul sonrasında ilk defa Çorum dışına çıktığımda, Ankara’ ya doğru yolun
solunda kalan, uzun sırt hattıyla düşlerime giren dağın adının “Denek Dağı“ olduğunu
sora sora öğrenmiştim.
Denek Dağı’nın
beni ta çocukluğumdan çeken yanı, her düğünde dinlemeye doyamadığım davul ve
zurna çalanların neredeyse hepsinin Denek Dağı ustaları olduğunu öğrenmemdi.
Bir dağ, nasıl
olur da bu kadar usta insan yaratır, nasıl olur da bu kadar ustanın mahareti birbirinin
aynısı olur?
Uzun süredir
yapmış olduğumuz Yurt Gezilerinde bugüne kadar gezi ve güzergah sıkıntısı hiç
olmadı. Ama güzergah belirlemek değildi asıl konumuz. Asıl konumuz, yapılan
gezileri bir tema etrafında yapmaktı.
Aksi halde,
araca binip, iki gün sonra dönmek, karmaşık bir sıralamayla akılda ve
resimlerde kalan görüntülerin birkaç saatte hızla gözümüzün önünden geçip
gitmesiyle o geziye ait başka hiçbir şey kalmıyordu geriye, yani hızla
tüketiyorduk, her şeyi tükettiğimiz gibi.
Temalı gezilere
geçelim dedik.
Temalı gezilerimizin
birisi de “Kültür Yaratan Dağlar” dır.
Kültür Yaratan
Dağlar temalı yurt gezilerimizin ilk durağı Madra Dağı idi.
Sadece 1.343
metrelik yüksekliğiyle Madra Dağı, etrafında kurulu Kozak Köyleri ile koca
bir Kozak
Kültürü’ nü yaratmış ona yerlik yurtluk etmiştir.
Aynı temalı,
Kültür Yaratan Dağlar temalı başka bir yurt gezimizi Türkmen Dağı’na giderek
yaptık.
Eskişehir –
Kütahya illerinde bulunan Türkmen Dağı, eteklerine sığınan, binlerce Türkmen’
e, Abdal’a, Alevi – Bektaşi’ ye – Seyit Gazi ‘ ye yerlik yurtluk yapmıştır. Hiddetlenip
kızdığında ise ağzından çıkardığı kızgın volkanik küller koca bir Dağlık
Frigya coğrafyasını oluşturmuş ve o coğrafya Frigya Kültürü’ ne yerlik
yurtluk yapmıştır.
Dağlar asla
sadece birer coğrafi yeryüzü şekli değil, bir kütle değildir.
Anadolu
topraklarında bin yıllarca Ana Tanrıça kültürü hakim olmuştur. Ta bizim uzak
Asya’dan getirdiğimiz Şaman inancımız, kendine en çok Anadolu’nun dağlarında
yerlik yurtluk bulmuştur.
Dağlar Ana
Tanrıça’ nın, Kybele’nin yeri yurdu olmuştur. Dağlar bu anlamda ana kadar
doğurgandır.
Dağlar,
akarsuları doğurmuştur, bereketi doğurmuştur. Yaylarından akan bal, ovalarından
yağ, kaymak olmuştur.
Yörük olmuştur
dağın kültürünü taşıyan, Tahtacı – Teber olmuştur semah dönen, Abdal olmuştur
sazın teline vuran, kemanı inleten, zurnaya turna avazını katan.
Efe olmuştur
Kuvayı Milliye saflarında silah tutmuştur dağlarda.
Dağlar, kültür
doğurmuştur, günümüze kadar gelen, Termesos’ tan - Sagalasos’ a, Kozak’ tan –
Keskin’ e.
Denek Dağı,
eteklerinde kurulu Cerit, Avşar ve Türkmen Obalarıyla onlardan süzülen kültürü,
bu obaların yüz yıllardır süren acılı göç ve mecburi iskan hikayelerini saklar.
Denek Dağı, bu
yöreden gurbete her gidenin selam verip, helallik istediği, “ben gidiyom Denek
Dağı, kalanlar sana emanet” dediği, gurbetten her gelenin ise
“Denek Dağı
yeni geldim gurbetten” diye selam vermeden önünden geçmediği bir yüce dağdır,
engin gönüllü yüce bir dağ.
Dinek Dağı yeni geldim
gurbetten
Başım eksik olmaz kadadan
derttenAdama kemlik mi gelir merdoğlu mertten
Yiğit gölgesinde yiğit saklanır
Kötülerin dalı olmaz, gölgesi olmaz
Bizim abdal
ustalarımız, Muharrem Usta ve Neşet Ustalar ne kadar saygı dolu söylerler bu
türküyü, adeta dağın önünde eğilirler, ustaların avazı yeri göğü inletir, “ay dost“ ile
başladıklarında bu türküye.
Türküde yiğit olarak geçen kişi Denek Dağı‘dır aslında, bir yiğit dağdır Denek Dağı , gölgesinde yiğitleri saklar.
Yine bir yurt gezimize gidiyoruz anılarımızda, Denek Dağı anılarında.
Denek Dağı
olağanüstü görünüyor. Hemen eteklerindeki dalgalı arazi, Anadolu bozkırını
yansıtıyor. Dalgalı bozkırın üstünden bulutlar geçiyor, yansımaları seziliyor. Bozkır
yavaş yavaş ölürken, Denek Dağı gelinliğini giymiş, taze bir bahara kadar nazlı
nazlı beklemeye geçmiş.
(Devam Edecek)
Recep
Babayiğit, Temmuz 2018
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder