13 Haziran 2018 Çarşamba

KİRAZI KİM YEDİ?


Bahar uzunca oldu, ne yağmurlar bitti ne de fırtınalar.
Halk takviminde ise günler bir birini kovalıyor.

Bugün,14 Haziran, halk takvimine göre “Kiraz Ayının“, yani, gün dönümü ile birlikte Kuzey Yarım Kürede yaz ayının başlangıcıdır.

Kiraz ayı için halkımız güzel bir tekerleme söyler:

Kirazı yedin dağa, üzümü yedin bağa

Siz öyle bakmayın tekerlemede geçen, “yedin” lafına. Aslında kiraz “yemek ister misin” demek ister halkımız ve bunu uzun uzun söylemek yerine “yedin” diyerek ifade eder, söz tasarrufu yapar. Helenler buna lakonik konuşma diyor, başka bir yazımızın konusu “lakonik konuşmalar” olsun.

Dağ ne ola ki burada?
Halkımız burada da bir ipucu veriyor.
Kiraz dağda, üzüm bağda olur, demek istiyor.
Gerçekten de has kiraz 1.000 metrelerde güzel olur. Üzüm ise, bağda, yani düzde.


***//*** 

Pekala bugün kullandığımız “haziran“ kelimesi hangi dildedir, diye soracak olursak,    “sıcak“ karşılığını bularak, Temmuz, Nisan ay isimleri gibi aslının Süryanice bir kelime olduğunu söyleyebiliriz.

O halde, batı dillerine girmiş olan ve Haziran karşılığında, yani altıncı ay 
karşılığında kullanılan “İngilizce-June, Almanca-Juni, Fransızca- Juin“ kelimeleri 
ne anlama geliyor?

Bütün bu kelimelerin aslı Juno‘ dan, yani Jupiter‘ in eşi Roma Tanrıçası Juno‘ dan geliyor.

Jupiter kim?

Öğrendik artık, Helenlerde Zeus, Hititlerde Teşub, Baş Tanrı, tanrılar tanrısı.
Romalılarda Jüpiter.

Juno kim?

Onu da öğrendik, Hititlerde Hepat, Helenlerde Hera.

***//***

Bakın Çekler ve Slovaklar ile Lehler, Haziran ayını “kiraz“ ile değil de, “çilek“ ile anarlar.

Şimdi durup dururken nereden çıktı kiraz adı, Haziran ayından söz ediyorduk, diyorsunuz?

Lafı fazla uzatmayalım, konumuz “Kiraz Ayı“ olduğuna göre, mevsimi gelince dilimizden düşmeyen, sofralarımızdan eksik olmayan, kızlarımıza adını koyduğumuz, güzeli betimlerken “kiraz dudaklı, al yanaklı“ dediğimiz, türkülerimize  konuk ettiğimiz “kiraz“ ağacının ve aynı adı taşıyan meyvesinin ana vatanı neresidir?

***//***

Hepimiz biliyoruz artık, “Giresun“, diyeceğiz elbette ve aslının Latince “Cerasus”  olduğunu söyleyeceğiz.

Doğrudur, bizim Anadolulu Cerasus Anadolu’ dan çıkmadan önce güzel bir Karadeniz ilimiz olan Giresun’ a adını vermiş, sonra Türkçeye “kiraz“ , Fransızcaya “Cerise“, İtalyancaya “Ciregiola“, Almancaya “Kirsche”,İngilizceye
“Cherry“ olarak girmiş ve ölümsüzleşmiştir.

***//***

Tamam, etimolojik olarak kirazın anlamı bu, ama kiraz nasıl olup da kendi başına gitmiş ta Avrupalara?

İşte bu soylu ağacı Roma‘ ya götüren ise MÖ 68’ de, Anadolu’nun yerli halkına, Pontuslara, Kral Mithridates’ a yenilen ve kös kös geri giden Romalı general Lucullus‘ dur.

***//***

Yemesi güzel, adı güzel, rengi güzel kiraz nedense hep hüzün dolu türkülere konuk olmuştur. Bir ironi mi desek, bir trajedi mi, bir dinmeyen hüzün mü?

Bir Bolu türküsünde gurbete gideceğini söyler oğlan ve “düş peşime gel” der, adı Halime olan sevdiğine.

Ne var bunda, demeyin öyle. Hepimiz gurbetteyiz, demeyin öyle kolayca.
Hiç gurbet yüzü görmemiş insanlar, köklerinden hiç kopamayan insanlar için gurbetlik zor zanaattır, acıdır.
O nedenle Anadolu’nun dağ başlarında koca köyde bir başlarına yaşamaya çalışır hala köklerinden kopmak istemeyen çok az sayıda hayata tutunan yaşlı insanımız.

***//***

Kiraz Ayı, yani Haziran ayı köylü için, topraksız köylü, rençber için para kazanmak, kışlık yeygisi için gurbete çıkma ayıdır.
Havalar artık ısınmıştır. Gurbette yorgan arasında parklarda, bahçelerde, inşaatlarda bile yatıp uyuyabilirsiniz. O nedenle yazın, kiraz ayı girince çıkılır gurbete.

Gurbete giden oğlan bu sefer başlık parası için gitmiyor, çalışmaya gidiyor.
Ama giderken sevdiğini de yanına alıp gitmek istiyor.
(…)
Kiraz aldım dikmeden
Halime’m dallarını bükmeden
Bir armağan ver bana
Halime’m ben gurbete gitmeden

Tombalacık Halime’m yar başına gel
Ben gidiyorum Bolu’ ya düş peşime gel
(…)

Burada “dikme” dediğimiz ağaçtır. Yanlışlıkla “bitmeden” diye okumayın, söylemeyin.
Oğlanın istediği armağan ise bir çocuktur Halime’den.

Bolulu oğlan kiraz ayında gurbete gider, ama kışın sılasına geri döner

***//***

Ama bizim, ya bizim İstanbul’daki adalı komşularımız?
Onlar belki de ebedi bir gurbete gittiler en son ve topluca 1963 yılında.

O komşularımız da adalar sahillerinden teknelerle uğurlandılar ebedi gurbetlerine.

O komşularımız teknelerin içinde son bir kez daha baktıklarında ada sahillerine ellerinde beyaz mendiller sallayarak bir İstanbul şarkısını söylüyorlardı ağır ve hüzünlü bir melodiyle.

(…)
Bir dalda iki kiraz
Biri al biri beyaz
Eğer beni seversen
Mektubunu sıkça yaz

Sallasana sallasan mendilini
Akşam oldu göndersene sevdiğimi
(…)

Sevdiğini kim gönderecek, adada kalan adalılar komşuları mı, Allah mı? Kim bilir hiç gelmeyecek belki de sevgili.

Bu şarkıya hep oynarlar, oysa hep hüzün doludur bu şarkı ve bu şarkıyı en içli olarak o hüzne tanık olmuş Safiye AYLA söyler.

***//***

Ama öyle hep hüzünlenmeyin “kiraz” adını duyunca.
Adalardan söz açılınca Sait FAİK’ ten söz etmeden olur mu?
Şimdi Sait FAİK ve adaların konumuzla, yani “kiraz” ile ne ilgisi var demeyin bu güzel adalı insanın aşağıdaki şiirini okumadan.

Bolulu oğlan için kiraz ayı “gurbete çıkma” zamanı ise, İstanbul’un ada sahillerine mendil sallayan Rum komşularımız için hüzünlü bir türkü ise, Sait FAİK için kiraz mevsimi “sevişme vaktidir.”

Şimdi “sevişme vakti” der şair. 

ŞİMDİ SEVİŞME VAKTİ

Çıplak heykeller yapmalıyım.
Çırılçıplak heykeller
Nefis rüyalarınız için
Ey önünden geçen aksakallı kasketli,
Yırtık mintanından adaleleri gözüken
Dilenci
Sana önce
Şiirlerin tadını
Aşkların tadını
Kitaplardan tattırmalıyım
Resimlerden duyurmalıyım,
Resimlerden...

Şu oğlan çocuğuna bak
Fırça sallıyor
Kokmuş manifaturacının ayağına
Dört yüz bin tekliğinden
On kuruş verecek.

Seni satmam çocuğum
Dört yüz bin tekliğe.
Ne güzel kaşların var
Ne güzel bileklerin
Hele ne ellerin var, ne ellerin

Söylemeliyim
Yok
Yok... meydanlarda bağırmalıyım,
Bu küçük
Güllerin buram buram tüttüğü
Anadolu şehri kahvesinde
Kiraz mevsiminin
Sevişme vakti olduğunu.

Resimler seyrettirmeli, şiirler okutturmalıyım.
Baygınlık getiren şiirler.

Kiraz mevsimi, kiraz
Küfelerle dolu pazar
Zambaklar geçiriyor bir kadın.
Bir kadın bir bakraç yoğurt götürüyor
Sallıyor boyacı çocuğu fırçasını
Belediye kahvesinde hala o eski,
o yalancı
O biçimsiz bizans şarkısı.

Sana nasıl bulsam, nasıl bilsem
Nasıl etsem, nasıl yapsam da
Meydanlarda bağırsam
Sokak başlarında sazımı çalsam
Anlatsam şu kiraz mevsiminin
Para kazanmak mevsimi değil
Sevişme vakti olduğunu...

Bir kere duyursam hele güzelliğini, tadını,
Sonra oturup hüngür hüngür ağlasam
Boş geçirdiğim bağırmadığım sustuğum günlere
Mezarımda bu güzel, uzun kaşlı boyacı çocuğunun
Oğlu bir şiir okusa
Karacaoğlan'dan
Orhan Veli'den
Yunus'tan, Yunus'tan...


***//***

Geçen sene, Aralık ayında  anısına NALLIHAN ANIT AĞAÇLARI YURT  GEZİSİNİ  düzenlediğimiz, değerli bilim insanı, bitki sosyoloğu
Dr. HİKMET BİRAND, çocuklar için yazdığı, ama biz büyüklerin okuması gereken
“Anadolu Ormanları“ adlı ölümsüz kitabında kiraz ile ilgili neler yazmış bakın?

(…)
1500 metre yükseklerde bir  köy  bahçesinin yanından geçerken büyük kiraz ağaçları dikkatimi çekti. Alt basamaklardaki gürgen – fındık ormanlarında yabanisi  çok olan bu ağacın evcil ve soylusu, kıyıda demek ki bu kadar yükseklere çıkabiliyordu.

-          Kiraz oralı ya. Dünyada ilk önce orada türedi o…
-          Biliyorum, o  kıyılarda çıktığı için kiraz cinsine Giresun’ un eski  adı
(Cerasus) takılmıştır. Cengaverliğinden çok boğazına düşkünlüğü ile ün salmış olan, Romalı  Lucullus MÖ 68’ de Pontus Kralı Mithridates‘ e yenildikten sonra Giresun civarından kirazı İtalya’ ya götürmüş ve oradan bütün dünyaya  yayılmış.
(…)

***//***

Yazımızın başlığında her ne kadar “üzüm” lafı da geçiyor olsa da, üzümü, asmayı, şarabı, Dionysos’u başka bir yazımıza, “meyve dolu kentler” yazımıza bırakalım

Ama şu kadarını söyleyelim bu güzel meyve için, kiraz için kimsenin itirazını dinlemeden;

Haziran sonuna kadar Anadolu’nun en iyi kirazı AFYON-SULTANDAĞI-DEREÇİNE kirazıdır.

Haziran ayından sonra ise, Bolkar Dağları’na çıkanlar bilir, yöre halkının “Darbaz” dediği, NİĞDE-ULUKIŞLA-DAR BOĞAZ kirazıdır.

***//***

İki ayrı zamanda, o iki yere de gidin, o iki kirazın da tadına bakın.

Sevin ve sevişin doyasıya o iki yerdeki dalları basan o iki kiraz ağacının altında.

Mevsimi gelmeden yemeyin kirazı, ama mevsimsiz bakın sevdiğinizle birbirinizin gözlerine, mevsimsiz aşık olun, mevsimsiz sevin, mevsimsiz sevişin.

Zamansız kaçın kiraz ağaçlarının altlarına…
Kirazı kimin yediği hiç önemli değil.

Aşk illaki

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder