2 Eylül 2025 Salı

GÖÇEBE KÜLTÜRÜNÜN BİR KEŞFİ: BEBEKLER İÇİN İŞEME GEREÇLERİ-SİBEKLER

Anadolu’da, köylerde yakın zamanlara kadar bebekleri “Höllük-öllük” toprağına belerlerdi. Adına türküler de yakılmış olan höllük toprağı öyle sıradan bir toprak değildi.

Eledim eledim höllük eledim.

Aynalı beşikte canan bebek beledim.

Büyüttüm besledim asker eyledim.

Gitti de gelmedi  canan buna ne çare.

Her köyün höllük toprağı kazdığı bir “Topraklığı” olurdu.

Bu işi ciddiye almayıp, höllük toprağı elemeye ve ısıtmaya üşenen anneler bebeklerini sıradan, damın ardından aldıkları toprağa belerler ve bundan dolayı bebeklerde sıkça “Tetanosa” bağlı ölümler görülürdü.

Höllük toprağı ince pudra haline getirilir, elenir sonra bebek üşümesin diye ısıtılır ve bebek öyle belenirdi. Kundağın içinde çişini yapan bebeğin çişi doğrudan höllük toprağı tarafından emilirdi.

Artvin-Şavşat-Tepeköy’den (Gürcüce adı Axal Daba) bir hikayede “Tıka” toprağa belenen bir bebekten söz edilir.

“Muhterem doğuştan lal ve sağır dünyaya gelmiş, bebeklik çağlarında da idrarını yapması için yatırıldığı beşiğinde kullanılan ve tıka toprak elenerek ısıtılıp gıç bezine sarılan ve ihmal neticesi bacaklarının sakat kamasına sebep olan mağduriyetin eriydi.”[1]

Burada sözü edilen “Tıka” toprak Artvin yöresinde çanak çömlek yapımında kullanılan kırmızı bir topraktır. Toprak muhtemelen demir veya bakır yüklüdür ve tetanosa neden olabilir. Öte yandan aile bebeğin doğuştan zaten lal ve sağır olduğunu biliyordu ve onu beden sağlığını hiçe sayarak mı beledi tıka toprağına?

…/…

Anadolu’da, benim yaşadığım coğrafyada, köyde yaşayan büyükler ise evlerinden çıkarlarken yanlarına alt tarafı uzun ve sivri, üst tarafı kısa, ele sığabilecek büyüklükte, çatallı bir ağaç parçası alırlardı.

Tarlaya, bağa, bahçeye, komşu köye veya başka bir nedenle yola giden köylünün çişi geldiğinde, yanında taşıdığı alt ucu sivri bu çatallı araçla önce toprağı kazar, küçük bir çukur yapar ve sonra çişini bu çukura yapardı.

Çukur, çişin üzerine sıçramaması için yapılırdı.

Asla ayakta çiş yapılmazdı. Erkek köpekler nasıl bir ayağını havaya kaldırıp çiş yapıyorsa, köylü de sağ dizini yere koyar, sol ayağını bir açıyla boylu boyunca uzatır ve çişini o çukura yapardı.

Çiş yaparken köylünün üzerine sıçrayan bir damla idrar bile çok büyük günah olması bir yana, abdestin bozulmasına neden olurdu.

Köyün ulu kişileri üzerine sıçratmadan çiş yapmanın bir temizlik kuralı olduğunu söyleseler de köylü bunu fazla dikkate almazdı. Ancak işin kuralını ve yasağını hadislere dayandırmak çok etkili olurdu.

…/…

Biz, benim kuşağım köy çocuklarının tamamı, höllük toprağına belendik.

Sonra, höllük toprağı yerine “Talk pudraları” geldi.

Hoş talk pudralarında da “Asbest” tespit edildi. Ama hep üzeri örtüldü.

Sonra bildiğimiz gibi hazır bebek bezleri kullanılır oldu.

Buraya kadar ortada höllük toprağı dışında “Keşif” diyebileceğimiz bir şey yoktur.

Ancak, Orta Anadolu gibi toprağı/topraklığı bol olmayan, hatta belki de bir avuç toprak bile bulmanın çok zor olduğu Toroslarda, orman köylerinde yaşayanlar, konar- göçer Yörükler, Türkmenler, bebeklerini neye ve nasıl beleyecekler, höllük topraklarını nereden bulacaklar?

Diyelim ki höllük toprağını buldular. Bir yayla dönemi için yüzlerce kilo höllük toprağını kim yanında taşıyacak? Oba buna hiç razı olmaz. Zira obanın geliri ve hayatta kalabilmesi için daha önemli şeylerin taşınması gerekiyor.

İyi, ama bebek bu? Kundağın içinde çişini yapacak.

İşte o zaman ihtiyaç-keşif ikilisi ortaya çıkıyor ve Toroslarda ve orman köylerinde, Tahtacı-Türkmen Alevi topluluklarında hala kullanılmakta olan, bizim Orta Asya’dan  getirmiş olduğumuz, orada hala kullanılan, tahtadan yapılma, kız ve oğlan çocukları için ayrı tasarlanıp düşünülmüş “İşeme” gereçleri icat ediliyor.

Yerleşik hayatta bebekler höllük dediğimiz bir tür toprağa belenip kundak yapılırken, konar-göçer Türkmenlerinde, Tahtacı–Türkmen boylarında bu imkan olamayacağı için onlar, bebekleri için kızlara ayrı, oğlanlara ayrı olacak şekilde, idrarla, amonyakla kolayca çürümeyecek şekilde katran ağacından işeme gereçleri icat etmişlerdir.

Bu icatlar bir günde değil, yüzyılların birikimiyle bugünkü halini almıştır.

Bebekle birlikte beşiğe belenen o işeme gereçlerini ilk önce 2014 senedinde, Mudurnu’da, Pertev Naili Boratav Kültür Evi’nde görmüş, hayran kalmıştım. Ama Mudurnu’da gördüklerimi Toroslardan gelen ziyaretçiler getirip hediye ettiklerinden onları oradan alamazdım.

Yıllar sonra, 2017 yılında Kırgızistan’da, Osh kentinde pazar yerinde kız ve oğlan çocuğu için bu iki ayrı işeme gerecini gördüğümde, benimle o an pazarı gezen hiç kimse o gereçlerin ne olduğunu ve benim onları ne için aldığımı anlamamıştı.  

SİBEK

 

…/…

Bir aksilik olmazsa, kendi gezi grubum Yurt Gezginleriyle her sene Kırgızistan gezisi yapıyoruz.

Bu sene 1-21 Temmuz 2025 tarihleri arasında yine Kırgızistan’daydık.

19 Temmuz tarihinde Pamirlerin eteğinde 3000 metre rakımlı Sarı Mogul Köyü’nde iki gece kaldık. Köyün sokaklarını gezerken köy bakkalına uğradık. Bakkal derken, köhne bir bakkal düşünmeyin, araba tekeri ve hatta egzozundan, duvarcı şakülüne kadar ne ararsan vardı, derde devadan gayrı.

Raflara bakarken gözlerime inanamadım ve Mudurnu’da Pertev Naili Boratav Kültür Evi’nde ve 2017 senesinde Osh’ta görmüş olduğum o kız-erkek işeme gereçleri karşımda duruyordu.

Arkadaşım Cuma’ya hemen almasını, zira bu gereçleri belki de bir daha göremeyeceğini söylediğimde, Cuma da bana bunların ne olduğunu merakla sormaya başlamıştı.

Akşam yemeğinde anlatırım, diye konuyu fazla uzatmamaya çalıştım, ancak meraklısı sadece Cuma değil, o an bakkalda bulunan diğer arkadaşlarım da işin merakındaydılar.

Ertesi akşam yemekten sonra Cuma’nın almış olduğu gereçleri gruba anlattım. Grup şaşkınlık ve merakla anlatılanları dinlerken, zihinlerinde bir beşik canlandıramamış olmalı ki, o akşam konu kapanmış görünüyordu.

20 Temmuz günü Osh’a döndüğümüzde, program gereği Osh’ta bulunan ve Kırgızistan’ın UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’ndeki tek ziyaret yeri olan Süleyman Too- Süleyman Dağı Müzesi’ne gittik.

Müze rehberi Kırgız Hanım bize hem Süleyman Too hem de göçebe Kırgız Kültürü hakkında örmekler gösterip anlatıyordu.

Birden üzeri örtülü bir bebek beşiğinin önünde durduk ve rehber hanım beşiğin göçebe kültüründeki yerini anlatırken, örtüyü kaldırdığında bebeğin yattığı yerdeki 7-8 cm çapındaki deliği gösteriyordu.

Osh’ta çarpıldığım gibi, müzede de, beşikteki deliği görünce şaşırmıştım.

Rehber hanım, işeme gereçleriyle belenen bebeklerin çişlerini yaptıklarında çişin takılan gereçler yoluyla o delikten dışarıya aktığını söylüyordu.

Teorik olarak bunu biliyordum, ama örneğini somut olarak görmemiştim.

Tam da o anda, rehber hanıma bir güzel sürpriz olarak, Cuma çantasında taşıdığı işeme gereçleri çıkarınca hepimizin şaşkınlığı daha da artıyordu.

Rehber hanıma bu gereçlerin Kırgızca adının ne olduğunu soruyordum.

Türkçe kullanıma hiç de yabancı gelmeyen bir sesle, Сийүү (siyüü), diyordu, rehber hanım.

Bizdeki, Anadolu’daki karşılığı ise “Sibek’tir”

Si-bek, Anadolu Halk Ağzında halen yaygın olarak kullanılan “Siğmek-siğdirmek” işemek fiilinden gelir.

Mudurnu’da gördüğüm sibekler artık birer etnografik malzemeyken, onların Kırgızistan’da hem dağ köyünde hem de Osh gibi kentlerde halen kullanılıyor olmasını zaman kavramıyla açıklayamıyordum.

 

Osh’ta Süleyman Too Müzesi’nde ortası delik Kırgız beşiği

  



[1] Yaşanmış Hikayelerle Şavşat Tepeköy Geleneksel Köy Hayatı-Derleyen: Mustafa Yüksel-Öykü: Ercan Uzun-Bahar Yayıncılık-2020 Ağustos Birinci Baskı-s. 215

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder