13 Temmuz 2018 Cuma

KÜLTÜR YARATAN DAĞLAR – 1 DİNEK DAĞI





İnsan yaşadığı yere benzer, der şair.

O yerin havası, o yerin suyu sizi şekillendirir.

Güzel sesli birisini anlatırken, onun güzel sesini suyundan içtiği pınarlara, havasını içine çektiği göğüne bağlarız.

Memleket suyu içmiş, belli, deriz.

Şair de öyle der,

o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer”

Dağlık yöre insanı sert karakterli ve hırçın, bozkır insanı ise sabırlı ve inatçı olur.

Kıyı insanı ise yumuşak başlıdır.

Ama bütün bunlar sizin kendinizi bir yere ait hissetmenizle, bir kültüre ait hissetmenizle ilgilidir.

Kendinizi hiçbir yere, hiçbir kültüre ait hissetmezseniz, aidiyet duygunuz yoksa veya yitirmişseniz, bir yanınız eksik kalır.

Önceleri fark etmezsiniz eksik kalan yanınızı, ama hayat gittikçe sıkıcı ve mutsuz gelir size.

Sonraları, belki de çok sonraları, yaşınız ilerlediğinde belki de fark edersiniz hiçbir yere ve hiçbir kültüre, hiçbir dile, hiçbir yemeğe, hiçbir müziğe, hiçbir dağa, hiçbir ırmağa, hiçbir bozkıra ait olmadan bunca yıl ömür geçirdiğinizi ve mutsuzluğunuzun nedeni bu olduğunu.

Sonra kendinize bir aidiyetlik bulmaya çalışırsınız.

Bunu bulmak o kadar kolay olmaz bunca yaştan sonra ve bunca “dağından, ırmağından, havasından, suyundan, yemeğinden, müziğinden” ayrı yaşayıp şekillendikten sonra.

Gittiğiniz kurslar, gittiğiniz geziler, katıldığınız gruplar ilk haftalardan sonra sizi pek mutlu etmez, yine başa döner, “neden mutsuzum”, diye sorarsınız.

Arkasında sizin eksik olan veya hiç olmayan veya yitirmiş olduğunuz bir aidiyetlik duygusu vardır.

Burada kısa ve basit yoldan bir “hemşericilikten” söz etmediğimi belirtmek isterim.

Şair, “insan yaşadığı yere benzer”, derken aslında insan şekillendiği çevrenin ürünüdür, ait olduğu çevrenin ürünüdür der.

Hemen ardından ekler “o yerin suyuna o yerin toprağına benzer.”

***//***

Dağlar bütün dünyada “kültür yaratan” coğrafi yeryüzü şekilleridir.

Irmaklar da öyledir.

Göller de denizler de.

Yüksek ya da alçak, büyük ya da küçük, fark etmez, bazı dağlar vardır o yörenin o bölgenin, o ülkenin, koca bir kültürünü yaratır, yaşatır, saklar, korur.

Gavurdağı insanı, deriz, Çiçekdağı insanı.

Göl İnsanları’nı yazar Kemal TAHİR.

Kura Nehri “BİR IRMAK ÜÇ TOPRAK” olarak taşır kültürü Allahekber Dağları’ndan Hazar Denizi kıyısına.

Dadaloğlu Avşar ellerini anlatır neredeyse bütün şiirlerinde. Mecburi iskan, o kanuna kafa tutan Avşar ellerini hep göçe zorlar.

Kalktı göç eyledi Avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eder ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir

Afşar elleri göçe zorlandıklarında aştıkları da sığındıkları da hep “dağdır.”

Pir Sultan şiirlerinden Yıldız Dağı eksik olmaz.

Pir Sultan Abdal’ım coşkun akarım
Akar, akar, dost yoluna bakarım
Pirim aldım, seyrangaha çıkarım
Daha Yıldız Dağı’n yaylamasınlar

İnce Memet’ in yurdu hep Toroslardır.

İnce Memed Akgedikten ünledi
Buhurcular kulak verip dinledi
On yedi kurşunu yedi ölmedi
Dayan İnce Memed dayan gidelim
Dağlar nidelim oy
Tut elimden İnce Memed gidelim

Efeler Madran – Marçal – Aydın Dağlarını mesken tutmuşsa kendilerine, sosyal eşkıyaları hep dağlar saklamıştır Anadolu’ da.

Kerimoğlu anlatır bize dağları, Yörük Ali Efe anlatır türkülerle, zeybeklerle.

Koca bir Ana Tanrıça kültü Murat Dağları’nda gizlidir.

Sabahattin ALİ roman kahramanlarını dağlarda saklar hep ve kendisi de hep dağları mesken görür kendine:

Şehirler bana bir tuzak
İnsan sohbetleri yasak
Uzak olun benden uzak
Benim meskenin dağlardır dağlar

***//***

Derler ki “Türkü Yozgat’ ta doğar, Kırşehir’de oyun havası olur, Keskin’ de elenir.”

Keskin, dediğimiz aslında “Dinek Dağı’dır.”

Türkünün elenmesi, sesin elenmesi, müziğin elenmesi, “rafine olmasıdır, süzülmesidir, usta işi bir eser olmasıdır.”

Türkü Keskin’ de elenip, süzülüp, rafine olduktan sonra Keskinli abdallar dışında veya Dinek Dağı kültürü ile şekillenmeyenler dışında, o ince elekten süzülür gibi ortaya çıkan türküyü söylemek kolay değildir.

Dinek Dağı, yerel ağızla, ta Ankara – Çankırı – Çorum – Yozgat – Kırşehir yörelerinde söylenen şekliyle, Denek Dağı’dır.

Dinek Dağı’nın eteklerinde kurulu Avşar, Cerit, Türkmen, Abdal boyları Denek Dağı’ndan beslenirler.Dağ burada kültür yaratan bir varlıktır.

Siz, o yöreye, Keskin’e gidip de, Dinek Dağı, diye başlarsanız konuşmanıza, sizin yabancı olduğunuzu hemen anlarlar, “Denek Dağı” der yöre insanı.

Siz, harman hasattan sonra, güz gelende o yörede, yani Çorum-Çankırı-Yozgat-Ankara yörelerinde bir düğün yaparsanız, düğün çalmak için tuttuğunuz ustalar eğer Denek Dağı’nın ustalarıysa, düğününüzün itibarı artar. İtibar ustaların maharetindendir.

Konuya tekrar geleceğiz, ama unutmadan, siz ne düğün çalan davulcuya ve zurnacıya, ne de bağlama ve keman çalana, çaldıkları müzik aletine göre “davulcu, zurnacı, sazcı, kemancı vb“ derseniz, ya hakaret etmiş sayılırsınız ya da o yörenin kültürünü bilmiyorsunuz, demektir.

O müzik aletlerini maharetle çalan, onlara ruhunu katan insanlar birer “ustadır“ ve bütün bu yörelerde usta diye anılır, usta diye çağırılırlar.

Bir şeyde usta olmak, herkesin harcı değildir.

Ne akademik unvanlar yeter usta olmak için, ne kitaplar dolusu armoni bilgisi. Denek Dağı ustaları bizim Nazım‘ın dediği gibi, “topraktan öğrenen / kitapsız bilendir.“

70’ li yıllar, ortaokul sonrasında ilk defa Çorum dışına çıktığımda, Ankara’ ya doğru yolun solunda kalan, uzun sırt hattıyla düşlerime giren dağın adının “Denek Dağı“ olduğunu sora sora öğrenmiştim.

Denek Dağı’nın beni ta çocukluğumdan çeken yanı, her düğünde dinlemeye doyamadığım davul ve zurna çalanların neredeyse hepsinin Denek Dağı ustaları olduğunu öğrenmemdi.

Bir dağ, nasıl olur da bu kadar usta insan yaratır, nasıl olur da bu kadar ustanın mahareti birbirinin aynısı olur?

Uzun süredir yapmış olduğumuz Yurt Gezilerinde bugüne kadar gezi ve güzergah sıkıntısı hiç olmadı. Ama güzergah belirlemek değildi asıl konumuz. Asıl konumuz, yapılan gezileri bir tema etrafında yapmaktı.

Aksi halde, araca binip, iki gün sonra dönmek, karmaşık bir sıralamayla akılda ve resimlerde kalan görüntülerin birkaç saatte hızla gözümüzün önünden geçip gitmesiyle o geziye ait başka hiçbir şey kalmıyordu geriye, yani hızla tüketiyorduk, her şeyi tükettiğimiz gibi.

Temalı gezilere geçelim dedik.

Temalı gezilerimizin birisi de “Kültür Yaratan Dağlar” dır.

Kültür Yaratan Dağlar temalı yurt gezilerimizin ilk durağı Madra Dağı idi.

Sadece 1.343 metrelik yüksekliğiyle Madra Dağı, etrafında kurulu Kozak Köyleri ile koca bir Kozak Kültürü’ nü yaratmış ona yerlik yurtluk etmiştir.

Aynı temalı, Kültür Yaratan Dağlar temalı başka bir yurt gezimizi Türkmen Dağı’na giderek yaptık.

Eskişehir – Kütahya illerinde bulunan Türkmen Dağı, eteklerine sığınan, binlerce Türkmen’ e, Abdal’a, Alevi – Bektaşi’ ye – Seyit Gazi ‘ ye yerlik yurtluk yapmıştır. Hiddetlenip kızdığında ise ağzından çıkardığı kızgın volkanik küller koca bir Dağlık Frigya coğrafyasını oluşturmuş ve o coğrafya Frigya Kültürü’ ne yerlik yurtluk yapmıştır.

Dağlar asla sadece birer coğrafi yeryüzü şekli değil, bir kütle değildir.

Anadolu topraklarında bin yıllarca Ana Tanrıça kültürü hakim olmuştur. Ta bizim uzak Asya’dan getirdiğimiz Şaman inancımız, kendine en çok Anadolu’nun dağlarında yerlik yurtluk bulmuştur.

Dağlar Ana Tanrıça’ nın, Kybele’nin yeri yurdu olmuştur. Dağlar bu anlamda ana kadar doğurgandır.

Dağlar, akarsuları doğurmuştur, bereketi doğurmuştur. Yaylarından akan bal, ovalarından yağ, kaymak olmuştur.

Yörük olmuştur dağın kültürünü taşıyan, Tahtacı – Teber olmuştur semah dönen, Abdal olmuştur sazın teline vuran, kemanı inleten, zurnaya turna avazını katan.

Efe olmuştur Kuvayı Milliye saflarında silah tutmuştur dağlarda.

Dağlar, kültür doğurmuştur, günümüze kadar gelen, Termesos’ tan - Sagalasos’ a, Kozak’ tan – Keskin’ e.

Denek Dağı, eteklerinde kurulu Cerit, Avşar ve Türkmen Obalarıyla onlardan süzülen kültürü, bu obaların yüz yıllardır süren acılı göç ve mecburi iskan hikayelerini saklar.

Denek Dağı, bu yöreden gurbete her gidenin selam verip, helallik istediği, “ben gidiyom Denek Dağı, kalanlar sana emanet” dediği, gurbetten her gelenin ise

“Denek Dağı yeni geldim gurbetten” diye selam vermeden önünden geçmediği bir yüce dağdır, engin gönüllü yüce bir dağ.

Dinek Dağı yeni geldim gurbetten
Başım eksik olmaz kadadan dertten
Adama kemlik mi gelir merdoğlu mertten
Yiğit gölgesinde yiğit saklanır
Kötülerin dalı olmaz, gölgesi olmaz

Bizim abdal ustalarımız, Muharrem Usta ve Neşet Ustalar ne kadar saygı dolu söylerler bu türküyü, adeta dağın önünde eğilirler, ustaların avazı yeri göğü inletir, “ay dost“ ile başladıklarında bu türküye.

Türküde yiğit olarak geçen kişi Denek Dağı‘dır aslında, bir yiğit dağdır Denek Dağı , gölgesinde yiğitleri saklar.


Yine bir yurt gezimize gidiyoruz anılarımızda, Denek Dağı anılarında.

Denek Dağı olağanüstü görünüyor. Hemen eteklerindeki dalgalı arazi, Anadolu bozkırını yansıtıyor. Dalgalı bozkırın üstünden bulutlar geçiyor, yansımaları seziliyor. Bozkır yavaş yavaş ölürken, Denek Dağı gelinliğini giymiş, taze bir bahara kadar nazlı nazlı beklemeye geçmiş.

(Devam Edecek)


Recep Babayiğit, Temmuz 2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder