21 – 23 Nisan
tarihlerinde her sene olduğu gibi yine farklı bir Hattuşa Yurt Gezisi yaptık.
Gezi raporu
yayınlanmadan önce Çorum Etnografisi ile rapora kısa bir giriş yapmak istedim.
Çorum’ da
yaşamış ve büyümüş, Çorum kültürü ile şekillenmiş birisi olarak çocukluğumdan
da gelen anıları paylaşmak istedim.
Paylaşmak
güzeldir.
ÇORUM ETNOGRAFİSİ YA DA BİR
EVİN BACASI OLMAK
Nedense müze,
denince insanların aklına sadece arkeoloji müzeleri gelirken, diğer sayısız tür
de müze, en yaygını da örneğin “etnografya müzesi“, çok kişinin
aklına gelmez.
Çorum
Müzesi’nin alt katı etnografya bölümü olarak düzenlenmiş. Buraya dışarıdan
giriliyor, yani önce arkeoloji bölümünden çıkacaksınız, sonra dışarıdan
etnografya bölümüne gireceksiniz.
Etnografya
bölümüne girişte sizi, “İğdeli Kahve – Tıkı’ nın Yeri“,
diye bire bir canlandırılmış bir kahve karşılıyor.
Duvardaki ahşap
radyodan Çorum Türküleri çalıyor durmaksızın, benim çocukluğumun
türküleri.
Şu uzun gecenin gecesi
olsam
Çorum’ da bir evin bacası
olsam
Dediler ki nazlı yarın pek
hasta
Başında okuyan hocası
olsam
Radyonun hemen
altında, garson duruyor, onun yanında ise, kahveye adını veren “Tıkı“:
Çocukluğumdan
hatırladığım, o “muhtar çakmağı” olarak bilinen çakmaklara “çakmak taşı ve benzin”
satmak için kahvehane kahvehane dolaştığımız, Tıkı’ nın kahvehanesine girmeye
çekindiğimiz ve görünce köşe bucak
kaçtığımız, ufak boyuyla, kara yağız, simsiyah saçı ve bıyığıyla, iri kemikli elinde
tespihi ile ceketi omuzlarında, ayağında İskilip Çapulası ile Tıkı, Çorum’ un
namlı ve son kabadayılarındandı.
O da, her
emekli kabadayı gibi, son günlerinde geçimini kahve işleterek geçirmişti.
Tıkı’ nın
kahvesinin bulunduğu yerin, mahallenin adı ise, İğdeli.
İğde, tüm
Anadolu’nun ölümsüz ve mis gibi kokusu olan bir ağacıdır.
Çorum
Türküleri’ nde ve folklorunda iğde ile ilgili o kadar çok şey vardır ki, benim
hala dilimden düşmeyen ve aynı isimle güzel bir halayı olan “İğdeli
Gelin“ türküsü vardır:
Kız pınar başında testi
doldurur
Testinin kulpuna şahin
kondurur
Kız senin bakışın beni
öldürür yar
Derdimi dermanı iğdeli
gelin
İğdesini aldırmış sevdalı
gelin
Tıkı’ nın
kahvesinin yanında ise Çorum’ la özdeşleşmiş bir leblebici dükkanı
canlandırılmış.
Leblebi,
nohuttan yapılan bir kuruyemiştir ve her yerde yapılabilir. Ancak, en iyisi
Çorum’ da yapılır.
Çorum’ un kuru
havası, bir zamanlar yetişen koçbaşı nohutları, bu işi usta – çırak işiyle
sahiplenen esnaf, resimde görülen taş ocaklarda kavrulan leblebiler Çorum
leblebisine ayrıcalık katıyordu.
Sıcak sıcak
ocaktan çıkan leblebiler, resimde görüldüğü gibi kıl çuvallara konuyordu.
Çocukluğumun
Çorum’ nda her iki tarafı da tamamen leblebici olan bir sokak vardı ve oraya,
aynı işi yapan çarşı anlamında “Leblebiciler
Arastası“ , denirdi. En büyük zevkimiz, lüksümüz 25 kuruşa bir cep
dolusu, sıcak kırık leblebi almaktı. Leblebici resimde görülen çelik kürekle
leblebiyi doğrudan ceketimizin dıştan dikili cebine doldururdu, bundan hem o
hem de biz memnun olurduk, o boş yere kese kağıdı harcamamış, biz de kese
kağıdı ağırlığı kadar fazladan kırık leblebi olarak almış olurduk.
Bugün artık,
fantezi de işin içine girmiş ve sayısız çeşitte leblebi var.
Ama taş ocaklı
leblebici dükkanı bir elin parmakları kadar kalmış.
Ama o
leblebiciler arastası şimdi AVM ve tüm dükkanlar Samsun çevre yoluna taşınmış.
Ama o canım
Çorum nohudu yok artık.
Leblebi için
nohut ta Kütahya’dan geliyor.
Bir zamanlar
Çorum’ da da yapılan ve beyaz leblebi denilen ve aslında Ege kuruyemişi olan “sakızlı
leblebi“ artık eski tadında değil. Doğal sakız yerine, kimyasal madde
kullanılıyor.
Söz bu kadar
leblebiden açılmışken, bizim grubun Yurt Gezilerinde dilinden düşürmediği bir
türküyü daha söyleyelim hep birlikte:
Leblebi koydum tasa kız
annem
Doldurdum basa basa kız
annem
Benim yarim pek güzel kız
annem
Azıcık boydan kısa kız
annem
***//***
Bir insan neden
bir evin bacası olmak ister?
Neden Çorum’ da
bir evin bacası olmak ister?
Bacalar evlerin
hiç olmazsa olmaz, ayrılmaz yapı parçalarındandır.
O evin içinde
sevgili vardır, yar uyumaktadır ocak başında.
Siz ancak o
evin bacası olursanız, o sevgiliye yakın olursunuz.
Siz o evde sevgilinin
yaktığı ocağın bacasından çıkan alevli dumanı ancak o evin bacası olursanız
hisseder ve ancak öyle yanarsınız ateş-i aşka.
Sizi yakan
bacadan çıkan alevli duman mıdır, aşk mı, bilemezsiniz.
Siz o evin
ocağında sevgilinin pişirdiği aşın bacadan çıkan mis gibi kokusunu ancak o evin
ayrılmaz bir bacası olursanız hissedebilirsiniz.
Hasret çok
derinse, kavuşmak için de çare yazmış Çorumlu ulu ozanlarımız:
“Gidin bir eve
baca olun, ayrılmayın sevdiğinizden.”
Aşk illa ki
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder