Anadolu’ da evine keklik almayan yoktur.
Sabahın seherin kekliğin ötüşü insana candır.
Pazarda körpe söğüt dalından örülmüş kafeslerinin içinde satılan kınalı keklikleri gören oğlan çocuğu annesinin elinden kaçar, keklikle göz göze gelirdi.
Küçücük yüzünü küçücük iki avcunun içine alarak körpe söğüt dalından kafesindeki keklikle konuşmaya çalışan oğlan çocuğu, o küçücük kuştan o kadar yüksek ve güzel sesin nasıl çıktığını, kuşun gözlerinin ve gagasının,göğüsündeki kınanın nasıl da güzel olduğunu anlamaya çalışırdı.
Aslında kekliğe
öyle hayran hayran bakan oğlan çocuğu adının “keklik” olduğunu bile bilmediği
bu güzel kuşta kendi kız kardeşinin, kendi ablasının, kendi annesinin , yani
kısacası bir kadının güzelliğini görür, bir kadının duru sesini duyar gibi
olurdu.
Nasıl da benzerdi,
körpe söğüt dalından kafesdeki keklik o oğlan çocuğunun bildiği, tanıdığı o
güzel kadınlara.O nedenle biz kızlarımızın adını keklik koyarız ve hala.
O nedenle bizim keklik gibi güzel kızlarımız kınalı olur hep.
***//***
11 Mart, Pazar
günü BİR
ROMAN BİR ŞEHİR projemiz kapsamında dostumuz, kardeşimiz Serdal
KARAKUŞ’ un yazmış olduğu “KAPANCA SOKAK” Romanı arka planında
Doğu Roma’ nın ilk başkenti, Nikomedya’
yı, İzmit’i , Kocaeli’ ni, Sırrı Paşa’yı , Ali Kemal’ı, Santa Barbara’ yı ,
Sultan Orhan Zamanını, solup giden ve geriye sadece eğri ve dik bir yokuş ile
bir kilise bırakan Ermeni hemşehrilerimizi andık.
Serdal KARAKUŞ ve
onun dostu Saim YILDIZ dostumuz var olsunlar.
***//***Ama, çocuklar bilmezler kekliğin nerelerde yaşadığını.
Çocuklar, Karadeniz Bölgesi hariç, bu topraklarda keklikler için bir sürü oyun, türkü, folklorik ve etnografik malzeme olduğunu da bilmezler.
Bir Tokat Türküsü
vardır örneğin, Mehmet Erenler’ in bize kazandırdığı, yetişkinler de bilmez bu
türküyü.
Yurt Gezilerinde
benim güzel kardeşim Saniye YILMAZ katıldığı her gezide benden söylememi ister:
Sahabın seherinde ötüyor kuşlar
Balinen yoğrulmuş o sırma saçlar
Kudretten çekilmiş karadır kaşlar
İşte bu gönlümün cananı geldi
Yetişkinler bilir
bilmesine bu türküyü ama türkünün ikinci bendinde geçen bir kelimeyi bilmezler,
bilmeden dinlerler ve bilmeden söylerler.
Seher vakti keklik çıkar kabana
Sallandıkça püskül değer tabana
Korkarım sevdiğim vara yabana
İşte bu gönlümün cananı geldiTürküde keklik kaban’ a çıkar.
Bilemeyiz.
Bilemeyiz, ta ki
Serdal KARAKUŞ kardeşimiz KAPANCA SOKAK Romanı’ nı yazana kadar.
Ta ki, bu romanın
bana imzalı olarak geldiği günün sabahında dilime dolanan türkünün ikinci
bendininin birinci dizesinde geçen “kaban”kelimesinin anlamını bulana kadar.
***//***Pazar yerinde annesinin elinden kaçarak körpe söğüt dalından örülü kafesin içindeki kınalı kekliğe aşık olan o oğlan çocuğunun dilinde değil belki ama, kulağında da hep keklik türküleri dolaşır.
Koca koca adamlar
ellerinde kaşıklarla kekliği taklit eder ve seke seke oynarlar, arada durup keklik gibi öterler:
Gakgak gubarak
Gakgak gubarakGakgak gubarak
O oğlan çocuğu eve
geldiğinde, boş kaldığında keklik gibi ötmeyi dener.
***//***Çocuklar bilmez ve biz büyükler bilir, kekliği “düz ovada” avlarlar.
Keklikler o
nedenle,su içmeye gitmeleri dışında, düze inmezler.
Keklikler o
nedenle ovayı hep yukarıdan, dikçe, yokuşça,“ kaban” bir yerden
seyrederler ve oradan öterler.
Keklikler oradan,
yokuştan, “kabandan” öterler ovaya ve ovaya inmiş keklikleri, kendi ailesini
avcının eline düşecek keklikleri oradan öterek uyarırlar.
Gakgak gubarak
Gakgak gubarakGakgak gubarak
***//***
Bir hevesle ve bu
genelikle evin babasının hevesi ile eve alınan körpe söğüt dalından kafesin
içindeki keklik bir süre sonra ona aşık olan o küçük oğlan çocuğunun yapacağı
ufak bir hile ile özgürlüğüne kavuşur ve evden uçar, gider yine kabana çıkar.
Aslında oğlan
çocuğunun yaptığı ufak hile, keklik ile sözleşerek, anlaşarak yapılan bir
hiledir.
***//***
Şehrin solan
yüzleri, geride sadece bir sokak bırakarak – KAPANCA SOKAK – gittiler.
Ne bir kimse bilir,
bire bir tercüme edildiğinde ve aynı anlama gelmek üzere
BARDİZAG metropolit merkezinin adının,
BAHÇECİK
ARMASH metropolit merkezinin adının,
AKMEŞE
olduğunu.
KAPANCA bizi hep
yorar, dik bir yokuştur.
Yetmez, KAPANCA
eğri bir yokuştur, tekin değildir. Ne sokağın yukarısından geleni görürsünüz,
ne de aşağısından geleni.
Ermeni
dostlarımız, Ermeni kadim komşularımız bu sokakta KAPANCA SOKAK’ ta yaşadılar.
Bir arada yaşadık
onlarla.
Körpe söğüt dalından
kafesin içindeki kekliğe aşık olan Türk oğlan çocuğuğu da Ermeni komşuları ile
yaşadı bu sokakta.
Ermeni komşular
bize bir kelime verdiler kendi dillerinden
ödünç olarak: KABAN
Biz Türkler bu kelimeye
bir sıfat eki koyduk ve onu Türkçe ses kuralına uydurduk.KABAN’ dan hareketle, dik yokuştan hareketle bu sokağın adını KAPAN-CA SOKAK yaptık hep birlikte.
Ne Ermeni
komşularımız itiraz etti buna ne de Türk komşular ve eşraf.
Ortaya çok güzel bir motif çıktı, kökü Ermenice, eki Türkçe olan.
***//***Ortaya çok güzel bir motif çıktı, kökü Ermenice, eki Türkçe olan.
KABAN veya KAPAN kelimesinin Ermenice olduğunu bilmeniz için o güzel Tokat Türküsünü bilmeniz gerekir.
O türküyü bilmeniz
de yetmez.
Kekliklerin ötmek
için “kabana” çıktıklarını da bilmeniz gerekir.Aslında herşey, her bilgi olduğu gibi açık seçik ortada duruyor.
Mesele ortada duran bilgilerin,olayların,nesnelerin bir birleri ile olan bağlantılarını bulmak.
Bağlantıları
bulmak için de körpe söğüt dalından kafesin içindeki kınalı kekliği görmek ve gördüğünde kekliğe aşık olan, pazar
yerinde annesinin elinden kaçan o oğlan çocuğu gibi meraklı olmak, kekliğin
güzelliği karşısında hayretle “şaşırmak” gerekir.
***//***Yurt Gezilerimizde artık fazla söylemiyoruz, türküyü eskitmemek için.
İlk bir araya
gelişimizde keklikler, kınalı keklikler, kadınlarımız, kızlarımız için yeniden söyleyelim:
İki keklik bir dereden su içerDertli de keklik dertsizlere dert açar
Buna yanık sevda derler tez geçer
***///***
Başta dedik,
keklikler sosyal anlamda insana en yakın kuştur.
Eş ve aile olarak
yaşarlar.Eşinden veya ailesinden ayrılan keklik dertli kekliktir.
***//***
Belki de en iyi MOLTKE anlatır Yukarı Fırat Havzası’ nı anılarında.
Keban Barajı
yapılıp, Fırat ilk yerinden boğulmadan önce, bölgeyi Doğu Anadolu’ ya bağlayan
dar vadilerden birinin olduğu, tek geçit veren yerin adı, coğrafi tanıma tam
olarak uyan, “geçit yeri” anlamına gelen ve yine Ermenice bir kelime olan :
KEBAN idi.
Hepsi, ama hepsi
aynı kültürün izleridir bize kadar kalan.
KEBAN – KABAN – KAPANCA ve KEKLİK
Biz dik yokuşu,
KAPANCA’ yı iniyorduk.Aşağıda, sokağın solunda mola vermiştik.
Körpe söğüt
dalından yapılma kafesin içindeki kekliğe aşık olan oğlan çocuğu KAPANCA’ yı
çıkıyordu.
Çık çocuk çık, dinlenmeden,
yorulmadan çık, arkana keklik ötüşlerini, keklik güzellliklerini, koca dağları da
engin denizleri de alarak çık…
Muhabbetle,
Paylaşmak Güzeldir.
Recep Babayiğit
Kitap için yazarımız, kardeşimiz ve dostumuz SERDAL
KARAKUŞ’ a
Şehir rehberliği için dostumuz SAİM YILDIZ’ a
Fotoğraf için dostumuz FATMA KORCAN’ a
ayrı ayrı teşekkür ediyorum.
Teşekkürler hocam, kavi kaleminize bilgi aktarımınıza sağlık...
YanıtlaSilpaylaşarak bizleri de
YanıtlaSilBilgilendirdiğiniz için teşekkürler
YanıtlaSil