16 Şubat 2018 Cuma

İHTİYAÇLAR KEŞİFLERİN ANASIDIR *


Bu sefer farklı bir konuyu ele  alalım istedim. Yazının başlığını Engelsten ödünç aldım, umarım bana gücenmez. İnsanlık tarihi aslında keşifler tarihidir. Kesintiler, patlamalar, sıçramalarla ilerleyen insanlık tarihi, her bir keşifle yeniden bir ivme kazanıyor.
Umut ise asla yok olmuyor. Umudu keşfetmeye gerek yok zira. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri umut hep vardı.

***//***
Hep biliriz, hep okuruz.

Hidroloji Biliminin (Sular Bilimi) ortaya çıkması, geçtiği yerleri tahrip eden, ovalara ve yerleşimlere zarar PO ırmağının akışını düzenlemek, suların zararını en aza indirmek ihtiyacı için yapılan ve daha sonra disiplinler arası dev bir bilimin doğmasına konu olan çalışmaların sonucudur.
PO Irmağı ve bereket saçarak akıp geçtiği 400 km uzunluğundaki PO Ovası İtalya’dadır.

***//***

Geometri ise, Nil Nehri’nin döküldüğü yerde oluşan deltada yapılan tarımı verimli hale getirme ihtiyacı ile ortaya çıkmıştır.

Tales’den söz edersek, Meandros’un  - Büyük Menderes’ in döküldüğü  Miletos’tan da söz etmemiz gerekir.
Miletoslu Tales hep geometrinin babası olarak bilinir.

Onun yıllara göre  hava ve iklim verilerini  kaydederek,  bir  sonraki  yılın zeytin hasadının nasıl olacağını  tahmin edip,  spekülatif yatırımlarla nasıl da çok  zengin olduğunu  başka bir  yazımızda  anlatalım.

***//***

Biz şimdi bu topraklardaki iki keşiflerden söz edelim.

ÇİÇEK AŞISI ve LADY MONTAGU

Lalapaşa’ ya yapmış  olduğumuz  Trakya  Dolmenleri  Yurt  Gezimizden biliyoruz.
Lady  MONTAGU  18. Yüzyıl başlarında İngiltere büyükelçisinin eşi olarak girer  Osmanlı topraklarına.

Osmanlı topraklarına girdiği günden itibaren İngiltere’ ye mektuplar halinde günlükler yazar.
Edirne’ de bulunduğu sürede, çiçek hastalığına karşı Osmanlı’ da – Edirne’de çocuklara ÇİÇEK AŞISI  yapıldığı görür.

Durumu hemen kaleme alır ve kendi bebeğine de çiçek  aşısı  yaptıracağını, bu aşının İngiliz  çocuklarına da yapılmasını  kraliçeye yazar ve ondan ricada bulunur.
(…)

Bu hastalığa dair size bir şey nakledeyim, siz de mutlaka burada bulunmak istersiniz. Bizde pek umumi ve pek zalimane olan çiçek hastalığı bu memlekette keşfedilen aşılanma sayesinde ehemmiyetsiz bir şey.
Bir çok kocakarılar var ki, san’atları sırf bu ameliyatı yapmak. Aşı için en muvafık zaman, sonbaharın başlangıcı , büyük sıcaklar geçtikten sonra.

O zaman aile reisleri, aileleri içinde çiçek hastalığına tutulmuş kimse olup olmadığını birbirine soruyorlar. Birkaç aile toplanıyorlar. Adetleri 15-16’ya çıkınca bu kocakarılardan birini  çağırıyorlar o da bir ceviz kabuğu dolusu, en mükemmel cinsten çiçek hastalığının aşısını  getiriyor.
Hangi damarın açılması istenildiğini soruyor. Aldığı cevaba göre büyük bir  iğne ile  bir  damar açıyor, tırmık kadar  bile ağrı duyulmuyor, iğnesinin ucu alabildiği  kadar aşıyı buraya  koyuyor. Sonra yarayı bağlıyor, üzerine bir ceviz kabuğu parçası yapıştırıyor.
Aynı ameliyeyi diğer dört  beş damara da yapıyor. Rumlar alelumum bir alınlarında , birer tane kollarında, bir de göğüslerinde olmak üzere haç taklidi yaptırmaya itikat etmişler. Fakat bu ameliyenin neticesi fena. Çünkü bu ufak yaraların yerleri kaybolmuyor. Bu ameliye için melesa bacaklar veya kollar gibi vücudun kapalı taraflarındaki damarlar intihap olunuyor. Aşılanan çocuklar sekiz gün kadar oynuyorlar, bir şey olmuyorlar.

Fakat ondan sonra bir sıtmaya tutuluyorlar, o zaman iki gün, nadiren üç gün  yatakta yatıyorlar; fakat bunlar behemehal çıkıyor. Sonra sekiz gün içinde güya hiç hasta olmamışa dönüyorlar. Açılan yaralar hastalıkları  esnasında pek ziyade akıyor. Şüphesiz bu, çiçek hastalığının zehirini akıtıyor, başka taraflara şiddetle yayılmasına meydan bırakmıyor.
Bu ameliye her sene binlerce çocuklara yapılıyor.

Fransa sefiri diyor ki, başka yerde banyo yapıldığı gibi, burada da eğlence makamında herkes çiçeğe yakalanır. Kimsenin aşıdan öldüğü  görülmemiş. Bu ameliyenin iyiliğine ben de o derece kaniim ki sevgili yavruma yaptırmaya karar verdim.
Vatanımı çok sevdiğim için bu usulün oraya da girmesini arzu ederim.

(…)



***//***

Yine aynı  yurt  gezimizde ve bu sene yapmış  olduğumuz  Anadolu  Yakası  Taşları – İstanbul  Şehir Gezilerimizde  hep  andığımız  Dr  SÜHEYL  ÜNVER  vardı.

Dr  SÜHEYL  ÜNVER  ise  yaptığı  onca için yanı sıra, İstanbul’u İstanbul yapmasının yanı sıra  bir de oturmuş  ÇİÇEK  AŞISISININ  bulunuşunun 250.  Yılı anısına bir  TÜRKİYE CUMHURİYETİ POSTA  PULU  tezyin etmiş 1967  yılında .


Kimse,  çiçek  aşısının ihtiyaç, posta  pulunu  ise, ihtiyaç olmadığını  söyleyebilir mi, söz konusu  kişi  Dr  SÜHEYL ÜNVER olunca

***//***

GÖÇEBE KÜLTÜRÜNÜN BİR KEŞFİ: BEBEKLER İÇİN İŞEME GEREÇLERİ

Eskiden bebekleri “ höllük “  toprağına belerlerdi. Adına türküler de yakılmış  olan höllük toprağı  öyle sıradan bir  toprak değildi.

Eledim eledim höllük  eledim

Aynalı beşikte bebek beledim.

Büyüttüm besledim asker eyledim

Gitti de gelmedi  canan buna ne çare

Her köyün höllük  toprağı  kazdığı  bir “ topraklığı”  olurdu.

Bu işi ciddiye  almayıp,  sıradan bahçe topraklarına belenen  bebeklerde “tetanosa” bağlı  ölümler sıkça görülürdü.

Höllük toprağı  ince pudra  haline getirilir, elenir ve   bebek  üşümesin diye  ısıtılır ve bebek öyle belenirdi. Kundağın içinde çişini yapan bebeğin çişi  doğrudan höllük  toprağı tarafından emilirdi.

Biz, benim kuşağım köy çocuklarının tamamı höllük toprağına belendik.

Sonra, höllük toprağı yerine “talk  pudraları”  geldi.

Sonra  bildiğimiz gibi hazır  bebek  bezleri  kullanılır  oldu.

Buraya kadar  ortada  höllük  toprağı  dışında bir  “ keşif” diyebileceğimiz bir şey  yoktur.

Ancak, bizim gibi  toprağı  bol  olmayıp, hatta  belki de bir  avuç toprak bile  bulmanın  çok zor  olduğu  Toroslarda, dağlarda   yaşayanlar ve konar göçer Yörükler, Türkmenler   bebeklerini  neye  beleyecekler,  höllük  topraklarını nereden bulacaklar?

Diyelim ki höllük  toprağını  buldular. Bir yayla  dönemi için yüzlerce kilo höllük  toprağını  kim yanında taşıyacak? Oba buna hiç razı olmaz. Zira  obanın geliri ve hayatta  kalabilmesi için daha önemli şeylerin taşınması gerekiyor.

İyi ama, bebek bu ? Kundağın içinde çişini yapacak.

İşte o zaman ihtiyaç – keşif  ikilisi  ortaya  çıkıyor  ve Toroslarda hala  kullanılmakta olan , bizim Orta  Asya’dan getirmiş  olduğumuz  ve tahtadan yapılma, kız ve oğlan çocukları  için ayrı tasarlanıp düşünülmüş “işeme” nesneleri bulunuyor.

Yerleşik hayatta bebekler höllük dediğimiz bir tür toprağa  belenip kundak yapılırken, konar göçer yörük Türkmenlerinde, Tahtacı – Türkmen boylarında bu imkan olamayacağı için onlar ,bebekleri için kızlara ayrı, oğlanlara  ayrı olacak şekilde, idrarla, amonyakla kolayca çürümeyecek şekilde katran ağacından işeme gereçleri icat etmişlerdir.

Bunlar, yüzyılların birikimidir.

Bebekle birlikte  beşiğe  belenen o  işeme gereçlerini  önce Mudurnu’ da görmüş, hayran kalmıştım. Ama, Mudurnu’ da gördüklerimi Toroslardan insanlar getirip  hediye ettiklerinden onları  alamazdım.


Yıllar sonra Kırgızistan’da , Osh kentinde  Pazar  yerinde  bu kız ve oğlan çocuğu için iki ayrı işeme gereceğini  gördüğümde,  kimse o gereçlerin ne olduğunu ve benim onları  ne için aldığımı  anlamadan, hemen onları  satın almıştım.  Fotoğraftaki işeme gereçleri hala benim müzemdedir.



***//***

TARAFSIZ EL BOMBASI

Biliriz, günümüzde ve çok eski zamanlardan beri kullandığımız  bir çok endüstriyel alet, ev aleti, giysi, haberleşme aletleri, aklınıza  gelebilecek bir çok şey “askeri ihtiyaçlardan”  dolayı  ortaya  çıkmış, keşfedilmiştir.

-İnsan öldürmek bir ihtiyaç mı peki?

-Böyle soru olur mu ?

Ama, bir savaştaysanız, yok edilecekseniz, direniyorsanız, savunmadaysanız, silaha ihtiyacınız varsa, en ilkelinden de olsa bir silah yapıyorsunuz, siz buna sadece  kendinizden de olsa “keşif” de diyebilirsiniz.

İspanya İç Savaşı, faşizmin  İkinci  Dünya  Savaşı  yıllarında  gösterdiği  yüzünün adeta tiyatrodaki  bir  ilk  gösterimi – “prömiyeri” idi.

Franko faşizmine karşı dünyanın dört bir yanından bir araya gelenler, uluslar arası  tugay ve direniş insanlık tarihinin yıldızının parladığı  anlardı.

Faşizme karşı direnişte etkin olan İspanyol anarşistleri  silah  sıkıntısı  çekiyor.

Özellikle el  bombaları hiç yok.

Bir yerden, silah deposundan çalamıyorsanız, keşif zorunlu hale  geliyor.

Hep “1984” isimli  romanı ile bildiğimiz, tanıdığımız  GEORGE ORWEL ‘ in gönüllü  olarak ve faşizme karşı, Cumhuriyetçilerin saflarında  İspanya İç Savaşı’ na katıldığını  ve anılarını bir  gazeteci  olan günlük halinde  yazdığını bilmeyiz.

Yazdıklarını “KATALONYA’YA  SELAM” adı  altında kitap olarak yayınlar.

Şimdi, “iyi de burada keşif nerede”, diye soracaksınız.

George ORWEL  anlatıyor.

İlkel de olsa, bir el bombası yapıyorlar  ve kendi  yaptıkları  bombaya  bir  isim  veriyorlar: Tarafsız.

Gerisini ORWEL  ‘ den dinleyelim.

(…)

Ne miğferimiz ne süngümüz vardı, tabancamız da pek azdı; beş ya da on kişiye bir el bombası düşüyordu. O sırada kullanılan el bombası , “F.A.I. bombası” diye  bilinen korkunç bir nesneydi.

Savaşın ilk yıllarında anarşistler tarafından imal edilmişti. Milis bombası ilkesine göre yapılmıştı, ama emniyet düzeni bir pimle değil, bir parça şeritle tutturulmuştu. Şeridi kopardığınızda bombadan mümkün olan en yüksek hızla kurtuluyordunuz. Bu bombalar için “tarafsız” deniyordu. Çünkü hem bombayı atanı hem de kendisine bomba atılanı öldürüyordu.

Daha başka çeşitleri de vardı; belki  daha ilkel ama daha az tehlikeli  olanları – bombayı atan için demek istiyorum. Atılmaya değecek bir bomba gördüğümde Mayıs  ayını  bulmuştuk.

(…)







***//***

Sözümüzü  Tales ‘ e sorulan sorulardan bir kaçı ile   bitirelim.

-Ya en bilge şey?

” Zaman, her şeyi öğrenip meydana çıkarır çünkü”

-Ya en yaygın şey?

“Umut,  hiç bir şeyi olmayan kimselerde bile kalır çünkü”





***//***

Öldürmek değil, sevmektir  ihtiyacımız olan şey.
İçinizde yaşattığınızı öldürdüğünüzü, sevginizi ve aşkınızı öldürdüğünüzü  fark ediyorsanız eğer; o zaman neye “ ihtiyacınızı“  olduğunu da  biliyorsunuz  demektir.

İhtiyacınızı asla  ertelemeyin ve size en yakın olan, kendinizden  başlayın ve hemen bir şeyler  bulun o bulduklarınız ise  “ kendi  keşfiniz”  olsun.

Tarafsız ve anarşist  bir  el  bombası  gibi, keşfiniz hem sizi,  hem de sevdiğinizi  yaksın alev alev.






Muhabbetle,

Aşk illa ki



*) Friedrich ENGELS

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder