31 Ocak 2018 Çarşamba

OK – OKUNTU – ÖKSÜZ


Bu yazımızda isimlerin anlamını değil, kelimelerin etimolojilerini, kökenlerini irdeleyeceğiz.
Günlük konuşmada üzerinde pek durmadığımız, düşünmediğimiz kelimelerin anlam bakımından kökenlerini öğrendikçe ne kadar şaşırdığımızı biliyoruz.

Zaten gerek Yurt Gezilerinde gerekse yazılarımızda ve yapmış olduğumuz sohbetlerde hep şaşırıyor, hep şaşırtıyoruz.
İnsan, şaşırmakla başlıyor öğrenmeye, bu ta ilk insandan bu yana böyledir.

Şaşırmayan insan öğrenemiyor.
O halde, şaşırarak yazmaya başlayalım.

OK
Ok, kelimesini bildiğimiz anlamda yayın gerilmesi ile atılan ucu sivri bir çubuk olarak tanımlayabiliriz.

Ama, OK kelimesinin eski Türklerde sadece yayın attığı bir çubuktan ziyade, yay ile birlikte telaffuz edildiğinde OK – YAY, burada “yay” kelimesinin atan, yani gücü elinde bulunduran, “ok” kelimesinin ise, atılan, yani etkili olan ama, yay kadar gücü olmayan anlamlarına geldiğini buluruz.
Sembolik anlamlarından somut anlamlarına geçersek, bu sefer “YAY” kelimesinin KAGAN’ı,  HÜKÜMDAR’ı, “OK” kelimesinin ise kabile başkanlarını, boy  beylerini  temsil  ettiğini görürüz.

Yani, burada OK kelimesi boylar, kabileler için kullanılmaktadır.
Nitekim, Çin kaynaklarından komşu Türk boyları, batıdaki Göktürler ‘den “on ok”, on boy diye söz edildiğini okuruz.

Oğuz Kağan efsanesinde doğuya giden üç oğlu altın bir yay ve batıya giden üç oğlu ise gümüş üç ok bulurlar.
Yay, doğu kutsallığında güneşi ve yüceliği, hükümdarlığı, kağanlığı  temsil  ederken, oklar  kağana bağlı  boyları  temsil eder.

Altın ile gümüş, doğu ile batı arasındaki farkı YAY – OK kelimelerine yükleriz.
Kagan, savaş veya başka bir mesele için kabileleri, boyları toplamaya karar verdiğinde, boyların her birine birer “ok” gönderirdi. Ok-ların alındığını gören, kağan çağrının yerine ulaştığını yani, ok ile gönderilen bir tür mektubun “okunduğunu” görür, okunmuş oklara karşılık olarak boy beyleri ile kagan toplanırdı.

BOZ-OK’ların yayı ve gücü, ÜÇ-OK’ ların ise boyları temsil ettiğini biliyoruz.
Burada kendi anlamından çıkarak, OK kelimesinin bir çağrı işareti, çağrı nesnesi olduğunu görüyoruz.

OK kelimesi çağrı nesnesi haline gelmeden önce “boy” anlamındadır ve hala o anlamını korumaktadır.
O halde, boy anlamı olan bir nesnenin nasıl çağrı anlamı da olabiliyor?

Eski Türklerde boylardaki ailelerin, geniş anlamda boy adlarının hep “anne  - ana – kadın” soylu  olduğunu  biliyoruz.
Boylar kendi soylarını hep kadına dayandırıyor. Zira, savaşlar ve uzun sürgünler ve esaret erkeğin değil, kadının kalıcı olduğunu ve soyun devamının kadınla mümkün olduğunu ve soyların kadın ile anıldığını gösteriyor.

O halde, soyun kadın – ana – anne ile çağrılmasının OK ile ne ilgisi var?
Şaşırmadan olmuyor.
OK, eski Türkçe’ de geçtiği şekliyle  “ÖG” kelimesi günümüz  Türkçesinde  “ana – anne” anlamına geliyor.

Çağrı anlamı olan OK kelimesi aslında, kadın soylu bir çağrı nesnesinin boylara ulaştırılması onları davete çağırması anlamına geliyor.

OK-UNTU
Bugün artık eski gelenekler şeklinde olmasa da yakın zamana kadar Anadolu’ da düğün – derneğe  davet  edilen kimselere  şimdiki  gibi  matbaada bastırılmış “davetiyeler”  gönderilmez,  onlara  davet  edilenin ağırlığı, hatırı, nazı, cinsiyetine bağlı olarak her birine bir “okuntu”  gönderilirdi.

OK-UNTU ‘yu alan kişi davete icap eder, yani OK, yani yayın çekip attığı OK, yani dağıtılan OK-UNTU, okunmuş olurdu.
Düğünlerin hala sahibi ve çağıranı annelerdir,  kadınlardır.

Ancak, artık OK-UNTU sadece kelime olarak yaşasa da anlamı bilinmez olmuştur.
Düğün – dernek sahibi kadın olunca, OK’u da yani daveti de onun göndermesi  gerekiyor  ve yine şaşıracağımız  OK-UNTU  kelimesi  ortaya  çıkıyor.

OK kelimesinin anlamını bilmezken, OKUNTU ne demek acaba, diye şaşırmazsak, bir şey öğrenemiyoruz.
Okuntuyu alan kişi de, kendi gönlüne göre düğüne bir şey alır getirir ve “senin çağrını” gördüm, der. Tıpkı, savaş veya başka bir şey için kagan’ın daveti üzerine, OK göndermesi üzerine ellerindeki silah ve savaşçı ile davete icap eden boy – kabile beylerinin yaptığı  gibi.

Aslında kökleri Sümer mitolojisine kadar giden ve aşkın oklarını atan EROS’ ların attığı OK’ lar  ise “bir davet olduğu”, yazımızın  pek de  dışında sayılmazlar.

ÖK-SÜZ
OK kelimesinin Eski Türkçe’ de “anne – ana “anlamına geldiğini öğrendikten, OK-UNTU kelimesinin OK ile davet, anne tarafından davet, soyun kadını tarafından davet anlamına ulaştıktan sonra ÖK-SÜZ kelimesinin anlamının “anne-siz” anlamına geldiğini biliriz değil mi?

Ama, yine de şaşırırız.
Günlük hayatta ÖK-SÜZ kelimesini çok kullanırız, ÖK-SÜZ çocuklarla da çok karşılaşırız, ama ÖK-SÜZ kelimesinin ilk hecesindeki ÖK kelimesinin “anne” anlamına geldiğini  bilmek bizi  şaşırtır  ve buradan  ÖK – SÜZ  kelimesinin “anne-siz”  anlamına geldiğine  kolaylıkla  ulaşırız.

Ama, yine şaşırarak.
***//***

OK, yaydan fırlıyor, çağrı, davet oluyor, OK-UNTU oluyor, sonra anne ölüyor, OK kırılıyor, ÇOCUK ve BOY, ÖK-SÜZ, annesiz kalıyor.
Hepsinin bağlantısı ve kökeni “OK” kelimesi.

Şimdi, OK kadın ise, YAY erkeği, KAGAN ‘ı anlatıyor, diyebiliriz
O halde, OK YAYDAN ÇIKTI, derken acaba yıllarca ve bilmeden hep “KADIN ERKEKTEN AYRILDI” mı diyorduk.

Ya da soy adı YAY, olanlar ile soy adı OK olanlar, soy adlarının anlamlarının kökenlerini   ne kadar biliyorlar acaba?
Şaşırmayan bilemiyor.

En güzel insan şaşıran insandır.
Ana yurdun esarete düşmesi, aslında ana yurdun “anasız, ök-süz” kalmasıdır.

Coğrafi anlamından başka, hepimizin bir ana yurdu olduğuna inanıyorum. Kendi  ana yurdunuz  ök-süz  kalmasın.

Muhabbetle,
Recep Babayiğit,

Gebze 31.01.2018

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder