Bu yazımızda isimlerin
anlamını değil, kelimelerin etimolojilerini, kökenlerini irdeleyeceğiz.
Günlük konuşmada üzerinde pek
durmadığımız, düşünmediğimiz kelimelerin anlam bakımından kökenlerini öğrendikçe
ne kadar şaşırdığımızı biliyoruz.
Zaten gerek Yurt Gezilerinde
gerekse yazılarımızda ve yapmış olduğumuz sohbetlerde hep şaşırıyor, hep
şaşırtıyoruz.
İnsan, şaşırmakla başlıyor
öğrenmeye, bu ta ilk insandan bu yana böyledir.
Şaşırmayan insan öğrenemiyor.
O halde, şaşırarak yazmaya
başlayalım.
OK
Ok, kelimesini bildiğimiz
anlamda yayın gerilmesi ile atılan ucu sivri bir çubuk olarak tanımlayabiliriz.
Ama, OK kelimesinin eski Türklerde
sadece yayın attığı bir çubuktan ziyade, yay ile birlikte telaffuz edildiğinde
OK – YAY, burada “yay” kelimesinin atan, yani gücü elinde bulunduran, “ok”
kelimesinin ise, atılan, yani etkili olan ama, yay kadar gücü olmayan
anlamlarına geldiğini buluruz.
Sembolik anlamlarından somut
anlamlarına geçersek, bu sefer “YAY” kelimesinin KAGAN’ı, HÜKÜMDAR’ı, “OK” kelimesinin ise kabile
başkanlarını, boy beylerini temsil
ettiğini görürüz.
Yani, burada OK kelimesi
boylar, kabileler için kullanılmaktadır.
Nitekim, Çin kaynaklarından komşu
Türk boyları, batıdaki Göktürler ‘den “on ok”, on boy diye söz edildiğini
okuruz.
Oğuz Kağan efsanesinde doğuya
giden üç oğlu altın bir yay ve batıya giden üç oğlu ise gümüş üç ok bulurlar.
Yay, doğu kutsallığında güneşi
ve yüceliği, hükümdarlığı, kağanlığı
temsil ederken, oklar kağana bağlı
boyları temsil eder.
Altın ile gümüş, doğu ile batı
arasındaki farkı YAY – OK kelimelerine yükleriz.
Kagan, savaş veya başka bir mesele
için kabileleri, boyları toplamaya karar verdiğinde, boyların her birine birer
“ok” gönderirdi. Ok-ların alındığını gören, kağan çağrının yerine ulaştığını
yani, ok ile gönderilen bir tür mektubun “okunduğunu” görür, okunmuş oklara
karşılık olarak boy beyleri ile kagan toplanırdı.
BOZ-OK’ların yayı ve gücü,
ÜÇ-OK’ ların ise boyları temsil ettiğini biliyoruz.
Burada kendi anlamından
çıkarak, OK kelimesinin bir çağrı işareti, çağrı nesnesi olduğunu görüyoruz.
OK kelimesi çağrı nesnesi
haline gelmeden önce “boy” anlamındadır ve hala o anlamını korumaktadır.
O halde, boy anlamı olan bir
nesnenin nasıl çağrı anlamı da olabiliyor?
Eski Türklerde boylardaki
ailelerin, geniş anlamda boy adlarının hep “anne - ana – kadın” soylu olduğunu
biliyoruz.
Boylar kendi soylarını hep
kadına dayandırıyor. Zira, savaşlar ve uzun sürgünler ve esaret erkeğin değil,
kadının kalıcı olduğunu ve soyun devamının kadınla mümkün olduğunu ve soyların
kadın ile anıldığını gösteriyor.
O halde, soyun kadın – ana –
anne ile çağrılmasının OK ile ne ilgisi var?
Şaşırmadan olmuyor.OK, eski Türkçe’ de geçtiği şekliyle “ÖG” kelimesi günümüz Türkçesinde “ana – anne” anlamına geliyor.
Çağrı anlamı olan OK kelimesi
aslında, kadın soylu bir çağrı nesnesinin boylara ulaştırılması onları davete
çağırması anlamına geliyor.
OK-UNTU
Bugün artık eski gelenekler
şeklinde olmasa da yakın zamana kadar Anadolu’ da düğün – derneğe davet
edilen kimselere şimdiki gibi
matbaada bastırılmış “davetiyeler”
gönderilmez, onlara davet
edilenin ağırlığı, hatırı, nazı, cinsiyetine bağlı olarak her birine bir
“okuntu” gönderilirdi.
OK-UNTU ‘yu alan kişi davete
icap eder, yani OK, yani yayın çekip attığı OK, yani dağıtılan OK-UNTU, okunmuş
olurdu.
Düğünlerin hala sahibi ve
çağıranı annelerdir, kadınlardır.
Ancak, artık OK-UNTU sadece
kelime olarak yaşasa da anlamı bilinmez olmuştur.
Düğün – dernek sahibi kadın
olunca, OK’u da yani daveti de onun göndermesi
gerekiyor ve yine şaşıracağımız OK-UNTU
kelimesi ortaya çıkıyor.
OK kelimesinin anlamını
bilmezken, OKUNTU ne demek acaba, diye şaşırmazsak, bir şey öğrenemiyoruz.
Okuntuyu alan kişi de, kendi
gönlüne göre düğüne bir şey alır getirir ve “senin çağrını” gördüm, der. Tıpkı,
savaş veya başka bir şey için kagan’ın daveti üzerine, OK göndermesi üzerine
ellerindeki silah ve savaşçı ile davete icap eden boy – kabile beylerinin
yaptığı gibi.
Aslında kökleri Sümer
mitolojisine kadar giden ve aşkın oklarını atan EROS’ ların attığı OK’ lar ise “bir davet olduğu”, yazımızın pek de
dışında sayılmazlar.
ÖK-SÜZ
OK kelimesinin Eski Türkçe’ de
“anne – ana “anlamına geldiğini öğrendikten, OK-UNTU kelimesinin OK ile davet, anne
tarafından davet, soyun kadını tarafından davet anlamına ulaştıktan sonra ÖK-SÜZ
kelimesinin anlamının “anne-siz” anlamına geldiğini biliriz değil mi?
Ama, yine de şaşırırız.
Günlük hayatta ÖK-SÜZ kelimesini
çok kullanırız, ÖK-SÜZ çocuklarla da çok karşılaşırız, ama ÖK-SÜZ kelimesinin
ilk hecesindeki ÖK kelimesinin “anne” anlamına geldiğini bilmek bizi
şaşırtır ve buradan ÖK – SÜZ
kelimesinin “anne-siz” anlamına
geldiğine kolaylıkla ulaşırız.
Ama, yine şaşırarak.
***//***
OK, yaydan fırlıyor, çağrı,
davet oluyor, OK-UNTU oluyor, sonra anne ölüyor, OK kırılıyor, ÇOCUK ve BOY,
ÖK-SÜZ, annesiz kalıyor.
Hepsinin bağlantısı ve kökeni
“OK” kelimesi.
Şimdi, OK kadın ise, YAY
erkeği, KAGAN ‘ı anlatıyor, diyebiliriz
O halde, OK YAYDAN ÇIKTI, derken
acaba yıllarca ve bilmeden hep “KADIN ERKEKTEN AYRILDI” mı diyorduk.
Ya da soy adı YAY, olanlar ile
soy adı OK olanlar, soy adlarının anlamlarının kökenlerini ne kadar biliyorlar acaba?
Şaşırmayan bilemiyor.
En güzel insan şaşıran
insandır.
Ana yurdun esarete düşmesi,
aslında ana yurdun “anasız, ök-süz” kalmasıdır.
Coğrafi anlamından başka, hepimizin
bir ana yurdu olduğuna inanıyorum. Kendi
ana yurdunuz ök-süz kalmasın.
Muhabbetle,
Recep Babayiğit,
Gebze 31.01.2018