Serap Serper Hanımla Sohbet
Yayınlanan ilk iki kitabımdan sonra yakında yayınlanacak üçüncü kitap için kitaplarımın editörü Yurt Gezgini Dostumuz Serap Serper Hanımı evinde ziyaret ediyorum.
Serap
Hanım üçüncü kitabın okumasını bitirmeye çalışıyor.
Sohbet sırasında söz üçüncü kitapta ve blog yazılarımda adı geçen Esat Adil Müstecaplıoğlu’na geliyor.
-Biliyor
musunuz Recep Bey, Esat Adil Bey babamın köyü Müstecap Köyü’ndendir.
-Gerçekten
mi?
-Babam
Balıkesir-Balya ilçesi Müstecap Köyü’ndendir ve Esat Adil Beylerle uzaktan
akrabadır.
Böyle bir söz beni hem şaşırtıyor hem de heyecanlandırıyor.
Kitaplarımı
okuyanların kendileriyle kitaplarda adı geçen yerler ve şahıslarla bağlantılar
kurmaları aslında kitapların yazılış amacına ulaştığını gösteriyor benim için.
Kitaplardan
ve blog yazılardan kime ne pay düşüyorsa, bu benim için bahtiyarlık oluyor.
-1974 yılında Tekirdağ Kız Öğretmen Okulu’nu bitirdiğimde 19 yaşındaydım ve ilk atamam Çorum-Ortaköy ilçesi Karahacip Köyü ilkokuluydu.
-Nasıl
olur ya? O köyün arazisinde yıllar sonra Hititler için çok önemli bir yerleşim,
Hattuşa’dan sonra ikinci başkent Şapinuva bulundu ve hala heyecanla kazılıyor.
Biz
de gitmiştik oraya HATTUŞA VERSUS ŞAPİNUVA Yurt Gezimizde.
Ören
yeri bekçisi hep Karahacip Köyü’ndendir.
-Ben o köyde çok az kaldım, ancak yine sizin yazılarınızda okuduğum bilgiler beni de çok şaşırtıyordu.
-Mesela?
-1974
yılında babam, annem ve ben bir gün köyden gelerek Çorum’da bulunan Yetiştirme
Yurdu’nun müdürü Abdullah Koçak’ın ailesiyle kaldığı lojmanda üç gün misafir
olmuştuk.
-Nasıl
olur, o lojman küçücüktür, Abdullah Beyin zaten eşi dışında iki oğlu ve bir
kızı vardı, kendileri bile zor sığıyorlardı o lojmana, siz nasıl üç gün
kalabildiniz?
Bunları biliyorum, zira müdür bey bayramlarda bizi, yetiştirme yurdunda barınan çocukları bayramlaşmak için evine kabul ederdi.
Ben
de o yıllarda Çorum Yetiştirme Yurdu’ndaydım ve o senenin yazında Bursa’da
bulunan Işıklar Askeri Lisesi’ni kazanarak Bursa’ya gitmiştim.
Demek
ki Serap Hanımla yollarımız ilk defa daha o yıllarda, 1974 yılında kesişmiş.
Tesadüf
olabilir mi?
-Hatta
Abdullah Beyin subay bir oğlu vardı, beni onun yanına verip, Çorum’u
gezdirmesini söylediler ve birlikte Çorum’u gezdik, ama oğlanla hiç göz göze
gelmedik neredeyse.
![]() |
Çorum-Ortaköy-Karahacip Köyü-1974 |
Sonra
ne oldu, köyde ne kadar kaldınız?
-İki
ay kaldım o köyde ÖSS’ye girmiştim, kayıtların son gününe kadar bekledim ve son
gün karar vererek gidip Balıkesir Necati Bey Eğitim Enstitüsü’ne kaydolarak
yeniden öğrenciliğe başladım.
![]() |
Karahacip Köyü İlkokulu |
Baba, Serap Hanım ve arkadaşı Feriha
Benim aklımda hala Serap Hanımın, anne, baba ve kendisiyle üç kişi nasıl o küçücük lojmanda kalabildikleri var.
Ziyaretten
ayrılıp, akşam evime gittiğimde Serap Hanım arıyor. Annesiyle konuşmuş ve
durumu ona da anlatarak sormuş.
Serap
Hanımın annesi Mahmure Hanım 90 yaşında ve hafızası hala pırıl pırıl anlaşılan.
-Akşam anneme sordum, o beni dinledi ve durumu açıklığa kavuşturdu.
-Neymiş
durum?
-O
ziyarette ben yokmuşum, sadece annem ve babam varmış. Ben daha sonra ve tek
başıma gitmişim Abdullah Koçak beylerin yetiştirme yurdundaki lojmanına.
-Şimdi
oldu işte.
![]() |
Anne Mahmure Hanım, köyün öğrencileri ve Serap Hanım |
Ama yine de aklıma takılan ve sormaya çekindiğim sorular var.
Serap Hanımın babası Şevki Bey, namı diğer Başağa, jandarma astsubayı ve Çorum-Alaca ilçesinde jandarma karakol komutanlığı yapıyor.
Başağa
Şevki Bey ile o sıralarda henüz Çorum Yetiştirme Yurdu’na çalışmayan, ancak
ilkokul öğretmeni olan Pazarören Köy Enstitüsü mezunu Çorum merkez ilçe
Harzadın Köyü’nden Abdullah Koçak nereden tanışıyorlar, yolları nerede kesişmiş
olmalı?
Serap Hanıma bunu da soruyorum, bilmediğini söylüyor.
Akşam
olunca anne Mahmure Hanımdan gelen bilgiler bu soruma da kısmen bir cevap
oluyor. Serap Hanım, annesinden aktarıyor:
-27
Mayıs (1960) olunca sıkıyönetim ve ev aramaları var. Bir gün babam ve ekibi ev
araması için Abdullah Koçak Beyin evine giriyorlar.
Babam
eve önden giriyor ve o sırada sıkıyönetimce sakıncalı olan bir şeyin üzerini
örterek arkadan gelen ekibin o sakıncalı şeyi görüp bulmasına engel oluyor.
Aslında
bu durum Abdullah beyi bir sıkıntıdan kurtarmış oluyor.
Böylece
ayrıntılarını fazla bilmediğim bir dostluk başlıyor aralarında.
![]() |
Okulun bir odası iki öğretmen için lojman olarak kullanılır, temizlik, boya badana, elde mala sıva |
Baba, Başağa Şevki Bey hayatta değil, zorlu sağlık sorunlarına teslim olarak genç sayılacak yaşta hayatını kaybetmiş.
Başağa
Şevki Bey hayatta olsaydı ona soracağımız ilk soru, o yıllarda kalan cezasını
çekmek için İmralı Adası’na, Yarı Açık Cezaevi’ne gitmek üzere bir günlüğüne
Bursa Cezaevi’nde misafir edilen Yılmaz Güney olurdu.
Ne Yılmaz Güney ne de Başağa Şevki Bey hayattalar.
Sorular
hala geçerli, ama cevapları başka bir zamana bırakıyoruz, karşımıza nasıl
cevaplar çıkacak bilemiyoruz, aynı heyecanla bekleyeceğiz.
Lakin, Yılmaz Güney’in kalan cezasını çekmek üzere gittiği İmralı Yarı Açık Cezaevi denince aklımıza hemen Esat Adil Müstecaplıoğlu geliyor.
Esat
Adil’in de içinde bulunduğu kuşağı “Eski Tüfekler” olarak çağırabilir miyiz?
Çağırabilirsek, yazımızın başlığına ulaşmış oluruz. Karşımıza yine tesadüfler çıkar, asla tesadüf olduklarını kabul etmediğimiz.
Esat Adil çıkış noktamız veya kesişme noktamız olursa, peşinden kimler gelir acaba?
Nazım
Hikmet-Sabahattin Ali-Çınarlı Köyün Muhtarı Fevzi Kavuk-Müşküleli İsmail
Başaran-Ressam Babalan-Yılmaz Güney ilk sıraları alırlar.
Öyleyse
biz de onların izinden giderek yazımızın başlığına dönelim yeniden:
ESKİ TÜFEKLERİN İZİNDE
Serap Hanım “Emanet Balta” blog yazımı okuduğunu, yazıda adı geçen Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun babasının köyünden ve uzaktan akraba olduğunu söyleyince bu da mı tesadüf demekten kendimi alamıyorum.
![]() |
Yılmaz Güney, İmralı öncesi Bursa Cezaevi’nde Başağa-Şefik Beyin misafiri, yanında duran Serap Hanımın erkek kardeşi Eralp |
Ama
önce Esat Adil ile yolları kesişen ve onların hayatta kalan yakınlarıyla
görüşmeler yapmam gerekiyor.
Ama ondan da önce “Eski Tüfek’in” ne olduğunu, daha doğrusu ne olmadığına bakalım.
“İkinci nedenle Can Yücel’i hatırlıyorum. Can Yücel bende hep bir zeka patlaması etkisi yapar, çarpar. Can Yücel’i, daha doğrusu bu volkanik zekanın Can Yücel’e karşı direnişini düşündükçe, içimi derin bir hüzün kaplar. Enver Gökçe ile ilgili şiirini önce Cumhuriyet’te, sonra Yazko Edebiyat’ta yayınladı. Sonu şu:
Yeu diye seslendi Güler
Bir adam geçti önümüzden. Tam bir eski tüfek
Bu kadar olur ama!
Gittim açtım,
Karşımda bizim Enver! (*)
Eğer Can bu şiirini daha önce yazmış olsaydı, herhalde Enver Gökçe’nin dostları cenazesinde göğüslerine Enver Gökçe’nin fotoğrafı yerine Can Yücel’in şirini takabilirdi. Enver Gökçe, bende hep, çilesiyle avunan bir “eski tüfek” izlenimi bıraktı.
Ne demek eski tüfek? Ne
demek “tam bir eski tüfek”? Ne olmadığını söyleyebilirim. Önce şöyle:
Bacaklarında balerin elbisesi ağırlığında Amerikan blue jean’ı, sırtında
heybesi, bir yüzü beline kadar uzanan yağlı saçlarıyla, diğeri kalın bir sigara
dumanıyla örtülü, tırnaklarının ucu siyah genç ve “solcu” kızlarımız eski tüfek
sayılmazlar. Ya da bacaklarında soba borusu türünden bir kadife pantolon,
sırtında yelek ile hırka ortası bir giysi, ayağında Bodrum sandalı, saçları
kaşlarına sürekli teğet duran, müzikte Ali İzzet, edebiyatta Fakir Baykurt,
bilimde Mustafa Akdağ, politikada İzmir İktisat Kongresi’ni yaşayan genç ve
“devrimci” erkeklerimiz ne kadar eskiseler ve ne kadar tüfek sevseler yine de
“eski tüfek” olamazlar.
“Eski tüfek” temizdir;
eski tüfek önemli ve evrensel günlerde çok daha temizdir. Eski fakat temiz ve
ütülü lacivert takım elbisesini giyer, göğüs cebine kırmızı bir mendil
yerleştirir; evinde veya kentin meydanında yalnız veya kalabalıklarla gününü
kutlar. Eski tüfek kampanyalara çok özen gösterir. Mutlaka uyar.”[1]
(*) Can Yücel, Enver Gökçe’ye, Yazko Edebiyat, Şubat 1982, Sayı 16, s.34
![]() |
Bursa Kapalı Cezaevi-1974, Başağa-Şevki Bey tam ortada. Bu karede kaç “Eski Tüfek” var acaba? |
…/…
Serap
Hanımla sohbetimizden çıkıyorum yola. Eski Tüfeklerin yaşayan, hayatta olan
yakınlarını bulmalıyım.
Buldukça
bir çember oluşturup, o çemberi de içine alan bir ESKİ TÜFEKLERİN İZİNDE Yurt
Gezisi planlamalıyız.
Çınarlı Köyün Muhtarı Fevzi Kavuk’un Oğlu Senayi Kavuk’la Yapılan Görüşme
İşe hemen 2022 yılında yapmış olduğumuz bir Yurt Gezisinde bizi Müşküle’de ağırlayan köyün efsane muhtarı Eski Tüfek Çınarlı Köyün Muhtarı Fevzi Kavuk’un oğlu Senayi Kavuk Dostumu aramakla başlıyorum.
Projeden
söz ediyorum.
![]() |
Çınarlı Köyün Muhtarı Fevzi Kavuk, tam da Yalçın Küçük’ün Eski Tüfek tanımına uyan haliyle |
Senayi Dostum benim kadar heyecanlanıyor.
Müşküle’de
sadece Fevzi Kavuk yoktu.
Müşküle’de
Bursa Cezaevi’nde birlikte mapus yattığı Nazım’ı “Şair Baba” olarak anan İsmail
Başaran da vardı. İsmail Başaran şiiri Nazım’dan öğrenir. Şiir yazar.
Müşküle’de sadece Fevzi Kavuk ve İsmail Başaran yoktu, Nazım Hikmet ve Şeyh Bedreddin de vardı.
![]() |
Fevzi Kavuk’un mezarına karanfiller bırakıyoruz. |
Ressam İbrahim Balaban’ın
Oğlu Hasan Nazım Balaban’la Yapılan Görüşme
Ressam Balaban da Bursa Cezaevi’nde kaldığı sürece Nazım’ın yetiştirdiği bir ustadır. Ustalığı dünyaları aşar, geride çok sayıda eserler ve acılı, anlatmakla bitmez bir hayat bırakır. Bir de oğullarından Hasan Nazım’ı.
Hasan
Nazım elektronik mühendisidir, ama genlerindeki resim sevdasına karşı koyamaz
ve resmi seçer, başarıyla devam ettirir.
Ona
doğrudan ulaşamadım, Fevzi Kavuk’un oğlu Senayi Kavuk Dostum konuyu ona
aktardığında, varım, demiş Hasan Nazım da. Var olsun.
![]() |
Balaban atölyesinde şövale başında |
Bir gün yolum Balaban’ın köyü Seçköy’e düştüğünde onun anıt mezarını bulup önünde saygıyla eğiliyorum. Bir gün gelip de Balaban’ı Eski Tüfeklerin İzinde bulacağım aklıma gelir miydi?
Bursa Cezaevi-solda Orhan Kemal-Nazım-sağda Balaban Balaban’ın bir eseri
Eski Tüfeklerin izini sürmeye devam ediyorum.
İzini
sürdüğüm eski tüfekler ne ilk ne de son oluyor. Burada gözetmeye çalıştığım
husus hepsinin de yollarının bir yerde kesişmiş ve aynı kuşağın insanları
olmalarının yanı sıra yaşadıkları coğrafyanın bir ve aynı bölgede bulunması
oluyor.
Müşküle’den
başlayacak bir iz sürme bizi Seçköy’e çıkarıyor.
Oradan
Bursa’ya, artık yerinde bulunmayan, bütün karşı koymalara rağmen yıkılan Bursa
Cezaevi’ne gidiyoruz.
İmralı
artık yasaklı bölge, orası Eski Tüfeklerin hepsiyle ortak geçmişi saklayan bir
yer. Orayı bir yeryüzü ütopyası haline getiren Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun
adası.
Ressam İbrahim Balaban’ın Seçköy’deki Anıt Mezarı
![]() |
Balaban’ın oğlu, Hasan Nazım’ın bir çalışması |
Eski
Tüfeklerin izinden gitmeye devam ediyorum.
Serap
Hanımla sohbetimizin başında onun bana hatırlattığı, babası Başağa Şevki Beyin
akrabası Müstecap Köylü Esat Adil Müstecaplıoğlu yeniden karşıma çıkıyor.
Esat
Adil Bey’in hayatta olan yakınlarına ulaşmam gerekiyor. Serap Hanım hemen
babasının köyü Müstecap’ın facebook sayfasında aramalar yapıyor.
Karşısına
çıkan ilk isim Gülşen Müstecaplıoğlu oluyor.
Gülşen
Hanım İzmit’ten katılıyor facebook’a.
O
zaman, diyor Serap Hanım, bizim Müzeyyen bu hanımı mutlaka tanıyordur.
Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun Gelini Gülşen Müstecaplıoğlu İle Yapılan Görüşme
Serap Hanım Müzeyyen Hanıma yazıyor ve kısa sürede gelen cevap ikimizi de heyecanlandırıyor.
Müzeyyen
Hanım bana Gülşen Hanımın telefonunu veriyor.
O
akşam kızımda, İzmit’teyim.
Gülşen
Hanım’a bir whatsapp mesajı gönderiyorum. Ertesi gün görüşmek için yer ve saat
belirliyoruz.
Gülşen
Hanımla bir kafede buluşup konuyu görüşüyoruz. Heyecanlı.
Eşi,
Esat Adil beyin oğlu, Adil Müstecaplıoğlu yıllarca İzmit’te-Seka’da çalışmış ve
İzmit’in sevilen bir yüzü.
Adil
Bey geçen sene, 2023’te vefat etmiş.
Gülşen Hanım da öğretmen ve emekli olmasına rağmen çok faal.
Bütün
görüşmelerden sonra planlanan Yurt Gezisinin adını koyalım, diyorum.
ESKİ
TÜFEKLERİN İZİNDE başlığı geliyor aklıma.
Bu gezi bu konuda bizim için de Türkiye’de bir ilk gezi olacak muhtemelen.
Sonrasında devamını yapacağız. Aynı kuşaktan ve aynı coğrafyadan Eski Tüfekleri bir araya getirerek gezilerimize devam etmeyi düşünüyoruz.
Müstecap Köylü Esat
Adil Müstecaplıoğlu
Yaptıkları ve gerçekleştirdiklerine
göre belki de en az bilinen, tanınan, neredeyse unutulan bir Eski Tüfektir Esat
Adil.
Esat Adil Müstecaplıoğlu (1904, Balya, Balıkesir - 1958, İstanbul)
Hukukçu ve siyasetçi, 1946'da çok partili yaşama geçildiğinde
kurulan Türkiye Sosyalist Partisinin kurucusu.
Kurtuluş savaşında Balıkesir Lisesinde öğrenciyken Vasıf Çınar’ın çıkarmakta
olduğu İzmir’e Doğru gazetesinde yazılar yazdı. Kurtuluştan
sonra yükseköğrenimini Ankara Hukuk Mektebinde tamamladı, doktorasını
Belçika’da yaptı. Yurda dönüşünde Balıkesir’e yerleşip Savaş adlı
günlük gazeteyi yayımladı. Halkevi Başkanlığı yaptı. Adalet Bakanlığında görev
alarak Yargıtay başsavcı yardımcılığı, Türkiye’nin ilk açık cezaevi olan İmralı Cezaevi kuruculuğu ve
müdürlüğü (1942) ve cezaevleri müfettişliği görevlerinde bulundu.
Çok
erken denebilecek bir yaşta aramızdan ayrılır Esat Adil Bey.
Ölümünün
ardından bazı sorular çıkar ortaya. Esat Adil’in Sabahattin Ali’nin
öldürülmesinden sonra müdahil avukat olmasından dolayı öldürüldüğü iddiaları
vardır. Bir yol kesişmesi vardır yine. Aslında Esat Adil’in yolu Sabahattin Ali
ile o hayattayken de kesişir.
…/…
Çemberin
son halkası olarak Vedat Nedim Tör’ün hayatta kalan yakınlarına ulaşmak
kalıyor. Vedat Nedim Bey, Esat Adil Beyin ütopyasını en iyi şekilde anlatan bir
oyun yazmıştır: İmralı’nın İnsanları
Vedat Nedim Tör de aramızda olacak.
…/…
Sonra
bir gün Serap Hanım babasının köyünden Müstecap Köylü emekli öğretmen, Ekrem
Dinkçi’den söz ediyor.
Hemen
Ekrem Bey ile temasa geçiyorum. Ekrem Bey beni ve projemizi dinledikçe
heyecanlanıyor. Sonunda “Benim yıllardır yapmak istediklerimi siz yapıyorsunuz,
çok heyecanlandım,” diyor.
Ekrem
Bey, Esat Adil adını duyunca kendisinde çok özel bir fotoğraf bulunduğunu
söyleyince bu sefer ben heyecanlanıyorum ve fotoğrafı benimle paylaşmasını rica
ediyorum.
Elbette,
diyor Ekrem Bey ve o fotoğrafı bana gönderiyor. Fotoğraf bu yazının son eksik
halkasını da tamamlamış oluyor böylelikle.
![]() |
Bursa Cezaevi’nde Nazım’ı ziyaret. Soldan sağa: Nazım Hikmet-Esat Adil Müstecaplıoğlu-Abidin Dino |
…/…
Eski
Tüfeklerin İzinde Yurt Gezisi serimiz devam edecek.
Hayatta
hiçbir şey tesadüf değildir, derken, bir şeyi daha göz ardı edemiyorum.
Esat
Adil Bey, hukuk doktorası için Belçika’ya gider.
Bu yazıyı kaleme almaya başladığım günde ise kızım Ülke yüksek lisans için Belçika’ya gidiyordu.
Esat Adil Bey, tam da tarif edilen bir Eski Tüfek haliyle Belçika yolcusu Ülke
İmralı’da Esat Adil Beyin ütopyası gerçekleşiyor
…/…
Bazı
köyler vardır, orada bulunan bir damar geçmiş ve gelecek nice insanı
beslemiştir.
Yozgat-Sorgun-Bahadın
Köyü böyle bir damara sahiptir.
İzmir-Urla-Bademler
Köyü de öyledir.
Çorum-Sungurlu-Gökçam
Köyü de.
Balıkesir-Balya-Müstecap Köyü de öyledir.
Yetmez,
köyün erkekleri çok yakışıklıdır.
Esat
Adil örnektir buna.
Serap
Hanımın babası Başağa Şevki Bey de. Serap Hanımın anlatması gerekir.
…/…
Yağmur
Atsız’ın o bilinen şiirinden başlarsak, çözülen
bir ip yumağı gibi, akıp gidiyor günlerimiz.
Hep
ve çok gerilerde kalıyoruz.
Kaybettiklerimizi
hızla, günler ve saatler içinde unutuyoruz.
Kaybettiklerimizi
unuttuğumuz kadar yaşamaya başladık neredeyse.
Unutmayalım
istiyoruz.
Yurt
Gezilerimizi bunun için, unutmamak için yapıyoruz.
Yazılarımızı bunun için yazıyoruz.
Bu
yazımızda adı geçen eski tüfeklerin hiçbirisi hayatta değildir artık.
Onların
çocuklarına ve gelinlerine ulaşarak böyle bir yazı çıktı ortaya.
Bu yazıdan hareketle bir gezi için onay ve görüş alarak böyle bir projeyi yapmaya başlıyoruz.
Amacımız Eski Tüfekleri unutturmamak, yaşatmaya çalışmak, anılarını saklamak, saygıyla anmak, bizden sonrakilere bilgi ve belge aktarmak.
Böyle bir anımsamadan bir öykü çıkmasını sağlayan Serap Serper Hanıma çok teşekkür ediyorum.
Gidenlerin
ruhları şad olsun.
Recep Bey’le yollarımız defalarca kesişmiş. Anadolu’nun bitmez tükenmez yollarında yaptığımız gezilerde oturup konuşmak aklımıza gelmemiş. 1/2 saat içinde çaylarımızı yudumlarken az daha akraba çıkacaktık. Şaşkınlık üzerine şaşkınlık yaşadık. Baharda babamın köyüne gitmek, ilk sosyalist partiyi kuran Esat Adil beyi anmak düşüncesi heyecan verici. Yazı müthişti, gençliğimi yeni baştan yaşadım. Recep Bey’e sevgiler. Sağ olsun, var olsun.❤️
YanıtlaSilDaha anlatacak ve yazacak çok şey var Serap Öğretmenim,
YanıtlaSil