30 Aralık 2022 Cuma

ADALET CİMCOZ’DAN ADALET PEE’YE İSTİHBARİ SANATLAR (Birinci Bölüm)

Politik dönemler, ülkelerin siyasi tarihi, savaşlar, doğa olayları vb çocukların isimlerinde yaşarlar. Savaş yıllarında doğan çocukların adı “Savaş” veya “Barış” olur. Afetlerden sonra kız çocuklarına “Afet” adı verilir. Devrimler, reformlar çocuklarda “Hürriyet” ve/veya “Adalet” isimleriyle yaşarlar.

27 Mayıs 1960 tarihinden sonra doğan kız çocuklarının isimlerinde sıkça “Hürriyet” adı görülürken, daha geriye II. Meşrutiyete kadar gidersek “Adalet” isimleri de göze çarpar. Hürriyet ve Adalet isimlerinin daha çok kız çocuklarına verilmesi mitolojik bir aktarım olsa gerek.

Adliye saraylarının girişinde, Yargıtay binasının önünde gözleri bağlı, sağ elinde kılıç, son elinde kefeli bir terazi tutan kadın Adaletin Tanrıçası Themis’ ten başkası değildir. Onun gözlerinin bağlı olması hükmünü verirken karşısında durandan etkilenmemesi içindir.

“Themis kanundur, kuraldır, yasanın ta kendisidir. Ama gelip geçici yasa değil, tanrılar dünyasında da, insanlar dünyasında da değişmez, evrensel ve ölümsüz doğa yasasıdır. Tanrısal yasadır, onun karşıtı insansal yasa ise Nomos’tur.”[1]

Mitolojik bir isimden hareketle II. Meşrutiyet’in estirmiş olduğu Hürriyet ve Adalet havasında “Adalet” ismini alan kız çocuklarından birisi 1910 doğumlu Adalet CİMCOZ, diğeri ise yine 1910 doğumlu Adalet PEE, tam adıyla söyleyecek olursa, Emine Adalet PEE’ dir.

  

Yargıtay önündeki Themis anıtı

İSTİHBARİ SANATLAR

Devletler tarih öncesi zamanlardan beri casusluk, haber alma gibi işlerinde kimi sanatçıları hep kullanmıştır.

Sahne, edebiyat, ses, sinema vb sanatçılarının birer istihbarat, haber alma elemanı gibi kullanılmalarına ve o sanatçıların yapmış oldukları sanata yazımızın tezi olan “İstihbari Sanatlar” diyeceğiz.

Adalet Hanımların aynı tarihte doğmaları tesadüf olabilir, ama ikisinin de istihbari sanatlar icrasında bulunmuş olmalarında nasıl bir benzerlik, nasıl bir ilinti vardır acaba?

“CIA Eski Hukuk Baş Müşavir John RIZZO büyük oyuncuların CIA’ ya çalıştığını, dünya liderleri ile yaptıkları görüşmeleri kuruma rapor ettiklerini açıkladı.”[2]

CIA bu faaliyetleri belki de I. Dünya Savaşı yıllarında Almanlar adına casusluk yapan “Casusların Casusu” Mata Hari’ den öğrenmiş olmalılar. Zira 1948 yılında II. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra kurulan CIA’ in kuruluşunda Hitler’in Nüremberg Duruşmalarından adeta muaf tutulan Nazi istihbarat subaylarının ana görev üstlendikleri biliniyor.

Belki de başka bir tesadüf ise Mata Hari’nin doğum tarihinde yatıyor, 1876. Yani bizim tarihimizde hürriyet rüzgarlarının ilk defa esmeye başladığı I. Meşrutiyet’in ilan edildiği tarih.

İstihbari Sanatlar adını verdiğimiz faaliyetleri Adalet CİMCOZ’ dan Adalet PEE’ye kadar ele alırken, arada gözümüze takılan diğer sanatçıları da konumuza dahil ettik.

Ele aldığımız sanatçıların korkuları, evlilikleri, aşkları, gevezelikleri, hastalıklı halleri gibi gözden kaçan ortak yanlarını ortaya çıkarmaya çalıştıkça, onların bu tür İstihbari Sanatların icrasında tesadüfen bulunmadıklarını göstermeye çalışacağız.

ADALET CİMCOZ

Belki de en kolay istihbarat bilgisi her gün aynı mekanda, örneğin bir sanat galerisinde bir araya gelen sanatçıların saatlerce orada ayak üstü vakit geçirirken konuştukları veya ağızlarından kaçırdıkları olabilir mi?

1932 yılında on beş genç sanatçının açmış olduğu kısa dönemli sanat galerisini saymazsak, İstanbul’da ilk sanat galerisi 1950 yılında açılır. Maya Sanat Galerisi.

Sabahattin EYÜBOĞLU ve Orhan Veli KANIK’ ın da adları geçse de Kallavi Sokak’ ta açılan Maya Sanat Galerisi’nin sahibi Adalet CİMCOZ olarak bilinir.

Siyasi tarihimizde 1951 Komünist Tevkifat dediğimiz Türkiye Komünist Partisi Tevkifatı henüz başlamamış.

Daracık bir mekan olan Maya, dönemin sol eğilimli aydınları ve sanatçılarıyla dolup taşıyor. Yanında duran birisinin duyamayacağı bir şeyi konuşmak imkansız.

“Bu sokağın paraleli olan ve Lion Mağazası’nın öbür yanında bulunan Kallavi Sokak’ta da Maya Sanat Galerisi var. Burası da üçüncü sıcak nokta. Filarmoni Derneği’nin üyeleri genelde Demokrat Parti’ye oy verirken, Maya müdavimleri sosyalizm tartışmaları yapıyor... Üstelik Filarmoni Derneği üyelerinin yüksek gelirine karşın Maya müdavimlerinin çoğunun cebi delik. Burada yapılan toplantılarda devamlı ülke kurtarılıyor, edebiyatın bin bir dalı fethediliyor, her an yeni manevi zaferler kazanılıyor. Ve Maya’nın adı polis dosyalarında ‘Solcuların buluşma yeri’ olarak geçiyor.[3]  

Mine SÖĞÜT bu aktarmayı Günsel KOPTAGEL’ den aktarıyor.

1951 Komünist Tevkifatı için bütün isimleri, bilgileri adresler dahi polisin elinde değil mi? 

Günsel KOPTAGEL’ in de söylediği gibi, Maya müdavimlerinin çoğunun cebi delik.

Yetmiyor.

Yalçın KÜÇÜK aktarıyor “Muvaffak Şeref’in ‘sanat muhitlerinin sol görünenleri’ ile kastettiği, özellikle, avukat Mehmet Ali Cimcoz ile karısı Adalet Cimcoz olmalı.”[4]

 

Mehmet Ali ve Adalet Cimcoz

Küçük bir mekan da olsa ve Mehmet Ali CİMCOZ dönemin tanınmış bir avukatı olsa da sanat galerisinin masraflarını bu çift nasıl karşılayabilir?

“Zekeriya Sertel devam ediyor: ‘Onların polis oldukları söyleniyordu. En önemli delil olarak da, onların evi tüm aydınlara açıktı ve o zamanlar haftada bir ya da iki kez kokteyl verdikleri söylenirdi. Ne Adalet Cimcoz’un ne de kocası Mehmet Ali Cimcoz’un gelirinin bunu kaldırmaya elvermediği söylenirdi. ‘Nereden buluyorlar bu parayı’ diye düşünülürdü.”[5]

Akla ABD’ de plak şirketi, Atlantic Records, sahibi, Üsküdar Özbekler Tekkesi’ ne defnedilen Ahmet ERTEGÜN geliyor. Ve elbette ardında CIA olduğu söylenen Microsoft Başkanı Bill GATES.

Yakın çevresinin “Ada” diye çağırdığı Adalet CİMCOZ’ un ne iş yaptığı biliniyor, ama bilinmezlikleri daha çok

“Ada’nın yaptığı işlerle ilgili bilgilere ulaşmak, pek zor değil. Ama özel hayatı bilinmezliklerle dolu.”[6]

Bütün bunlar Cimcozların bir ajan veya istihbarat elemanı olduğunu kanıtlar mı?

“Polis, sadece ajanları kullanmaz. Polisin kullandıkları arasında ajanlar kadar eksikli olanlar yer alıyor. Örnek olsun, Rasih Nuri İleri, Mehmet Ali Cimcoz’un karısı Adalet’in ve Adalet’in kardeşi Ferdi Tayfur’un esrar kullandıklarını ileri sürüyor. Bu doğru ise, ki doğru olması mümkündür. 1940 yıllarının Türkiyesi’nde sanatçı bir çift kardeşi polisin çok çeşitli işlerde kullanması mümkündür. Dolayısıyla Adalet’in ajan olması gerekli değil. Sabahattin Ali Olayı sırasında, pek bilincine bile varmak istemeden, polise çok büyük ‘hizmet’ yapmış olabilir. Bütün bilgiler bu yöne doğru akıyor. Burada Adalet’in ajan olup olmaması ise hiç önemli değil.”[7]

Yapılan iş İstihbari Sanattır. Adının ajanlık olup olmaması önemli değildir.

KORKULARI

Yazımızın konusuna giren İstihbari Sanatlar icracılarının onları yöneten hep bir korkuları var.

Bu korkular mı itiyor veya korkulardan kaçmak, kurtulmak için mi gizli servislerin, istihbarat birimlerinin yardımcıları veya elemanları oluyorlardı acaba?

Adalet Cimcoz Koca Mustafa Paşa’ da Saadi Tekkesi’ne bitişik bir evde yaşıyor.

“Tekke havasında da bir şeyler sezinliyor ama, yine de kavrayamıyor mistik dalgayı. Gündüzleri çevresinde saklambaç oynadıkları Sancaktar Hayrettin’in sandukasından geceleri korkuyor, geçemiyor önünden yalnız.”[8]

Adalet Cimcoz’un korkusu bu kadar değil.

Nazım ile sıkı bir mektup arkadaşlığı yapan Adalet Cimcoz’ a Nazım onun korkuları ile baş edebilmesi için öneriler sunuyor. Korkusunun nedenini ise Mine Söğüt aktarıyor.

“Ada’nın hastalığının nereden kaynaklandığını merak ediyorum. Nedret Ekşigil, Ada’nın bu konuyla ilgili anlattıklarını hatırlıyor. Anımsadığıma göre, evlendikten bir süre sonra Mehmet Ali askere gidiyor. Ada da kayınvalidesiyle birlikte oturuyor. Ve bir gece zaten yaşlı ve hasta olan Naciye Hanım ölüyor. Adalet o kadar korkuyor ki gece boyunca dışarı çıkıp kimseye haber veremiyor ve sabaha kadar evde yalnız kalıyor. O gece yaşadığı korkunun ardından artık bir daha tek başına sokağa çıkmamaya, evde yalnız kalamamaya başlıyor. Buna ek olarak uçağa binememe ve denize açılamama korkuları da gelip içine yerleşiyor… “[9]

Korkuların gerçek nedeni nedir acaba? İstihbarattan veya polisten kaçamamanın korkusu mu?

Bir süre sonra aynı korkular eşi Mehmet Ali’yi de sarıyor.

“Hele karı kocanın aynı zamanlarda aynı korkulara sıkı sıkıya sarılmaları çok ilginç.”[10]

EVLİLİKLERİ / AŞKLARI

Ada Almanya’da bir Alman ile yapmış olduğu “Başarısız” bir evlikten sonra ikinci evliliğini Mehmet Ali Cimcoz ile yapıyor.

Mehmet Ali Cimcoz’ un özel hayatını bilmiyoruz, Ada ile olan cinsel uyumunu da. Ancak Nazım dahil çevresinde çok sayıda entelektüel erkeğin dolaştığı, çevresindeki tüm kadınlardan farklı bir kişiliğe sahip olan Ada, Oidipus kompleksli bir koca olarak Mehmet Ali ile birlikte aynı hayatı paylaşmaktan ne kadar mutlu olabilir?

“Onun bu cümlesinden yola çıkarak, çocuk sorununun Mehmet Ali’den kaynaklanmış olabileceğini düşünenler bunun fiziksel değil psikolojik olduğu kanısındalar. Bu kanının dayanağı, Mehmet Ali’nin annesine olan aşırı düşkünlüğü. (…) Çünkü annesine karşı beslediği aşırı sevgi ve bağlılık Oidipus kompleksinin sinyallerini veriyor. Kimi dostlarına göre, çocuk sahibi olamamalarında, bu sorunun payı da var…”[11]

HASTALIKLI HALLERİ

Dışarı çıkma korkusunu yanında kalmasına izin verdiği tek bir kişiyle, Teoman Aktürel ile yenmeye çalışıyor. Her yere onunla gidiyor. Çevresi Adalet için Ada diyorsa, Teoman için de Teo, diyor.

“Teo ile Ada ilişkisinde bugüne kadar duyduğum en ilginç varsayım da Teo’ nun Ada’ nın ilk evliliğinden doğan çocuğu olduğu.”[12]

Öyle midir, bilinmez. Ama öyle dahi olsa Ada kimseye, avukat eşine bile bunu söyleyemiyor.

“Nazım’la Ada uzun süre mektuplaşıyorlar. Nazım mektuplarından birinde Adalet’in psikolojik hastalığına değiniyor.”[13]

Nazım Ada’nın hastalığına uzaktan, Bursa Hapishanesi’nden teşhis koyuyor.

“Senin hastalığına gelince, benim şahsen sinir ve ruh doktorlarının yüzde doksanına itimadım yoktur.”[14]

Nazım Ada’yı hasta olarak görmektedir. Aynı mektupta Ada’nın çizmeden yukarı çıktığını söyleyerek onu uyarır. Şifreli bir sözdür bu söz aslında. Ada ne yapıyor da çizmeyi aşıyor? İstihbarat birimlerine çok mu açık kapı bırakıyor?

“Çizmeden yukarı çıkma diye kaşlarını çatma, bu çizme meselesi değil.” [15]

GEVEZELİKLERİ

Adalet Cimcoz Almanya dönüşünde çeşitli dergilerde “Fitne Fücur” rumuzuyla yazılar yazar. Bir zamanların Güzin Ablası veya dedikodu köşeleri gibi, belki de bu köşelerin ilki sayılan yazılar yayınlanıyordu. Böyle bir köşede yazabilmek biraz gevezelik yapabilmek çokça da insan tanımakla olur ancak.

Mine Söğüt yaptığı görüşmelerin birisinden aktarıyor. “Bu anılardan sonra Mehmet Ali’ye artık bir şey soramaz oldum. Oysa Adalet’in evine gelenlerden bir liste yapmıştım ki, yüzleri geçiyordu. Neye yarar onları saymak.”[16]

Adalet Cimcoz veya Cimcozları konuşurken yolumuz Sabahattin Ali’ye çıkıyor. Adalet Cimcoz’dan Adalet PEE’ye geçmeden önce “İstihbari Sanat” icra eden başka bir sanatçıya, edebiyat sanatçısına, Sabahattin Ali’ye bir kapı aralayalım.

SABAHATTİN ALİ

Hayatı, Almanya’da öğrencilik yılları, Cimcozlarla olan ilişkisi ve en sonunda da ölümü hep sıra dışıdır.

Konumuz onu kimin ve ne için öldürdüğü değil, onun sanatını icra ederken “İstihbari” faaliyet içinde bulunup bulunmadığıdır.

“Sabahattin Ali Cimcozların çok yakın dostu. Hatta İstanbul’a geldiğinde hep onların evinde kalıyor. Kaçma planlarını bilen birkaç kişiden biri de Cimcozlar. Ama kaçış sırasında Sabahattin Ali şüpheli bir biçimde öldürülünce bazı kişiler Cimcozların onu ihbar ettiğinden kuşkulanıyorlar.”[17]         

İyi, ama Sabahattin Ali neden kaçma planları yapıyor ve kaçarken öldürülüyor?

Bilinen ve iddia edilen odur ki Sabahattin Ali yazdıklarından dolayı öldürülmüş olabilir. Oysa başta Sabahattin Ali’nin kuzeni Reşit Mazhar Ertüzün olmak üzere, bu konuda yazan aydınlar, Yalçın Küçük, Aziz Nesin Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin onun yazdıklarıyla ve/veya yaptıklarıyla hiç ilgisi olmadığını söylerler.

Cimcozların evinden neredeyse hiç çıkmayan Sabahattin Ali girdiği evin, Cimcozların evinin Sovyet Konsolosluğu binasının yanında ve sürekli polis kontrolünde olduğunu bilmiyor olamaz.

Polisin evi kontrol altında bulundurmasının nedeni Adalet Cimcoz’un erkek kardeşi, dublaj sanatçısı ve esrar tutkunu Ferdi Tayfur’dur.

Yalçın Küçük Sabahattin Eyüboğlu’ndan aktarıyor:

“Ferdi Tayfur’un kız kardeşi, avukat Mehmet Ali Cimcoz’un eşidir. İstanbul’da evleri bir “Salon” olarak işliyor; aydınlar burada toplanıyorlar. Evin polis kontrolünde olduğunu çok işittim; en azından ünlü dublajcı Ferdi Tayfur’un esrar tutkunu olduğu ve polisin kolaylıkla denetime alabileceği biliniyor.”[18]

 

Sabahattin Ali

Ancak Sabahattin Ali aklı ve zekasıyla polisi, istihbarat birimlerini atlatabileceğini söylemektedir.

“Asıl önemli yanı ikinci bölümüdür. Burada da iki şık vardır. Sabahattin Ali kendi kaçışını Milli Emniyet’in mutlak bildiğini mutlak biliyor olmalı. Bu durumda birinci şık: Sabahattin Ali, Milli Emniyet’in bilmesine rağmen Milli Emniyet’i atlatabileceğine inanıyor. İkinci ve daha güçlü şık ise şu: Sabahattin Ali, kendi kaçışına izin verilmesi karşılığında, Bulgaristan’a adam kaçıran şebekenin yakalanmasında Milli Emniyet ile işbirliği yapıyor.”[19]

Nazım Hikmet’ten aktarıyor Yalçın Küçük: “Nazım Hikmet de yazıyor: Sabahattin Ali ‘Ben, elbette, bizim polis hafiyelerinden, komiserlerinden, müdürlerinden, içişleri bakanlarından zekiyim, akıllıyım.’”[20]

Kızı Filiz Ali babasının öldürülmesindeki kaçış hikayesinde Cimcozların oynadığı rolden bahsediyor:

“O halde tek bir çıkar yol kalıyor, o da kaçmak. Arkadaşı Adalet Cimcoz ve eşi Avukat Mehmet Ali Cimcoz’un babamın kaçma planlarından haberi olmasa bile ona kaçma yolunu kolaylaştıracak planda yardım ettikleri kesin. Modalı Melek Celal Sofu adında zengin ve sanatsever bir hanım arkadaşlarının kamyonunu çalıştıracak babam. Melek Hanım’ın başına bir iş gelmesin diye kamyonun kaydı Adalet Cimcoz’un üzerine yapılıyor ve babam nakliyeciliğe başlıyor.”[21]

Kamyonun Adalet Cimcoz üzerine kayıtlı olması gerektiğini belki de başından beri her şeyi bilen ve takip eden polis telkin ediyor.

Sabahattin Ali de sınıra kamyoncu kıyafeti ve kimliğiyle gidiyor.

Aziz Nesin de devletin bir insana yazdıklarından dolayı pusu kurmayacağını, öldürmeyeceğini söylerken kendisini neden öldürtmediğini, söylüyor.

“Aziz Nesin’in ‘Beni neden öldürtmedi?’ sorusuyla devlete başkaldıranların özel bir düzen içinde yaşamaları gerektiğini anlatmak istediğini düşünüyorum. Ve buna yüzde yüz katılıyorum.”[22]

Yalçın Küçük Sabahattin Ali’nin öldürülmesinin doğruya en yakın nedenini yazıyor: Yemlik

“Benim yaptığım araştırmadan çıkan sonucu şöyle özetleyebilirim: Sabahattin Ali, polisin, Bulgaristan’a sürekli olarak adam kaçıran bir şebekeyi yakalama çabalarında bir ‘Yem’ olarak kullanılmıştır. Sabahattin Ali böyle bir ‘Operasyon’ içinde ‘Yem’ olarak kullanılırken öldürülmüştür.” [23]

GEVEZELİKLERİ

Sabahattin Ali polisle işbirliği yapmasa da polis onun gevezeliklerinden dolayı zaten her şeyi biliyor.

“Sabahattin’in başına taşla vurularak öldürmeyi hak edecek bir solculuğu yok; bu bir. İkincisi, Sabahattin’in ağzından bir söz almak için işkence yapmaya gerek yok; çünkü tam bir geveze olduğu ortaya çıkıyor.”[24]

Sabahattin’in kuzeni, 1930 yılları Ankara’sında klinik sahibi operatör doktor dayısının oğlu, Reşit Ertüzün, yakın zamanlarda yayınladığı Sabahattin Ali anılarında, şunları yazıyor:

“Sabahattin’in hiçbir konuda saklısı gizlisi yoktu. Hatta bu yüzden adı ‘Gevzek Sabahattin’e’ çıkmıştı.[25]

Reşit Ertüzün, kuzeni hakkında aktarmaya devam ediyor: “O zamanların güçlü Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Sabahattin Ali gibi, bildiği her şeyi önüne gelene söyleyen, yazan ve arkadaşları da belli olan bir kişiden öğrenilebilecek önemli bilgiler olduğunu sanıp da ona ölüme varacak işkenceler yaptırttığını, hele kendisinden bilgi alınacak adamın kafasını kıracak kadar beceriksizce darbeler vurduracağını  düşünmek mantıksızlık olur.”[26]

Yalçın Küçük Zekeriya Sertel’ in bir bant çözümünden aktarıyor: “Benden çıkar benim düşmanım bildiğim adamla ilişki kurar, ondan çıkar onun düşmanı kabul ettiği kişi ile görüşürdü. (…) Bizden çıkar, polis müdürüne giderdi.”[27]

Bu kez Bedri Rahmi’den aktarıyor Yalçın Küçük:

“Sabahattin, Bedri’yi kapının önüne çağırıyor ve şunları söylüyor: ‘Senden başka hiç kimse bilmiyor, bilmesini de istemiyorum. Ben artık bu memlekette yaşayamam.’”[28]

Her önüne gelene, kimseye söyleme, ben gidiyorum, diyen Sabahattin Ali’nin durumunu Bedri Rahmi diğer Sabahattin’e ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’na mektubunda yazıyor.

Yalçın Küçük aktarıyor yine:

“O bunları söylerken ağzından alev gibi votka dumanı çıkıyordu ve ben paltosuz titriyordum.”[29]

Sabahattin Ali birlikte Çankırı’da 261. Erzak Nakliye Tabur’unda (1944-1945) yedek subay askerlik yapmış olan bir asker arkadaşının Aziz Nesin’e yazmış olduğu 16 Şubat, 1976 tarihli mektup Sabahattin Ali’nin gevezelikleri hakkında çarpıcı bilgiler veriyor. Özgün metinden olduğu gibi aktarıyorum.

“Şimdi size kişisel intibalarımı söyleyeyim. Sabahattin Ali’nin bir kusuru, herkeze çok çabuk açılırdı, gizliliğe önem vermedi. Herkeze çok çabuk kanardı. Herkeze inanırdı. (…) Amanın durup dururken herkeze açılıp saçılması yok  mu… Bunca eser vermiş, daha o dönemde kitapları basılmış bir yazarın Konya’da yaşadığı günlerden, şundan bundan derken açılıp saçılıp üzerindeki subay elbisesiyle tam cesaret konuşması, gayeleri yönünden uygun değildi. (…) Sevdiği insanlara yalnız söylenmesi gerekenleri arkadaşları arasında açıkça söylemekten çekinmezdi.”[30]

Bu mektuptan başka bir ve önemli bir şey daha öğreniyoruz. Sabahattin Ali’nin neden hiç bilmediği ve anlamadığı kamyonculuk işine girmesinin nedenini? Asker arkadaşı mektubunda yazıyor.

”Sabahattin Ali biliyorsunuz yedek subaydı, ulaştırma subayıydı.”[31] 

Ulaştırma sınıfında er veya erbaş veya yedek subay olarak askerlik yapmışsanız, şoförlüğü mutlaka öğrenirsiniz. Bu ise genellikle askeri kamyonlar veya çekiciler üzerinde öğrenilir.

EVLİLİKLERİ / AŞKLARI

Sabahattin Ali’nin bir kere, Aliye Hanımla evlendiğini biliyoruz. Ama daha önce Ayşe Hakkı ve Melahat Muhtar hanımlara evlenme tekliflerinde bulunup olumlu cevaplar alamamış. Olabilir. Ama aslında Sabahattin Ali’nin evlenme teklifinde bulunduğu sadece iki hanım değil. Kaç kişiye evlenme teklifinde bulundu Sabahattin Ali?

Ayşe Hakkı Hanım Sabahattin Ali’ye yazdığı mektupta bunu soruyor ve yine kendisi cevap veriyor.

“Ayşe, 15 Mart 1933 tarihinde Sabahattin Ali’ye mektup yazıyor. Mektubunda ‘Şimdiye kadar kaç kişi ile evlenmek istedin?’ diye soruyor. Cevabını Ayşe veriyor: ‘Sayısız’”[32]

Ancak Sabahattin Ali kamyoncu kimliğiyle ve evliyken sokak kadınlarından metresi olduğunu kuzeni Reşit Mazhar Bey’e övünerek anlatabiliyor

“O gün bana bir Macar kadını ile yaşadığı aşktan söz etmiş, ben de onun konuşmalarını şaşkınlık içinde dinlemiştim. Sol görüşlü fikir adamı Sabahattin, kazancından hoşnut bir kamyon sahibi edasıyla bana çapkınlıklarından söz ediyordu. (…) Evinden sürekli biçimde uzakta yaşadığını ve metresi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliyordu.”[33]

HASTALIKLI HALLERİ

Hastalıklı hallerinden dolayı belki de yakın çevresi ona Deli Sabahattin, diyor. Öyle mi, değil mi bilemiyoruz.

Reşit Mazhar Ertüzün anlatıyor:

“Kardeşini kendine layık görmüyordu: ‘Annemin şımartması neticesi olarak berbat, terbiyesiz bir külhanbeyi olmuştu. Şoförler, boyacılarla düşüp kalkıyor, her türlü kepazeliği yapıyordu.”[34]

Reşit Mazhar Ertüzün kuzeni Sabahattin Ali’nin hastalıklı halleri için önemli bilgiler veriyor.

“Onun ruhundaki marazi eğilimlerin bir dereceye kadar irsiyet (soya çekim veya kalıtım) ile ilgili olduğunu, vaktiyle Fahrettin Kerim Gökay’la birlikte Prof. Mazhar Osman’ın asistanlığını yapan ve yarı şaka yarı ciddi de olsa, Sabahattin’e ‘Dejenere süperiyör’ teşhisini koyan babamdan duymuştum.”[35]

Bu kadar mı?

Reşit Mazhar Bey diğer kuzeni, yani Sabahattin Ali’nin erkek kardeşi Fikret Şenyuva için de şunları söylüyor: “Sabahattin’in erkek kardeşi Fikret Şenyuva’nın ömrü de karamsarlık içinde geçmiştir. Fikret’teki ileri kekemelik de irsi bir anomalinin belirtisi sayılabilir. Bu açıklamalardan anlaşılabileceği gibi, Sabahattin’deki ruhi dengesizliklerin ve bu arada mekankolinin bir dereceye kadar alkolik baba ile ruh hastası anneye bağlanması şeklindeki tahmin pek de yersiz sayılmayabilir.”[36]

Asla gerçekleşmemiş olsa dahi insanın sürekli intiharı düşünmesi de hastalıklı bir durumdur.

“Hiçbir zaman gerçekleşmemiş olmakla birlikte, onda daha okul sıralarında başlayan intihar düşüncesi bu patolojik eğilimlerinden biridir ve annesinin intihar tutkusuna çok benzemektedir.”[37]

Bu patolojiden kaynaklı olarak çevresinin Sabahattin Ali’nin cinsel kimliğinde nasıl bir etkisi olmuştur?

Yine hastalıklı bir durum görüyoruz.

“İstanbul’un baştan çıkarıcı bahar havalarında, Taksim Gezi Parkı’na gidiliyor. Ama bu sefer kadınlar aralarına beyleri almıyorlar nedense. Bazen eğer çok ısrar edilirse Sabahattin Ali ve Bedri Rahmi’ye ayrımcılık tanınabiliyor. Ama bazen!”[38]

Ne var bunda diyebilirsiniz. Kuzeni Reşit Mazhar Bey çok daha fazla ipucu veriyor. Ne varmış bunda, diyemiyoruz.

“Sabahattin, neşe dolu bu akşam saatlerinin kahkaha kaynağı idi. Tanıdıkların taklitlerini yaparak konuşuyor, çeşitli şakalarla özellikle kadınları gülmekten kırıp geçiriyordu. Sabahattin’ in hanımlar arasında ayrı bir yeri vardı; her nedense onu ciddiye almazlar, adeta erkekten saymazlar, onun yanında en açık şakaları yaparlar, her konuyu hiç çekinmeden onunla konuşurlardı. Birayı fazla kaçırdığı bir akşam Dr. Zekai Tahir (Burak) in karısı Saniha Hanımın ona ısrarla ‘Var mı, yok mu?’ şeklinde bir soru sorduğunu, bu sorunun hanımlar arasında uzun uzun gülüşmelere yol açtığını bugünkü gibi hatırlıyorum.” [39]

KORKULARI

Sabahattin Ali hiçbir zaman peşinde polis olduğu korkusuna kapılmadı. Korkmadı da. Ama çevresindekileri, en yakınında bulunanları hep korkuttu.

Aslında korkutan da korkar. Hiç korkmadı, demek yanlış olur.

Bedri Rahmi Paris’te görevli devlet memuru ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’na yazdığı bir mektupta korkudan söz ediyor.

“Mektuptan son aktarmayı yapıyorum: ’Sanat adamı mı? Siyaset adamı mı? Keyif adamı mı? Bunların üçü mü? Hiç birisi mi? Bazıları mı? Sen ne dersin? Bunlardan gerçekten hiçbir şey anlayamadım. Yalnız Paris’e gelir, sana misafir olursa canım sıkılacak. Senin memurluk hayatından, yazarlık ve sanat dünyasına çıkmanı gönlüm arzuluyor, ama siyaset hayatı için değil’. Çok açık; Bedri Rahmi, Paris’teki devlet memuru ağabeyi Sabahattin Eyüboğlu’na, Sabahattin Ali’nin uğrama ihtimalini bir felaket haberi olarak veriyor. Sabahattin, Sabahattin’e uğrarsa, Sabahattin’in memuriyet hayatı sona eriyor; bir felaket dolaşıyor.”[40]

Adalet Cimcoz’dan Sabahattin Ali’ye aralanan kapıdan sonra Adalet Pee’ye dönebiliriz artık.

İKİNCİ BÖLÜM:

ADALET CİMCOZ’DAN ADALET PEE’YE

 



[1] AZRA ERHAT-MİTOLOJİ SÖZLÜĞÜ-REMZİ KİTABEVİ-1989*DÖRDÜNCÜ BASKI

[2] 12.01.2014 TARİHLİ DÜNYA BÜLTENİ HABER PORTALI

[3] MİNE SÖĞÜT-ADALET CİMCOZ BİR YAŞAMÖYKÜSÜ DENEMESİ YAŞANTI-YAPI KREDİ YAYINLARI-2019 BEŞİNCİ BASKI-s.62

[4] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ DERGİSİ-1-31 TEMMUZ 1980 TARİHLİ SAYI

[5] YALÇIN KÜÇÜK-AGE

[6] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.40

[7] YALÇIN KÜÇÜK-AGE

[8] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.27

[9] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.138

[10] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.154-155

[11] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.39

[12] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.143

[13] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.120

[14] ŞÜKRAN KURDAKUL-NAZIM’IN BİLİNMEYEN MEKTUPLARI (ADALET CİMCOZ’A/1945-1950)-BROY YAYINLARI-1987 ÜÇÜNCÜ BASKI-s.9

[15] ŞÜKRAN KURDAKUL-AGE-s.10

[16] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.160

[17] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.123

[18] YALÇIN KÜÇÜK-AYDIN ÜZERİNE TEZLER-5-TEKİN YAYINLARI-1988 BİRİNCİ BASKI-s.477

[19] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ

[20] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ

[21] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.139

[22] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ

[23] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ

[24] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ

[25] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-SABAHATTİN ALİ OLAYININ GERÇEĞİ-GÜR YAYINLARI-1985 BİRİNCİ BASKI-s.35

[26] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-AGE-s.100

[27] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ

[28] YALÇIN KÜÇÜK- EDEBİYAT CEPHESİ

[29] YALÇIN KÜÇÜK-AYDIN ÜZERİNE TEZLER-s.477

[30] AZİZ NESİN-BİRLİKTE YAŞADIKLARIM BİRLİKTE ÖLDÜKLERİM-ANILAR-BELGELER-DENEMELER-MEKTUPLAR-NESİN YAYINEVİ-2021-13. BASKI-s.386

[31] AZİZ NESİN-AGE-s.385

[32] YALÇIN KÜÇÜK-EDEBİYAT CEPHESİ

[33] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-AGE-s.95

[34] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-AGE-s.37

[35] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-AGE-s.45-46

[36] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-AGE-s.47

[37] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-AGE-s.48

[38] MİNE SÖĞÜT-AGE-s.138

[39] REŞİT MAZHAR ERTÜZÜN-AGE-s.76

[40] YALÇIN KÜÇÜK-AYDIN ÜZERİNE TEZLER-s.480