Bazı
renkler, bazı sayılar, bazı çiçekler, bazı hayvanlar peşinizi bırakmazlar, siz
nereye gitseniz orada sizi karşılar veya siz de orada onlara rastlarsınız.
Bazı
roman ve film kahramanları da öyledir, gölgeler gibi sizi takip ederler, gerçek
veya sanal dünyada hep peşinizde olurlar. Sizi rahatsız edip etmemeleri söz
konusu değildir, ama peşiniz sıra gelirler.
Belki de biz onları peşimiz sıra getiririz gittiğimiz yerlere.
Anılar
da öyledir. Üstüne üstüne gelir insanın.
Bütün bunları anlatamaz, açıklayamazsınız ve onların hepsinin ortak adı “Kabus” olur.
Kabuslarım yok, olmadı da. Ama “K” ile başlayan hurufatın ne diye peşimde dönüp durduğunu hiç anlayamam, bir hayra yoramam.
İlk
Arif IRGAÇ Üstadımızın romanı “Kervankıran’da”
karşılaştım “K” hurufatıyla. Sonra sevgili dostumuz Jale BAYAV ile takip etti
beni bu hurufat. İşin içinde bir şey mi var, anlayamıyorum.
Kabus
mu? Hayır, “K” hurufatı hiçbir zaman kabusum olmadı. Ama bu yazımın da konusu
oldu.
Yazalım o halde.
KÖSTEKLİ SAAT
1850’li
yıllardan gümüş bir cep saatiydi. Halkın “Köstekli Saat” dediği cep
saatlerinden.
Beni
saate çeken şey onun gümüş olması değildi elbette. Beni saate çeken şey onun
1850’li yıllardan kalması ve hala çalışıyor olmasıydı.
Kösteği
yoktu.
Bir
gümüş köstek ona çok yakışırdı.
Gümüş cep saatini aldıktan sonra ona bir de gümüş köstek aldım.
Gümüş köstekli cep saati, 1850’lerden
Saat saat de, köstek de ne oluyor?
Başka
anlamlarının yanında, Selatin camilerinin ağır ve kanatlı avlu kapıları
kilitlendikten sonra emniyet olarak sağlam kalması için kanatların her ikisine
de arkalarından vurulan ağır ve döğme demirdir köstek.
Anadolu’nun
bazı yerlerinde, Eğin’de eski konaklarda avlu kapıları kilidin arkasından
köstek vurulmadan hala kapatılmaz.
Süleymaniye kapısı kösteği 3 Süleymaniye kapısı kösteği 4
Cedid Valide Camisi-Üsküdar kapı kösteği, sağ ve sol kanatlar
KİTAP
Köstekli saat ile kitabın ne ilgisi
var, demeyin veya onları bir araya getiren nedir, diye sormayın.
Bunun cevabını ben veremem. Bunun cevabını Ahmet Hamdi TANPINAR verir o kült eseri SAATLERİ AYARLAMA ENSTİTÜSÜ romanında.
KIRMIZI KUTU
Yine “K” ve yazmaya devam edelim.
Köstekli saat, kitap ve kırmızı kutu nasıl bir kombinasyonla bir araya gelecekler?
Köstekli saat alındı.
Tanpınar’ın daha önce ve defalarca okunmuş olan “Kitabı” “Kitaplık” rafından indirildi.
Tahtakale’den “Kitap” formunda ham
tahtadan bir kutu alındı.
Kırmızı akrilik boya ile boyandı.
![]() |
Kitap formunda kırmızı akrilik boyalı kutu |
KAYIŞDAĞI KAMPÜSÜ
29 Haziran 2022, Çarşamba günü
“Kızımın” mezuniyet töreni için Yeditepe Üniversitesi “Kayışdağı Kampüsü’ne” gittim.
Tören bitti.
Kızım Ülke’ye bir mezuniyet hediyesi
vereceğim.
Bu hediyenin ne olduğunu söylemem
gerekiyor mu artık?
Gümüş köstekli gümüş bir cep saati, değil mi?
Evet, doğru, ama bütün bunlar, yani
gümüş köstek, gümüş saat ve isterseniz daha sayalım, yukarıda anlattığımız
kitap ve kırmızı akrilik boyalı kutu asla sadece kendi hallerinde birer nesne
değillerdir.
Onların da hem ayrı ayrı hem de bir araya geldiklerinde kendi ruhlarının olduğunu fark etmeniz gerekiyor.
Nasıl mı?
Bu bir “Kolektif çalışma” ürünüdür.
KOLEKTİF ÇALIŞMA
Gümüş saat alındı. Ona gümüş bir
köstek takıldı. Saat artık bir “Gümüş köstekli” cep saattir.
Tahtakale’den kitap formunda ham
tahtadan bir kutu alındı ve kutunun içi, dışı her yeri kırmızı akrilik boyayla
boyandı.
Tanpınar’ın SAATLERİ AYARLAMA
ENSTİTÜSÜ kitabı kitaplığın rafından indirildi.
Neşter keskinliğinde ve inceliğinde
bir maket bıçağı alındı.
Tanpınar’ın kitabı rastgele ve orta
yerinden açıldı.
Gümüş köstekli saat kitabın açılan
orta yerine kondu ve aldığı şekil çizilerek bir şablon hazırlandı.
Hazırlanan şablon neşter
keskinliğinde ve inceliğinde bir maket bıçağıyla bir cerrah titizliğinde
oyuldu.
Oyulan yere gümüş köstekli saat
yerleştirildi.
Bu oyuk kitabın bundan sonraki hayatında gümüş köstekli bir cep saatine yurt ve yuva olacaktır. Gümüş köstekli cep saati ise iki günde bir kurulmak için yerinden çıkacak, dış dünyaya bakacak, diğer kitaplarla sohbet edecek ve sonra geri yuvasına dönecek.
![]() |
Neşter keskinliğinde ve inceliğinde maket bıçağı |
Bir cerrah titizliğinde orta yerinden oyulan kitabın içine yerleştirilen köstekli gümüş saat kitapla birlikte kırmızı akrilik boya ile boyanmış kitap formundaki ahşap kutuya yerleştirildi.
Kitap yerleştiği kutudan oynamasın,
yerinden düşmesin diye arka kapağı kutunun zeminine yapıştırıldı.
Kitabın oyulmuş ve direnç olarak zayıflamış olan sayfaları zamanla aşınıp yırtılmasın diye birbirlerine yapıştırıldı.
Kırmızı akrilik boyalı kutu içinde
bulunan kitabın arasına yerleştirilen gümüş köstekli cep saati kırmızı bir
karton ambalaj içinde kızım Ülke’ye mezuniyet hediyesi olarak verildi.
Kızıma hediyeyi öylece, “Al sana bir
hediye” deyip veremezdim..
Kısaca da olsa ona hediyenin şeklini, hazırlanışını, hikayesini anlatmam gerekiyordu.
Anlattım.
Ülke çok mutlu oldu. Mutluluğu
şaşkınlığına karıştı.
Köstekli gümüş saatin, kitabın,
kutunun kolektif çalışması bir hediyeye dönüşmüştü. Hepimiz ve herkes mutluyduk.Ülke’nin şaşkınlığı
![]() |
Kırmızı kutu içine yerleşen Tanpınar kitabı |
![]() |
Orta yerinden oyulmuş Tanpınar kitabına yerleşen gümüş köstekli cep saati |
KURT KÖPEĞİ
Mezuniyet töreni bitti.
Saat 14.00.
Kayışdağı Kampüsü’nden ayrıldım.
Yürüyerek Kayışdağı Caddesi’nin bana göre sol tarafındaki kaldırımından aşağıya
iniyorum.
Kaldırımın evlerden yana olan sol
tarafını kullanıyorum. Elindeki uzun ip tasmasıyla irice bir kurt köpeğini
gezdiren ve karşımdan, ama kaldırımın sağ tarafından gelen adamı son anda fark
ettiğimde adamın uzun ip tasmasından kurtulan irice kurt köpeğinin sağ
tarafımdan üzerime atıldığını gördüğümde her şey çok geçti artık.
İlk tepkilerim hayvana “Hoşt”
demekti, ama arka ayakları üzerine dikilerek sağ kolumu tam da dirseğimden
ısıran köpeğin boyu boyuma geliyordu.
Köpek kaşla göz arasında bana neden
saldırdı?
Neden dirseğimi ısırdı?
Acaba köpek bir eğitim köpeği miydi
ve benimle eğitime katıldığını mı hisseti ve o nedenle dirseğimi ısırdı?
Köpeğin üst çenesi sağ kol dirseğimin
üstüne, alt çenesi de dirseğimin alt tarafına gelecek şekilde saldırIya
uğramıştım.
Ama köpek ısırdığı dirseğimi tepki vermemle birlikte kısa sürede bıraktı. Tepki vermeseydim köpeğin o güçlü çeneleri dirsek kemiklerini kırabilir, kolumdaki damarları parçalayabilir, beni yere düşürerek üzerime çıkabilirdi.
Köpeğin sahibi köpeğini geri çekti.
Tepkim artık köpeğin sahibineydi. Hem
kızgınlığımdan hem de canımın acısından bağırıp çağırırken köpeğin sahibi adam
“Bi şey yok bi şey yok” demez mi?
Tepkim üzerine adam hemen köpeğiyle birlikte ortadan kayboldu.
Canım acıyor. Kolum kanıyor.
Damarların durumu iyi, ama ısırık izlerinden kan akıyor. Tam dirsek kemiğine gelen yer ödemden olacak yumurta kadar şişmiş.
Hastaneye gittim.
Hemen yarama pansuman yaptılar. Dirsekte kırık olma ihtimaline karşı röntgen filmi çekildi, kırık veya çıkık yok.
KUDUZ
Köpeği bilmiyorum, sahibini
tanımıyorum. Kuduz ihtimaline karşı ilk doz aşımı acil servisinde oluyorum.
Doktor geriye daha üç doz aşı olmam
gerektiğini söylüyor.
Görevli hemşire ilk aşı dahil aşı
tarihlerini bir aşı kartına yazıyor ve kartı bana veriyor.
İkinci doz aşıya gitmeden önce
kolumun neredeyse tamamının anormal derecede morardığını gördüm. Endişelendim.
Aşıya gittiğimde klinikte görevli hekime kolumdaki morluğu gösterdim. Hekim
bunun normal olduğunu ve 18 gün içinde hiçbir morluk kalmayacağını söyledi.
Aşı kartına bakıyorum, son, yani
dördüncü aşı tarihi 09-17 Temmuz tarihleri arasında Yurt Gezginleriyle
yapacağımız Kırgızistan gezisi içine geliyor.
Kırgızistan gezisine kadar diğer iki
aşıyı hastanenin kuduz kliniğinde oluyorum.
Geriye son doz aşı kalıyor.
![]() |
Moraran ve diş izleriyle sağ kol |
VE AZ KALSIN…
Üçüncü doz aşıdan sonra kuduz kliniğindeki hemşireye ve hekime son doz aşı tarihine gelen tarihte yurt dışında olacağımı söylüyorum.
Hemşire üçüncü doz kuduz aşısıyla son
doz aşı arasında 18 günlük bir süre olduğunu, endişe etmeden yurt dışına gidip
gelebileceğimi, söylüyor.
Rahatlıyorum.
Kırgızistan dönüşü, 18 Temmuz
tarihinde dördüncü ve son doz kuduz aşısını da olarak rahatlıyorum. Aşı
kartımda önceden yazılmış tarih, 18 Temmuz olarak düzeltiliyor.
Kolumdaki morluk gerçekten de tamamen
kayboldu.
Az kalsın,
Sağ kolum dirseğinden kırılacaktı,
Kolumdaki damarlar parçalanacaktı,
Kuduz olacaktım,
Kırgızistan’a gidemeyecektim.
Sevindiğim tek şey ise, bütün
bunların mezuniyet töreninden sonra olmuş olmasıydı.
Yoksa az kalsın o kırmızı akrilik
boyalı ahşap kutu içindeki kitabın orta yerine yerleştirlen gümüş köstekli cep saatini
kızıma hediye olarak veremeyecektim.
Beni asıl üzecek olan da bu olurdu.
Neyse ki gümüş köstekli cep saati, kitap, kırmızı kutu hepsi bir kolektif çalışma ürünü olarak kızım Ülke’nin kitaplığında yerini buldular ve huzur içinde Tanpınar’la sohbet ediyorlar. O kült kitap orta yerinden açılsın ve gümüş köstekli cep saati bir kere daha görünsün diye Tanpınar arada saatin kaç olduğunu soruyordur eminim
Bu kadar “K” hurufatının yaşanmış bu hikayede bir araya gelmesi tesadüf değildi elbette, ama bunun bir hikmeti olsa gerek.
Bu üçüncü “K” hurufatı oluyor. Peşimi ne zaman bırakacak bilemiyorum. Üçü de ayrı bir hikaye olarak yazıldı.
Muhabbetle,