KARAÇAY
Doğduğum
köye yakın bir köy vardı. Karaçay Köyü.
Yaz
tatillerinde yanında berber çıraklığı yaptığım büyük kuzenimin dükkanına gelen
köylülerden köyümün bağlı olduğu ilçenin diğer köy isimlerini de duyardım.
İlk
gençlik yıllarımda ise o berber dükkanında köylülerden duymuş olduğum ilçemin
köylerini merak ederek o köylere gitmeye başladıktan sonraki yıllarda yolum
belki de en çok Karaçay Köyü’nden geçiyordu.
Karaçay
Köyü’nden her geçişimde etrafta bir çay arardım. Bulamazdım.
Hattuşa’ya hayat veren Budaközü Çayı Karaçay Köyü’nün açıklarından geçer ve Kızılırmak’ın en büyük kolu olan Delice Irmağı’na karışır.
Benim
Karaçay Köyü’nde yıllarca bir akarsu aramam boşunaydı.
Ta ki Büyük Çerkes Sürgünüyle Anadolu’ya sığınan Kuzey Kafkasyalı Halkların arasında Türk soylu Karaçaylıların da olduğunu öğrenene kadar.
Karaçaylılar
Anadolu’ya Çerkes halklarıyla birlikte geldikleri için onlar da yerli halk
tarafından “Çerkes veya Karaçaylı olarak” bilindiler, köylerine hep Karaçay
adını koydular.
Veya Eskişehir gibi Tatar halkların olduğu yerlere yerleştiklerinde kendilerini “Nogay” olarak adlandırdılar.
Hattuşa’ya ve dolasıyla Hitit Panteonu Yazılıkaya’ya çok da uzak olmayan bizim ilçenin Karaçay’ı yıllar sonra beni bir Dağlık Frigya gezisi sırasında ve yine adı Yazılıkaya olan Eskişehir-Han ilçesine bağlı bir köyde buldu. Köyün adı Karaçay değildi, ama köyde yaşayanlar Karaçaylıydı.
O Karaçaylılar kendileri sürgün geldikleri köyde belki de son Frig Kraliçesi Emilie Haspels’e evlerini açıyordu yıllarca.
CÜREK Mİ, CÜRET Mİ?
Çocukluk
ve gençlik yıllarımızın kuralsız bilgi yarışmalarından birisi de kuşkusuz
sinema artistlerinin gerçek isimlerinin ne olduğunu bilip söylemek oluyordu.
Kim Yılmaz Güney’in gerçek adını biliyorsa, çocuklar arasında o bilgili olarak
kabul görüyordu.
Kim
Cüneyt Arkın’ın gerçek adını biliyordu peki?
Peki
Sami Hazinses’ in gerçek adı neydi?
Sami Hazinses, Diyarbakır’ın Samo’ su biz Çorumlu çocukları pek de ilgilendirmese de Diyarbakırlı gazeteci yazar Muhsin Kızılkaya[1] kendi çocukluğundan bahseden hikayelerinde Yılmaz Güney-Cüneyt Arkın çekişmelerinin o kült sorusunun ne olduğunu bir kere de bize sorar adeta Cüneyt Arkın’ın vefatı üzerine:
Yılocusan, Cinosusan?
Yılocu musun, Cinocu musun?
Yılmaz Güney’i mi, Cüneyt Arkın’ı mı tutuyorsun?
Ne
bu soru ve yanıtı ne de Yılocu veya Cinocu olmanın iyi-kötü yanları bizim bu yazımızın
konusu değil elbette.
Biz yine “Sinema artistlerinin gerçek isimleri bilgi yarışmasına” dönelim isterseniz.
Cüneyt
Arkın’ın gerçek adının “Fahrettin Cüreklibatır” olduğunu bilmek ve bunu ilk
söyleyen olmak çocuklar için bir övünç kaynağıydı.
Çocuklar “Cürek ve –li takısı almış haliyle Cürekli” kelimesini hiç duymadıkları ve anlamını bilmedikleri için galiba doğrusu bu olmamalı diyerek “Cürekli” yerine “Cüretli” derler ve Cüneyt Arkın’ın gerçek adı böylece Fahrettin Cüretlibatır olur ve öyle bilinirdi.
Zaman
hep öğretiyor.
Bir gün DEMİR DAĞI’NA YOLCULUK adı altında uzun bir tren yolculuğuyla Cumhuriyet’in başka bir başarı hikayesi olan Divriği-Cürek Madenci Kampüsü’ne gittiğimizde demir madeninin çıkarıldığı ve kampüse de adını veren Cürek Köyü’nün adının aslında “Cürek” değil, Yürek olması gerektiğini buldum.
Türkiye’nin doğusunda kalan, Azerbaycan dahil bütün Türk soylu halklar “Y” harfleri yerine “C” harfleri ile seslenirler.
Yol-col
Yıldız-culduz
Yahşi-cahşı
Ve
Yürek de kolaylıkla Cürek olur elbette.
Karaçaylılar da sözünü ettiğimiz bölgedendir ve onların fonetiğinde de “Y” harfi yerine “C” harfi kullanılması çok doğaldır.
Cüneyt Arkın ölümünden kısa süre önce yazıp yayınladığı “BENİM KAHRAMANIM TÜRK HALKIDIR” eserinde adının Fahrettin Cüreklibatır olduğunu yazar.[2]
Cüneyt
Arkın “Yürek-Cürek” konusuna pek eğilmemiş gibi görünüyor, zira kitabında çok
farklı anıları anlatırken, soyadındaki Cürek’ ten hiçbir yerde söz etmez.
Bu yazı Cüneyt Arkın’ın sağlığında yazılmış olsaydı keşke.
Bilim insanı Ali Demirsoy, gençliğinde Şark Ekspresi ile Kemaliye’ye giderken Bağıştaş İstasyonu’nda iner. “Tren Cürek’e gelince, artık geldik, deriz”,[3] der anılarında. Oysa daha en az iki saat yolları vardır Kemaliye’ye.
Belki de en güzel “Cürek” sözü Sabahat Akkiraz’ ın sesine yakışır:
Kara tren de yol alıyı
Cürek'ten
Oturdum da bir of çektim yürekten
Dediler ki yarin bu yıl gelmiyi
O da benim gibi yansın yürekten
Aslında türkünün bu ilk kıtasının söz dizimi anlamları aynı, fakat yazılışları farklı olan Cürek-Yürek kelimeleriyle sağlanır.
![]() |
BATUR MU, BATIR MI?
Cüneyt Arkın Kurtuluş Savaşı gazisi olan babası Hacı Yakup’ un soyadı kimi kaynaklarda “Batur” kimi kaynaklarda ise Cüneyt Arkın soyadında olduğu gibi “Batır” diye yazar.
Yine
o çocukluk yıllarımın bilgi yarışmasına dönersek, bir şeye kendimce hep itiraz ettiğimi
hatırlarım.
Bir
şeye veya bir kimseye “Cüretli veya cürekli batırmak” çok ilkel ve düşmanca bir
tavır olmalıydı.
O halde Cüneyt Arkın’ın soyadındaki “Batır” mutlaka “Batur” olmalıydı ve çocuklarla konuşurken ısrarla Cüreklibatır yerine, Cüreklibatur, derdim.
Kurtuluş Savaşı bir gazinin, onca yoksulluğa rağmen kendi canından bile önce sahip olduğu hayvanları, köpeğini, sıpasını düşünen bir babanın, kendisine “Batır” soyadı alması garip olmalıydı.
Cüneyt
Arkın belki babasının Kurtuluş Savaşı anılarını derleyip onlardan bir roman
yazmadı, ama benzer yoksulluğu çeken ve öğretmen olan kendisi de bir Kurtuluş
Savaşı gazisinin oğlu olan Talip Apaydın babasının anılarını destansı bir
üçlemeyle yazdı.[4]
Üstelik Talip Apaydın da Eskişehir bozkırında, Çifteler Köy Enstitüsü’nde yakalamıştı Cüneyt Arkın’ın babası Hacı Yakup’un şehirlerde arayıp bulamadığı “Yıldızları”.
“Yıllar geçti. Çoğu gece onu sokakta bulurdum. ‘Baba’
derdim, ‘Ne arıyorsun?’
‘Yıldız arıyorum oğlum’ derdi.”[5]
Türk
Dil Kurumu Sözlüğü “Batur” karşılığında “Bahadır” kelimesini verir.
Bahadır kelimesinin karşılığı ise yine aynı sözlükte şöyle yer alır:
Savaşlarda gücü ve yılmazlığıyla üstünlük kazanan veya yiğitlik gösteren kimse, batur.
Bu tanım en çok da Kurtuluş Savaşı Gazisi Hacı Yakup’a yakışmıyor mu?
O halde, kimlikte “Batır” yazılı olması tamamen bir nüfus memuru hatasına dayanmaktadır.
Cüneyt Arkın onca çevirdiği filmde bilmeden ve farkında olmadan da olsa soyadına öykünerek hep bir “Batur’u” canlandırmadı mı?
O,
Cüneyt Arkın halkına olan borcunu fazlasıyla ödedi.
Biz de bu yazıyla onun aslında “Cüreklibatır” değil de Karaçaylı bir “YÜREKLİBATUR” olduğunu anlatarak ona olan borcumuzu ödemeye çalıştık.
Ruhu
şad olsun,
Ahmet Mekin ile Erol Taş'a selam etmeden olmaz.
[1] MUHSİN
KIZILKAYA-CÜNEYT ARKIN HİÇBİR FİLMİNDE ÖLMEMİŞTİ-HABER TÜRK GAZETESİ-29.06.2022
[2] CÜNEYT
ARKIN-BENİM KAHRAMANIM TÜRK HALKIDIR-KIRMIZI KEDİ YAYINLARI
[3] ALİ
DEMİRSOY-DOĞAPEREST BİR BİYOLOĞUN ANILARI-ASİ KİTAP
[4] TALİP
APAYDIN-TOZ DUMAN İÇİNDE/VATAN DEDİLER/KÖYLÜLER-LİTERATÜR YAYINCILIK
[5] CÜNEYT
ARKIN, AGE