18 Kasım, Çarşamba
-Nasılsın
dostum?
-İyiyim
vallahi, sen nasılsın?
-Ben
de iyiyim.
-Bir
hafta izin aldım, yarın yola çıkıyorum.
-Nereye?
-Valla
Dersim’e doğru ağır ağır gideceğim.
-Keşke
bende seninle gelsem.
-Gel, çok
iyi olur.
-Ama
bu salgından korkuyorum.
-Haklısın,
bizim iş yerinden dün birlikte akşam yürüyüşü yapmış olduğum kişi de yakalanmış
virüse, ben de korkuyorum.
-Ben
gelmeyeyim o zaman.
-Valla
ben yarın sabah yola çıkacağım, Ankara’ ya gelene kadar kararını verirsen,
oradan sana uğrar, seni de alırım.
-Tamam
dostum.
19
Kasım, Perşembe
Küresel bir virüs salgını ile baş etmek çok zor.
Bütün her şeyin kısıtlandığını bilmek ve görmek, ama buna
rağmen dışarıya bakmak ve o ıssız dağlara bakıp, bakıp iç geçirmek o kadar zor
ki.
Hattuşa’ da olmak bir ayrıcalık aslında, çıkıp kendini
kırlara ve dağlara atıp sabahtan akşama kadar o kadim başkentin sokaklarında,
kent surları boyunca, vadilerinde yürüyüş yapabiliyor, arada koyun ve büyükbaş mal
sürülerinin çobanları ile uzaktan da olsa sohbet edebiliyorsun.
Hem kendime yeni bir seyahat güzergahı belirlemek hem de
uzun süredir görmediğim Selman dostumu görebilmek için onunla yoldaşlık etmeyi
düşünüyorum.
Ama bir yandan da çekinmiyor değilim. Selman’ın bana veya
benim ona ne bulaştıracağımızı bilemiyoruz.
Selman ile bugüne kadar birlikte çok yoldaşlık ettim,
ikimiz çok farklı coğrafyalarda bulunduk, ama bu sefer oraya, defalarca gitmiş
olmama rağmen, onun coğrafyasına ve onunla gitmek beni fazlasıyla çekiyor.
Erken sayılabilecek bir saatte yatıyorum.
Sabah Selman aradığında kararımı ona bildireceğim.
-Günaydın
dostum.
-Günaydın,
yola çıktın mı?
-Evet,
şu anda Kastamonu Pınarbaşı’na doğru gidiyorum.
Ben Selman’ ı Ankara’ ya varmıştır ve oradan geçer, devam
eder, diye beklerken onun Safranbolu üzerinden Kastamonu-Pınarbaşı’na doğru
gitmesine şaşırıyorum.
-Ne
işin var oralarda, Ankara üzerinden gelmiyor musun?
-Hayır,
nasıl olsa vaktim bol, gezerek ve Amasya üzerinden gideceğim.
-Ne
güzel.
-Sen
geliyor musun?
Erken yatmanın ve uykumu almanın verdiği bir rahatlık
mıdır, bilmem, ben de Selman ile yola devam etmeye karar veriyorum.
-Evet,
ben de geliyorum, ama senin şimdi rotanı güneye çevirmen gerekir.
-Buradan
Hattuşa ne kadar sürer?
-Kastamonu-Çankırı-Orta-Eldivan-Kızılırmak
üzerinden gelirsen, 4 veya 5 saat sürer.
-Tamam,
geliyorum, akşama oradayım.
-Tamam,
bekliyorum.
-Evde
yemeğin var mı?
-Var.
-Ne
var?
-Tarhana
çorbası ve bulgur pilavı.
-Soğan
da var mı, yoksa alıp geleyim?
-Var,
soğan da var.
-İyi o
zaman, soğan varsa başka bir şeye gerek yok.
…/…
Bu yazının başlığını DERSİM SEYAHATİ koysam belki de daha
anlamlı olurdu. Ama hep diyoruz, bizden önce bu topraklarda yaşamış ve göçmüş
insanlar bize ve tüm insanlığa zaten her şeyi bırakmışlar.
Yani şöyle sorduğumuzda “kim var imiş biz burada yoğ iken?”
o zaman aradığımız cevapların çoğunu bulabiliyoruz.
Yani kimsenin yeni bir şey bulduğu, keşfettiği yok.
Biz de bunun farkındayız ve bu toprakları ve bu topraklarda
yaşanmışlıkları hep bu bilinçle geziyor, hep bu bilinçle özümsemeye
çalışıyoruz.
Bizim yapmaya çalıştığımız geçmişte kalanları bugünün
insanına yeniden hatırlatmak ve aradaki kopan bağları birbirine ulamaya
çalışmak oluyor.
Yoksa tam 132 yıl önce yazılanları görmezden gelemezdik.
132 yıl önce, 1888 yılında, YERİTSYAN ANTRANİK adında
bir insan düşüyor yola ve tam yedi yıl boyunca, 1895 yılına kadar, bizim Selman
ile yapacağımız Dersim Seyahati’ ni yapmış ve bize aktarmış oluyor.
Yani, “kim var imiş biz burada yoğ iken?” diye tekrar sorarsak,
kısaca ANTRANİK, varmış diyebiliyoruz. Yıllar önce aldığımda elimden hiç
düşürmeden okuduğum bu seyahatname şimdi beni, adımlarımı nereye kadar
götürecekti?
1888 ve
1895 yıllarında Dersim'i bir baştan bir başa dolaşan Antranik'in (Yeritsyan)
1900'de Tiflis'te Ermenice olarak yayınlanan kitabı ilk kez Türkçede.
Doğal
konumundan iklimine, sularından bitki örtüsüne, hayvanlarına, kuşlarına,
madenlerine ve kaplıcalarına değin bütün bir Dersim coğrafyasını gözler önüne
seren Antranik, yüz yıl öncesinin Dersim yaşantısını da ayrıntılarıyla, köy köy
hane sayısı ve nüfus istatistikleri de vererek aktarıyor. Yalçın dağlar ve sık
ormanlarla çevrili haşin bir doğa ile iç içe yaşayan Dersimlinin duygu dünyası
ve yaşam mücadelesi, halk tarihçilerinin ve seyitlerin ağzından, yazarın
gözlemleri eşliğinde sunuluyor. Aşiret yaşamı, aşiretler arası ilişkiler,
Ermeni Mirakyan aşireti ve Kızılbaşlar hakkında önemli bilgilerin yer aldığı
kitap, Dersim-Osmanlı ilişkisi, merkezi otoriteye karşı tutum ve 19. yüzyılda
Dersim'e yönelik askeri harekatlar ve sonuçlarının yer aldığı son bölümüyle
tarihe de tanıklık ediyor.
Kitapta, yazarın notlarının yanı sıra, Türkçe baskıya özel olarak hazırlanmış editoryal açıklamalar, yerleşim yerlerinin eski ve yeni adlarının karşılaştırmalı bir listesi ve alfabetik bir dizin de yer alıyor.
…/…
-Neredesin
Selman?
-Tam
Orta’ dayım.
-Helal
olsun sana.
Orta, Çankırı’ ya bağlı bir ilçe merkezi ve coğrafi konum olarak adeta Anadolu’nun tam ortasına geliyor.
Ama Orta ilçesi Selman’ da bambaşka çağrışımlar yapıyor.
Yıllar önce yapmış olduğumuz uzun, yorucu ve bir o kadar da
güçlüklerle dolu Hattuşa Yurt Gezimizde otobüsümüzde ayakta yolculuk etmek
zorunda kalanları ardımızdan gelen İbrahim KATIRCI kaptanın kullandığı minibüse
aktarmak için gece vakti Dört Divan’ da durmuş ve 10 arkadaşımızı minibüse
aktarmıştık.
Gecenin bir vakti Orta Anadolu yollarını bilmeyen İbrahim
Kaptan’ın fırtına gibi eserek Anadolu’yu adeta tam ortadan ikiye bölerek Orta
üzerinden geçip gelmesi uzun süre dillerden düşmemişti.
O gece yolculuğunda İbrahim Kaptan ile yolculuk yapanlardan
10 kişiden birisi Selman ve Hasan SAYIL idi.
Hasan arada gözünü açıp “neredeyiz” diye sorduğunda, aldığı
cevap hep “ortadayız” oluyordu mutlaka.
O orta işte bu Orta, yani Selman’ın Hattuşa’ ya, bana doğru
gelmek için geçip geldiği Orta, Çankırı’nın ilçesi olan ortadır.
Akşam hava karardıktan sonra saat yedi gibi Selman Hattuşa’
ya geliyor.
Akşam yemeği birlikte yeniyor.
Ertesi gün, DERSİM’ E YOLCULUK planlanıyor.
Erken yatmamız gerekiyor, erken kalkacağız.
Ne kadar erken yatsak da, tedirgin halimiz devam ediyor,
virüsten ne kadar uzaktayız acaba?
(devam edecek)
UZUN
İNCE BİR YOL
HATTUŞA
– YOZGAT ARASI