28 Kasım 2020 Cumartesi

DERSİM’E YOLCULUK (BİRİNCİ BÖLÜM)

 18 Kasım, Çarşamba

-Nasılsın dostum?

-İyiyim vallahi, sen nasılsın?

-Ben de iyiyim.

-Bir hafta izin aldım, yarın yola çıkıyorum.

-Nereye?

-Valla Dersim’e doğru ağır ağır gideceğim.

-Keşke bende seninle gelsem.

-Gel, çok iyi olur.

-Ama bu salgından korkuyorum.

-Haklısın, bizim iş yerinden dün birlikte akşam yürüyüşü yapmış olduğum kişi de yakalanmış virüse, ben de korkuyorum.

-Ben gelmeyeyim o zaman.

-Valla ben yarın sabah yola çıkacağım, Ankara’ ya gelene kadar kararını verirsen, oradan sana uğrar, seni de alırım.

-Tamam dostum.

19 Kasım, Perşembe

Küresel bir virüs salgını ile baş etmek çok zor.

Bütün her şeyin kısıtlandığını bilmek ve görmek, ama buna rağmen dışarıya bakmak ve o ıssız dağlara bakıp, bakıp iç geçirmek o kadar zor ki.

Hattuşa’ da olmak bir ayrıcalık aslında, çıkıp kendini kırlara ve dağlara atıp sabahtan akşama kadar o kadim başkentin sokaklarında, kent surları boyunca, vadilerinde yürüyüş yapabiliyor, arada koyun ve büyükbaş mal sürülerinin çobanları ile uzaktan da olsa sohbet edebiliyorsun.

Hem kendime yeni bir seyahat güzergahı belirlemek hem de uzun süredir görmediğim Selman dostumu görebilmek için onunla yoldaşlık etmeyi düşünüyorum.

Ama bir yandan da çekinmiyor değilim. Selman’ın bana veya benim ona ne bulaştıracağımızı bilemiyoruz.

Selman ile bugüne kadar birlikte çok yoldaşlık ettim, ikimiz çok farklı coğrafyalarda bulunduk, ama bu sefer oraya, defalarca gitmiş olmama rağmen, onun coğrafyasına ve onunla gitmek beni fazlasıyla çekiyor.

Erken sayılabilecek bir saatte yatıyorum.

Sabah Selman aradığında kararımı ona bildireceğim.

-Günaydın dostum.

-Günaydın, yola çıktın mı?

-Evet, şu anda Kastamonu Pınarbaşı’na doğru gidiyorum.

Ben Selman’ ı Ankara’ ya varmıştır ve oradan geçer, devam eder, diye beklerken onun Safranbolu üzerinden Kastamonu-Pınarbaşı’na doğru gitmesine şaşırıyorum.

-Ne işin var oralarda, Ankara üzerinden gelmiyor musun?

-Hayır, nasıl olsa vaktim bol, gezerek ve Amasya üzerinden gideceğim.

-Ne güzel.

-Sen geliyor musun?

Erken yatmanın ve uykumu almanın verdiği bir rahatlık mıdır, bilmem, ben de Selman ile yola devam etmeye karar veriyorum.

-Evet, ben de geliyorum, ama senin şimdi rotanı güneye çevirmen gerekir.

-Buradan Hattuşa ne kadar sürer?

-Kastamonu-Çankırı-Orta-Eldivan-Kızılırmak üzerinden gelirsen, 4 veya 5 saat sürer.

-Tamam, geliyorum, akşama oradayım.

-Tamam, bekliyorum.

-Evde yemeğin var mı?

-Var.

-Ne var?

-Tarhana çorbası ve bulgur pilavı.

-Soğan da var mı, yoksa alıp geleyim?

-Var, soğan da var.

-İyi o zaman, soğan varsa başka bir şeye gerek yok.

…/…

Bu yazının başlığını DERSİM SEYAHATİ koysam belki de daha anlamlı olurdu. Ama hep diyoruz, bizden önce bu topraklarda yaşamış ve göçmüş insanlar bize ve tüm insanlığa zaten her şeyi bırakmışlar.

Yani şöyle sorduğumuzda “kim var imiş biz burada yoğ iken?” o zaman aradığımız cevapların çoğunu bulabiliyoruz.

Yani kimsenin yeni bir şey bulduğu, keşfettiği yok.

Biz de bunun farkındayız ve bu toprakları ve bu topraklarda yaşanmışlıkları hep bu bilinçle geziyor, hep bu bilinçle özümsemeye çalışıyoruz.

Bizim yapmaya çalıştığımız geçmişte kalanları bugünün insanına yeniden hatırlatmak ve aradaki kopan bağları birbirine ulamaya çalışmak oluyor.

Yoksa tam 132 yıl önce yazılanları görmezden gelemezdik.

132 yıl önce, 1888 yılında, YERİTSYAN ANTRANİK adında bir insan düşüyor yola ve tam yedi yıl boyunca, 1895 yılına kadar, bizim Selman ile yapacağımız Dersim Seyahati’ ni yapmış ve bize aktarmış oluyor.

Yani, “kim var imiş biz burada yoğ iken?” diye tekrar sorarsak, kısaca ANTRANİK, varmış diyebiliyoruz. Yıllar önce aldığımda elimden hiç düşürmeden okuduğum bu seyahatname şimdi beni, adımlarımı nereye kadar götürecekti?

Bu eşsiz seyahatname bize ışık oluyor ve bu nedenle yolculuğumuzun, gezimizin ve elbette yazımızın da adı “DERSİM’ E YOLCULUK” oluyor.


1888 ve 1895 yıllarında Dersim'i bir baştan bir başa dolaşan Antranik'in (Yeritsyan) 1900'de Tiflis'te Ermenice olarak yayınlanan kitabı ilk kez Türkçede.

Doğal konumundan iklimine, sularından bitki örtüsüne, hayvanlarına, kuşlarına, madenlerine ve kaplıcalarına değin bütün bir Dersim coğrafyasını gözler önüne seren Antranik, yüz yıl öncesinin Dersim yaşantısını da ayrıntılarıyla, köy köy hane sayısı ve nüfus istatistikleri de vererek aktarıyor. Yalçın dağlar ve sık ormanlarla çevrili haşin bir doğa ile iç içe yaşayan Dersimlinin duygu dünyası ve yaşam mücadelesi, halk tarihçilerinin ve seyitlerin ağzından, yazarın gözlemleri eşliğinde sunuluyor. Aşiret yaşamı, aşiretler arası ilişkiler, Ermeni Mirakyan aşireti ve Kızılbaşlar hakkında önemli bilgilerin yer aldığı kitap, Dersim-Osmanlı ilişkisi, merkezi otoriteye karşı tutum ve 19. yüzyılda Dersim'e yönelik askeri harekatlar ve sonuçlarının yer aldığı son bölümüyle tarihe de tanıklık ediyor.

Kitapta, yazarın notlarının yanı sıra, Türkçe baskıya özel olarak hazırlanmış editoryal açıklamalar, yerleşim yerlerinin eski ve yeni adlarının karşılaştırmalı bir listesi ve alfabetik bir dizin de yer alıyor.

…/…

-Neredesin Selman?

-Tam Orta’ dayım.

-Helal olsun sana.

Orta, Çankırı’ ya bağlı bir ilçe merkezi ve coğrafi konum olarak adeta Anadolu’nun tam ortasına geliyor.

Ama Orta ilçesi Selman’ da bambaşka çağrışımlar yapıyor.

Yıllar önce yapmış olduğumuz uzun, yorucu ve bir o kadar da güçlüklerle dolu Hattuşa Yurt Gezimizde otobüsümüzde ayakta yolculuk etmek zorunda kalanları ardımızdan gelen İbrahim KATIRCI kaptanın kullandığı minibüse aktarmak için gece vakti Dört Divan’ da durmuş ve 10 arkadaşımızı minibüse aktarmıştık.

Gecenin bir vakti Orta Anadolu yollarını bilmeyen İbrahim Kaptan’ın fırtına gibi eserek Anadolu’yu adeta tam ortadan ikiye bölerek Orta üzerinden geçip gelmesi uzun süre dillerden düşmemişti.

O gece yolculuğunda İbrahim Kaptan ile yolculuk yapanlardan 10 kişiden birisi Selman ve Hasan SAYIL idi.

Hasan arada gözünü açıp “neredeyiz” diye sorduğunda, aldığı cevap hep “ortadayız” oluyordu mutlaka.

O orta işte bu Orta, yani Selman’ın Hattuşa’ ya, bana doğru gelmek için geçip geldiği Orta, Çankırı’nın ilçesi olan ortadır.

Akşam hava karardıktan sonra saat yedi gibi Selman Hattuşa’ ya geliyor.

Akşam yemeği birlikte yeniyor.

Ertesi gün, DERSİM’ E YOLCULUK planlanıyor.

Erken yatmamız gerekiyor, erken kalkacağız.

Ne kadar erken yatsak da, tedirgin halimiz devam ediyor, virüsten ne kadar uzaktayız acaba?

(devam edecek)

UZUN İNCE BİR YOL

HATTUŞA – YOZGAT ARASI