17 Ekim 2019 Perşembe

GOMİDAS: AYDINLIK SABAHIN SESİ




Eskiler çocuk isimlerini verirken çocuğun taşıdığı isimle, kişiliğinin benzer, aynı olmasına dikkat ederlerdi.

Bu şekilde kişiliğine oturan isim taşıma haline eskiler “ismiyle müsemma,” derlerdi.

Bazı meslekler de öyledir.

Bazıları sanki doğuştan o mesleğin erbabıdır, bazıları ise o mesleğin bir reformcusu, bir devrimcisidir.

Eskiler bu tür meslek erbabına o mesleğin “piri” derlerdi.

Bazı meslekler ise baba mesleği olmasına rağmen, çocukları bunun pek farkında olmasalar da o babanın soyundan gelen çocukların kişiliğinde, sanat hayatlarında çok belirleyici olur.

Ayakkabıcı ustası olmak çok zor bir uğraştır. Mesele sadece bir deri parçasını saya haline getirip kalıba geçirmek değildir.

Ayağa giyilecek derinin şekillenmesi, renk uyumu, modeli ustanın elinde hayat bulur.

O nedenle ayakkabıcı denmez bu işin erbabına, yapılan işin adını taşır ustalar: Başmakçı, Yemenici, Çarıkçı

…/…



Gomidas’ ın babası işin ehli, çekirdekten yetişme bir ayakkabıcıydı, yöre diliyle söylemek gerekirse, başmakçıydı.

Gomidas’ ın ince ve narin elleri ve hep üşüyen, öksüz bedeni babasının mesleğini icra etmesine izin vermedi belki, ama babasının o ince eleklerden süzülmüş bakışı ile yapmış olduğu “başmaklar” Gomidas’ın gözünden kaçmamış olmalı.

Müziğe yatkın bir anne babanın çocuğu olmak yetmez yirminci yüz yılı ve günümüzü müzikle doldurmak, günümüze aydınlık bir sabah bırakmak için.

…/…

Hemşerisi Hisarlı Ahmet Gomidas’ın çağdaşı değildi, ama doğduğu topraklarda, Kütahya’ da Gomidas diye birinin doğup 12 yaşına kadar yaşadığından mutlaka haberdardı.

Gomidas ve Hisarlı Ahmet aynı damardan beslenip, aynı nehre akıp, aynı denize denize kavuştular. Birisi Ermeni, diğeri Türk olarak aktılar ırmağa.

Gomidas gibi, Hisarlı Ahmet’ in de babası ayakkabıcıydı, ince elekten geçirilmesi gereken bir meslek.

…/…

Şöyle deriyi eline alıp zarif bir dokunuşla o deriden nasıl ve kime, kadın, çocuk, erkek, bir çift ayakkabı çıkacağını anlayan ustalardır bu işin ustaları.

Avuç içi kadar dört ayaklı tahta bir tezgahın üzerine eğilerek iki büklüm çalışan usta, başmakçı, yemenici, tezgaha her eğilişinde tezgahın altında içinde mey dolu zuladaki toprak testisini de yoklardı arada.

Usta burada dükkanında kendini bir derviş, dükkanını da bir dergah gibi görürdü.

Ustanın yaratıcılığı tahta tezgahın altındaki mey dolu toprak testiyi her ağzına götürüşte mi ortaya çıkardı? Yoksa bir başına bu dergah kabul ettiği dükkanda çile çeken dervişlerin erbainden sonra o huzura ermiş halleri gibi kendi imalatı, kendi yarattığı başmaklara, yemenilere bakarken bakarken kendinden geçmesi miydi?

…/…

İstanbul’da Gedikpaşa’ da bu mesleği icra edenlere kız değil, kiralık ev bile vermediklerini yakın zamanların tanığı sayılırım.

Bu mesleği, ayakkabıcılığı icra edenlerin, dervişler misali hep bir esrime halinde olduğunu bilirdi halk ve İstanbul ahalisi.

Ne ilginçtir ki veya tesadüf müdür ki, ustayı serhoş eden, bir hoş eden o küçük ve alçak tahta tezgahın altında içi mey dolu toprak testi zamanla tezgahların altından kaybolduğunda, ustayı başka bir şekilde ser-hoş eden sentetik yapıştırıcılar çıktı ortaya.

Ustalar bu sentetik yapıştırıcıdan yeteri kadar ser-hoş olamadan, ahalinin ve o kız annelerinin kanayan bir yarası haline gelen “balici çocuklar” doldurdu karanlık ve yetim sokakları.

…/…

Yücel BAŞMAKÇI vardır, türkülerimizin usta icracısıdır.

Soyadında taşıdığı kelimenin onun icrasında, onun türkü deryasında ona atasından gelen bir miras olduğunun farkındadır usta.

…/…

Gomidas aydınlık bir sabaha uyanmak için kalıplardan çıkması gerektiğini biliyordu.

Hisarlı Ahmet de öyle.

Vartabed yani kilise papazı Gomidas kilise müziğinin sahnelere de icra edileceğini gösterdiğinde, bunun bir aydınlanma çabası olduğunu biliyordu.

Gomidas, kilise korolarına kadınları da dahil ettiğinde aldığı şikayetler veya duyduğu dedikodular bu işin “bir din adamına yakışmayacağına dair” olmalıydı.

Hisarlı Ahmet arada müezzinlik yaptığı camiden evine her döndüğünde sazını alır eline.

Hac dönüşü artık sazı sözü bırakacağını uman ve serzenişte bulunan dostlarına “ben Allah’a sazımla sizden daha yakınım,” diyordu.

İki ustanın tavrı da devrimci bir tavırdır.

…/…

Binlerce Türkçe, Ermenice, Kürtçe, Farsça türküyü, şarkıyı, sözü, sesi derleyip insanlık tarihine bir miras gibi devreden Gomidas dünyanın gelmiş geçmiş en büyük etno-müzikologlarındandır.

Ama üzülüyoruz, ne icracılar ne araştırmacılar ve derleyiciler ve ne de dinleyenler, dinledikleri o şarkıların, türkülerin, ağıtların birer Gomida derlemesi olduğunu bilmemeleri ve belki de en üzücü olanı da bunları inkar etmeleri, görmezden gelmeleridir.

Bu toprakların yetiştirdiği Hampartsum LİMONCİYAN olmasaydı, o güzelim Dede Efendi şarkılarını zamanında “khaz” adı verilen Ermeni nota sistemi ile notaya almamış olsaydı, belki de bize hiçbir Dede Efendi eseri miras kalmayacaktı.

Gomidas keni mirasını anne ve babasından almış olsa da asıl mirası onun öncüsü LİMONCİYYAN’ yan almıştır.

Hisarlı Ahmet de kendi mirasını ayakkabıcı, başmakçı babasından almış olsa da, onun asıl devraldığı miras hemşerisi Gomidas’ tan aldığı mirastır.

Bugün icra edilen birçok Ege – Kütahya türküsü onun imzasını taşır, onun sesinde akar ummana, ama kimse bilmez Hisarlı’ yı. Bilenler de adını zikretmez icralarda.

…/…

07 Ekim 2019 Gomidas’ ın 150. Doğum yılıydı ve biz bir grup Yurt Gezgini bu yıl dönümü onuruna düzenlenen muhteşem konsere katıldık.





Ayrım yapmaksızın bütün sanatçıların yüreği hep Gomidas için atıyordu.

Ama Ara DİNKJIAN’ ın udu bir başka ses veriyordu bu topraklar üzerindeki gök kubbeye.

Ara Dinkjian ve UDU
…/…

Okullarda verilen edebiyat ödevlerinden birisi “roman özeti çıkarmaktır.”

Yurt Gezginleri’ nin bunca yıldır yapmakta olduğu yurt gezilerinden çıkardığı birçok özetten birisidir GOMİDAS’ ı tanımış olmak.

Dede Efendilerin, Limonciyanların, Gomidasların, Hisarlı Ahmetlerin ruhu şad olsun.

Onların mirası var oldukça, aydınlık sabahlara uyanacağız.
Muhabbetle,