15 Nisan 2019 Pazartesi

EĞİN’ E YOLCULUK *

“Hani nerede?” diye telaşla ortalarda dolaşan kadın Ankara Garı’nın 1. Peronunda bir sağa bir sola umutsuz gözlerle bakıyor.

Orta yaşın üzerinde, hafifçe kilolu, başındaki yazmasının altından alnına düşmüş boyasız perçemi yüzündeki hüzün kadını hemen ele veriyordu.

Kadının yanından ayrılmayan ve otuzlu yaşlarında olduğunu gösteren diğer kadının aynı telaşla olmasa da “anne gel artık gidelim” demesiyle onun “hani nerede,” diyen kadının kızı olduğunu anlıyorum.

Tren garları ne kadar çok insanın gönderdi de geri dönmediler kim bilir?

Kim bilir kaç kişi kavuşma umuduyla gelen trenleri beklediler günlerce, aylarca?

“Bu kadın her hafta aynı ve saatte gelir,” diyor, başımı kaldırdığımda göz göze geldiğim kırmızı kasketi ile bir yol memuru.

Oysa ben her zaman Atilla İLHAN’ ı, Kaptan’ ı hatırlarım garlara her gelişimde.

BELÂ ÇİÇEĞİ

alsancak garı'na devrildiler
gece garın saati belâ çiçeği
hiçbir şeyin farkında değildiler
kalleş bir titreme aldı erkeği
elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler
çantasını karısı taşıyordu

hiç kimse tanımıyordu kimdiler
gece garın saati belâ çiçeği
üçüncü mevki bir vagona bindiler
anlaşıldı erkeğin gideceği
bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler
bir türlü karısına bakamıyordu

ayaküstü birer bafra içtiler
gece garın saati belâ çiçeği
şimdiden bir yalnızlık içindeydiler
karanlık gelmişi geleceği
birdenbire sapsarı kesildiler
vagonlar usul usul kımıldıyordu

…/…

Saat henüz 13.00.

Doğu Ekspresi saat 18.00 kalkacak.

Yağmur hiç durmadan yağıyor ve hava oldukça soğuk.

Ankara’ da öğrenciliğimden aşina gri bir hava var.

Gar binasının tarihini ve mimarisini bilmek o soğuk ve gri Ankara havasında insanı bir parça ısıtıyor.

1892’ de Ankara’ya gelen tren için şimdiki muhteşem gar binasının yapılması 1937 yılını bulur.

Şekip AKALIN’ın yaptığı bu güzel binanın yerinde bulunan “Direksiyon Binası” şimdi Gar Müzesi.

İnsanların hafızası olduğu kadar, binaların da hafızası vardır.

Direksiyon Binası gün gelip de bir ülkenin kurtuluşu için önemli adımların atılacağı, askeri planların yapılacağı, kurtuluşu örgütleyen Mustafa Kemal için Ziraat Mektebi’ nden sonra uzun süre ikamet ettiği bir yer olduğunu çok iyi hatırlıyordur.

…/…

Yağmur ve soğuğa aldırmadan Ankara’nın Harbiye ve üniversite öğrencilik yıllarından ezberimdeki yollarına düşüyorum.

Resim Heykel Müzesi’ ne gitmeyeli kaç yıl oldu acaba?

Ya hemen yanında, aynı hizada, adeta komşu bina gibi duran ve son ziyaretimden bu yana önünden kim bilir kaç bin kere geçtiğim Etnoğrafya Müzesi hafızasını bir yoklasa benim kendisini en son ziyaretimi hatırlar mı acaba?

Doğrusu bunu ben de bilmiyorum.

Bunu bilebilmek için binalarla konuşmak, sohbet etmek gerekir.

Antik şehirlerle de…

Hasan HÜSEYİN Sagalassos’ a, Azime Hanım’ ın peşinden gelip antik kentle sohbete başladığında kendiliğinden dökülüvermişti o destan şiir AĞLASUN AY ŞAFAĞI.

Arif HİKMET KOYUNOĞLU bilemezdi yaptığı binanın modern müzecilik anlamında Türkiye’ nin ilk müzesi olacağını.

Bilemezdi aynı binanın 21 Kasım 1938 tarihinden 10 Kasım 1953 tarihine kadar Atatürk’ ün naaşı için bir ANIT KABİR olacağını.

İtalyan heykeltıraş CONANICA daha sağlığında ve 1927 yılında yaptığı Atatürk heykelinin ülkenin en güzel heykellerinden birisinin olacağını bilemezdi.

…/…

Ama şimdiki adı İstiklal olan kadim Romanyot Musevilerin bir zamanlar Ankara’nın bu en güzel mahallesinde yaşadığını ne bir Ankaralı bilir ne de bu Musevi Mahallesi – İstiklal Mahallesi’ nde ayakta kalmaya çalışan Sinegog ve o hüzün barındıran Musevi evleri.

Sinegogun hafızasını zorlamak istemiyorum.

Etnoğrafya Müzesi’ nden, çıkarak İtfaiye Meydan’ına iniyorum.

Opera binasının karşısında duran İller Bankası’nın o güzelim mimarisi ile merkez binasının yerine Ankara Kalesi’nin siluetini kapatacak dev boyutlarda bir cami yapılmış.

İtfaiye Meydanı yağmura rağmen hala canlı.

Bit Pazarı hala müşterilerini ağırlıyor.

Şengül Hamamı’ nı bulursam, Sinegog’ u bulacağımı, ama bunun için önce Kumrucu Sokağı bulmam gerektiğini kim söylüyor bana?

Mart ayından kalan BAŞKENTLERDEN PAYİTAHTA gezimizden birisi mi?

Sinegog kapalı.

Ama mahalle terk edilen evleri ile, daracık sokakları ile sanki bir şeyleri anlatıyor hala.

…/…

“Yok, hani, nerede?” diyor orta yaş üzerindeki kadın.

Kızı olduğunu tahmin ettiğim kadındaki telaş azalmış.

…/…



Musevi Evleri hüzün kaplı

…/…

Osman Nuri Safranbolu’ dan kalkıp Ankara’ ya geldiğinde  Eyüp Sabri TUNCER henüz hayatta değildi.

Osman NURİ o meşhur “beyaz lokumunu” yaptığında o beyaz lokumu en çok sevenlerden birisinin Nazım HİKMET olacağını bilemezdi.

Eyüp SABRİ ise 1963 yılında Ankara üzerinde Ulus’ ta hava çarpışarak düşen uçaklardan dolayı 120 kişinin öldüğünü, ortalığın ana baba gününe döndüğünü, ama yaklaşan Ramazan Bayramı’ndan dolayı kolonya almaya gelenlerin oluşturduğu kuyruğun 500 metreyi bulduğunu, buna rağmen sıramı kaybederim diye, kimsenin kuyruktan çıkıp olay yerine gitmediğini bilseydi bu hafıza    Ankara’ nın hafızası mı olurdu?

Ya Anafartalar Çarşısı’ndaki o seramik hazinesini hangi bina daha fazla hafızasında tutabilir ki?

Yarım kilo beyaz lokum alıyorum.

Eyüp SABRİ hala kapalı.

…/…

Ankara veya Şekip Bey’ in garındayım.

Yeni yapılan gardan söz etmek istemiyorum, zira bu yeni garda hafıza olacağına inanmıyorum.


Saat 17.00, daha hareket saatine bir saat var, ama Doğu Ekspresi 1 no’lu perona yanaşıyor.

Telaş içindeki kadın ortalarda görünmüyor.

Hareket saatine bir saat var, ama yataklı vagonuma geçip, gelen giden yolcuları izliyorum.

…/…

Saat 18.15 ve hareket ediyoruz.

Yataklı vagonda odamda bir ben varım.

Kapım açık.

Elmadağ’ a gelmeden Erzurum aksanı ile konuşan şık giyimli yaşlı bir amca açık oda kapımdan başını uzatıp “Sprechen Sie deutsch?”  (Almanca biliyor musun?) diye soruyor.

“Ja” (evet) diyorum.

Şık giyimli yaşlı amca Erzurum aksanı Almancası ile bana odada katlı halde bulunan yatakların nasıl açılması ve kurulması gerektiğini anlatıyor.

…/…

Uyandığımda güneşin doğmuş olduğunu fark ediyorum.

Anadolu bozkırından geçiyoruz.

Öyle huzur verici ki.

Daha Çetinkaya istasyonuna gelmemişiz anlaşılan.

Çetinkaya İstasyonu adını efsane Ali ÇETİNKAYA’ dan alır.

Birazdan ÇETİNKAYA İstasyonu görünüyor ve artık DİVRİĞİ sonrası ise DİVRİĞİ – BAĞIŞTAŞ arası ÇALTI SUYU KANYONU.

Divriği Çaltı Suyu kıyısında kurulmuş eski bir başkent olmasının yanında belki de hafızasını en çok yitiren bir PAVLİKAN yerleşimi.

Divriği’yi geçiyoruz, ama Doğu Roma baskısı, Ortodoks baskılar altında zulüm gören ve Paulusçu diye bilinen Anadolu’nun bu IŞIK insanlarını günümüz Anadolu Alevilerine bağlayan yol nereden geçiyor acaba?

Divriği ve Nuri DEMİRAĞ - BAŞKENTLERDEN PAYİTAHTA projemizin içinde olduğu için beni büyüleyen Çaltı Suyu’na dönüyorum.

…/…

Başımı aniden trenin gidiş yönünde sola çeviriyorum.

ÇÜREK mi yazıyordu köy levhasında?

CÜREK Mİ?

Cüneyt ARKIN’ ın gerçek adını hangi Cüneyt ARKIN filmi oynatan sinemanın hafızası hatırlar?

FAHRETTİN CÜREKLİBATUR

Hep CÜRET, derdik küçükken, çünkü CÜREK olamaz, anlamsız derdik kendi kendimize.

Kırgızca bize o coğrafyada konuşulan Türkçe’ de ve Tatarca’ da "y" harflerinin   "c"  olarak okunması gerektiği öğretmişti.

Cüneyt ARKIN Eskişehirli bir Tatar değil mi?

Gördüğüm köy levhası ÇÜREK değil, CÜREK. CÜREK de değil, aslı YÜREK.

CÜREK ise MTA’nın genç yaşında oralarda, Divriği’ de bulduğu demir madeni yataklarının işletilmesi için kurulan bir madenci kenti.

Kozlu gibi.

CÜREK ülkenin kısa zamanda neler yaptığını anlatıyor bize.

Seksenlerin başında terk edilen CÜREK hafızasını yoklasa bize neler anlatırdı kim bilir?

Belki de en çok birisi vagonlarla demir cevheri taşımak için yapılmış olan, diğeri kara yolu ulaşımı için yapılmış ve 45 derece açı ile yan yana yapılmış iki taş kemerli köprüyü mü anlatırdı?




 Yoksa Divriğililerin CÜREK için “orası PARİS” dediklerini mi?



Saat 08.30, Bağıştaş İstasyonu’ndayım.

Karasu istasyonun hemen önünden akıyor.

Çaltı Suyu ile Karasu Eğin’ e varmadan kavuşacaklar.

Çaltı Suyu’ nun demir cevheri rengindeki bulanık suyu Karasu’ nun berrak rengine karışacak ve Eğin’ den Keban’ a (ahh orası da GABAN / KABAN değil mi?)  varmadan Murat Suyu ile birleşerek ortaya koca bir FIRAT Nehri’ni çıkaracaklar.

…/…


Eğin’ e neden geldim,  hafızamı yokluyorum.

Gurbete en çok çıkanların, en içli GURBET türküleri yakan ve gurbet türkülerini  en iyi söyleyenlerin Eğinliler olduğunu bildiğimden midir?

İnsanlar gurbete ve yola neden düşerler?

…/

Kadın hala birinci peronun önünde sağa sola bakıyor, nerede kaldı, diyor.

Kırmızı renkli kasketi ile yol memuru elindeki ışıklı işareti kaldırıyor, yeşil tarafını makiniste doğru çeviriyor ve lokomotife yol veriyor.

Aklımda bir tek ihtimal kalıyor, beyaz vagon, Mustafa Kemal’ in Yurt Gezileri için hazırlanmış olan ve şimdi gar binasında sergilenen beyaz vagon.

Kadın hep beyaz vagonun önündeydi…

09-10 Nisan 2019


(*) Başlık sık sık yaptığım gibi büyük insanlardan ödünç aldığım bir başlık. Büyük PUŞKİN’ den ERZURUM’A YOLCULUK



   


1 yorum: