25 Eylül 2018 Salı

KANYONLARI AŞARKEN




Kanyonlar Yurt Gezisi’ ni planladığımızda belki de kanyonların içine girip, kanyon geçişi yapacağımızı düşünmüştü bazılarımız.
Bazılarımız heyecanlanmıştı.
Ama öyle olmayacağını, kanyonların tabanına inmeyeceğimizi, kanyonların içinden geçmeyeceğimizi, o uydurma kelime ile konuşacak olursak “kanyoning” yapmayacağımızı belirtmiştik.
Belki de bazılarımız için bir heyecan, adrenalin konusu olabilirdi kanyon tabanına inerek, kanyonların içinden biraz da olsa yürümek.
Ama Yurt Gezginleri zaten kanyonlara yabancı değil.
Geçen sene Hattuşa gezimizde Çekerek Irmağı’ nın çıkışındaki adı ile İncesu Kanyonu’ nun bu sene ise aynı ırmağın girişindeki adı ile Kazankaya Kanyonu’ nun içine girip hiç ama hiçbir risk almadan ve özel bir donanıma ve rehbere gerek kalmadan yürümüştük. 
Ihlara Vadisi de aslında bir kanyondur ve bu sene vadiyi boydan boya yürümüştük.
Türkiye kanyonlar bakımından o kadar zengin bir ülke ki, dünyanın hem duvar yüksekliği hem de uzunluk bakımından sayılı kanyonları ülkemizde bulunmaktadır.
Türkiye’ nin sayılı kanyonları ise KASTAMONU – KARABÜK – ZONGULDAK üçgeninde bulunmaktadır. Ama Kastamonu kanyonları hem eşsiz güzelliğe ve derinliğe, hem de orman örtüsüne sahiptir.
İşte bu nedenle bu Yurt Gezimizde ağırlık noktamız Kastamonu kanyonları olacaktı.
Kastamonu kanyonlarının tamamı ise “Küre Dağları Milli Parkı’nda” bulunmaktadır.
Küre Dağları Milli Parkı sadece kanyonlar bakımından değil, karstik mağaralar bakımından da Türkiye’ nin en zengin bölgesidir.
Biz bu Yurt Gezimizde, “kanyonları GEÇMEYECEĞİZ, kanyonları AŞACAĞIZ” dedik ve her gittiğimiz, gördüğümüz kanyonu seyir teraslarından veya kanyon duvarına döşenmiş yürüme teraslarından aştık.
Nasıl mı?
YOLA DÜŞME VAKTİ
Farklı saatlerde hareket eden iki araç saat 23:00’ te Gebze’ de buluşuyor.
Artık yola düşme vakti.
Hayret, ne trafik var ne de yağmur.
Bolu’dan sonra doğu gişelerinden çıkarak sola, Mengen yoluna sapıyoruz.

MENGEN’ DE YEMEK OLMAZ MI?
Mengen lafını duyunca hepimizin aklına Mengenli aşçılar ve onların ellerinden çıkma yemekler geliyor.
Biz de Mengen’e saklıyoruz gece açlığımızı. Birer çorba içeriz, diyoruz.
Gece yarısını geçe vardığımız Mengen’ de her yer kapalı.
Ünlü Müdürün Yeri mutlaka açıktır, diyoruz, ama nafile.
Yemeğe şartlanmış açlığımız bastırıyor.
Ama yapacak bir şey yok, yola devan ediyoruz.
Devrek’ te buluruz belki açık bir lokanta, diyoruz.
Devrek yakın, hemen varıyoruz.
Ama Devrek’ te de yemek yok, daha doğrusu açık lokanta yok, iyi mi?
Devam ediyoruz.
Devam ediyoruz, ama neredeyse gezimizin başlangıç noktasına, Yenice’ ye gelmek üzereyiz.
Eee, ne var bunda, demeyin.
Hava daha zifiri karanlık ve saat henüz gece 04:30.
Gün doğumuna daha iki saat var.
Yenice’ den önce Gökçebey’deyiz.
Ama karnımız yine aç, her yer kapalı.
Bari Yenice’ de açık bir lokanta bulsak.
Yenice’ ye varıyoruz. Gezimizin başlangıç noktası Yenice – Şeker Kanyonu olacak ve biz varışımızı sabah gün doğumuna göre ayarlamıştık. Ama lokantalarda yemek için bir saat oyalanacağımızı da hesap etmiştik.
Saat daha 05:00 ve ortalık karanlık.
Üstelik bir de kanyonun içi büsbütün karanlıktır ve hiçbir şey göremeyiz.
KARABÜK’ E KADAR DEVAM
İŞÇİ LOKANTASINDA SABAH ÇORBASI
Gün ışımasına bir saat var.
Bir saat kanyonun içinde beklenmez.
Bu kalan vakitte Karabük’ e gidelim, çorbamızı içelim ve Şeker Kanyonu için Yenice’ ye geri dönelim, diyoruz.
Yenice – Karabük arası bir adım ve bu büyük işçi kentinde mutlaka açık bir lokanta bulunur, diyerek kaç tane olduğunu sayamadığımız tünellerden geçerek gün ağarırken giriyoruz Karabük’ e.
Karabük Demir Çelik Fabrikaları hemen girişte ve sağda duruyor.
Ülke sanayisinde lokomotif olmuş bir fabrikadır Karabük Demir ve Çelik Fabrikaları.
Fabrika ışıkları giriş kapısında yanıyor heybetiyle: KARDEMİR A.Ş.

Cumhuriyete kol kanat olmuş ilk ağır sanayi kuruluşumuz: KARDEMİR - Kuruluş 1937

Kardemir’ in yolu üzerinde, sağda bir lokanta görüyoruz.

Fabrikalar sanayi devrimi ile etrafında gettoları, gecekonduları, meyhaneleri, lokantaları yığmıştır. Burası da eski bir işçi lokantası, her ne kadar şimdi sabahın köründe pahalı araçları ile ava çıkan avcıların uğrak yeri olsa da.

Fazla yemeyin, diyoruz, Pınarbaşı’ nda otelde kahvaltı bekliyor.
İşçi lokantasında çorba içilir öncelikle
YENİCE YOLUNDA SİSLİ DAĞLAR

Gün ağarınca Yenice’ de Şeker Kanyonu’ nda olacağız.
Aradaki süreyi sabah çorbası içerek geçiriyoruz ve Filyos Çayı’ boyunca sıralanmış sayısız tünellerden geçerek Şeker Kanyonu’ na girmek için Yenice’ ye varmadan hemen sola İNCEBACAKLAR KÖYÜ ayrımına dönüyoruz.

Kanyondan sonra gezi güzergahımız Karabük – Safranbolu olduğu için aynı yolu tekrar gideceğiz, olsun.

Yenice’ ye doğru dönerken dağlara ağan sis gökyüzünün gece mavisi rengi ile harika fotoğraf kareleri veriyor. Araçlarımızı Filyos Çayı’ nın kenarına asfalta çekiyor foto-mola veriyoruz.
Karabük-Yenice arası gün ağarırken

Sis güneşin doğmasına izin vermiyor
Şeker Kanyonu Karabük – Yenice İlçesi – İncebacaklar Köyü sınırları içindedir.

İncebacaklar Köyü’ ne giden asfalt yol tam da kanyonun ortasından geçiyor.
Yolu başka bir yere almanın imkanı var mıdır, bilinmez, ama kanyona girişte, kanyon duvarlarının bütün heybeti ile yükseldiği yerde araçlarımızdan iniyor ve kanyon duvarlarını seyrederek kanyon içinde, asfalt yolda biraz yürüyoruz.

Bu yürüyüş uyuşmuş ayaklarımızı biraz açıyor.

İnce Bacaklar Köyü

Şeker Kanyonu duvarı ve kaya dokusu


İNCEBACAKLAR KÖYÜ – KOCA AYAK – AYAĞI BÜYÜK
Köy isimleri, kasaba isimleri, yerleşimle ilgili ve coğrafi işaretler neye göre verilir pek bilinmez. Bilinse de bizde yazılı tarih ve bir yere not düşme olmadığı için orasının adının neden öyle olduğunu kimse bilmez.
Şeker Kanyonu’nun bulunduğu köyün adının neden İNCEBACAKLAR olduğunu bilen var mı?
Sanmam.
Ama bu o kadar önemli değil belik de. Zira bizdeki bu tür isimler başka yerlerde de bulunmaktadır.

Kazım bir bilgi veriyor, Patagonya’ da KOCA AYAK Köyü olduğunu söylüyor.
Ben bir bilgi veriyorum, Çorum-Sungurlu ilçesinin AYAĞI BÜYÜK diye bir köyü var.
Ama Devrek ilçesi bu bakımdan biraz ilginç, köy isimleri insanın haline göre de verilmiş. ÇIPLAKLAR KÖYÜ var Devrek’ te bilir misiniz?
YENİCE ORMANLARI

Karabük – Yenice İlçesi’nde sadece Şeker Kanyonu yoktur.
Yenice Ormanları Türkiye’nin en büyük ormanıdır. İçinde tek bir tane bile yerleşim olmayan, ormanı bozacak bir şey olmayan ve WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından dünyada “acil olarak korunması gereken”  100 SICAK BÖLGE içinde bulunmaktadır.
Başka bir gezimizi Yenice Ormanları için yaparız. Ama bu kadar gelmişken Yenice Ormanlarının bu bölümünde, İnce Bacaklar Köyü dışına çıkıyoruz ve dönüşte köye yürüyerek iniyoruz.
Ağaçlar henüz sararmamış, orman henüz yeşil.
Karşı yamaçlarda yer yer sararan ormanı arkamıza alarak bir YENİCE ORMANLARI anısı çekiyoruz.
Yenice Ormanı

Birazdan kızaracak ormanın önünde
HAYDİ ARTIK YOLUMUZA – PINARBAŞI’ NA
Kanyonlar Yurt Gezimize YENİCE – ŞEKER KANYONU ile başlıyoruz.
Bundan sonra gideceğimiz KASTAMONU – PINARBAŞI ve AZDAVAY ilçeleri asıl kanyonlar bakımından zengin olan yerler.
Yenice – Şeker Kanyonu’ndan sonra güzergahımız üzerinde Karabük – Safranbolu ve Eflani ilçeleri var konaklayacağımız Pınarbaşı’ na kadar.
Yine o sayısız tünelden geçerek Karabük’ de doğru yolumuza devam ediyoruz.
Karabük’ ten sonra Safranbolu’dayız.
SAFRANBOLU’ DA ZORUNLU MOLA
CAM TERAS’ DAN TOKATLI KANYONU
Bilenler bilir, popüler yerlere gitmediğimizden Safranbolu’ ya gezi düzenlemiyoruz ve düzenlemeyeceğiz. Bu gezimizde de girmeyeceğiz Safranbolu’ya.
Ama kısmet mi, kaderin bir cilvesi mi, yoksa Salim Kaptan’ın aracının sol arka tekerinin havasını indiren küçük bir çivinin hikmeti midir, bilemiyoruz, lastik tamiri için zorunlu olarak Safranbolu’ da mola veriyoruz.
Ama öncesinde Safranbolu çıkışında yolun sağında henüz restorasyona girmemiş bir mahallenin girişinde duruyor ve sadece 10 dakika foto-mola veriyoruz.

Kenardaki Safranbolu Mahallesi evleri

Foto-moladan sonra araçlarımıza geldiğimizde Salim Kaptan’ın aracının sol arka tekerinin havasının inik olduğunu öğreniyoruz ve yolumuzun üzerinde lastikçi arayıp risk almaktansa, bu işi, lastik tamiri işini henüz Safranbolu’ dan ayrılmadan yapalım, diyoruz ve gerisin geri Safranbolu şehir merkezine dönüyoruz.
Gidip hep birlikte lastikçinin önünde bekleyecek halimiz yok.
En az yarım saat sürecek bu vakti değerlendirelim, diyoruz ve doğruca ve programda olmayan başka bir kanyona, SAFRANBOLU – TOKATLI KANYONU’ na CAM TERAS’ a gidiyoruz.


Tokatlı Kanyonu

Tokatlı Kanyonu Cam Teras
Cam Teras’ a geldiğimizde yağmur başlıyor. Herkes yağmurluğunu, pançosunu giyiyor. Hazırlıksız olarak araçtan inenlere Salim Kaptan şemsiye dağıtıyor.

Hiçbir şeyi olmayanlar cam teras işletmesinden 5,00 TL ‘ ye yağmurluk alıyor.

Safranbolu – Tokatlı Kanyonu – Cam Teras uygulaması Türkiye’ deki ilk uygulamalardandır. Doğrusu kanyon görüntüsü çok etkileyici ve cam terasa çıkıp kanyonu seyretmek insanı mutlu ediyor.

Yükseklik korkusu olanlar biraz daha temkinli, ama cam teras hafif sallanınca herkeste hafiften bir korku beliriyor.

Yağmur dinene kadar cam terasın kafesinde çay ve ihtiyaç molası veriyoruz.

Lastik tamiri yapılan aracımız da o sırada gelmiş oluyor ve biz “Safranbolu’ ya gitmiyoruz” desek de, tekere batan küçücük bir çivi bizi Safranbolu’ ya zorunlu olarak sokuyor. Ne demeli bu duruma?

Böylelikle programda hiç olmayan bir kanyon daha görmüş oluyoruz.

EFLANİ – PINARBAŞI

Normal şartlarda yolda olsaydık, otele, Pınarbaşı’na varışımız erken olacaktı.

Erken varmamak için Eflani’ den Pınarbaşı yönüne doğru giderken EFLANİ – ORTAKÇI Gölü etrafında yürüyüş yapacaktık.

Ama Safranbolu’ da Tokatlı Kanyonu – Cam Teras’ ta verilen zorunlu mola ile otele geç bile kaldık sayılır.

PINARBAŞI – ZARI

Nihayet eski adı ZARI olan Pınarbaşı’na varıyoruz. Önce odalarımızı paylaşıyoruz.

Sonra kahvaltıya oturuyoruz.

Bin yıllarca değişmeden duran coğrafi yer adları neden değişir, değişen coğrafi adın yerine yenisini kim koyar?

Veya bin yıllardır değişmeyen coğrafi yer adları hala nasıl korunur?

İkisini de yapan bu topraklardaki anlayış, ama anlamak mümkün değil.

Birisi çıkıyor Pınarbaşı’ nın eski adını, ZARI adını değiştiriyor, ama hemen yanı başında duran ve bir zamanlar Pınarbaşı’ nın da bağlı olduğu AZDAVAY adını değiştirmiyor.

Birini değiştiren anlayış, diğerini neden değiştirmiyor, eğer her ikisi de mana bakımından anlamsız geliyorsa.

Oysa bir türkümüzde ne güzel söyleriz, ne güzel ağlarız ZARI ZARI.

Irafa koydum narı
Ağlarım ZARI ZARI
Ne dedim de küstüm
İreyhan boylu yâri

Yar yandan yandan yandan
Seviyom seni candan
İki can bir sevilmez
Ya ondan geç ya benden

Kahvaltıdan sonra otelden ayrılıp hemen yakınımızda olan ve Kastamonu kanyonlarının ilki HORMA KANYONU’ na doğru gidiyoruz.

HORMA KANYONU

Gezeceğimiz ve gezemeyeceğimiz bütün Kastamonu kanyonları KÜRE DAĞLARI MİLLİ PARKI sınırları içinde bulunuyor. Her girdiğiniz kanyon ve mağara bölgesinde girişte sizi aşağıdaki kapı benzeri kapılar karşılıyor.

Bu çok yerinde bir uygulama.

Nereye geldiğinizi, coğrafi olarak hangi bölgede olduğunuzu fark ediyorsunuz.

Horma Kanyonu girişinde kanyonların nasıl oluştuğundan söz ediyoruz.
Bu gezimizde asla kanyonların tabanına inmeyeceğimizi belirtmiştik, aynı uyarıyı yeniden yapıyoruz.

Horma Kanyonu Giriş Kapısı
Horma Kanyonu henüz tam olarak açılmamış olsa da, geriye sadece 300 metrelik bir bölümü kalan ve kanyon duvarına yapılmış oldukça emniyetli tahta yürüyüş teras sizi kanyonun sonuna kadar götürüyor.

Ama yine de uyarılarımızı yapıyoruz kanyona girmeden önce.

-yükseklik korkusu olanlar bunu daha önce yaşamadıysa bilemez.

-böyle bir durumda tek başınıza kalmayın, yanınıza birisini çağırın

-tahta yürüyüş terasının korkulukları insan boyunu aşmıyor, korkuluklardan aşağılara sarkmayın

-tahta döşemelerin arasında açıklıklar olabilir, dikkatli olun

-tahta terasta hızlı ve sekerek yürümeyin

Kanyona girişte daha ilk adımlar bile bizi heyecanlandırıyor.

Kanyon girişinin sağ tarafından başlayan yürüyüş yolu kısa bir süre sonra bir asma köprü ile kanyonun sol tarafına geçiyor.

Asma köprüden geçerken “asma köprülerden geçme kurallarını” anlatıyoruz.

Herkes kurallara uygun şekilde geçiyor asma köprüden.

Kanyon duvarına daha önce yapılan ve selin su seviyesi hesap edilmediğinden ilk selde yıkılan yürüyüş terasının kanyon tabanından yüksekliği oldukça iyi hesaplanmış.

Sel olması halinde su asla bu seviyeye, tahta yürüyüş terası seviyesine çıkamaz.

O nedenle asma köprü kanyon tabanından oldukça yükseğe yapılmış.

Kanyondaki tahta yürüyüş terası kanyonun daralıp genişlemesine göre kanyon duvarının sağına-soluna geçiyor.

  
Horma Kanyonu duvarında tahta yürüyüş terası

Kalan son 300 metrelik tahta terasın da bitmesi halinde, kanyon girişinden, kanyon çıkışına kadar, kanyonun içinden geçen suyun döküldüğü ve şelale oluşturduğu “ILICA ŞELALASİ’ ne” kadar yürüme imkanı olacak.

Biz gittiğimizi üç kilometrelik yolu gerisin geri yürüyerek kanyondan çıkıyor ve ILICA ŞELALESİ’ ne araçlarımızla gidiyoruz.

Kanyonda kalan 300 metrelik kısım için çalışmalar devam ediyor.
Çalışanlara bakıyoruz, çoğu Afgan genç insanlar. İşin bu yanı bambaşka bir durum.

ILICA ŞELALESİ

Horma Kanyonu’ndan çıkarak araçlarımızla 15 dakikada varıyoruz şelaleye, oysa kanyon içi yürüyüş terası tamamlanmış olsa, iki dakika sonra herkes şelaleye inmiş olacak.

Şikayetçi değiliz.

Ilıca Şelalesi’ ne kadar yürüyoruz. Arkada ihtiyaç için kalanlara “suyun sesine doğru gelin” diyoruz.

Şelale yirmi metreden dökülüyor ve bu mevsim suyun en az olduğu mevsim.
Yaz günlerinde şelale havuzunda yüzenler oluyor, ama çok tehlikeli.

Her yerde olduğu gibi, bu küçücük alanda bile çöpten geçilmiyor.

Kamyon tekerleri görüyoruz, belli ki kanyona atılmış ve sel suları ile buraya kadar gelmiş.


Şelale havuzunun rengi öyle güzel ki, kendimizi suya atmak istiyoruz.

VALLA KANYONU

Türkiye kanyonların çokluğu bakımından zengin ve dünya ölçeğinde çok büyük kanyonlara sahip bir ülkedir.

Türkiye kanyonlarının en büyükleri ve en heyecan verici olanları Kastamonu’ da bulunuyor.

Valla Kanyonu 1.200 metreye varan duvar yüksekliği ile dünyanın ikinci büyük kanyonu.
Yine Kastamonu- Azdavay’ da bulunan ÇATAK Kanyonu ise duvar yüksekliği bakımından dördüncü büyük kanyon.

Ilıca Şelalesi’nden çıkıp Muratbaşı Köyü’nde bulunan Valla Kanyonu seyir terasına doğru yola çıkıyoruz.

Valla Kanyonu’ na dönüş noktasında Cide ve Şen Pazar dağ yollarını gösteren levhalar ilgimizi çekiyor ve o yolları mutlaka aşmalıyız, diyoruz.

Valla Kanyonu içinden geçtiği Devrekani Çayı’nın bir eseri olarak ortaya çıkıyor.
Kanyonun çıkışındaki Loç Vadisi üzerine kurulmak istemen HES Türkiye’ de heslere karşı ilk direnişin, SARI YAZMALI CİDELİ KADINLARIN direnişinin yapıldı yer oluyor.

Kanyondan geçip giden Devrekani Çayı Cide sahilinde Karadeniz’ e dökülüyor.

Seyir terasına giden orman için yola girmek için göz okşayan kıvrımları ile yeşil bir alandan geçiyoruz.


Valla Kanyonu terasına giden orman yolu öncesi
Bu göz okşayan yeşil alan bizi orman için bir yola götürüyor.

Orman içi yoldan keyifli bir yürüyüşle Valla Kanyonu seyir terasına varıyoruz.


Valla Kanyonu Seyir Terası’na giden orman içi yol 
Seyir terası bölgesindeki kaya yapısı ve alan darlığından terasa çıkmak için demirden ve oldukça dik bir merdiven yapılmış. Bir çırpıda çıkmak çok zor oluyor.
Ama çıktıktan sonra kanyonun o ürkütücü görüntüsü sizi heyecanlandırıyor.
Seyir terasından Valla Kanyonu duvarı


Kanyonun sol tarafında akıp gelen Kanlı Çay ile sağından gelen Devrekani Çayı tam da bu seyir terası noktasında birleşiyor.
Bu iki suyun birleştiği noktadan sonra kanyon geçit vermiyor.
Kanyonu buradan sonra geçmek isteyenlere lafımız yok.

VALLA KANYONU SEYİR TERASINDA DOĞUM GÜNÜ PARTİSİ

Geleneğimizdir, Yurt Gezilerimizde tam gününe gelen doğum günü olanların doğum günlerini sıra dışı yerlerde kutlarız.
Doktor İlhan SERDAROĞLU dostumuz 15 Eylül’ de oğlu Mehmet Ali SERDAROĞLU’ nun doğum günü olduğunu söylediğinde, “harika, çok farklı bir şey yaparız, merak etme” diyorduk.
Mehmet Ali ise, “bana gezide mi doğum günü yapacaksınız?” diye babasına sitem ederken elbette böyle sıra dışı bir yerde, mutlu insanların arasında, beklemediği hediyeler alarak doğum gününün kutlanacağını düşünemezdi.
Mehmet Ali’ yi doğum günü için aramıza çağırıp konuşması için söz verdiğimizde genç arkadaşımızın nasıl duygulandığı, gözlerinin nasıl dolduğu bizim de gözlerimizden kaçmıyordu.
Mustafa HOROZ’ un Antep’ ten getirdiği baklava ağzımızı tatlandırıyor.
Otelden aldığımız iki şişe şarap açılıyor, yanında kaşar peyniri, kadehlerimizi genç arkadaşımız Mehmet Ali SERDAROĞLU için kaldırıyoruz, bin yaşasın.
İnsanları mutlu etmek bu kadar basit olmalı aslında.
Ve insanlar böyle sıra dışı yerleri sadece doğum günlerinde değil, tarihi buluşmalarında da bulabilmeli.
Valla Kanyonu seyir terasından indikten sonra hafiften yağmur başlıyor ve kendimizi Muratbaşı Köyü’ nde Erol’un yerine dar atıyoruz.
Erol bize söz verdiği gibi semaverde çay yapmış, nefis olmuş.
Çaylarımızı da içerek yeniden otele dönüyoruz.
OTEL – TİRİDİNE BANDIM – ZEHRA BİLİR – KARA ÇORBA
Güzel ve keyifli bir günün sonunda akşam yemeği için otelimize geliyoruz.
Akşam yemeği saat 19:30’ da ve odalarımıza çıkmaya gerek kalmadan yemeğin başına oturuyoruz.
Hilmi TAKAZ’ ın olmadığı bu Yurt Gezimizde geleneğimizi bozmuyoruz ve onun yokluğunda Aksakalımız Ceyhan İNALTONG oluyor ve yemek öncesi yaptığı konuşmadan sonra yemeğimize başlıyoruz.
Yemekte yöresel bir tat olan ve yörenin endemik bir bitkisi olan “kızamık ekşisi” denen bir tür kırmızı meyveden yapılan “kara çorba” var.
Otel işletmecisi Halil Bey bize kara çorbayı anlatıyor.
Çoğumuzun ilk defa tadına baktığı bu çorba gerçekten de aroması, tadı ve içimi çok farklı.
Çorbadan sonra gelen ve yine Kastamonu yöresine özgü “siyez bulguru” ise sıradan bir bulgur tadında, olsun.
Yemekler yeniyor.
Çaylar içiliyor.
Sıra bu Yurt Gezimizi anısına yapmış olduğumuz ve Kastamonulu olmadığı halde üne kavuşturduğu “Tiridine Bandım” türküsü ile fahri bir Kastamonulu olan Zehra BİLİR sunumunda.
Bu sunum için kolektif görev alan Hülya RODOPLU Hanım, elinde kırmızılı beyazlı pullu mendillerle, ayağında şalvar ve üzerinde yelek ile adeta bir Zehra BİLİR kostümü ile sunumunu yapıyor.
Çok ama çok özel birisi Zehra BİLİR.
Sunumun sonunda Zehra BİLİR’ in hayatının son anını anlatırken gözleri dolan Hülya Hanım’ ı bu durumdan kurtarmak için biz de başlıyoruz hemen bu güzel türküye oynayarak.
Tiridine tiridine bandım / bedava mı sandın / para virip aldım
Bu Yurt Gezimizde Aksakal olan Ceyhan İNALTONG’ un bu türkü için “sürrealist bir türkü” demesini, yemek sonrasında çaylar içilirken türküyü satır satır analiz ederek açıklıyor ve duyduklarımıza gülümsüyoruz.
-mandanın söğüt dalına yuva yapmasını
-bir sineğin manda yavrusunu nasıl kaptığını
-koca öküzün bir torbadan nasıl düştüğünü
Anlatıp, söyleyip, dinleyip, oynayıp gülümsüyor, eğleniyoruz.
Bizi böylesi gülümseten Zehra BİLİR Hanım’ a ve bu sürrealist türküyü yakan o meçhul, ama akıl dolu kişiye şükranlarımızı sunuyoruz.
Yorgun ve uykusuz daha fazla kalamıyoruz.
MERAKLISINA
KARA ÇORBA YAPIMI 
Bir tavuk haşlanmak üzere tencereye konulur bir bütün soğan, bir tutam tuz ve bir çay kaşığı karabiber ilave edilerek haşlanır ve tavuk suyu kara çorba yapmak üzere ayrılır.
8 KİŞİLİK KARA ÇORBA 
2 litre haşlanmış tavuktan alınan tavuk suyu kaynarken bir çorba kaşığı kızamık ekşisi katılır ve karıştırılır. 2 çorba kaşığı un 2 bardak soğuk su ile karıştırılır ve kaynayan çorbaya eklenir. Çorba 5 dakika pişirilir.
100-150 gr tavuk eti küçük parçacıklar haline getirilerek 100gr tereyağında 1çay kaşığı karabiber ve bir tutam tuz ilave edilerek 1 dakika kızartılır.  Pişen çorbaya tavuk eti ilave edilir. 8 Kişilik kara çorbamız servise hazırdır.





KIZAMIK EKŞİSİ 
Kara çorbanın ham maddesi olan kızamık ekşisinin yapımı; Kızamık meyvesinden (Berberis vulgaris)  kızamıklar salkım halinde toplanır. Toplanın salkım halindeki kızamıklar haşlanır. Haşlanan yumuşamış kızamıklar ezilerek elekten süzülür. Kızamık sıvısı koyu kıvama gelene kadar kaynatılır. Kızamık ekşisi şimdi cam kavanozlarda saklanmaktadır.  Marmelat şeklinde kara çorba ekşisi kullanıma hazırdır.


AZDAVAY ÇATAK KANYONU
Ertesi gün, 16 Eylül, Pazar günü erkenden oteli terk ederek, kanyonlar Yurt Gezimizin sonuncusuna ÇATAK KANYONU’ na doğru çıkıyoruz yola.
Aklımızda Cide ve Şen Pazar dağ yolları kalıyor.
Aklımızda Valla Kanyonu için kanyonun karşı köylerinden KERTE Köyü’ nde yeni yapılan ve kanyonun tam ortasında olduğu söylenen KERTE SEYİR TERASI kalıyor.
Pınarbaşı – Azdavay arası çok yakın.
Mermer ocakları bu yolu çoktan işgal etmişler.
Azdavay şehir merkezine girmeden sola ayrılan yoldan Çatak Kanyonu girişine doğru ilerliyoruz.
Sözde engellilerin de onlar için özel olarak yapılmış ve çok yüksek fonlar ve ödenekler ayrılmış tahta döşeli yol hala bitmemiş.
Çatak Kanyonu Cam Teras için açılan orman yolu bizi cam terasa kadar götürüyor.
Heyecanla çıkıyoruz cam terasa.
Azdavay – Çatak Kanyonu Cam Teras
Azdavay Çatak Kanyonu duvar yüksekliği bakımından dünyanın dördüncü büyük kanyonu.

Cam teras yeni yapılmış ve zemine döşeli cam henüz aşınmamış ve kristal gibi, yüzlerce metre altımızdaki kanyonu berrak bir şekilde görebiliyoruz.
Uzun uzun seyrediyoruz etrafımızı, doğayı, kanyonun karşısındaki mor dağları.

İnsan büyüleniyor.
Cam terasın önünde bulunan tahta platformda Eylül ayında doğanlara kitaplar hediye ediyoruz.

Araçlarla geldiğimiz cam terastan yürüyerek dönüyoruz.
“Bir de ayı göreydik”, diyen Ayşegül Hanım’ ın sözleri ile yürüyüşün sonuna geliyoruz.

Azdavay şehir merkezine gelerek, yol için, öğle yemeği için kumanya alıyoruz.
AZDAVAY – BALLI DAĞ - DADAY – ARAÇ

Kastamonu ilçeleri birbirine çok yakın mesafelerde kurulmuş.
Azdavay’dan sonra yolumuzda Daday var.

Daday’ a gitmek için Ballı Dağ’ı aşmamız gerekiyor.
Bizden başka yolda kimseler yok, ne bizi sollayıp geçen ne de karşıdan gelen var.

Orman yolu o kadar güzel ve ıssız ki.
Ballı Dağ geçidini geçip Daday’ a doğru inişe geçtiğimiz bir yerde, yolun sağındaki bir pınar başında öğle yemek molası veriyor ve kumanyalarımızı çıkarıp yiyoruz.

Daday’ a varmadan ormanın içine kurulu dev bir yapıyı fark ediyoruz.
Burası bir zamanlar Türkiye’ nin en büyük sanatoryumlarından, fırsat, olanak ve torpil buldukça Rıfat ILGAZ’ ın bin bir rica ile kalıp tedavi olduğu Ballı Dağ Sanatoryumu.

Sanatoryum yıllardır boş ve kendi halinde çürümeye bırakılmış durumda, yazık.
Daday’ a vardığımızda etli ekmek yeriz, diyorduk, ama şarbon vakası bize geri adım attırıyor.

Perran DİNÇER Hanım için Daday’ da kısa bir mola veriyoruz.
Perran Hanım araçtan inerek Ziraat Bankası’nın üst katındaki lojmanın, kendisinin doğduğu lojmanın fotoğrafını çekiyor.

Duygulu anlar yaşanıyor.
TAŞKÖPRÜ SARIMSAĞI

Kastamonu’ ya gelip de hiçbir şey almadan gitseniz, sorun olmaz, dert olmaz.
Ama ille de Taşköprü Sarımsağı almadan giderseniz ayıp olur, aklınız kalır.
Biz de önceden alıp da araçlarda kokmasın, diye Taşköprü Sarımsağımızı Kastamonu’nun bu yurt gezimizdeki son ilçesi Araç’ tan almaya karar veriyoruz.

Araç’ ta çay ve ihtiyaç molası verdiğimizde herkes gidip sarımsağını alıyor.
Kastamonu’dan alınacak başka şey var mı, diye sorarlarsa, “var, pastırma”, diyebilirsiniz.

Kayseri pastırmasını Kastamonu pastırmasından ayıran ve Kastamonu pastırmasına lezzet katan o dillere destan Taşköprü Sarımsağıdır.
O güzel kokusu ve aroması ile hangi yemeğe katılmaz, hangi yemeğe yakışmaz ki Taşköprü Sarımasağı?
Taş Köprü Sarımsağı – Kız saçı gibi belik belik örülür saplarından


ARAÇ – BAYRAMÖREN – KURŞUNLU
Araç’ tan ayrılıp Kurşunlu yönüne doğru yola çıkıyoruz.
Amacımız yıllardır görmek isteyip de bir türlü göremediğimiz BAYRAMÖREN Köprüsü’nü görmek.
Yine ıssız ve sessiz ve daracık orman içi asfalt yollardan geçiyoruz.
Nihayet bir zamanlar ilçe olan Bayramören Köyü’ne varıyoruz.
Köy içine doğru giderken “Dalkoz” köyünden geçiyoruz.
Adına ne kadar da yakışan bir köy, yolun iki tarafında ulu ceviz ağaçları sıralanmış.
Bayramören Köyü Köprüsü levhasını takip ederek Soğanlı Deresi’nin üzerine kurulu kütüklerden yapılmış, üzere kiremit çatılı köprüye ulaşıyoruz.
Köprünün kitabesi yok, ama 250 yıl önce yapıldığı tahmin ediliyor.
Köprünün eski resimlerine baktığınızda 2002 yılında yeni baştan yapılan bu köprünün eski o naif köprü ile hiç alakasının olmadığını görüyor, üzülüyorsunuz duruma.
Ama olsun, eğer eski fotoğrafa hiç bakmazsanız, köprü bu hali ile bile çok güzel ve sıra dışı bir köprü.
Köprüyü sıra dışı yapan, köprünün geçiş tabyasının kütüklerden yapılmış olması ve üzerinin kırmızı kiremit çatı ile örtülü olmasıdır.
Köprünün altından akan Soğanlı Deresi bu gezimiz boyunca gördüğümüz en gür akan akarsu oluyor.
Bizim 2013 yılında yapmış olduğumuz Trakya Bölgesi Köprüler Gezisi’ nden sonra gördüğümüz bu köprü, o gezimize bir zeyl oluyor.
Köprü araç trafiği için değil, sadece insan ve hayvanların derenin öbür tarafına geçmeleri için yapılmış.
Ne kadar sakin ve vakur adımlarla geçiyorlar  

Bayramören Köprüsü’ ne benzer civarda başka köprülerin de olduğunu öğreniyoruz.
Başka bir Yurt Gezimizin konusu “çatılı köprüler” olmak üzere köprüden ayrılıyoruz.
AYIN KİTABI
Bu Yurt Gezimizden başlamak üzere her ay bir kitap tanıtmayı düşünüyor ve o kitabı ayın kitabı olarak duyuracağız.
Kitabı okumak şart değil, ama tavsiyemiz olacak.
Bu ayın kitabı ise ORHAN KARAVELİ’ nin yazmış olduğu bir biyografi çalışması olan kitap. Kitabın tanımını Çatak Kanyonu tahta terasında yapıyoruz.


SAKALLI CELAL
KIRMIZI KEDİ YAYINLARI
Bu Yurt Gezimizin raporunu Sakallı Celal‘ in hep kimin söylediği bir türlü bilinmeyen o güzel iki sözü ile bitirelim o halde.
Çokbilmişler için söylediği bir söz:
Bu kadar cahillik ancak tahsille mümkündür.
Batı özentisi kibirli aydınlar için söylediği bir söz.
Türk aynı doğuya doğru seyreden bir geminin güvertesinde batıya doğru giden bir aydındır.

TEŞEKKÜR
-Bu Yurt Gezimize katılanlara, katılamayanlara, dayanışma içinde olanlara, katkı sağlayanlara, hep yanımızda hissettiklerimize,
-Kasamız Meral GÜRHAN’ a,
-Zehra BİLİR sunumu için Hülya RODOPLU’ ya,
-Hediyeleri alan Ümran KALAFAT’ a
-Zerrin AKBAYTUAN’ a,
-Kaptanlarımız Salim ve Mahmut’ a,
-Antep baklavası için Mustafa HOROZ’ a,
-Hep eğlendiren Dursun TİPİCİ’ ye,
-Her fırsatta çocuklarını Yurt Gezilerine getiren Mehtap SERDAROĞLU ve İLHAN SERDAROĞLU’ na,
-Safranbolu TOKATLI Kanyonu’ na
-Yenice ŞEKER Kanyonu’ na,
-Yenice İNCEBACAKLAR Köyü’ ne,
-YENİCE Ormanları’ na
-Filyos Çayı’ na,
-Karabük işçi ve emekçisine,
-Pınarbaşı VALLA Kanyonu’ na,
-HORMA Kanyonu’ na,
-ILICA Şelalesi’ ne,
-KARA ÇORBA’ ya,
-KIZAMIK EKŞİSİ’ ne,
-Azdavay ÇATAK Kanyonu’ na,
-Ballı Dağ’ a,
-BAYRAMÖREN Köprüsü’ ne,
-TAŞKÖPRÜ Sarımsağına,
  
ZEHRA BİLİR’ e,
RIFAT ILGAZ’ a,
SAKALLI CELAL’ e,

Sonsuz şükranlarımı sunuyorum.
Muhabbetle, 

Recep Babayiğit